Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 564 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1
"Çocukluğumun evi deyince ilkin boncuk otu gelir aklıma. Pembe, mavi, beyaz; bahçe toprağının üstünde örtü gibi. Küçük küçük leylak kümeleri sonra... Bahçemizi çepeçevre saran yüksek duvarlar; yarısına mor salkım, yarısına çit sarmaşığı tırmanmış. Biri döker çiçeğini diğeri açar. Babam çok meraklıydı bahçe işlerine. Evin girişine üç sıra sümbül ekmişti karşılıklı. Nasıl bir koku nasıl bir renk anlatamam. Arka bahçede ağaçlarımız vardı. Ihlamur, meşe, karadut... Bir kuş sesi gelirdi o ağaçlardan, cıvıl cıvıl
Gidelim mi; gidelim çiçeğine küs mevsimden Yanık bir sükût ile baktığımız vahaya Sormadan, anlatmadan, bulunacak olmadan Sözünde durmayan niyetten, yorgun samimiyetten En yakın rüya ile yetişelim uzağa İçimizde bir dua kırılmadan efendim Asra su taşıyan sır kaybolmadan.
Medeniyet ve kültür değerlerinin, siyasi, toplumsal ve ideolojik değişimlerin yansıma alanı olan edebiyat eserlerinde özellikle şiirde, öteki karşısında benlik/kimlik inşasına dair imajlar, “ben ve öteki” söylemiyle ifade edilmektedir. Toplumsal ilişkinin başlangıç aşaması olan ben ve öteki arasında meydana gelebilecek eşitsiz ilişki, öteki üzerinde hâkimiyet ve güç elde etme arzularının yol açtığı çatışma, sömürü ve yıkımlar, ötekileştirme ile yakından ilgilidir “Modern Türk Şiirinde Ötekileştirme” kitabın
“Bir rüya görüyorum. Anlatmanın mümkünatı yok. Bir rüya… İçinde gâh ateşler yanıyor, işitiyorum; gâh sular fışkırıyor, ferahlıyorum. Bir rüya… Tarifi pek güç. Sadık rüzgârların taklidi kehanetleri de doğurabilir. İnsan inanmayı diler, yalana bile. Ahhh, nasıl da yaşlandım! Rüyaları da ömürden saydın mı ey yüce Tanrı? Yaşım umudumdan hızlı ilerliyor. Çöl, şarkısını fısıldıyor unutulmak üzerine. Bu çöller her dili bilir. Miras kalmış ağaçlıkların dibine ne vakit sokulsam hep ölümün bekleme köşesi olan mezarla
Hasibe çerko, “Günbatımına Övgüler” adlı kitabını oluşturan lirik öykülerle insanın dünyadaki varoluşunun, yaşamın ve evrenin alışılmadık ölçüde yepyeni bir yorumuna erişiyor.
TURGENYEV Yaşamı, Sanatı ve Çağı adlı bu çalışma, Prof. Dr. Türkan Olcay tarafından 2005 yılında kaleme alınan İvan S. Turgenyev monografisinin gözden geçirilmiş ve yeni bilgilerle zenginleştirilmiş halidir. Söz konusu çalışmayla, Rus klasik romanının başlıca yaratıcıları arasında yer alan İvan Sergeyeviç Turgenyev’in (1828-1883), insan ve sanatçı olarak bütünsel portresinin çizilmesi amaçlanmıştır. Bu doğrultuda yazarın soyuna ait tarihçeden başlamak üzere, yaşamı ve sanat evreleri tanıtılmakta, Bir Avcını
Sema Bayar, Kuklalar İçin İplerden Sonra Yaşam'la öykü dünyamıza parıltılı bir giriş yapıyor. Kaderine hapsolmuş kadınlar, geçmişiyle kıran kırana mücadeleye girişen erkekler, ölümün gölgesinde biriktirilen kırgınlıklar, iyileşmeyen çocukluk yaraları ve bütün bunların arasında bir an olsun teslim olmayan, ışıl ışıl, sahibi bir yaşam telaşı... Bayar, isyan eden, sorgulayan, yüzleşen, haykıran öykü kahramanlarıyla sözün ve kurmacanın imkanlarını sonuna kadar esneterek insanın dile getirilmesi zor ezeli yal
Aşk ve ölüm, hayatımızın vazgeçilmez iki gerçeği. Aşk, aldığımız nefesin iksiri, kuvveti, kudreti değil yalnızca; hayatın kendisi. Hayat bir aşk ürünü değil mi? Kışta kuruyup giden çiçekler, yapraklar, tomurcuklar yaşam aşkının sonucunda dirilip bahara hazırlanmazlar mı? Ya ölüm? Aşk kadar gerçek değil mi? Aşk sarmalı kadar insan hayatının içinde değil mi? İnsan, ölümüne doğru koşan, hayatı ölümüyle birlikte yaşayan, her an ölüp dirilen, her an ölüm korkusunu ensesinde hisseden varlık. İnsan yaşamını var ed
Hece Yayınları, yayın hayatına girdiği günden bu yana sayıları her yıl katlanarak artan onlarca kitap, 300 sayıya ulaşan Hece ve 108 sayısı okurlarıyla buluşan Heceöykü dergilerini kesintisiz olarak yayımlamanın yanı sıra geleneksel bir faaliyet haline dönüştürdüğü özel sayılarında Türk edebiyatının ve dünya edebiyatlarının klasik yazarları ve eserlerini inceleyen, sorunlarını tartışan ve güncelini takip eden çalışmalara yer veriyor. Bu geleneğin devamı olan 43 özel sayı, doğumunun 200 yılı olması nedeniyle
Bir sanatkârın eserlerine yönelik anlamlandırma gayreti onun ölümlü yanlarından ziyade geriye bırakmış olduğu eserlerinin çağları aşabilecek anlam dünyasına yönelik olmalıdır. Bunun için de sanatkârdan geriye kalan eserlerin ilk ve tahrif edilmemiş nüshalarına ulaşmak; edebî esere yönelik farklı okuma biçimlerini bu metinlerden hareketle yapmak önemlidir. Elinizde bulunan ve “eleştirel basım” anlayışıyla hazırlanan Kürk Mantolu Madonna’nın ortaya çıkış amacının bu olduğunun altını çizmek isteriz. Sabahattin
1989’dan bu yana bünyesinde çalışma ayrıcalığına sahip olduğum The New York Times olmasaydı böyle bir kitabın yazılması mümkün olmayacaktı. Beni 2002’de Moskova’ya muhabir olarak gönderen ve yine 2013’te bana kitabı yazabilmem için izin veren editörlere ayrıca çok minnettarım. Yönetici editörler Joe Lelyveld, Howell Raines, Bill Keller, Jill Abramson ve Dean Baquet’e ve yabancı editörler Roger Cohen, Susan Chira ve Joe Kahn’a ayrı ayrı teşekkürlerimi sunuyorum. Bu kitabın ana hatları, Times için hazırlanan
Tükendi
şiir/yorum dünya üzerinden gelip geçerken insanın tekinin macerasını şiir türündeki eserlerden hareketle anlama/yorumlama gayretiyle meydana geldi. Bir yanıyla okuyarak dünya içerisinde var olma ve yeni anlam alanlarına ulaşma çabası diğer yanıyla yazarak bu anlamı görünür kılma gayreti böylesi bir çalışmanın merkezini oluşturdu. Kitapta; farklı zamanlarda yazılmış ancak aynı gayenin etrafında, kimi zaman akademik kimi zaman da popüler dergilerde yer bulmuş yazılarla “şiir”ler “yorum”lanıyor. Rec
Tükendi
Edebiyat, yaşamak gailesiyle uğraşan insan hayatına değer katar. İnsanın hallerinden yola çıkarak insanlığın hallerini anlamamızı sağlar. Bunu yaparken malzemesi dildir. Dilin zenginleşmesi, anlatım gücünün yükselmesi, nesilden nesile aktarılması edebiyat sayesinde olur. Büyük yazarlar, büyük anlatılar bu dünyada var olmamızın değerli olduğunu, bizim değerli olduğumuzu anlatırken, ne kadar karmaşık bir varlık olduğumuzu da söyler. Yeryüzünde bulunma nedenimiz olan Tanrı buyrukları ve edebiyat insanlığın yaş
Tükendi
Joburg, Benim, okuru bilincin ve zamanın labirentlerinde gezintiye çıkaran modernist tarzın en çarpıcı öykülerini bir araya getiriyor… Ahmet Sait Akçay, her kitabında farklı bir öykü anlayışıyla yazmayı ‘göze alabilmiş’ bir yazar. Tamamı Afrika’da geçen öyküleriyle, şahsi coğrafyasının sınırlarını genişletirken, dilin imkânlarını da zorluyor. Yazılarında postmodernizmi olumlayan Akçay’ın içindeki ‘gizli’ modernist; Joburg, Benim’i zenginleştiren, beklenmedik bir unsur. Afrika’yı, Batı’nın klişe bakış açısıy
Tükendi
Segâh Gümüş’ün öyküleri o ünlü dizeyi anımsatıyor: Yağmurun açtığı yaralar kapanmaz çocuklarda. Kapanmamış o yaralar zamanla öyküye dönüşüyor. Günahla erdem arasında, yanılmakla yanılmamak arasında gidip gelen kadınlar, bize ruhlarının dehlizlerini açıyorlar. Bu dehlizlerde, acılar, anılar, kederler, istismarlar, günahlar, karanlık bakışlar, yalnızlıklar, memuriyetin hediyesi iç burkuntuları var. Kederlere, günahlara, acılara eşlik edense daima kısa cümlelerle örülmüş, şiirli, emek verilmiş bir dil… Okuru s
Modernleşme, modernlik, birey, bireyin ve toplumun zihin dünyası, Tanzimat dönemi edebiyatından beri yazar/entelektüelin problemi olarak görülmeye başlansa da ancak Cumhuriyet döneminde daha derin bir entelektüel gerilim, çatışma ve korku düzlemine taşınır. Peyami Safa’nın, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ve Oğuz Atay’ın roman ve öyküleri, korkuların kaynaklarını, görünme biçimlerini ve biyografik hikayelerle ilişkilerini izlemek bakımından öncül metinler sayılabilirler. Bu kitap, bir taraftan edebiyattaki korkunun
“Günler geçtikçe, hoşlanmanın sevgiye dönüşümü hızlanmıştı. Beyaz Diş bilincinde sevginin ne olduğunu bilmese de bunu idrak etmeye başlamıştı. Sevgi kendisini Beyaz Diş’in varlığında bir boşluk olarak ifşa etmişti: O dolmak için feryat eden, aç, sızlayan, hasret çeken bir boşluk idi…” Bir kurdun acılarla yoğrulmuş ve sevgiyle diriltilmiş hayatının, gönüllerimizde taht kuran romanı Beyaz Diş yediden yetmişe herkesin bilincine kazınmıştır. Jack London’ın bu trajik ve aynı zamanda sevgi dolu başyapıtı gözlerim
Tükendi
Søren Kierkegaard, nesnelliği merkeze alan felsefenin ve kendinden sonra gelen yüzyılda daha da etkili olacak modern dönemin tehlikelerine işaret etmişti. Bugün, yine nesnel sloganlar içinde öznelliğin can çekiştiği, kişilerin varoluşlarının ve kişiliklerinin yok sayıldığı, hakikat olarak ideolojilerin dayatıldığı bir dünyada yaşıyoruz. Bu sebeple onun kendi çağı için belirlediği sorunlar ve bunlara karşılık geliştirdiği önerileri incelenmeye değerdir. Kierkegaard, kendi döneminde ve ölümünden sonra uzunca
Tükendi
Safderun, alafranga, züppe ve entelektüel kavramları hem Osmanlı ve Türkiye batılılaşmasının/modernleşmesinin hem de bu sürecin içinde ortaya çıkan romanın önemli kavramlarındandır. Her bir tipolojinin kendine özgü özellikleri ve görünme biçimleri olsa da hayatın ve romanların içinde, özellikle alafrangaların, safderunlukla; züppelerin, ahlâksızlıkla ve entelektüellerin de karamsarlık ve kötücüllükle algılandığı/anıldığı da bir gerçek. Bu kitap, bu yaygın kanaati değerlendirmekle birlikte asıl olarak Türk r
“Şiir denince öteden beri zihnimde çitlerini aşmaya çalışan bir at canlanır. Gergin kasları ve kan ter içinde devinen gövdesiyle bir yandan öbür yana koşturan bir at. Dilin ve varlığın içinde şiirin çırpınışı, sınırları zorlayarak öbür tarafa atlamaya çalışan bu at gibidir. Etrafımızı kuşatan çitler neyin çitleri ve öbür taraf neresi? Bir at bilemez bunları, bir şair de. Onun yegâne amacı, çırpınışının odak noktası onu tutsak eden, daraltan ve boğan şeylerden bir çırpıda kurtulmaktır.” “Şiir bir sınır sanat
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 564 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1