Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 340-360 / Aktif Sayfa : 18
Yüce Allah’ın en güzel isimleri demek olan “esma-i hüsna” terkibi bizzat Allah Teâlâ’nın kendi isimleri için Kur’an-ı Kerim’de kullandığı bir ifadedir (Haşr, 59/24). Hem kulluğumuzu ifade etmek hemde Yaratıcımızın bizden istediği ahlakı gerçekleştirebilmek için O’nu bütün isimleriyle tanımaya, inanmaya ve kendimizi o isimlerin tecelligahı olacak şekilde eğitmeye de muhtacız.
Tükendi
Bütün semavî dinlerde muhtaç insanların korunması teşvik edilmiş, ayrıca buna yönelik ilahi tedbirler alınmıştır. Zekât da bu doğrultuda emredilen bir ibadettir.Eser, zekâtın şartlarından, kimlere verilip verilmeyeceğine zekât verirken nelere dikkat edileceğinden, zekâtın hikmet ve kazanımlarına kadar birçok değerli bilgiyi okuyucuyla buluşturuyor.
Allah, yarattığı insan varlığının kerametini koruyabilmesi için zaman içerisinde peygamberler göndermiş ve kitaplar indirmiştir. Bu yolla gönderdiği mesajıyla hem metafizik hem de bireysel ve toplumsal hayatın bozulan ayarlarını tekrar düzeltmiş ve kaybolmaya yüz tutan o kerametin tekrar kazanılabilmesinin yollarını göstermiştir.Bu eser, ihmal edilen ya da yanlış anlaşılıp istismar edilen bazı konuları gündeme getirme amacıyla derlenmiş üç kitaplık bir serinin birinci kitabıdır.
Müslüman olmak demek, bütün boyutlarıyla hem maddi hem manevi bir başka ifadeyle hem fizik hem metafizik hayatı, Allah Teâlâ’nın koyduğu kurallara göre düzenleyip yaşamak demektir. Sonu ebedi kurtuluş olan bu kutlu görev inanç, ahlak ve amel üçgeninde tamamlanır.Bu kitap, işte bu üçgenin her bir köşesiyle ilgili unutulan veya ihmal edilen ya da yanlış anlaşılıp istismar edilen bazı konuları gündeme getirme amacıyla derlenmiş üç kitaplık bir serinin üçüncü kitabıdır.
Müslüman olmak demek, bütün boyutlarıyla hem maddî hem manevî bir başka ifadeyle hem fizik hem metafizik hayatı Allah Teâlâ’nın koyduğu kurallara göre düzenleyip yaşamak demektir. Sonu ebedî kurtuluş olan bu kutlu görev inanç, ahlâk ve amel üçgeninde tamamlanır.Bu eser, işte bu üçgenin her bir köşesiyle ilgili unutulan veya ihmal edilen ya da yanlış anlaşılıp istismar edilen bazı konuları gündeme getirme amacıyla derlenmiş üç kitaplık bir serinin ikinci kitabıdır.
Akışkan Zamanlarda “Değer”li Yaşamak başlıklı bu eserde okuyucuya akıp giden zamanın, zamanda gerçekleştirilen eylemlerin ve bu eylemlerin nihai hedefinin niteliğine ilişkin bir farkındalık kazandırılması hedeflenmiştir. Eser, iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, “İslam, Birey ve Toplum”, ikinci bölümde ise “Ramazan, Aile ve Toplum” temalı yazılarından oluşmaktadır.
Onun hayatında, insanın anlam dünyasını zenginleştirecek, kendisine ve insanlığa ilişkin çok güzel ve anlamlı bir rehberlik söz konusudur. Çünkü o, hayatın her alanında örnek alınabilecek yegâne modeldir. İçinde yaşadığımız çağ, tebessümün hiç eksik olmadığı nur yüzüne, hayırla özdeşleşen gönül diline, paylaşımın esirgenmediği cömertlik simgesi eline, herkesin kendini bulduğu engin gönlüne, övülen ahlakına kısaca onun rahmet yüklü damlalarına muhtaçtır. Bu eser, kurumaya yüz tutan gönül dünyamıza, âleml
Hikem, irfani tefekkürü billurlaştıran ve kalplere tesir eden yönleriyle tasavvuf klasikleri arasına adını yazmıştır. Hikem okuma geleneği geçmişten bugüne hâlâ devam etmektedir. “Ayine Hikmet Aynasından Yansımalar” adlı eserde başta Kastamonulu Ahmed Mahir Efendi’nin şerhi olmak üzere Türkçe’mizde pek çok şerhi yapılan hikmetler yer almaktadır.
Tükendi
Mağrib Ulularının Sözleri müellifi ve yazım tarihi şimdiki kayıtlara göre bilinmeyen yazma bir eser. Girişte müellif eserini Ahsenü'l-Mesâliki'l-Müncî mine'l-Mehâliki min Tahrîrâti Ba'zı Sâdâti'l-Arabi fi'l-Ğarbi ismiyle tanıtıyor. Tasavvufi bir muhtevaya sahip olan eser, çoğunluğu Mağrib ulemasına ait olan sözlerden ve bu sözlerin şerhlerinden meydana gelmekte. Bu risalede sistematik bir şekilde başta tasavvuf kelimesinin kökeni, tanımı, tasavvufun erkânını ifade eden terimlerden tecrîd, safâ, vefâ, fen
Tükendi
Bediüzzaman Said Nursi’nin eserleri üzerindeki hakların Başkanlığımız tarafından kullanılmasına ilişkin Bakanlar Kurulu Kararının ardından Bediuzzaman Said Nursi tarafından yazılan “İşârâtü’lİ’câz fi Mezânnilİcâz” ve “Mesnevii Nuriye” adlı eserler, titiz bir çalışma sonucu yayına hazır hâle getirilmiş ve basımı gerçekleştirilerek vatandaşlarımızın istifadesine sunulmuştur.
İnsan, farklı bir sabaha uyanmalıdır!.. Bu, her gün tekrar ettiği gibi saatin alarm sesiyle bir yenisi başlayan nice sabahtan biri değildir. Böyle bir sabahta, ayağa kalkmak için ruhunda bir takat bulamayan İnsan, yorganı üstünden atacak ellerini takatsiz; ve zavallı ayaklarını, zemine basamamak endişesi içinde bulur. Etrafındaki eşyaların kanıksanmış anlamını yitirdiğini ve havası boşalan bir balon gibi hacmini kaybederek biçimsizleştiğini farkeder. Bilip durduğu herşey gözüne birden yabancı gelir, b
Tükendi
Senûsîler ve On Üçüncü Asrın En Büyük Mütefekkir-i İslâmîsi Seyyid Muhammed es-Senûsî, Abdülhamîd ve Seyyid Muhammed el-Mehdî ve Asr-ı Hamîdî’de Âlem-i İslâm ve Senûsîler adlı bu eser, Osmanlı Devleti’nin son dönem önemli mütefekkirlerinden Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi’nin dînî ve fikrî sahadaki tefekkürünü ortaya koyan eserlerindendir. Hatta 1908’de sürgünden İstanbul’a döndükten sonra sürgündeki gözlemlerine ve edindiği intibâlarına dayanarak kaleme alıp yayınladığı ilk eseridir (1909). Bununla birl
Tükendi
Başta Buhara ve Semerkant şehirleri olmak üzere Mâverâünnehir bölgesi, asırlarca İslâm ilim ve irfan geleneğinin en önemli menba ve madenlerinden biri olmuştur. Klasik kaynaklarımızda “İslâmın kubbesi” ve “dünya cennetlerinin en önde geleni” şeklinde tavsif edilen bu iki şehir, sayısız âlimi, ârifi, dehâyı, manevî önderi yetiştirmiş; bu kişiler İslâmiyete ve beşeriyete büyük hizmetlerde bulunmuştur. İslam âleminin özellikle 18. asır ve sonrasında içine sürüklendiği kriz döneminden Mâverâünnehir de nasibi
Tükendi
Bu eserde Osmanlı’nın son döneminden dört (M. Sadık Rıfat Paşa, Mustafa Reşid Paşa, Said Halim Paşa ve Filibeli Ahmet Hilmi), Cumhuriyet döneminden de üç düşünür-bilgini (Erol Güngör, Cemil Meriç ve Nurettin Topçu) tercih edilerek modernleşme bağlamında Türk düşüncesi anlaşılmaya çalışılmıştır. Yalnızca bahsi geçen düşünürlere ve düşüncelerine bakıldığında düşünce dünyamızın çok zengin olduğu görülecektir. Türk düşünce tarihinde düşünürlerin kuşatıcı birikimleri sosyal bilimci yönleriyle ele a
Tükendi
11. asırdan itibaren şekillenen vird geleneğinde evrâd ve ahzâb kitapları oluşturulmuş, bunların meşhurları şerhedilmiştir. Bunlardan biri Muhyiddin ibn Arabî Hazretleri’nin Devr-i A’lâ’sıdır. Harîrizâde Seyyid Muhammed Kemaleddîn Efendi bu virdi Fashu Dürri’l-A’ğlâ Şerhu Devri’l-A’lâ adıyla şerh etmiştir. Harîrizâde eserini: "Kibrît-i ahmer, misk-i athar, dürr-i ezher, Şeyhü’l-Ekber -muhyi’l-milleti ve’l-hakîkati ve’d-dîn kuddise sirruhu’l-metîn- Hazretleri’nin avam ve havas arasında meşhûr ve livâsı menşû
Tükendi
16. yüzyıl mutasavvıf şâir ve nâsirlerinden Mahremî’nin kaleme aldığı Risâle-i Cevâhirü’l-Esrâr müellifin eserindeki ifadesiyle 1055 [milâdî 1645-46] senesinde tamamlanmıştır. Mahremî, kitabının sebeb-i telif kısmında eserini birçok iyiliğini gördüğü Mustafa Paşa’ya hediye etmek için kaleme aldığını söyler. Kuvvetle muhtemeldir ki burada sözü edilen Mustafa Paşa, İkinci Selim devrinin kudretli paşalarından, birçok görevde bulunan, ancak özellikle Kıbrıs fâtihi olarak tanınan Lala Mustafa Paşa (ö. 988/1580)’
Tükendi
Hakikati araştırma görev ve sorumluluğuna muhatap olarak yaratılan insan, her şey gibi ahlâkın da kökeni ve dayandığı ilkeleri aramak ihtiyacı içindedir. Çünkü, bütün davranışlarını aklî ve ahlâkî kanunlara bağlı olarak düzenlemeye mecbur olan insan için, kendi yaradılış ve tabiatına uygun, kurucu ve düzenlenmiş bir ahlâkın mevcûdiyetini kabul etmek zaruridir. Psikoloji, mantık ve metafizik gibi felsefî ilimler arasına ilave edilen ahlâk ilmi, son dönem Avrupa filozoflarından bazılarının derin tetkik ve
Ömer Fuadi (1560-1636), Kastamonu’da yaşamış Osmanlı mutasavvıf müelliflerindendir. Babası Şa’ban-ı Veli fukarasından Himmet Dede’dir. Fuâdi, 9 yaşına kadar çocukluğunu Şa’ban-ı Veli (ö. 976/1568) gibi şeyh, mutasavvıf bir zatın sohbet ve irşadları altında manevi bir iklimde geçirmiş, 27 yaşında Şabâniyye’nin üçüncü postnişini olan Şeyh Abdülbaki Efendi’ye intisap etmiştir. Ömer Fuadi’nin toplam on yedi yıllık müritlik hayatı, Muhyiddin Efendi’nin vefatıyla noktalanmış ve bu tarihte Şa’ban-ı Veli dergâhı
Tükendi
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 340-360 / Aktif Sayfa : 18