Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 100-120 / Aktif Sayfa : 6
Dipsiz Göl’de bir araya getirdiği öykülerde, her günün sonundaki o tanıdık çıkmazın, yaşamdaki en hayati sorunun cevabını arıyor Faruk Turinay: “Neden?” Kitaptaki on iki öykü “kült metinlerle konuşan sıra dışı metinler” ve herkesten çok kendisiyle konuşan kahramanlar aracılığıyla, o büyük rüyanın kaynağına, yaratıcılıkla gelen tesellinin anlamına ışık tutuyor: Bir engizisyoncunun günlüğündeki çaresizlik Don Quijote’nin sahte ikinci cildinin gerçek yazarına, “göklerden” düşen bir mektup ise naif bir Ulysses
Evvel zaman içinde hayat bulan bu öyküler silsilesi, okuru farklı zamanlarda ve farklı hayatlarda unutulmaz bir seyrüsefere çıkarıyor. Yolu kâh Tuna’ya, kâh Konstantin’in Hipodrom’una, kâh Fatih’in İstanbul’una, kâh Tebriz’e, kâh Türkmen yaylalarına uğrayan Evvel Zaman Öyküleri bir atın yüreğinde, bir hükümdarın hayallerinde, bir eşkıyanın öfkesinde, bir devşirmenin nasibinde, bir sürgünün aşkında duruyor. Tarihi bir methiye malzemesi olmaktan çıkarıp insana odaklanan bu öykülerde ruhun amansız çelişkileri,
Şilili yazar Antonio Skármeta bugün dünyaca ünlü bir yazarsa bunu kuşkusuz Neruda’nın Postacısı adlı romanına borçludur. Ünlü şair Pablo Neruda ile onun sayesinde kelimeler ve imgelerin baştan çıkarıcı gücünü keşfeden postacısı arasındaki dostluğu konu alan roman, 1994 yılında Postacı ismiyle sinemaya uyarlanmış ve ertesi sene birçok dalda Oscar ödülüne aday gösterilerek büyük ses getirmişti. Skármeta bu sayede şöhrete kavuşmuş olsa da yazarlığı eserinin gölgesinde kalmış ve örneğin romancılığı yanında aynı
Tükendi
Ruhunu dinlendirmek için ara sıra çocukluk hatıralarının gölgesinde oturanlar, kısa süreliğine de olsa görülen geçmiş zaman gelgitlerine kapılıp beyaz geçmişin köpüklü dalgalarına karışıp huzuru bulurlar. Görülen geçmiş zamanlar, benim için öngörülen gelecek zamanlardır; kimi geçmişe bakarak geleceği anlamaya çalışır, ben geleceğe baktıkça geçmişe daha farklı anlamlar katıyorum. İzninizle, yeraltında yatanların yeryüzünde bıraktığı zenginliklerden arta kalanları yâd ederek; yaşadıklarımı ve şahit olduklarım
Hadi biraz maziye gidelim. Yok yok, o kadar eskilere değil; tutalım anılarımızın elinden, filmimizi geriye saralım ve geçmişimize bi bakalım. Dijital esaretin olmadığı, sokakların bizim seslerimizle çınladığı çocukluğumuza… Belli ki en güzel çocukluk, bizim çocukluğumuzdu. Yazarın, bu iki kapağın arasına koyduğu aynayla bakalım mazimizin tatlı yapraklarına… Arkadaşlarımızla misket oynayıp bilyeli arabaya binelim, bisikletlerimize atlayıp bahçelere dalalım, naylonlardan kızak yapıp anılarımızı sobeleyelim. A
İşte karşınızda Katır Kutur! Omuzlarında kuş kanadı, yüreğinde katır inadı... Hikâyesiyle göz göze gelenin, anlattıklarını işitenin bir türlü tadına doyamadığı; yazarının, çizerinin, yayımlayanının küçük katırı, tatlı hayallere doğru dörtnala koşanı… Kahramanımız Katır Kutur (Müdür Karayel’in ona verdiği ad tam da budur), bir katır olduğu için her yıl düzenlenen Tay Koşusu’na katılamayacağını öğrenir. Sorar durur, bu haksızlık değil midir? İş başa düşer, Katır Kutur gizli planlar yapar, kendi yolunu ka
Günümüz öykücülerinden Eylem Ata Güleç'in ikinci kitabı Uzak Değil Yapı Kredi Yayınları'nda Eylem Ata Güleç, önceki kitabı Boşlukta Büyüyen'de olduğu gibi, şiddetin, çatışmanın, gerilimin izlerini; kadınların, çocukların, yaşlıların günlük yaşamındaki olumsuz etkilerini ustalıkla öyküleştiriyor. Kitapta yer alan on üç öyküde yazar, hep canlı tutulan bir ateşin közlerinde dağlanmış yaşamları güçlü simgelerle, soyutlamalarla, yer yer de ironiyle yazınsal katlara taşıyor. Toplumsal gerçekler, siyasal olaylar,
Toz duman kenarlardan, taşradan ve kuytulardan, memleketten yoksulluk halleri. Utananlar, üzülenler, âşıklar, yevmiyeciler, küçük kasabalar, hazin ve uzakta kalan hayatlar. Devran, inatçı neşesiyle geçip giden zamanın çarpıklığını anlatıyor. Umut umut, cümle cümle... Evvela mahsus selam ediyor doğan güne. Selahattin Demirtaş, yaralıların, umarsızların, kalbi hızla çarpanların hikâyecisi. Sofrasında konuk ağırlayan, durup durup konuşan... Doksanların başı, ziraat fakültesini yeni bitirmişim, iş güç
Bugün çağdaş Türk hikâyeciliği ve Millî Edebiyat Akımı'nın kurucularından biri olarak kabul edilen Ömer Seyfettin gerek kaleme aldığı hikâyelerdeki konu ve karakter çeşitliliği, gerekse hikâyelerinde sade ve kolay anlaşılabilen bir dil ve üslup kullanmaya özen göstermesiyle çağdaşlarından sıyrılarak Türk Edebiyatı'nın en fazla tanınan ve okunan kısa hikâye yazarlarından biri hâline gelmiştir. Seçme Hikâyeler adlı bu eserde yazarın Ant, Büyücü, Diyet, Efruz Bey, Falaka, Ferman, Forsa, Gizli Mabet, Kütük, Pem
Tükendi
Hayat bazen bir uyku sersemliğiyle karşılar bizi. Üstümüze bir ağırlık basar, olmayacak yerde uyuyakalırız, tutulup kalır her yanımız. Hep özlemini çektiğimiz bir ses gelip uyandırır sonra, “Kalk, yerine yat” der ve insan bu sesin sıcaklığına tutunur. Ve evet, herkes günün birinde yerini bulur. Şermin Yaşar’dan sağda solda uyuyakalmaktan tutulup kalmış, günün birinde uyanıp yerini bulmuş insanların sıradan ve bir o kadar da olağanüstü öyküleri…
Tükendi
Ölülerin saçlarını yolan bir kadın, cehennemden kurtulmaya çalışan bir haydut, sanatı uğruna feda edebileceklerinin sınırı olmayan bir ressam, cinayetini anlatan bir ölü, burnundan başka şey düşünemeyen bir rahip, hayatını erdemlerin yoluna adamaya kararlı genç bir adam… Raşōmon ve Diğer Öyküler’de derlenen eserleriyle Ryūnosuke Akutagawa okurunu, hayat verdiği incelikle işlenmiş karakterlerin dünyalarına davet ediyor. Akutagawa, hem yaşama hem de sıradan insanların umutları, inançları, zayıflıkları ve tutk
Belki de bir anlamda gerçek aşktı bu. Ya da gerçek yalnızlık… Hepimiz öyle ya da böyle maske takarak yaşıyoruz. Bu vahşi dünyada maske takmadan yaşanamaz çünkü. Kötü ruhların maskesinin altında meleklerin gerçek yüzü, meleklerin maskesinin altında kötü ruhların gerçek yüzü vardır. Sadece biri olması mümkün değildir. Birinci Tekil Şahıs’ta sıra dışı kahramanların sıra dışı öykülerini anlatıyor bize Haruki Murakami. Ölüm ve aşk üzerine şiirler yazan bir genç kız, kadınlara evet kadınlara âşık olan ve onların
Tükendi
Bir kadın, kalabalığın içinden bir ok gibi fırlayıp gelecek, tanıdık mı diye yüzüne bakacağım ama değil. İnce, narin parmakları başımı kavrayacak, kaldırıp dizlerine koyacak. Elindeki plastik şişeden su içirmeye çalışacak ama bütün uğraşları nafile. Su boğazımdan aşağı inmeyecek. Siyah saçları yüzümde gezinirken kadına -bir anne olmalı- sesleniyorum, “Ben artık bir ölüyüm,” duymuyor, duymak istemiyor. Kulakları mı kapalı, hayır değil, duyuyor, konuşuyor hatta etrafındakilere bağırıyor. “Ambulans çağırd
Ferhat Eroğlu, ilk öykü kitabı Göçenlerin Ardı Kapı Duvar'da, yaşamları tarihin sayfalarına geçmeyen, kayboluşlarının izi dahi bulunmayan karakterlerin peşinde dolaştırıyor okuru. '90 sonrası Türkiye'sinde, Ankara'nın varoşlarında, şehrin bağırsaklarında geçen bu öyküler, yazarın tarihçi yönünün de etkisiyle, tarihe ve yaşadığımız topraklara farklı aynalar tutuyor. "Ne yaşadıkları acı hayat hakkıyla anlaşılabildi, ne ölümleriyle ilgili tutulan evraklar önemsendi, ne de arkalarında palamut çarşafından gayri
Tükendi
“Dayanamam anamın kederlenmesine. Hemen ağzımla saz sesi, darbuka sesi çıkarır, bir yandan da oynarım. Anam o zaman azıcık da olsa güler. ‘Hah şöyle gül aslanın anası. Benim kimim var? Sen de ağlarsan ben hepten biterim, kölesi olduğum anam,’ derim. Ben oynadıkça annem beni seyreder. Cibicik çalar. Tempo tutar.” Anasına gurban oğullar, oğullarının sesinden her şeyi anlayan babalar. Badır budur konuşan enişteler, eltiden yana dertli gelinler. Kafası cıva gibi ziv ziv akan deliler, lacivert pa
Tükendi
Mehmet Özgül çevirisi, Rufus W. Mathewson, JR'ın önsözü, Harold Schefski'nin sonsözü, Yazar ve dönem kronolojisi, Kitaba dair görsellerle. Mutlu Son, Çehov'un olgunluk döneminin başlangıcı kabul edilen 1887 yılına ait öyküleri bir araya getiriyor. Peterburgskaya Gazeta'da 1887 yılında yayımlanan öyküleriyle Anton Çehov, mizah yazarlığından öteye geçip 19. yüzyıl realist geleneği içinde kalıcı bir statü kazanmıştır. İnsan hayatının sonraki evrelerine, orta yaş deneyimine odaklanan öykülerin çoğunlukta
Tükendi
“Neden bitti!” diye soruyorlar İlk kırılma nerede yaşandı? Nasıl başladığını soran yok Besmele her şeyin başı İlk kırılma da oydu Son kopuşsa şu cümlede saklı: “O kadar da uzun boylu değil”
Tükendi
Üstünü çizdiğimiz, kaçıp uzaklaştığımız, yutup çiğneyemediğimiz her şey ödenecek bir bedel gibi bekliyor bizi tahtında. Korku, damarlarımızda teri kurumamış bir küheylan, şahlanıyor. Ne yapsak bineceğiz ona, nereye gitsek yalayacak o rüzgâr yüzümüzü. Ölüm ağırlığıyla bize hazırlayacak kendini hep. Boynumuzun borcu bilip kendini, sefasını sürecek kalbimizde o yük. Halil Tekeş, ikinci romanı Yük ile yeni ve üzerine uzunca düşünülmesi gereken bir kahraman armağan ediyor okura. Etiyle kemiğiyle, derdiyle tas
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 100-120 / Aktif Sayfa : 6