Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 900-920 / Aktif Sayfa : 46
Ömer Madra'nın yegâne romanı 25 yıl sonra yeniden okurlarıyla buluşuyor. Ama bu kez tek başına değil; Madra'nın 30 yıl önce yayınlanmış yegâne hikâyesiyle birlikte. Şimdi bu iki edebî verim tek kitapta bir araya geliyor. Üstelik Madra'nın bunca yılı değerlendirdiği -kısa ama özlü- bir sonsözle birlikte. "Bak, öyle bir roman yazacağım ki, içinde herkes ve her şey olacak. Daha doğrusu, hem hiçbir şey olmayacak, hem her şey olacak." "Niye illa her şey olacak? Belli bir konuyla kendini sınırlasan olmaz mı?"
Adı Yerküre olan bir gezegen. En büyük kara parçası sayılan Anakara'da farklı yerlerden farklı nedenlerle Odragend'e varmak üzere yola çıkan gezginler. Elli yıl sonra yurduna dönen bir bilge şair. Yıllarca evinden hiç çıkmadan yaşadıktan sonra, çıraklarıyla birlikte kendisini yollara vuran bir şiir filozofu. Yalnızca şairleri öldüren bir katilin izini süren atlı polis ve yardımcısı. Yol boyu içinden geçtikleri yerler, yaşamlar. Surlarında şiir bayrakları dalganan şehirler. Kanatları göğün gizemlerini birbir
Tükendi
Bizim oralarda kadınların en hummalı temizlik dönemidir bahar. Evlerin boyandığı, kırığın döküğün tamir edildiği; halıların, yün yorganların, yatakların, yıkandığı zaman bahar temizliği zamanıdır. Bu işlerin her biri çok yorucudur ama o yünleri yıkayıp kuruttuktan sonra ditmek yok mu, öldürür insanı. Kurumaları birkaç saat süren bu yarı keçeleşmiş yünleri açmak günler alır. Bunca uğraştan sonra artık iyice kabarmış, havalanmış, tertemiz olmuş yatak yorganda yatmak bütün bu yorgunluğa değer mi bilemiyoru
Tükendi
"Eskiden, çok eskiden, uzun kış gecelerinde, kısık lambaların puslu camlarda titrek ışıltılarla kıpraştığı köy kahvelerine gece masalcıları, dengbejler, âşıklar gelirlermiş... Dışarıda dondurucu bir fırtına ortalığı kasıp kavurur, şiddetli bir tipi dünyanın bütün kış kahvelerini tehdit ederken, onlar, üzerlerindeki karları silkeleyip, kalın abalarını ocağın kenarında kurutup, kendilerine sunulan kahveden ve tütünden kısmetlerini alıp; eskilerden kalmış, geçmiş zamanların güzelleştirdiği masalların yırtık, s
Tükendi
Büyük hırsızlar karanlıkların çocuklarıdır; aydınlıkta önlerini göremezler, gün ışığı gözlerini kamaştırır, tökezlerler ve yerlerde sürünürler. Bu yüzden kısa süren aydınlık çağları, bir vampir gibi tabutlarının içinde geçirirler. Sonra kapak açılır. Kapağı genellikle salağın biri açar. Artık Karanlıkana hırsızı korumaya hazırdır İyi ruhlar mekânı çoktan terk etmişler, otoriteyi karanlığa bırakmışlardır. Hırsız ve Burjuva, neo-liberal dogmaların beslediği yeni bir ortaçağ tehlikesine dikkat çekmeyi amaçlay
Tükendi
Mihail Bahtin şöyle der: Karnaval, kutsalı cismanî olanla, yüceyi aşağı olanla, önemliyi önemsizle, bilgeliği aptallıkla bir araya getirir. Metin Savaş'ın kaleminden, İstanbul'un görünenlerine ve görünmeyenlerine, bilinenlerine ve bilinmeyenlerine dair heyecan dozu yüksek bir roman.Dört dörtlük bir sosyolog olmayı hedefleyen ve çiçeği burnunda bir araştırma görevlisi olan Tatar Adnan, bunaltıcı yaz sıcaklarının hüküm sürdüğü 2014 Temmuz'unda Şebboy Sokağı'ndaki Suna Apartmanı'nın teras katını kiralar. Ne va
Soğuk ve yağmurlu bir bahar sabahı, şehir yeni bir güne yavaş yavaş uyanıyordu. Sıradan ve ülkesinden kovulan bir insan olarak, şehrin sokaklarını ve insanlarını bugün her zamankinden farklı görüyordu veya bugün böyle algılıyor olmalıydı. Ürkek yüreği ve içindeki şiddetli ürperti; arabanın camını indirip, ekmek yapmak için fırının ocağına odun atan kısa boylu genç fırıncıya veya sebze ve meyvelerini dizmek için tezgah tahtalarını sandukaların üzerine itina ile sıralayan tombul, yaşlı manava haykırıp; "Ben s
Tükendi
Alişer'in Kızılbaşlık ile ilgili bilgileri çok daha eskiye dayanıyordu. Az-ger'de geçen gençliği Kızılbaş deyişlerini dillendirmekle anlam bulmuştu. Kürt milli davasıyla tanışmadan önce, Mustafa Bey'e kâtiplik yaptığı yıllarda konağa gelen pirlerden ve dervişler den çok şey öğrenmişti. O yıllarda üç telli saza, bağlamaya ilgi duymuş kısa sürede duygularını çogirin tellerine söyletmeyi başarmıştı. Talip Taki'nin kızını kaçırıp kızı kendisine yar etmediklerinde gönlüne düşen kor üç telli curanın sesiyle derma
Tükendi
Bayburt-İsviçre Hattı anne-baba, öğretmen ve toplumun tutumu neticesinde kendi kaderini çizmek zorunda olan yoksul, acımasız bir ortamda kalanların öyküsüdür. Sevgi dolu anne-babanın ve oğulun, bir sevgilinin, bir eşin, bir kardeşin portresidir. Çocukluğunu yaşayamadan kendini büyük şehirlerin sokaklarında bulan Cebbar, Bayburt'tan yola çıkıp Rusya ve İsviçre'de zorlu bir yaşam mücadelesi verirken hayatına giren aşkların hazzını yaşar. Bir öğretmenin kaleminden çıkan, hayalî değil gerçek hayatları anlata
Tükendi
Bir insan gövdesi kaç insanın aklından, kalbinden ve hayatından kurulmuştur? Bir, iki'den çok mudur, büyük müdür; çokluk ve büyüklük göreceli kavramlar mıdır ya da parçalanmış bir yapı içerisindeki bütünlük kendini en çok hangi noktalarda duyurur? Dil, parçalanmanın ya da bir bütüne varmanın ifadesini nereye kadar sağlayabilir? Nereden sonrasında 'üçüncü' girer devreye ve diğer iki kişinin hayatına dışarıdan bakma, ona dokunma cesaretini ne zaman gösterebilir? Bu soruların yanıtlarına dair bir 'keşif' roma
Tükendi
Yolları tuhaf bir şekilde kesişen insanların, yıllara ve mekanlara yayılmış hikayesi. Karadeniz'deki Bayram'ın, Ela'nın, İsa'nın; Gökçeada'daki Bahar'ın; İstanbul'daki Oruç'un, Nil'in, Yasemin'in hayatları... Bir savaşın, bir yangının, bir cinayetin farklı hayatlar üzerindeki izleri, Karadeniz'in yaylalarından hapishaneye, mahpusluktan İstanbul'un arka sokaklarına uzanan bir romanda sürülüyor.
Tükendi
YKY okurlarının, çoçuklara yönelik eserleriyle olduğu kadar Korku Benim Sahibim, Düş Hırkası ve Yalan Sureleri'nden oluşan "Veda Üçlemesi"yle ve Rüya Bekleyen Adam adlı romanlarıyla tanıdıkları Filiz Özdem, yeni romanı Aşk Meçhule Yürür'de, "Deniz çekildiği zaman, nasıl ki kumsalda görmediğimiz bir sürü şey açığa çıkarsa, akıl çekildiği zaman da hayat başka türlü görünebilir insana" diyen kahramanı Mercan'la belleğin karanlık kuyusuna bakıyor. Roman, artık var olmayan bir geçmişle henüz var olmamış bir gel
Tükendi
?Siyasi Halk haftada iki gün çıkan bir gazeteydi. 5 Mayıs 1956 tarihinde tefrika başlamış, 6 Şubat 1957'de bitmişti. Büyük bir heyecanla okumaya koyuldum. İlk bölümler çok tanıdık geldi. Bu Kötü Yol'un ilk yazılışı gibiydi. Fakat sayfalar döndükçe kitabın konusu daha değişik bir havaya bürünüyordu. Ve finali Kötü Yol kitabından çok değişik sonuçlandı. Bu romanın kitapseverlerin dışında yeni yazmaya başlayanlar, edebiyat fakülteleri ve edebiyat araştırmacıları için değişik bir ufuk açacağına inanıyorum." Iş
Tükendi
"Ben, yazılmasaydım, yalnızca hayal edilseydim suçlu olamazdım. Olamazdım ki! Hayal edilince mi gerçek oldum? Ama yazılmayan şey hayal edilebilir mi? Sınır, yazıldığımız yere kadar. Öyleyse sınırdışı edilebilir miyim ben?" "Mehmet Yaşın'ın Sınırdışı Saatler'i, dilini ve yurdunu arayan Kıbrıslı bir adamın trajedisini gerçeküstü bir anlatımla ifade ederken, anlatım tekniği mevcut durumun akıldışılığı ile tamamıyla örtüşüyor. Sınırdışı Saatler, Ada özelinden yola çıkarak yapılmış en radikal savaş ve militariz
Tükendi
Kadın kimdir? Gerçekten bir kimliği var mıdır onun? Yoksa erkeklerin gölgesinde yaşamak zorunda olan, insan sınıfına bile girmeyen herhangi bir varlık mıdır? Köle mi, asalak mı, su?s mu?, erkeğin istediği gibi kullandığı bir hizmetçi mi? Sahi, âşık olmak gibi bir hakkı var mı kadın denilen varlığın? Özgu?rlu?ğu?nu? yaşayamayan, kendini savunamayan, ekonomik gu?cu? başkalarına bağlı olan kadın ne duruma du?şer? Böyle bir kadının du?ştu?ğu? durumun sorumlusu kimlerdir acaba? Yıllarca toplumsal baskıların et
Tükendi
Komiserim, Şu anda durakladınız, biraz öne eğildiniz. Bir önceki resimde sizi çizdim. Aynen benim çizdiğim gibi bu satırları okuyorsunuz. Kapıya yapıştırdığım "story board"un üzerindeki bu satırları eğilerek ve sırtınızı hafifçe kamburlaştırarak okuyorsunuz. Sizi aynen öyle çizdim. İsterseniz geri dönüp bir önceki kareye, o karede bu satırları okumaya çalışan size yeniden göz atabilirsiniz... Hepimizin çok az vakti var.... Bu satırlar sona erer ermez her şey silinip gidecek. Yurt amiri, kâğıt, kalem, yazı,
"Anakronik ve senkronik geçişler, kitabı arkadan takip eden bir rüzgârı andırıyor. Ancak bu rüzgâr tümüyle bâkir bir alanda eserken, yazar kurguya teslim olmayarak bastığı zeminden kopmuyor. Türk edebiyatında bu konuda, bir ilke imza atan yazarla ve müstesna bir eserle karşı karşıyayız. Kitapta, sanat kültürle beslenirken kendisini koruyacak refleksler, hayatiyetini muhafaza etmekte. Ancak başka damarlar arayarak kültürel derinlikler en üst düzlemde sanatla mesafeleri koruyan bir yarışa dönüşmekte iken lir
Tükendi
Her sınıfta, her okulda göçmen, Almancı çocuklar vardı demek. Garip çıbanlar... Yazları ailelerinin gelmesini bekleyen, geldiklerindeyse yaşamlarının akışı değişen, kesintiye uğrayan, bir aylığına analı- babalı olmanın ayrıcalığına kavuşan ama çoğunlukla bu anne-babayı nereye koyacağını bilmeyen yaz çocukları. En çok da temmuz çocukları. Arada kalmış bir kuşak, Almancıların ikinci kuşağı. Aşklar, tereddütler, küçümsemeler, kollamalar, kardeşler, çocuklar, anneler, memleketten gelenler, emlekete dönenler...
Tükendi
"Gök ile yer arasında köprü kuran asa misali, Bâtın ile Zâhir arasında gidip geliyor insan..." "Hazır mısın?" "Hiçbir zaman hiçbir şeye hazır olmadım." "Korkuyor musun?" "Korkmadığım anım da olmadı." "Neden buradasın?" "Nerede olduğumu hiç bilmedim. Belki de olabileceğim başka bir yer yoktu." "Başlayalım mı?" "Her başlangıç bir son... Yeni bir sona başlayalım." *** Bir yanda Zâhir, bir yanda Bâtın... Bir yanda görünen dünya, bir yanda insanın ötesi, evrenin varoluşu... Bir yanda bireyin günlük yaşam akış
Tükendi
Bir sahil yerinde kayalıklara oturmuştum. Bir adam akordeon çalıyordu yanımda. Vapurları kovalayan martıları izliyordum. Kaya balıklarını ve simitçi çocukları. Sahibinin elinden kaçmış asi bir uçurtmayı. Gündüzle gecenin kavuşmasını izledim orada. İlk aşkıyla karşılaşan sevgilileri. İlk acıları gördüm gördüm orada, ilk mutlulukları, bir çocuğun attığı ilk adımları. Bir sahil yerinde kayalıklara oturmuştum. Bir adam akordeon çalıyordu yanımda ve ben kendimle yüzleşmiştim. Kabullenmiştim, hayatım boyunca usl
Tükendi
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 900-920 / Aktif Sayfa : 46