Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 200-220 / Aktif Sayfa : 11
Dr. Adem Ergül'den 'kalbi hayat' konusunda sağlam bir müracaat kitabı Hayatta başarılı olmanın şartı; hiç bir başarının tesadüfî olmadığını unutmamaktır. Prensipli bir insan, yapacağı işleri mutlaka önem sırasına göre tasnif eder. En önemli olana daima öncelik tanır. Hayatî ehemmiyeti olanın kıymetini bilir... Hiç şüphesiz kalp, maddî ve manevî anlamda insanın en önemli uzvu, en mühim merkezidir... Dr. Adem Ergül'ün Kur'ân ve Sünnette Kalbî Hayat adlı sahasında önemli bir boşluğu dolduran kitabını okudunuz
Tasavvufun gayesi, ayrılıktan sonra gerçek sevgiliye ulaşmaktır. Bu kavuşma seyr ü sülûk yoluyla olacaktır. Emirül-Müminin Ali (k.v.) şöyle buyurur:Dünya hayatını ve bundan sonra varacağı yeri öğretene Allah merhamet etsin. Dünyada iken seyr u sülûku kendisine düstur edinen kişinin dünyası da ahireti de iyi ve hoş olacaktır.Kitabın başında, gerçek sevgiliye ulaşma özlemine işaret edilmektedir. Ondan ayrıldıktan sonra meydana gelen bu özleme, seyr-i ilallah denilmektedir.
İlk oluştuğu dönemden itibaren tasavvuf ve bunun tezahürleri tartışma konusu olmuş ve olmaya devam etmektedir. Fakîhler ile sûfîler arasındaki çekişmeler meşhurdur. Bu kitapta İslâmî ilimlerin üç üretici ilminden ikisi olan fıkıh ve tasavvuf arasındaki bağ gösterilmeye çalışılmıştır. İlk bölümde tasavvuf ve fıkıh hakkında bilgiler verilmiş ikinci bölümde meşhur fakihlerin tasavvufla meşhur sûfîlerin fıkıhla bağlantısı ortaya konulmuş; son bölümde de tasavvuf meselelerinin fıkhî hükümleri verilmiştir. Tasav
Er Riaye - Başkalarını Eğitirken Kenilerini Unutanlar Kitap Açıklaması “Bir adamın gece uykularını kaçıran, gündüzünü dertlerle dolduran birçok hastalığı vardır. Bedenindeki bütün sıkıntılarını gideren ücretsiz bir ilaçla tedavi olur. Artık bütün hastalıklarından şifa bulmuştur. Uykusuz geçen uzun gecelerin ardından rahatça uyur. Dertlerle dolu bitmek bilmeyen günlerin ardından sakin, sıhhat ve afiyet dolu günlere kavuşur. Hayatı güzelleşir ve mutluluk dolar. İyileştikten sonra etrafına baktığında birçok Mü
Bir zamanlar dünyaya bir adam gelmiş: Sayıları silmiş BİR'e yönelmiş... Bizim Yunus Bizim Yunus...
İçinde bulunduğumuz hâl'i sultanlar bilseydi, bu hâl'i elde etmek için kesinlikle bize karşı kılıçlarıyla savaş açarlardı. (Cüneyd-i Bağdâdî) Çalışmanın amacı, ulaştıkları değerleri "harabede define bulmaya" benzeten tasavvuf düşünürlerinin ya da sûfîlerin varlığa ve varoluşa ilişkin temel yaklaşım biçimlerinin ortaya konulup, belirli bir felsefî çerçevede yorumlanarak açımlanmasına özgülenmiş bulunmaktadır. Bu çabanın kaynağında, sûfîlerin dili algılayış ve kullanış yöntemlerindeki çeşitlilik yatmaktadır.
Demek ki zorlukla beraber bir kolaylık var, evet, o zorlukla beraber bir kolaylık var! O halde boş kaldığında yine kalk yorul! Ve ancak Rabbinden ümit et, hep O'na doğrul. İnşirah Suresi : 5-8 "...ben bazı sözlerin anlamlarını yeni idrak ediyorum. Duya duya sağır olduğum sözlerin derin anlamları olduğuna yeni uyanıyorum. Hayatımda sahip olduğum şeylerin değerini bilirsem, sahip olmak istediklerimin de değerini bilebileceğimi ve sahip olduklarının değerini bileni, hayatın sevgiyle sarıp kucakladığını yeni f
Bu kitap, dünyada huzur içinde yaşamanın ve ölüm korkusunu üzerinden atmanın altın anahtarlarını veren eşsiz bir eserdir. Peygamberimiz aleyhisselâm buyurdular: "Bir kimse, ibadet etmemesine rağmen, güzel ahlâkı sayesinde cennette en üst derecelere erişir. Durmadan ibadet eden kimse de, sırf kötü ahlâkı yüzünden cehennemin dibini boylar." Bir sûfîye göre güzel ahlâk: "Hem insanlara eziyet etmemek, hem de eziyetlerine katlanmaktır." Ebubekir el-Kettânî: "Bir müminin gönlünü hoş etmem, bana kabul edilmiş b
"Mübarek vakitler gerçek zamanı, ebediyete ait olan saadet anlarına dönüştürür." Müslüman Saati, Annemarie Schimmel'in Müslümanların Hicret ile birlikte kabul ve tüm mübarek vakitlerini bu milada göre idrak ettikleri hicrî takvimin oldukça detaylı bir incelemesidir. Schimmel, bu tematik çalışmasını yıllar, aylar, haftalar ve günler olarak tasnif ederken haftanın günlerinin manevî önemini açıklıyor. Yas ayı Muharrem'i, Mevlid ayı Rebiülevvel'i, Mirac ayı Receb'i, Üç Aylar'ın ortası Şaban'ı, oruç ayı ve on
Seyyid Muhammed Nûru'l-Arabî'nin yazmış olduğu en önemli eserlerden biri de Seyyid Şerif Cürcânî'nin "Risâletü Vahdeti'l-Vücûd" isimli eserine "Envâru'l-Muhammediyye" ismiyle 1862 yılında Üsküp'te yazmış olduğu şerhtir. Muhtevası bakımından "Kelâm" ilmine ait konulara değinilen Envâru'l-Muhammediyye'de; vücûd, sâliklerin halleri, eşya, hulûl, ittihâd, tenâsuh, tenzih, teşbih, hüviyet, heyûlâ, amâ, merâtib-i halkiyye ve hakkıye, ef'âl-i ilâhiyye, merâtib-i vücûd gibi meseleler büyük bir vukûfiyetle tetkik e
"Bu bizden önden gelenler manâyı pinhân dediler/Ben anadan doğmuş gibi geldim ki uryân eyleyem" diyen Yûnus Emre, insanlık tarihinin en güzel değerlerinden biridir. O, bizim yedi yüz yıldan beri gönlümüzün dili, dilimizin gönlü olmuş aşk ve irfân kaynağımızdır. Türklüğün insanlığa en güzel hediyelerinden biri olan Yûnus, insanlığa din adına, aşk ve irfân adına, dil ve estetik adına çok şey öğretmiştir. İslâm'ın derinliğini ve Türkçe'nin inceliğini anlamak isteyenler, bitip tükenmek bilmeyen kaynak sularına
Tükendi
Bu eserde Bayramî Melâmîlerinden İdrîs-i Muhtefî'nin (ö. 1615) rumuzlarla tekerleyiverdiği meşhûr nutku açıklanmaktadır. Girişte gerek bu nutkun ve gerekse Türk-İslâm edebiyatı içinde manzûm ve mensûr örnekleri görülen diğer edebî şathiyelerin anlaşılabilmesi için ehlullaha ait remizlerin kaynakları üzerinde durulmuştur. Böyle bir çalışmada; biricik vücûdun sıfatlar âlemindeki seyrini, yani "gerçek insan"da gizli olan vücûd bilgisinin, mânevî sûrete ve hayâle büründüğü "beş hazret"in içindeki katmanların
Sarı Abdullah Efendi 17. yüzyılın önemli sûfî müelliflerinden biridir. Bıçakçı Ömer Dede ile başlayan; İsmail Mâşukî, İdrîs-i Muhtefî, Sütçü Beşir Ağa gibi isimlerle silsilesi devam eden Bayrâmî-Melâmî (Hamzavî) geleneğe ve Celvetî yoluna mensup müellif oldukça zengin içerikli eserler kaleme almıştır. Bu eserlerin içinde en hacimlisi Cevâhir-i Bevâhir-i Mesnevî adını verdiği, Mesnevî-i Mânevî'nin ilk cildinin şerhi niteliğinde olan beş ciltlik kitabıdır. Bu şerh, Mesnevî'nin ilk cildine yapılan en geniş şer
Tükendi
Seyyid Muhammed Nûru'l-Arabî gibi kendisi de çok sıkı bir İbn-i Arabî takipçisi olan Şeyh Bedreddîn Vâridât'ı vahdet-i vücûd idrakiyle kaleme alarak içinde mebde ve meâd, ahiret, kıyamet, haller ve makamlar hakkında eşsiz bilgileri vermiştir. Nûru'l-Arabî de bu meseleleri öncelikle kendi vücut ülkesinde keşfetmiş, şerhini tecrübî bilgileriyle kaleme almıştır. Varidât'ı Arapça olarak şerh etmiş olan Nûru'l-Arabî esere "El-Letâifü't-Tahkîkât Fî-Şerhi'l-Vâridât Li'ş-Şeyhi'l-Bedrüddîn" ismini vermiştir. Vâridâ
Tarih içinde insana, İslam'ın hakikatini öğretip yaşatan mana yollarından birisi de "Halvetiyye tarikati" olmuştur. On iki hak yoldan biri olan Halvetiyye erkanı, Hz. Peygamber'in manasından zuhur edip Hazret-i Alî'ye intikâl eden Nur-ı Muhammedi sırrının varisi abid, aşık ve arif gönüllü müctehid ve müceddid azizlerin silsilesidir. Bu silsile Hz. Peygamber'den Hz. Ali'ye; Hasan-ı Basri'den İbrahim Zahid-i Gilani'ye ve ondan Ömer-i Halvetî'ye gelinceye kadar tevhid-i zat sırrını yaşayan ve temsil eden pirle
Kabına sığmayan bir aşık,Bir şeyda bülbül,Ateş yuvasında bir semender,Bir vîrane gönül,Çokluktan cüdaHazîne-i esrar-ı HudaAşkın sırr-ı meali,İrfanı alî,Hazret-i Osman Kemalî...1862'de Erzurum'da doğup 8 Ocak 1954'te İstanbul'da vuslat eden bu büyük gönül, Bayramî Melamîliği'ne mensuptur. Tarîkat silsilesi Seyyid Abdülkadir-i Belhî, Seyyid Bekrü'r-Reşad Efendi vasıtasıyla Hamza Balî'ye, oradan da Hacı Bayram-ı Velî'ye uzanır. Nakşibendî-Alevî silsilesi ise Seyyid Abdülkadir-i Belhî'nin babası Süleyman Belhî
Tükendi
"Fatih dersiâmlarından, Mesnevîhan, Süleymaniye Kütüphanesi eski müdürü ve aynı zamanda Tarîk-i Uşşâkî meşâyıhından Arapgirli Mehmed Hazmi Efendi'nin (1880 – 1961) talebelerinden olan Mehmed Nusret (Tura) Efendi (1903 – 1979) Devlet Deniz Yolları'nın İstanbul, Bebek İskelesi'nde gişe memurluğundan emekli olmuş bir sıradan vatandaş. Sıradan vatandaş derkenki kastım, mesela hocasının sahip olduğu toplumsal ünvânlara sahip değil. Yani ne medrese âlimi, ne tekke şeyhi ve ne de bir yerde müdür. Sade bir memur. K
Salikin matlubu Hu'dur arifin irfanı Hu Aşıkın ma‘şuku Hu'dur talibin seyranı Hu Sırrı can ehline sordum dedi Hu'dur la-mekan La-mekan ehline sordum la-mekanın kanı Hu Yunus Emre okulunun ilk ve önemli şairlerinden olan "Âşık Yûnus" muhtemelen 15. asırda Bursa'da yaşayan Emîr Sultan'a mensup Kübrevî dervişlerinden biridir. Yûnus Emre ilâhîsi olarak bilinen ve bestelenen birçok şiir, bu ikinci Yûnus'a aittir. Âşık Yûnus'un dışında aynı mahlası kullanan başka şairler de olabilir. Onlar şimdilik bizim mechûl
Tükendi
Eşrefoğlu Rûmi, 14. yüzyılın ortalarında İznik'te doğmuş, ilk tahsilini İznik'te yapmış, daha sonra Bursa'ya giderek Çelebi Sultan Mehmed Medresesi'nde ise tahsil hayatına devam etmiştir. Önce Bursa'nın ünlü velilerinden Emir Sultan'a intisap etmek istemişse de Emir Sultan Onu Hacı Bayram-ı Veli'ye göndermiştir. Hacı Bayram Hazretleri'nin huzûrunda manevi terbiyeden geçen Eşrefoğlu, Hüseyin Hamavi'den de Kadirilik icazeti alarak Bayramilik ve Kadirilik erkanlarını mezc etmiş, bu sebeple kendisine nispet edi
Tükendi
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 200-220 / Aktif Sayfa : 11