Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 564 kayıt bulunmuştur Gösterilen 140-160 / Aktif Sayfa : 8
Yazmayı özlüyorum. Çölde içi kavrulan bir insanın suya hasreti gibi bir şey bu. Yazmak, bütün dış mekanlarda olanların, derlenip toparlanıp, bir yumak şeklinde ve en ağır yalnızlığında önüne konması da onun için özlüyorum belki. Kendi kendime oluyorum. Ve evet, kendi kendime. İyi ki bu sözcük hala var! Bazı kimselerden de duyuyorum. Hayatın doğal akışı içinde bir olayı anlatırken diyor ki: "Kendi kendime düşündüm." Demek ki hala kendi kendine düşünenler var. İçine eğilenler var. Ne güzel!
Tükendi
Ahmet Hamdi Tanpınar gibi dil ustasının düşünce adamının üzerine yazmak elbette zor. Hele son yıllarda epeyce çoğalan Tanpınar incelemelerinin yıllarını bu konuda çalışmaya adamış isimlerin yapıtlarının arasından söz söylemek başlı başına iddialı bir girişim. Ancak Türk Siyasi düşünce hayatı üzerine çalışan birinin Ahmet Hamdi Tanpınar'a karşı kayıtsız kalması mümkün de değil. "Türkiye evlatlarına kendisinden başka bir şeyle meşgul olma imkanı vermiyor." sözlerinde yansıttığı gibi memleketin meseleleriyle b
1950'lerden bu yana edebiyat dünyasında görünmeye başlayan Ahmet Oktay, gençlik yıllarından itibaren kendini Marksist bir çevrede bulur. İlk şiirlerinde toplumcu gerçekçiliğe sıkı sıkıya bağlı iken özellikle 1960'lardan Marksist estetiğe yönelttiği kuramsal eleştirilere gündeme gelir. Altmış yıllık yazarlık hayatına 56 kitap sığdıran yazar, sadece şiirleriyle, değil entelektüel kimliğiyle de Cumhuriyet dönemi edebiyatının önemli isimlerindendir.
Tükendi
Uzun zamandır beklenen bu derleme, Edward W. Said'in yaklaşık otuz yıllık yazınsal ve kültürel konulara ilişkin denemelerini bir araya getirmektedir. Büyük hayranlık uyandıran başlıktaki 'Sürgün Üzerine Düşünceler' ifadesi, Said'in kendi sürgününün ve Filistinlilerin kaderlerinin, kendisinin takipçisi olduğu sorulara hem bir biçim hem de bir yakınlık kazandırdığını açıkça göstermektedir. Topluca düşünüldüğünde tüm bu denemelerin, bir eleştrimenin formasyonu ile bir entelektüelin gelişimine ilişkin eşsiz değ
Karnın da tok, otobüs de beşik gibi... Uyu artık diyor kadın. Çocuk Mikail'in bulutları olmasa da annem var benim diye düşünüyor. Başını annesinin göğsüne dayıyor. Mika'nın fularından uçuşan çiçeklerden mi, Mikail'in boyadığı çimenlerden mi bilemiyor, buram buram bir koku... Çok güzelsin annecim sen, diyor. Herşey çok güzel.
Bu çalışmanın savı; romanı, "sokağa tutulan bir ayna" olarak görmenin değil, romanı yazarın düşünce dünyasını yansıtan bir ayna olarak görmenin, görmeye çalışmanın sonucu olarak ortaya çıktı. "Romanda Bilgi-İktidar-İdeoloji: Türk Romanı Üzerine Bir Söylem Çözümlemesi" başlıklı bu çalışmanın birinci bölümü bilgi-iktidar-ideoloji kavramlarına yönelik tanımlayıcı ve aralarındaki bağlamı açıklayıcı bir içeriğe sahip olmakla birlikte çalışmanın kuramsal temellerini inşa eden bu kavramların edebiyatla ilişkisine
"Ben", "sen" ve "o"yu kapsayan "biz" zamirini sadece dilbilgisinin konusu olmaktan çıkararak, pratik sahada onun nasıl inşa edilebileceğini araştırmaya koyulmak, bir arada yaşayabilme sanatının icracılarına yol gösterme konumunda olan mütefekkirlerin belki de en esaslı görevlerinden birisidir. Çalışmamız meseleyi dert edinen ve bu çabaya farklı saikler ve ihtiyaçlarla yönelen düşünce insanlarının ortak çalışması olması bakımından önem arz etmektedir. Farklılıklar, diğerleri için yok oluşa varan bir tehdit d
"Uzaklara gitmek" bende garip çağrışımlar yapar. Yer değiştirmek, tebdil-i mekanda hayır aramak bana her zaman bir bağlamı terk etmekten daha fazlasını ifade eder. Çok yerlere gittim. Gitmediğim yer kaldı mı? Tabiî ki gitmediğim bir sürü yer var. Her seferinde enlemimden boylamımdan cümle koordinatlarımdan uzaklaştım. Bazen hava değişimi, bazen sınır aşımı, bazen de resmen göç yaşadığım oldu. Gittiğiniz yerde sizi bekleyenler kadar geldiğiniz yerde bıraktıklarınız da oldukça önemli. Artık çocuklarım beni
Çile'yi ve Bir Adam Yaratmak oyununu birlikte düşünüyorum. Üstad'ın hayatının en önemli dönemecini simgeleyen, tespit, teşrih ve tasni eden bu iki eser, müthiş biçimde aklımı kurcalıyor. Üstad neler yaşamış, neler hissetmiş, hangi badirelerden geçmiş, hangi vartaları atlatmış; şiirden bunları devşirmeğe çalışıyorum. Cüce şair ve büyük sanatkâr kavramları kafamda dönüp duruyor. Bir tek mısraı bütün bir Türk şiirini kurtaracak kadar büyük bir şair olarak anılmakta iken daha, daha, daha büyük bir sanatkârlığa
Zaman... Değişen her şeyin değişmeyen tek ortağı Geçen zamanın ve insanın yaşadığı her şeyin ebedi tanığı kentler Zaman geçiyor insanlar unutuyor Ama kaleler, kubbeler, kuleler, köprüler... Kentler unutmuyor geçip giden zamanı Sadece orada açılıyor zamanın kapıları
Elinizdeki kitap dilin kökenini, diller arasında yapılan karşılaştırma ve sınıflama çalışmalrına dayanarak araştırıyor. arkeoloji, antropoloji ve genetik biliminin verilerinden de faydalanılarak dünyadaki dil aileleri daha büyük aileler şeklinde sınıflanmakta, buradan da ilk insanın diline giden yolda ilk adımlar atılmaktadır. Kitapta dilleri sınıflama ve karşılaştırma işlemi, hiç dil eğitimi almamış okuyucuların bile başarabileceği seviyeye indirgeniyor; sınıflama işleminde geçilecek aşamaların her birinde
Bir kadın bir adama "seni seviyorum" dediğinde yağmur başlar önce. Sonra gökyüzünden başlarında yeşim taşından taçlar taşıyan melekler iner. Ardıç ağacının gölgesinde, derenin en kuytu yerinde menekşeler biter. Sırf bu anın hatırına bütün bağlar taze filizler verir. Bir su damlası şükürle buluştuğunda inciye dönüşür.
Tükendi
Modern Batı düşüncesinde mitoloji kavramının yeri hakkında özellikle Aydınlanma ile başlayan bir sorgulama faaliyeti söz konusudur. Dinler tarihinde ve etnolojide özel bir inceleme konusu olan mitoloji ile Hıristiyanlık arasındaki ilişkinin mahiyetinin tartışılması yine Aydınlanma sonrası döneme tekabül eder. Artık Kitab-ı Mukaddes'teki mitolojik unsurların varlığı kabul görmeye başlar. Fakat bunu iddia edenler din düşmanları değil, bizzat Hıristiyanlığın savunucularıdır. Bu durum, teoloji tarihinde rahatlı
Tükendi
Bak! bu gökyüzü aralığıTerkedilmiş kadınların turna seslerini beklemelerini kaldırmazKaldırmaz benim yüreğim senin en meryem sesindenGöklere çarmıhsız yükselen kelimeniÇünkü seni benEn mahrem yerinden öptüm yani kalbindenVe terkediyorum alıyorum kendimi yeryüzünden
Tükendi
Türk edebiyatının önemli isimlerinden Ali Ekrem Bolayır'ın, hayatının hemen her kesitinde değişik kişilere yazdığı mektuplar, gerek kendisinin kişisel/özel durumlarına gerekse kamusal bağlamdaki konumlarına ve düşüncelerine ilişkin pek çok değerli bilgiyi barındırmaktadır. Büyük ölçüde Namık Kemal'den tevarüs ettiği mektup yazma düşkünlüğü, kendisini bu türün en üretken isimlerinden biri kılmıştır. Şimdi, elinizdeki kitapla birlikte, Ali Ekrem Bolayır'ın mektuplarına 135 yeni metin daha ekleniyor. Bu sayını
"Dünyayı coğrafyanın dinamik disiplini aracılığıyla yorumlayan, kışkırtıcı, yüksek tempolu bir kitap... Eğer coğrafyadan gözünüz korkuyorsa bu kitabı okuyun, daha önce hiç rastlamadığınız sırları keşfedeceksiniz." - David Miller, National Geographic Haritalar, Kıdemli Editör "Olağanüstü...aydınlatıcı ve ilginç bir yolculuk." - David J. Smith, Christian Science Monitor "Carl Sagan kozmoloji için ne yaptıysa Harm de Blij da coğrafya için onu yapıyor ki, bunu onun dışında hiç kimse başaramazdı. Hayat verdi
Türk okuyucuyla ilk kez buluşan Şadi Hamid'in İslami Kendine Özgülük eseri yazarın karakteristik görüşlerinin bir arada sunulduğu bir eser niteliği taşıyor. İslam'ın siyasetle olan ilişkisinde "kendine özgü" olduğunu savunan Hamid bu nedenle Batılı yönetim ve demokrasi modellerinin Orta Doğu'da yinelenemeyeceğini öne sürüyor. Kendine özgülüğü iyi veya kötü değil, nötr bir kavram olarak ele alan akademisyen, kaynağını İslam'ın ilk çağlarında bulduğunu ifade ettiği bu hususiyetin anlaşılmasının İslam, İslamcı
Tükendi
"Ramazan Dikmen Kıyıya Vuranlar ve Afife Abla'nın İncileri adıyla kitaplaşan öykülerinde, bireyciliği ironi ve siyasal eleştiri aracılığıyla mevcut toplumsal yapının temel göstergesi olarak işlemiştir. Nitekim kendisi de "Benim hikâyelerim kekin içindeki üzümler ya da pastanın üstündeki (çoğu garnitür olsun diye konulan) vişneler, çilekler gibidir. Önemli olan üzümler, vişneler, çilekler değil pastanın kendisidir. Başka deyişle, birincil önem kahramanların değil hikâyenindir. Çevresiyle, ortamıyla yansıttığ
Zaptettiği tarihin ağır ve karanlık günlerini, devlet işlerinin liyakatsiz ellerde oyuncak oluşunu, askerin ve vilayetlerdeki paşalar ve mütegallibenin mütemadi isyanları neticesinde kopan hercü merci, huzursuzluğu, milletin çektiği bütün acıları Naima çok iyi hissedebilmişti; çünkü yaşadığı devir, zaptettiği tarihin acı günlerinde de acı idi. Çıktığı ikbal ve parlayış devrinden yavaş yavaş izmihlal ve inhitata yüz tutan Osamlı İmparatorluğu' nun çöküntüsünü o, zamanında daha büyük acılıkla duyabilyordu. On
Dil gerçekten bir mucizedir. Lakin üzerinde düşünmeyince dilin bu yönü fark edilmez. Dil henüz akılcı incelemenin konusu olmamışken, mitik düşünce dille ilgili yargılar ortaya koymuştu. Dilin mucizevi yönüne ilk defa böyle işaret edilmiş oldu. Akılcı düşünüş, her birimizde var olan, herkesle paylaştığımız bu duyusal şeyin, yani dilin nasıl olup da anlam denilen soyut bir şeyi taşıyabildiğini soruşturmaya başlayınca, dilin felsefi açıdan incelenmesi yanında bilimsel olarak da incelenmesi süreci b
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 564 kayıt bulunmuştur Gösterilen 140-160 / Aktif Sayfa : 8