Fyodor Mihayloviç Dostoyevski (1821-1881), bugün de dünya
edebiyatının en iyi roman yazarlarından birisi olarak kabul edilmektedir.
Eserleri yalnızca edebiyat bilimlerinin değil, felsefe, psikoloji, teoloji,
kriminoloji gibi çok farklı disiplinlerin araştırma konusudur. Buna ilave
olarak edebiyat bilimi ve edebiyat tarihinin bir alt dalı olarak faaliyet
gösteren ve Rusçada Dostoyevistika (Dostoyevski araştırmaları)
şeklinde adlandırılan alanda Dostoyevski uzmanları yazarın
biyografisini, sanatını ve yaratıc
Gökyüzünü buradan anlatmaya başla
Buradan iki omzumun buluştuğu yerden mesela
Göğsümün altında kaynayan o tufandan
O bütün kitapların ilk ve son sözü
Bitmez çalkantıdan, dinmez uğultudan
Oradan başlar çünkü büyük yolculuk
Oradan, o gökyüzüne önsöz olan
Türk Edebiyatı'nın güçlü kalemlerinden biri olan Reşat Nuri
Güntekin, yazdığı 300'ü aşkın mizahi hikâyesinde çok sesli ve
çok kültürlü bir imparatorluğun mizah başkenti olan İstanbul
mizahını tüm renkliliği ve canlılığı ile yeniden yorumlamış, bir
anlamda batmakta olan bir imparatorluğun mizah güneşini son
kez parlatmıştır. Mizahi hikâyeciliğin güldürme tekniklerini ve
türlerini Türk insanını güldüren konu ve imgelerle ustalıkla bir
araya getiren yazar, böylelikle alaycı ve yıkıcı gülüşten uzak,
neşe ve zek
Günümüzde insanlar yalnızca Allah'a mahsus olan ululuk, şanı yüce olma ve övülme
ayrıcalığını, adeta onun elinden almış ve onun yerine geçmiş gibidir. Bunun arkasında
yatmakta olan ve insanları küçük tanrıcıklar haline getiren güç, özellikle kibirdir. Bütün dinler
tarafından kovulan, dolayısıyla da şeytanın en çok sevdiği günahtır kibir. Günümüzde ise kibir,
narsizm kavramı ile tanınır ve bilinir olmuş, büyüklenmeci ve kendine hayran kendilikler
alabildiğince yaygın hale gelmiştir. Neredeyse bütün ana babal
"Gerçekten açıklığa kavuşturmaya ihtiyacım olan şey; bütün eylemlerin
öncesinde mutlaka bilginin gelmesinin gerekmesi hariç, neyi bilmem gerektiği
değil, ne yapacağım. Bu kendi kaderimi anlama, Tanrı'nın benim gerçekte ne
yapmamı istediğini bilme sorunudur. Mesele şu ki, benim için olan hakikati
bulmak; uğrunda yaşamayı ve ölmeyi arzulayacağım fikri bulmaktır."
Søren Kierkegaard
Günümüzde modern insanın abartılı bir bilgi çokluğuna sahip olmasına rağmen
hala kendine "ben kimim?" özel sorusunu yöneltmiyor ol
Colin Wilson ona büyük bir ün kazandıran "The Outsider" (Öteki) kitabından sonra öteki karakterinin dehlizinin yine derin, büyüleyici bir analiziyle karşımıza çıkıyor; yalnız bu kez onun çıkış yoluna dair ruhani bir izci olarak...
Elinizdeki kitapta hayatın anlamı felsefi bir bakış açısıyla irdelenirken; Öteki olan Asi'nin ünlü edebi, felsefi ve ruhani şahsiyetler üzerinden, bir deva olarak din bağlamında nefes nefese izi sürülüyor. Böylece okur, karanlık tünelin bambaşka aydınlık bir dünyaya açılan sonuna
Roman sanatına özgü teorik çalışmaların her biri doğal olarak belli bir yönünü öne çıkarır, o yön üzerinde yoğunlaşır. Yine her biri ya kendi terminolojisini yaratır ya da kısmen yeni terimler getirir. Ayrıca, kiminin çok açık, doğrudan açıkladığı konular ve bunlara özgü terimler kiminde kapalı dolaylı bir anlatımla dile getirilir. Bu da kendi içinde örtük bir bilgi, özellikle terim farklılığı ve dağınıklık meydana getirmektedir. Dolayısıyla uzman ve öğrenici kitle, her bir kaynakta farklı bir yaklaşım ve a
Nuri Pakdil, 1930'lu yılların Türkiye'sinde doğmuş; yaşadığı çağa tanıklık
ederek, sanat-edebiyat savaşımını İslam siperinden vermiş, kendisini
‘Müslüman Devrimci' olarak tanımlamış yazar, şair ve düşünce adamıdır.
Seksen beş yıllık ömrüne kırktan fazla kitap sığdırmış; Türk edebiyatında
yerli düşüncenin savunuculuğunu yapmış, 1969-1985 yılları arasında
Edebiyat dergisini çıkararak, bir edebiyat okulu işlevi gören dergisinde
sayısız öğrenci yetiştirmiş bir entelektüeldir. Tüm hayatı boyunca ömrünü
tek bir i
Dağ, dağ üzerine konur mu? Bu ne yüce bir hayaldir. Peki, dağ
üstüne dağ konulsa dağ olur mu? Olmaz diyor türküde. Bildiğimiz
dağ anlamında bir dağın dağ üzerine konulması mümkün mü?
Sözün asıl sahibi imkânsız bir şeyden mi bahsediyor yoksa nasıl
bir yük taşıdığından, taşıdığı o yükün aklî anlamda yük
sayılmayacağından, bir gönül yükü olduğundan mı? Bir de yanık
yarası anlamında dağ var. Koymak fiilini kullandığına göre bu
uzak anlam ama yine şöyle düşünülebilir: Bu gönül
yarasını/yanığını/ dağını başka bir
Hutcheon'ın gösterdiği üzere çağdaş kültürel söylemdeki postmodern, kendi
mekanizmasını somutlaştırmış durumdadır ve bu somutluk postmodernin
süreksizliği, çeşitliliği ve temsiliyetçi olmayan karakterini ön plana çıkararak
bizi ikna edebilecek bir "gerçek dış dünya" olduğunu reddediyor.
Prof. Diane Hoeveler, Marquette University, Wisconsin
Postmodernizmin Poetikası, güncel edebiyat ve sanatın her türlüsüyle
ilgilenen herkes için oldukça önemli bir okumadır.
Geoff Wade, Reviewing Psychology
Hutcheon'ın bu ça
Engin Elman, öyküleriyle, günümüz öyküsünü yeni bir ses, yeni bir nefesle bize ait,
özlemini çektiğimiz bir iklime taşıdı. Çağın insanını, eşyayla örülmüş, kuşatılmış
dünyasından çekip çıkararak ona unuttuğu metafizik bir alanı, ruh dünyasını hatırlattı.
Zorlama süslemelerden arındırılmış, tabii bir dili var öykülerinin.
Arif AY
İçtenlik, saflık, sadelik ve nihayet yitirilmiş, hep aranılan masumiyet iştiyakı...
Afrika'nın Yapayalnız Lalesi öykü ortamımıza yepyeni, kendine has bir soluk estiriyor.
Diliyle, a
Hasibe Çerko'nun metinlerindeki üslupçuluğu sonsuzluğa koşan barok
olarak niteliyorum: dengeyi ararken simgeler bakımından zengin,
doğurgan bir şekle, çoğalırken yayılan "büyük biçim" e ulaşıyor.
Kelimelerin derin doğasına ait hareket, ses, renk akışı dış dünyanın
tasvirindeki görkemli anlatımla özdeşleşiyor. İçeriği oluşturan metinlerinde
seçik bilgiye erişmeyi hedefliyor ama duyuma sırt çevirmiyor; ayrıntının
kalıcı çizgileri üzerine titrerken yüreğin alıp başını gitmesine de izin
çıkarıyor. Daha önemlisi
Ali Necip Erdoğan'ın öyküleri düşünen, düşündüren, insanın anlam arayışını kışkırtan, bunu yaparken bir sesi de bir suskunluğu da, bir kum tanesini ya da inceltme işaretini de imgelere dönüştürebile niteliğe sahip. Yazar, sahibi ölen bir kuklanın çıkmazlarını, kendi hayatını kurgulayan kahramanları, yıllar sonra gelen bir kavuşmayı ustalıkla kurmaca evrenine buyur ediyor.
Biçimsel açıdan anlam katmanları oluşturan öykülerde okuru özgürlük, zaman, gerçeklik, söz ve anlam, yaşam ve ölüm kavramları etrafında
"Nesnel bakış açısı, imgeci veya anlatımcı bir şiirden yana olma gereği duymadan, şiiri şiir yapan şartlara odaklanmak demektir. Bu şartlar her şiir için geçerli kılınabilir ölçütlerdir. İmgecilik veya anlatımcılığın şiiri şiir yapmaya yetmediğini bu ölçütler çerçevesinde tebarüz ettirebiliriz. Başka deyişle, eleştiri işi imgeci veya anlatımcı özelliklerin ötesine geçilebildiğinde kendisini gösterir. Eleştirel söylemle poetik söylem arasındaki farkı da ancak bu sayede ortaya koyarız. Eleştirel söylem poetik
"Türk şiirini tattım, tanıdım" diyebilmek için yapılacak işlerde ilki Yûnus Divanı'na yol
düşürmektir. Anadolu'yu sözlerini maneviyatıyla yoğuran, tohumlayan bu mana sultanı, Türk
şiirin dahi mayalayan ilk öncüdür. Sözü yücelerden aşırıp gönlümüz düşüren bir pîrdir.
Türkçenin o çocuk çağında söylenmiş bu nefis manzumeleri okumadan şiir kapısından
girmemek gerekir.
Bir anlama çabası olarak düşünebileceğimiz şiire nesneler üzerinden yaklaşmak, onları incitip kırmadan, hafifçe üzerlerine basarak dolaşmaya çalışmak, diğer inceleme biçimlerinde olduğu gibi yine şiiri tüket(e)meyecek; ancak çoğulluğunu bir kere daha teyit edecektir. Kullandığı nesneler ekseninde şiire yaklaşırken zaman zaman şairin yaşamına, sosyal ve siyasal ortama, tarihsel şartlara, nesnelerin ideolojik ve sosyal anlamlarına, şiirin evrensel ve yerel tavırlarına dair de konuşmak gerekecektir.
Bu ise, F
Yirmi yıllık adımlarla mı yürünür hep böyle
Nasıl olur da nasıl daha azına razı olur ki insan
Meryemsizlik denmez mi buna
Fiziği alt üst eden bir girişimle
"Kadim Dostum, Mümtaz'ım" diye başlıyordu bir mektup. "Ah,
Sevgili Mevlut" diyordu diğer mektup. Kadının Fuat'a, Kemal
Güner'e, Ziya'ya, Mahinur'a söylemek istedikleri vardı.
Sağanak bir yağmur gibi aşkla yazdı, özlemle aktı elinden
cümleler. Nasıl olduğunu anlamadığı bir biçimde
tamamlanıyordu yarım kalmış mektuplar. Her seferinde bir
başka el olarak, başka bir isimle atıyordu imzasını kadın.
Tutkuyla, hayranlıkla, kıskançlıkla, aşkla ve mahcubiyetle
bakıyordu etrafında dolaşan hayaletlere. Bakışlarını göz
Annesini küçük yaşta kaybedenlerin içindeki derin çukuru kapatmak mümkün değildir. Ve ömür denilen hikâyenin en onulmaz travması başlamıştır. Her insan uzaklara, çok uzaklara da gitse, döner dolaşır annesiyle yaşadığı "mekânlara" gelir. Sanır ki annesi hâlâ bu "mekânlarda" gülümseyerek dolaşmaktadır. Ya da uzaklardayken de hayâlinde hep o "mekânlar" vardır.
Toplam 564 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 100-120 /
Aktif Sayfa : 6
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.