Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 120-140 / Aktif Sayfa : 7
Necip Tosun, Gidilmemiş Yerlerin Türküsü’nde insan ruhunun gizlerine eğilerek, bireyin zihninde, yüreğinde akıp giden hayatları, duygu ve düşünceleri, oluşumları, birikimleri dışlaştırır. Ayrıntıları incelikle hikâye eder, yüreğe dokunan insanlık hâllerini öne çıkarır. Öykü kişileri hayatla yüzleşirken kalıcı bir deneyimi de aktarmış olurlar. Necip Tosun, dışsal olay ve eylemlerden çok, içsel serüvenlere eğilir. Yaşananların sonuçları, sevinçleri, acıları, düş kırıklıkları bu iç dünyaya yansır, birikir, kri
Gökyüzüne uzanan bezelyeye tırmanan dede acaba tepede ne görüyor? Tavşanlar neden yazın beyaz, kışın gri kürk giyiyorlar? Denizin suyu neden tuzlu? Eskimolar gökyüzündeki ayı yakalamaya kalkınca neler oluyor? Köylü genci sişman kralı nasıl zayıflatıyor? 1 Ocak'tan başlayıp, 31 Aralık'a kadar her güne bir masal! Tadımlık 1 Ocak SAKA KUŞUNUN TAKVİMİ -İtalyan Masalı- Küçücük bir saka kuşuydu Yavrukuş. Yuva kuracak kadar da büyümemişti. Bilirsiniz, saka kuşları tembel tembel dallarda tünemeyi hiç sevmezl
Sokak, evin kapısını çalarken kendimizi bulduğumuz yerdir. Giderken de dönerken de gözlerdeki nemin sebebinin sorulmadığı uzun bir koridor, geçinmek için kitap satılan bir diyar, rastlantıların, karşılaşmaların, ibretlerin ve hatta hatırlamaların merkezi yine o sokaklardır. Dışarıdan çıkıp içeri girildiğinde akıl hâlâ sokaktadır, bu sebeple bedenin kısa bir süre yalnız kaldığı anlardaki tat kendine has niteliktedir. Zihnin sokakta topladığı kıymetli şeyler kapalı mekâna hemen giremez, gönüllere işlemesi içi
Joburg, Benim, okuru bilincin ve zamanın labirentlerinde gezintiye çıkaran modernist tarzın en çarpıcı öykülerini bir araya getiriyor… Ahmet Sait Akçay, her kitabında farklı bir öykü anlayışıyla yazmayı ‘göze alabilmiş’ bir yazar. Tamamı Afrika’da geçen öyküleriyle, şahsi coğrafyasının sınırlarını genişletirken, dilin imkânlarını da zorluyor. Yazılarında postmodernizmi olumlayan Akçay’ın içindeki ‘gizli’ modernist; Joburg, Benim’i zenginleştiren, beklenmedik bir unsur. Afrika’yı, Batı’nın klişe bakış açısıy
Tükendi
Segâh Gümüş’ün öyküleri o ünlü dizeyi anımsatıyor: Yağmurun açtığı yaralar kapanmaz çocuklarda. Kapanmamış o yaralar zamanla öyküye dönüşüyor. Günahla erdem arasında, yanılmakla yanılmamak arasında gidip gelen kadınlar, bize ruhlarının dehlizlerini açıyorlar. Bu dehlizlerde, acılar, anılar, kederler, istismarlar, günahlar, karanlık bakışlar, yalnızlıklar, memuriyetin hediyesi iç burkuntuları var. Kederlere, günahlara, acılara eşlik edense daima kısa cümlelerle örülmüş, şiirli, emek verilmiş bir dil… Okuru s
“Geçen gün sabahleyin, baharın en güzel göründüğü bir zamanda kırlara çıktım. Öteden beri bana güzel olarak tavsiye ettikleri ağaçları hoş bulmaya, toprakların üzerinde güneş ışığından doğan buharların havai girdaplar oluşturarak oynaştığını bir güzellik düşkünü gibi seyretmeye çalıştım. Şairlerin çiylerle süslü buldukları otları oynaşarak koparan keçileri, kuzuları uzun uzun seyrettim. Kısaca doğayı süsleyen her şeyi beğenmek, onları seyretmekten tat almak üzere saatlerce oyalandım; ama insanların bunlara
“Derler ki sevda insanın ahlakını düzeltir, yanıltsa bile sevelim: Mademki insanız! Of! Böyle boş işlerle uğraşmak da hoşa gitmiyor ama zamanın mecburiyetlerine uymak lazım geliyor. Bir gün olur da şu arzular defterimi bir gözden geçiren bulunursa, insanın değilse bile, benim insani hissiyatımın suretini görmüş olur. O okurdan şunu rica ederim ki yazılarımı düşünmeye layık bulursa gerçekleştireceği değerlendirmede vereceği kararı sırf kendi vicdanı olarak kabul etsin... Kendi vicdanında bulduğu hükmü benim
Güney Afrika özgürlük hareketine getirilen yasaklamalar kalkınca gerilla rolüne sahip David Dirkse’nin düşünmek için bolca zamanı olur. Kendi adının kara listede geçtiğini öğrenir ve etnik kökenlerini araştırmak için yola çıkar. İhanete uğradığının ve gözetlendiğinin farkına varması ona “ırksal olmayan” demokrasi mücadelesindeki rolünü, yan yana durduğu yoldaşlarının sadakatini ve kendi özgürlük anlayışını yeniden sorgulatır. David’in etrafını saran sesler bazen birbiriyle bağlantılı olup hikâyeyi aydınlatı
Tükendi
Hakan Balcı ve Zeynep Çolakoğlu, derin bir karanlıkta aralanan kapıdan, içeriyi merak ettiren öyküleri birlikte yazdılar. Karanlık sadece kendi varlığına saygısı olan bir yaratık mı? Kâbuslar ve öldürme isteğini kim kamçılıyor? Düş ile evrenin kardeş olduğu bu öykülerde çağrışımların, kimi zaman çok sessiz dokunuşlarına, kimi zaman da gürültüyle akan ürpertisine tanıklık edeceksiniz. Karanlık, sessizlik, kuşku üçgeninde yaratılan boşluklarla, ölümün kime yakıştığını düşünürken bulacaksınız kendinizi.
Tükendi
Seher'deki hikâyeler, heveskâr işi değil insana ve yaşama duyulan derin sevginin ince bir mizahla harmanladığı has yazar işi metinler. Karşımızda, tutsaklık günlerinde vakit doldurmak için yazan biri değil, bugüne kadar ortaya çıkmamış, okura ulaşmamış bir edebiyatçı var. Demirtaş'ın hikâyelerini okuyunca, keşke halkına, ülkesine, dünyaya karşı duyduğu sorumluluk ağır basmasaydı da yazar olsaydı diye hayıflandım. Sonra, edebiyat-sanat damarımın bencilliğinden utandım: o zaman, edebiyat bir yazar kazanacak
Dünya edebiyatı insanı; bilimden ve siyasetten çok önce keşfetmiştir. Romanın kentsoylu kurumuna karşı öykü daha ayrıntıya, haneye, kişiye, ruha odaklar kalemini dünya edebiyatında. Tek başına öyküde yapıt yaşamını kuran yazarlar olabildiği gibi romancılığıyla yarışan öykücülükleri de ünlüdür çok dünya yazarının. Edgar Allen Poe'dan Franz Kafka'ya Dostoyevski'den Oscar Wilde'a... Virginia Woolf'tan Guy de Maupassant'a... Dünya öykü edebiyatı, antik örnekler ve epik sanat bir yana bırakılırsa çok da yaşl
Tükendi
Zeynep Tuğçe Karadağ, Alaybozan ile okurun zihnine sızmak ve uzun süre orada kalmak niyetinde. Her bir öykü; özenli dili, güçlü kurgusu ve şaşırtıcı finaliyle cesaret edip yanıt veremeyeceğimiz sorular yöneltiyor bize. Şiirleriyle tanıdığımız yazar, kurduğu sinematografik evren ve dert edindiği meselelerle öykü türünde de kalıcı bir iz bırakmayı vadediyor. “Kas, yağ ve kemik dokularının altında saklanan sözleri görebilseydim, üzülebilirdim belki. Karnımızı şişiren hisler, doğru sözcükleri kuşanıp açığ
Yazınımızda öykü türünü tanıtan ilk yazar olan Sâmipaşazâde Sezâi, hem düzsöz anlatımımızı zenginleştirmiş, hem de romanı ve öyküleriyle anlatı türünde yeni bir anlayışa yönelmiş; böylece Tanzimat yazınını Servet-i Fünûn'a bağlamak gibi, yazın tarihimiz bakımından önemli bir görev görmüş; yazınımızda Coşumculuk'tan (Romantizm) Gerçekçiliğe (Realizm'e) geçişin en önemli kilometre taşlarından biri olmuştur. 1892'de yayımlanan Küçük Şeyler'de, bir "Mukaddime" [Önsöz] ve altı öykü ("Bu Büyük Adam Kimdir?", "Hiç
Tükendi
İlk aydınlanmam o anda geldi çattı. “Kişisel gelişememe böyle oluyor demek…” dedim. Bu kadar zorlama ile zorlayıcı beni benden öte benden ziyade başka bir şeye çeviren. Toplumda kabul görmek, kabul eden güruha dahil olmak için harcanan onca cm. Cetvelin de bir sonu var, az mı çok mu bilmesem de bir baktım ki hala künklerin oradayım. Hala ayağımı bir adım öteye taşıyamadım. Aynı olmaya çalışmaktan işte o saniye vazgeçtim. Aynılaşamayanlardan mısınız? Aynılaşmayı reddedenlerden mi? Delirmeye karar verdim,
Tükendi
Heinrich von Kleist, klasik Alman edebiyatının sıra dışı yazarı olarak bilinir. Eserleri gizemli motifler üzerinde yükselir, kurguladığı yazgılar geniş dramatik kavisler çizer. Bir esrar perdesi ardına gizlenen gerçeklerin doğurduğu gerilimden beslenen öykülerine, adalet ve hakikat arayışına çıkan karakterler eşlik eder. Oysa Kleist’ın öykülerinde adalet çoğu zaman ulaşılabilir bir menzil değildir. Hakikat ise kendini beklenenin aksi yönde tesis eder ve yerini şiddete bırakır. Kullandığı imgelerin şiddeti
Ayşe ölüyor, verem, verem! O güzelliğe âşık katil! O gençlik düşmanı canavar! Verem bir yırtıcı hayvandır ki hurilerin dinlenme yeri olan cennet ovasında bulunur. Sinsi sinsi gezer, hunhar gözüne merhamet ışığı, gaddar çehresine masumiyet anlamı verir de o hurilerden hangisi daha güzel, tabiatına daha uygun bulunursa yanına yaklaşanlar ayaklarının altında yuvarlanmaya başlar. Kaplanken güvercin kadar küçülür; hayatı yutacağı halde cana can katacak kadar güzelleşir. “Bu neslin ortak özelliği farklı ede
-Hepinizi nezarete atarım. Sıdıka mı yaraladı seni? Ne olduysa anlat doğru düzgün, deyince koca devletin karşısında uzun boyundan utanan kadın, dizlerinin üzerinde küçüldü. Yeterince ufalmadığına kani olunca sırtını da iki büklüm yapıp, -Kimse yaralamadı efendim, kaza oldu. Kimseden şikâyetçi değilim, dedi. Alçak sesindeki büyük korku komiseri sarsmıştı. Kadının kolundaki yemeniyi çözdü. Yaranın ufaklığı Ekrem’i rahatlatırken, atılan façanın işçiliği şaşırtmıştı. Çocuklarının evinde divana kıvrılıp yatacak
Pandemi süreci her durumda sıra dışılığıyla, kuşkusuz istisnailiğiyle ve özellikle de ürettiği korku ve paniğiyle hemen herkes için can sıkıcı bir zaman dilimi oldu. Bizi bekleyenin ne olduğuna yönelik enformatik/endüstriyel yönlendirmeler bir kenara bırakılsa bile hemen sıklıkla gözlemlenen ve dilden dile akan korkutucu imgeler fazlasıyla baskın ve ağırdı. Öyle ki bütün bunların tek tek her birimizde hasar bırakıcı bir potansiyele sahip olduğundan kuşku duymayan yoktu. Karantina Sohbetleri bu ortamda kendi
Bakmakla görmenin aynı şey olmadığının bir yansımasıdır Konuşmayan Adam. Sürecin tamamlanıp; olması gerekene varıldığı soru işareti olarak akılda kalsa da yolu, yolculuğu ve yolculuğun yaşanmışlığını anlama çabası, Konuşmayan Adam’ın zihnindeki en belirgin gizemdir. Bu gizem çözme süreci, yalnız bir kişiyi değil tüm mahalleyi etkisine almış ve acı tatlı bir çokolayın yaşanmasına sebebiyet vermiştir. Konuşmayan Adam, mahallesi ve sakinleriyle, yaşamı, anlamı, görünenle olan arasındaki yanılsamaları ile,
Denizi ve denizciliği henüz çok küçükken sevmeye başladım. Çünkü büyükbabam bölgemizde meşhur bir denizciydi. Daha sonra babam çok büyük bir kaptan oldu ve “Kıtalar Kaptanı” diye tanındı. Kıtalar derken o zaman Arap ve Hindistan coğrafyası kastedilmekteydi. Küçük bir çocukken deniz seferlerinde babama eşlik etmeyi çok seviyordum. Babam beni yanı başına oturtur, neler yaptığını gösterir ve bana denizciliği öğretmeye çalışırdı.
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 120-140 / Aktif Sayfa : 7