Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 360-380 / Aktif Sayfa : 19
Yüce Allah'ın mesajının geldiği dönemden bugüne asırlar geçmiştir. Bu uzun sürede İslâm doğduğu coğrafyanın dışında geniş bölgelere hâkim olmuş ve dünyanın mensubu en fazla olan iki dininden biri olmuştur. Bu geniş coğrafyada ve uzun dönemde vahyi, onun etrafında oluşan sünneti ve kültürü doğru anlamak önem arz eder. Elbette Hz. Peygamber'i (sas) doğru anlamak, onun getirdiği mesajı doğru anlamaya imkân verecektir. Öte yandan tarih boyunca insanoğlunun zihin dünyasında oluşan tortuları temizlemek için
Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu: “Ey Muâz! Allah’ın kulları üzerindeki hakkı ve kulların Allah üzerindeki hakkı nedir bilir misin?” Dedim ki: Allah ve Rasûlü daha iyi bilir. Buyurdu ki: “Allah’ın kulları üzerindeki hakkı, O’na ibâdet etmeleri ve hiçbir şeyi O’na şirk koşmamalarıdır. Kulların Allah üzerindeki hakları ise, kendisine şirk koşmayan kimselere azap etmemesidir.”
Tükendi
Din, insanı özgür kılan, ona yeni ufuklar açan, zamanın ötesine geçmesini sağlayan bir aygıt mıdır veyahut aklını inhisar altına alıp, insanı köleleştiren ve kopmaz bağlarla onu bağlayan bir aygıt mı? Diğer bir deyişle dindar bir birey için din hayatın anlamı, yaşamın ziyası mıdır, yoksa özgürlüğünün önünde aklını perdeleyen kalın bir örtü mü? Kanaatimize göre bu soruların cevabı salt bir din kavramı üzerinden verilemez. Cevabın objektif ve sağlıklı olması ancak, muhatap olunan din, içinde yaşanılan zam
İfk, en büyük günahlardan sayılan, masum, temiz bir kadına iftira etmek. İfk, en kötü söz, en çirkin yalan, en büyük iftira... Haset duygusunun en zehirli meyvesi. nDağlar ağırlığınca bir imtihan nve tahammül süreci. Nemrudi bir yangının nortasında kalan, Nuh tufanına denk gözyaşı döken, ciğerlerinin yangınından gözyaşları kuruyan Hz. Aişe ve onunla aynı acıları yaşayan Hz.Muhammed ile Hz. Safvan. Yaralanmış kalpler birlikte çarpıyordu Medine sokaklarında! Mescid-i Nebevi bir hüzün evi olmuştu. Sema, gözyaş
Alevî-Bektâşî Türkmenler, asırlarca bu topraklarda adem-i merkeziyetçi bir sosyal örgütlenme modeli içerisinde yaşamışlardır. Türkmen aşiretlerinin isimlerini taşıyan bu köylerin bir kısmı zamanla göç etmek zorunda kalmıştır. Buna rağmen birçok köyde hala Kızılbaş Türkmen Alevîleri yaşamaya devam etmektedir. Araştırma alanımızda yaşayan köylerin bir kısmı Erdebil Sufiyan Süreği Talibi Kızılbaş Türkmenlerden oluşmaktadır. Tokat yöresinde; Türkiye’nin farklı illerinde talip köyleri bulunan çok sayıda Bektaşi
On dokuz ve yirminci yüzyıllar İslâm düşüncesinde yeni arayışların başladığı bir dönemdir. Batı karşısında bilim, teknoloji, toplum ve ekonomiden nazarî bilimlere kadar pek çok sahada geri kalmış Müslüman dünyanın düşünürleri de mevcut duruma çözüm arayışları noktasında ciddî bir mesai içerisine girmişlerdir. İşte İslâmî ilimler bünyesindeki yenilenme ve sorgulama çabalarının bir ürünü de Yeni İlm-i Kelâm adını verdiğimiz dönem ve literatürü olmuştu. Elinizdeki eser, modern dönemlerde eleştirilere konu olmu
Tasavvuf, Peygamber Efendimizin örnekliğinde, İslâm’ın zâhir ve bâtın yönleriyle yaşanmasını gaye edinmiş bir ilimdir. Onu hayatlarında tatbik eden mutasavvıflar, Allah’a giden yolda uyguladıkları metotları ve kulluğun inceliklerini eserlerinde anlatırlar. Bundan dolayı tasavvuf, yalnızca müntesiplerinin değil her kesimden insanın bilgi sahibi olması gereken bir disiplindir. Elinizdeki eser de tasavvufu sade bir dille okuyucuya sunmayı amaçlamıştır. Tasavvufun tarihsel gelişimini ve temel kavramlarını içere
İslam Medeniyeti özelinde müsamaha kavramıyla anlaşılabilecek olan hoşgörü, başkasının var olma hakkına saygı duymak şeklinde düşünüldüğünde, farklılıkların normallik haline geldiği modern toplum yapısı için oldukça önemli hale geldiği görülmektedir. Başkasının kendisi olarak var olmasına rıza göstermek, bireyin ötekini bir tehdit olarak değil bir imkân olarak görmesine zemin hazırlayacaktır. İslam medeniyetinin tarihi seyrine bakıldığında bu imkânın bir zenginlik kaynağına dönüştüğü müşahede edilmekte
Halife II. Hakem Dönemi Endülüs Tarihi (350-366/961-976) Yaklaşık bir asra yakın İslâm dünyasının idaresini ellerinde bulunduran Emevî- ler devrinde, kısa bir süre içerisinde siyâsî, askerî ve sosyal alanlarda pek çok önemli hadise meydana gelmiştir. Bu olaylardan birisi de şüphesiz Avrupayı siyâsî, askerî ve kültürel olarak etkisi altına alan Endülüs’ün fethi olmuştur. Müslümanlar burada sekiz asır gibi uzun bir süre hüküm sürmüşler ve Avrupa’nın daha sonraki dönemlerde gelişmesine ve kalkınmasına direkt e
XVII-XX. Yüzyıllar Arasında İstanbul’da Bayramiyye’nin En Önemli Temsilcisi Şemsiyye-i Bayramiyye’nin Himmetiyye şubesi, XVII. yüzyılın sonları ile XX. yüzyılın başları arasında İstanbul’da Bayramiyye’nin en önemli temsilcisi olmuş ve 1925 tekkelerin şeddine kadar bu işlevini sürdürmüştür. Himmetiyye’nin müessisi sayılan Bolulu Himmet Efendi, XVII. yüzyılda yaşamış önemli bir mutasavvıf ve şairdir. Kaleme aldığı Âdâb-ı Hurde-i Tarikat ve Manzûm Tarikatnâme isimli eserleriyle âdâb-ı sûfiyyeye literatürüne ön
VI/XII. yüzyıl Tasavvuf tarihi açısından kurum sallaşmanın başladığı ve büyük tarikatların teşekkül ettiği bir döneme denk gelmektedir. Bu dönemden sonra tekkeler tasavvufun eğitim kurumlan haline gelmiş ve sâlik denilen hakikat yolcusu, tekkede bir mürşidin gözetimi altında seyrüsülûkunu tamamlayıp kemale ulaşmaya çalışmıştır. Bu durum tekkenin genel yapısı ve işleyişine yönelik bir takım kuralların konulmasını zorunlu kılmıştır. Böylece hem tekkede istikrar sağlanmış hem de seyrüsülûk süreci istenen
Ahlâk, hangi inanç ya da dünya görüşünden olursa olsun insanlar için varoluşsal bir meseledir. Ahlâk üzerine felsefe yapmak şeklinde tanımlanan etik alanında belirgin bir şekilde öne çıkan konular arasında görecelik de yer almaktadır. Ahlâkî görecelik ya da rölativizm, ahlâkî değerlerin kişiye, topluma ve zamana göre değiştiğini, tüm zamanlar ve tüm insanlar için evrensel ya da nesnel bir ahlâkın olmadığını savunur. Bu iddia, ahlâk ile ilgili birçok hususu yakından ilgilendirmektedir. Ahlâk nedir, iyi ve kö
Bu çalışmamız; ilahi vahyin zirvesi olan, tarih boyunca belağat ve fesahatiyle en meşhur ve maharetli edip ve şairleri önünde secde ettiren, en güzel Kelamullah olan Kur'an'ın öğrenme ve öğretilmesine ve onun hıfzına gönül verenlere, O'nu hayatın her anında yaşayanlara, O'nu gönlünün baharı ve gözünün nuru bilenlere, ömrünün en güzel yıllarını hafızlık çalışmasına ayıranlara, hafızlığa iştiyak duyanlara, evladını hafız yetiştirmek isteyenlere, hafız talebe yetiştiren tüm insanlara, tüm Kur'an âşıklarına, et
Tükendi
Buyruklar, aleviliğin temel yazılı kaynaklarından olup hangi seviyeden olursa olsun her alevinin bildiği ve önem atfettiği eserlerdir.1 toplumun kabaca dede soylular (hz. peygamberin soyundan geldiğine inanılan seyyitler, dedeler) ve talipler (dede-soylu olmayan, normal alevi bireyleri) olarak nitelendirildiği gelenekli alevilikte daha çok dedelerin elinde bulunan bu eserler, "öğretinin" açıklandığı temel referans kaynaklarıdır. zira isminin de çağrıştırdığı üzere yolun kurucularının "buyrukları "nı içermek
İman, insanın en değerli hazinesidir. Karanlık ile aydınlık bir olmadığı gibi, inanan insan ile inanmayan insan da bir değildir. İna- nan insanın, Allah katında ve insanlar yanında üstün yeri ve değeri vardır. Allah, mümin olan kullarını sevdiği gibi, insanların güvenini kaza- nanlarda bu inanan insanlardır. İmanlı insan, huzurlu ve mutlu kişidir. Çünkü inanan insan, bir gün Allah’ın huzurun- da yaptıklarının hesabını vereceğine inandığı için, Allah’a ve insanlara hatta diğer canlılara karşı olan görevlerin
Çünkü Kur’an, boş kalpleri dolduran, tatmin eden ve dirilten Allah kelamıdır. Kur’an’la tanı- şanın kalbi yumuşar. Neticede Allah’ın dinine teslim olur. Kur’an’ın nazil olmaya başladığı zamandan itibaren onu dinleyenler Kelime-i Şehadet ge- tirerek Müslüman olmuşlardır. O’nu duyanlar tövbe ederek huzur ve saadet yolunu bulmuşlar. Onu okumaya, anlamaya başlayanlar sevgi, yar- dımlaşma, üstün ahlak ve faziletlerle olgunlaş- maya başlamışlardır!..
Şunu unutmayalım ki, sabır ve şükür mey- vesinden yoksun bir iman ağacı, çürümeye ve yok olmaya mahkûmdur. Şu halde şükretme- miz gereken yerlerde şükreden, sabır göster- memiz gereken durumlarda da sabreden bir kul olmaya gayret göstermeliyiz. Sahip oldu- ğumuz nimetlerin kadrini, kıymetini bilmeli, bu nimetlerden yoksun kaldığımızda ise sabrın gereğini yerine getirmeli, ümitsizliğe ve talaşa kapılmamalıyız.
İslam Dünyası ve Türkiye olarak Din’in anlaşılması noktasında son iki asırdır hep bir arayışın, tereddüdün, şüphenin ve tartışmanın içinde bulunuyoruz. Sürekli tartışıyor, bölünüyor, azalıyoruz. Doğru nerede, kim haklı, ne yapmalıyım?… Bunun adı "kriz”dir ve biz, bizi bu krizin içine kimlerin ittiğini dahi düşünmeden tabir yerindeyse başımızı bir o yana bir bu yana vurup duruyoruz.Bizi içten içe çürüten bu gidişi durdurmak ve dengeyi yakalamak zorundayız. Modern hayat bizi vakum gibi içine çekerken ömür ser
Tükendi
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 360-380 / Aktif Sayfa : 19