Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 320-340 / Aktif Sayfa : 17
Şeytana Uyanlar, 22 Şubat-30 Nisan 1931 tarihleri arasında Yusuf Ziya Ortaç’ın yönettiği Yılmaz gazetesinde 65 tefrika hâlinde yayımlanmış benzersiz bir Peyami Safa metnidir. Roman, Batı edebiyat kanonunun en büyük eserlerinden Faust’a dair uyarlamaların, anlatının neredeyse tüm unsurlarını taşıyan dilimizdeki ilk modern örneğidir. Peyami Safa, Batı geleneğindeki dünyevi bilgi-ilahi idrak karşıtlıklarının çemberine girmeden Türk okuru için daha ilgi çekici olan yoksulluk ve yoksunluğu yoldan çıkarıcı motif
Hayatını Ehlibeyt’e hizmet etmeye adayan Seyyid Süleyman Belhî hazretleri, Kur’ân’ı anlamada Efendimizin (s.a.a.) şu hadîsini kendisine şiar edinmiştir: “Size iki ağır emanet bırakıyorum. Onlara tutunursanız dalâlete düşmezsiniz: Allah’ın Kitâbı ve ıtretim olan Ehlibeyt’im. Bu ikisi, [Kevser] Havuzu’nda bana kavuşuncaya dek asla birbirlerinden ayrılmazlar.” Kur’ân-ı Kerîm’in ancak ve ancak Ehlibeyt İmâmları’nın tefsir ve tevilleriyle anlaşılabileceğini beyan eden Hz. Seyyid, onların faziletlerini ve bu konu
Tükendi
Elinizdeki Mevkıfu’l-Beşer Tahte Sultani’l-Kader ismindeki bu eserde kader, kulların fiilleri, irade-i cüz’iyye ve irade-i külliyye konuları ele alınır. Allah’ın ilminin cebri gerektirip gerektirmediği tartışılır. Konuyla ilgili Eş’ari ve Mâturidî görüşleri karşılaştırılır. Mustafa Sabri Efendi kulların fiilleri konusunda Eş’ari mezhebini tercih etmiştir. Bu eseri de bu konuyu savunmak için yazmıştır. Eser 1933 yılında Mısır’da basılmıştır. Mustafa Sabri Efendi’nin nâibi Muhammed Zâhid el-Kevserî, bu kitaba
Günümüzde, anlayış, yaklaşım, yol, yöntem, metodoloji, usûl, paradigma gibi kavramların çokça kullanıldığı, bunların kitap ve makale başlıklarında da sıklıkla yer aldığını gözlemliyoruz. Bu başlıklarda yöntem ile bazen bir âlimin konuları açıklarken bilgileri nasıl bir sıralamayla verdiği, bazen de hangi bilgi kaynaklarından yararlandığı vs. kastedilmektedir. Kimi zaman ise usûl ilimlerinde olduğu gibi istidlal, içtihat ve yargıya varmada izlenecek kapsamlı yöntem bilgisinden; ayet ve hadisleri yorumlarken,
Tükendi
Tam ismi Ahmed b. Acîbe el-Hasenî olan yazar, zâhirî ilimlerde edindiği kariyeri zirvedeyken İbn Atâullah el-İskenderî’nin Hikem adlı eserinden o denli müteessir olur ki tasavvufî yolculuğuna başlar. Tasavvufî eğitimi sırasında, şehir çarşısında ya da cami önünde dilenmek, sokaklardaki çöpleri süpürmek gibi hayli ağır vazifeleri yerine getirir ve yıllar süren zorlu seyahatlere çıkar. Bu seyahatlerinde İbn Acîbe, İbnü’l-Arabî, İbnü’l-Fâriz, Şüşterî gibi bazı sufilerin bir kısım eserlerine şerhler kaleme alır
Kur’an ve Sünnet tüm şer'î ilimlerin ana kaynağı olduğuna göre bunlardaki nasları doğru anlamak ve isabetli çıkarımlar yapmak hepsinin en önemli hedefidir. Buna yönelik en kapsamlı metodoloji ise fıkıh usulünde ortaya konulmuştur. Bu ilimde nasları doğru anlamaya yönelik konular (elfâz ve delaletleri) muhtelif Arapça bilimlerinden faydalanılarak ve şer'î nasların yapısı göz önünde bulundurularak çok ileri seviyede ortaya konulup tartışılmış, derinlemesine incelenmiştir. Nihayetinde sadece fakihler değil, te
Mardin’in Savur ilçesine bağlı Zivingâ Menda (Armutalan) köyünden olan Molla Muhammed Zivingî, birçok köyde fahri imamlık ve müderrislik yaptıktan sonra 1986’da Batman’a yerleşmiş ve ilmî çalışmalarına burada devam etmiştir. Molla Muhammed Zivingî, bu çerçevede Arapça ve Kürtçe lisanlarıyla me’sûr ve manzum birçok eser kaleme almıştır. Bu çalışmalardan en önemlisi on üç ciltten oluşan “Levâmi‘u’r-Rahmân fî Tefsîri Ahkâmi’l- Kur’ân” adlı tefsiridir. Bu çalışmasını fıkhî tefsir alanında yazılan ilk Kürtçe tef
Tefsir disiplininde "Kur'an-Sünnet Bütünlüğü" önemli bir konu olup bu konuda az da olsa bazı çalışmaların yapıldığı bilinmektedir. Bu çalışma benzerlerinden ayrılmaktadır. Şöyle ki diğer çalışmalar Hz. Peygamber'in dindeki yeri üzerinden meseleye yaklaşılırken bu çalışma nesnel olarak Hz. Peygamber'den sadır olmuş söz ve uygulamaların Kur'an'daki izdüşümleri tespit edilerek İlahi kelam olan Kur'an'la ilahi kelamın uygulayıcısı ve örnekliğini oluşturma görevine sahip olan Hz. Peygamber'in söylem ve eylemleri
Kur’ân, Allah’ın muciz kelâmıdır. Kelâmındaki muradı daha iyi anlayabilmek için tefsire olan ihtiyaç aşikardır. İşte bu meyanda tefsir alanında yazılmış kıymetli eserler vardır. Bu eserler, Kur’ân âyetlerinin tefsir ve te’vîlini içermektedirler. Müfessirlerden bazısı eserlerinde hâtimeye yer verirken diğer bazısı sadece tefsirle yetinmişlerdir. Hâtimeler, müfessirlerin Kur’ân âyetlerini tefsir ettikten sonra kaleme aldıkları son sözleridir ki hacim, üslup ve içerik bakımından farklılık arz etmektedir. Dolay
Şîa ile diğer İslam mezhepleri arasındaki en önemli uyuşmazlık konusu olan imamet, mutedil ve müfrit Şîa fırkaları arasında da birbirinden farklı düşüncelerin doğmasına sebep olmuştur. Günümüzde Şîa’nın en önemli temsilcisi sayabileceğimiz, adını imametten alan İmâmiyye Şîası da, konuya verdiği önemden dolayı imameti usulu’d-din içinde zikretmektedir. Hz. Peygamber’den sonra gelecek imamların on ikinci imamla son bulacağı, bu imamın kaybolduktan sonra geri dönüp el-Kâim el-Mehdî sıfatıyla dünyayı ıslah edec
I find in this volume an admirable mix of empirical material – on, for example, religious socialization and perceptions of gender – and reflective pieces, which interrogate the place of religion in Turkish society. Key in this respect is the fact that Turkey is not simply a Muslim society but a distinctive one, not least in terms of the functional differentiation of the modern republic and its consequent effect on religion – a situation that offers a unique challenge to sociological enquiry. The book conclu
Mûcize, Allah’ın kendilerini tasdik etmek amacıyla peygamberlerinin elinde yarattığı, insanların gücünü aşan ve hiçbir şekilde benzerini yapamadıkları olaylardır. Peygamberin nübüvvetinin bilinmesinde mûcizenin zorunlu olduğunu kabul eden Mu‘tezilî âlimler, yaratılmışların faydasına olması nedeniyle peygamber göndermeyi Allah’a vâcip kabul etmişlerdir. Onlar, Allah’ın elçisini diğer insanlardan ayrışması maksadıyla elinde olağanüstü bir olay ızhar etmek suretiyle doğrulaması gerektiğini ve bunun Allah’a vâc
İslâm’ın kadına bakışı ve bu bakışın tarihî süreçteki izdüşümleri, Doğu ve Batı literatüründe üzerinde en çok durulan konulardan biridir. Ancak ortaya çıkan ürünler; savunu, ret, saldırı, kimlik inşası veya öğüt ve nasihat çerçevelerinin dışına çıkamamıştır. Bu bağlamda değerlendirilemeyecek çalışmalar ise genellikle kadın olgusunun hukukî boyutu sınırında kalmıştır. Müslüman kadın imgesi, karşıt fikirlerin çarpıştığı bir zemin olarak kalmış ancak İslâm’ın ilk gününden bugüne “kadın”ın hakikatte ne olduğ
Her coğrafya, farklı gerçeklikler taşımakta ve üzerinde yaşayan insana bu gerçeklikleri dayatmaktadır. Yeryüzü şekilleri, iklim, suya ulaşma imkânları gibi türlü etkenler, gündelik yaşamdan sosyal hayata, siyasî algılardan zihin yapısına kadar geniş bir yelpazede çok yönlü farklılıklara neden olmaktadır. Coğrafyada Müslüman Kadın kitabının amacı bu farklılıkları dikkate alarak Müslüman kadının tarihini yaşadığı coğrafyalar temelinde ortaya koymaktır. Bu düşüncelerle kitap, Müslümanların ağırlıklı oldukla
İnsanoğlu var olduğu günden beri bilginin peşinde olmuştur. Bilginin aynı zamanda bir güç olduğu hakikatine de erdiğinde, onu öğrenmek ve öğretmek için bilgiyi sistemli bir halde araştırmaya ve entelektüel boyutta ele almaya çalışmıştır. Bilginin bu yolculuğunda kadınlar etkin bir şekilde gayret sarf etmişlerdir. İslam dünyasında ise kadınlar, İslâm’ın ilk dönemlerinden itibaren bu faaliyetleri sürdürmüşler, toplumsal cinsiyet odaklı baskıları aşan Müslüman kadınlar, ilmî çalışmaların neredeyse tamamında ro
Toplumu yönetme alanı olan siyaset, yönetilen olmasının yanında yönetici sıfatıyla da kadının varlığının hissedildiği bir alandır. Kadın-siyaset ilişkisi, İslâm düşüncesi içerisinde her daim tartışılagelmiş bir konudur. İslam dünyasında kadınların siyasete ilgisi dönem şartları çerçevesinde şekillenmiş, siyaset sahasında inişli çıkışlı bir çizgi takip etmiştir. Onlar kimi zaman iktidarda, kimi zaman muhalefette, kimi zaman da yönetimin perde arkasında toplum ve devletin idaresinde söz sahibi olmuşlardır.
“Din”in sabit, tek ve evrensel olmasına karşın din anlayışları ve dini referans alarak geliştirilen düşünceler, değişken ve özneldir. Her dinî-sosyal yapı, kendisini biçimlendirirken dünyayı algılamaya dair normlarını ortaya koymakta ve bunu ağırlıklı olarak dine dayandırmaktadır. Farklı dinî-sosyal yapılar, temel dinî düşünceleri ekseninde kadının sosyal konumuna ilişkin normlar belirlemekte ve kadın algılarını şekillendirmektedir. İslâm düşünce ve medeniyeti üzerinde geniş çaplı etkiye sahip yapıları esas
Bu kitap, Bryson’ın Mülk Yönetimi (Oikonomikos Logos) eserini, ona aşina olmayan okuyucu kitlesine tanıtmayı, bunun yanı sıra bu esere hâlihazırda aşina olan okurlara da yeni bilgiler vermeyi amaçlamaktadır. Kitabın erken Roma İmparatorluğu’nun başlıca sosyal sorunlarına (para, köleler, evlilik, çocuklar) odaklanması ve Roma dünyasının zenginliği ile Orta Çağ İslam Dünyası arasında büyüleyici ve eşsiz bir köprü vazifesi görmesi, değerini daha da artırmaktadır. Kitabın bu yeni baskısı, Roma sosyal ve ekonom
Vahdet-i vücûd, İslâm düşüncesinde en genel anlamıyla hakîki varlıktan mecâziye geçişin, kılınışın (ca’liyet), yaratılış merhalelerinin anlatıldığı nazariyenin adıdır. Bu nazariye göre âlemde gerçek varlık birdir, o da Cenâb-ı Allah’ın kendisidir. Vücûd/varlık, bilgisiyle birlikte eş zamanlı olarak Zât-ı Müteâl’in içerden dışarıya doğru aşama aşama tecellî, tenezzül ve tasarruf etmesi ile oluşmuştur. Bu birlikten çokluğa, latiften kesife, hakikatten mecaza geçişi açıklayabilmek için mutasavvıflar birçok met
Tükendi
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 320-340 / Aktif Sayfa : 17