Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 40-60 / Aktif Sayfa : 3
Bilimin akılcı ve katı gerçekliğine karşı 19 yüzyılın sonlarından itibaren Bergson, sezgiyi öne sürdü ve bu konu üzerinde çalıştı. Akılla maddi varlıkların kavramlaştırılabileceğini, buna mukabil sezgiyle varlıkların özünün kavranabileceğini belirtti. Yaşadığı dönemin yükselen anlayışı olan Materyalizm ve Pozitivizme karşılık sezgiyi öne sürerek kavramlaştırmış ve Sezgicilik’in (Entüisyonizm) kurucusu olmuştur. 1901’le 1913 yılları arasında çeşitli konferans ve makalelerle insanın eylemlerine, zihinsel çaba
Nautilusu elime aldım, içinden pembe bir ışık süzülüyordu. Parmaklarımı ileriye doğru uzatıp tuttum pembe ışığı. Dışarı doğru çıkardım. Bu kalp şeklinde, ametist bir kolye ucuydu. İncecik gümüş zincir nautilusa doğru uzanıyordu. Ağır ağır ama güçlü bir şekilde zinciri elime sarmaya başladım. Her çekişte bir güç bana karşı koyuyordu. Sonunda deniz kabuğunun kırılmasını göze alıp ayaklarımla bastırdım kabuğa ve bütün kuvvetimle asıldım zincire. Şimdiye kadar duymadığım ama denizin dibindeki uğultulu sese benz
Bu defa düşlediğim gerçek olandı. Sarı kokan dar bir Bozcaada sokağında iki gün sonra Muğla'nın bakir bir köy evinde yıldız tozlarına bakmayı istemiştim. Beklediğim hiç zamanda oluyor bunu anladım. Plan yapmıyorum. Kapısını araladığım üç beş asır öncesine şahitlik etmiş yerler bir anda karşıma çıkıyor. Bana da tanrı misafiri olmak kalıyor. Şimdi ne o köy evi ne başka biri ne de başka bir yol... Plan yapmıyorum. Beklemiyorum. Beklesem de gelmeyeceğini biliyorum. Gidiyorum. Ahi gitmiş vahi kalmış bir köprüden
Tükendi
İki farklı zaman, iki aynı ruh, dört farklı beden, kabul edilmiş bir dua. Aşkın matematiği basitti; kalben istenirse hiçbir zaman ve mekân o isteğin karşısında duramazdı. Dilfiruz ve Feridun Âlim’in bin yıl boyunca kavuşma ümidiyle harlanan aşkı, günümüzde Zümrüt ve Cihan üzerinden küllenir. İç içe geçmiş zamanların gölgesinde kabul edilmesi beklenen bir muradın öyküsü… “Dilfiruz… İnkâr edebilir miyim seni? Gönlümden çıkarabilir miyim?” Aklından geçirdiği bu cümleyi söylemeyi çok isterdi Âlim. “Gel ot
“Belki sen bahçenin en şanslı ağacısın. Sanki dallarınla şiir okuyorsun kuşların arkasından.” Ömer Yerlikaya’nın uzun bir roman serüveninden sonra yazdığı öykü kitabı okuyucuları derinden etkilemeye hazır. Kalıplaşmış öykü modeli dışında öykülere yepyeni, şiirsel bir anlatım katan Yerlikaya, ironi katılmış sözcüklerle dilin ödünç olarak aktarılması, dilde yaratıcı olma düşüncesiyle bu öykü kitabını besledi. İçerisindeki öykülerde yaşamdan bir kesit sunusu, düş gücüyle geliştirilmiş kurmaca bir dünya içinde
Tükendi
Türk öykücülüğünün kilometre taşlarından biri olan Çözülme, kültürel-sosyal değişimin hem bireyde, hem de ailede meydana getirdiği çarpıklıkları, çelişkileri, açmazları irdeliyor
Tükendi
Gazeteci, radyocu ve televizyoncu, bunların da ötesinde bir entellektüel olarak Yağmur Atsız, başından geçenlerin bir özetini sunuyor. Çocukluk döneminde babası Nihal Atsız’ın evinde yakından tanıdığı ünlü kişilerimizi, yurt dışında yaptığı gazetecilik boyunca görüp yaşadıklarını okuyucusuyla paylaşıyor. Bu eserde, Türkiye’yi ve Türk dünyasını, Batı’yı ve Batılıları yakînen tanıyan dünya çapında bir gazetecinin gözlemlerini okuyacaksınız. Kitapta tarihî değeri bakımından çok önemli 48 sayfalık bir resim alb
Tükendi
Sadri Ertem, 1898’de İstanbul’da doğdu. Darülfünun Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nden mezun oldu. İlk toplumcu ve roman ve hikâye yazarları arasında bulunan Sadri Ertem, Millî Mücadele’ye katıldı. Eserlerinde toplumsal sorunlara, köylü-tüccar, işçi-patron ve sanayileşme sorunlarına eleştirel bir bakış açısıyla yaklaştı. Bu kitapta bulunan dokuz tane hikâye, biz insanlara gerçek bir gözlemle sunulmuş hissiyatı veren sorunları gözler önüne serecektir.
Tükendi
Zeytin Ağacı hikâyesi, kökleri ile uçmak arasında kalan romantik ruhlu bir ağacın hikâyesidir. Karatavuk ile dertleşen, rüzgârı seven ve hisseden, sazlıkları, ormanları oldukları yerden koparıp bize getiren büyülü bir hikâye bu. Zeytin, Anadolu’nun en kadim ağacıdır. Ömrü binlerce yıl sürer. Öyle güzel bir ağaçtır ki ona zarar vermek için zalim olmak gerekir. Leylekler, kırlangıçlar, yaban kazları ve doğa sever insanlar onun en yakın dostlarıdır. Taşlık dinlemez, yokuş bayır dinlemez, köklendiği her yerde
İstanbul İstanbul ’da Orhan Kemal’in sekiz öykü kitabından seçilmiş, İstanbul temalı otuz dört öykü yer alıyor. Küçük insanların yaşam mücadelesi, ekmek kavgası öykülerin odak noktası. Orhan Kemal’in gözünden bir İstanbul panoraması… “İstanbul birtakım suluboya resimlerden ibaret değildir. İstanbul, İstanbul’un sadece adaları, denizi, göğü, Beyoğlu’su, içkisi, motoru, sandalı olamaz. İstanbul’u derinlemesine, fakir semtleri, çalışan irili ufaklı insanlarıyla, onların geçim şartları, ıstıraplarıyla bilmek, t
1869 yılında doğan ve 81 yaşında hayata gözlerini yuman Nobel ödüllü Fransız yazar, tam adıyla André Paul Guillaume Gide, Afrika dâhil birçok ülke dolaştı. 1 ve 2 Dünya savaşlarını yaşadı. Deneme, otobiyografi, anlatı, diyalog, gezi yazısı, anı ve roman dallarında pek çok eser yazdı. André Gide’nin tüm yapıtları arasında Kalpazanlar hem bir roman, hem roman üzerine bir deneme, hem öyküler anlatan bir eser, hem de yapıtın öyküsü olmayı amaçlar. Bunu yaparken, gerçekleştirmeye çalıştığı bir diğer amaç roman s
Tükendi
Edebiyatın mutfağında, pişerken okuma fırsatı bulduğum sıcacık hikâyelerdir Uğur Şen hikâyeleri. Derin edebi tasalar omuzlamadan, yüreğinden aktığı gibi, bir bakıma yolda konuşkan taksi şoförünün ya da otuz yıllık mahalle berberinin anlatacağı türden meraklı hikâyeler. Ancak her birinin raconu, delikanlı tavırları ve bizlere öğrettiği değerli dersleri vardır. Bazen hüzünlendirse de çoğunlukla gülümsetirler insanı. Kahramanınızla birlikte âşık olur, yine kahramanlarınızla birlikte birbirinden garip maceralar
Tükendi
Türkçe edebiyatın en usta yazarlarından Orhan Kemal Küçücük’te yoksulluğun, geçim derdinin acımasızlığını gözler önüne seriyor. Erol ve Ayten’in hikâyesini okurken, Ayten’in saflığına, aşka olan inancına üzülecek; Erol’un tembelliğine, serseriliğine, kıymet bilmezliğine öfkeleneceksiniz. Hayatın tam içindeyken yaşananlar, Orhan Kemal’i okuduğunuz zamanki kadar gerçek gelmeyebilir!
Edebiyatta fantastik kahramanlar ve korku dendiğinde ilk akla gelen isimlerden olan H.P. Lovecraft, eski mitolojileri yok sayarak kendine özgü bir mitos yarattı. Bu mitosun başkahramanı, tanrısı, yaratığı Cthulhu, 1926’da yazılan, 1928’de kitaplaşan bu metinle ortaya çıktı. Bir ahtapotu, bir ejderi kendinde birleştiren, pençeli, kanatlı, yaşamayan ama ölü de olmayan Cthulhu, sınırsız, benzersiz, ürpertici dünyalara yolculuklar vaat ediyor.
Türkçe edebiyatın en verimli ve yetkin yazarlarından Erhan Bener, romanlarının yanı sıra anları büyük bir ustalıkla kavrayan öyküler de bıraktı. Bu seçkide yer alan metinler birbirinden epey farklı ve her biri Erhan Bener üslubunun başka yüzlerini yansıtıyor. Anlatılanlar da mitolojideki Olympos Dağı’ndan Paris’in ışıltılı caddelerine uzanan; İstiklal Caddesi’nde, Yeşilçam heyecanlarını dirilten benzersiz bir zaman/mekân yolculuğu vaat ediyor.
Bertolt Brecht Cesaret Ana ve Çocukları’nı İkinci Dünya Savaşı kapıya dayanmışken, 1938-1939’da yazdı. Cesaret Ana, 17 yüzyılda, Otuz Yıl Savaşları sırasında, savaş meydanlarını arşınlayarak bulduğu her şeyin ticaretini yapan bir satıcıdır. Ancak hayatta kalmak için verdiği bu mücadele, aynı zamanda geri dönüşsüz kayıplar anlamına gelir. Savaş karşıtı metinler arasında en başta gelenlerden Cesaret Ana ve Çocukları’nda savaşın dehşetine kapılanları, kendine karşı körleşerek kazandığını zannederken kaybedenle
Zadie Smith, ilk romanı İnci Gibi Dişler’le hem edebiyat eleştirmenlerinin hem de okurun büyük ilgisini çekti. Daha sonra yazdığı gerek kurgusal gerek kurgu dışı eserlerin hemen hepsiyle de ödüllere layık görüldü. Giderek büyüyen bu külliyata Martha ile Hanwell ile şimdi de iki öykü katılıyor. Uzun zaman kendinde öykü kumaşı olmadığını düşünen Zadie Smith, öykünün yapısı üzerine düşüncelerini ve sonunda nasıl yazabildiğini de önsözde ortaya koyuyor.
Türkçe edebiyatın usta isimlerinden Sabahattin Ali Kuyucaklı Yusuf, Kürk Mantolu Madonna ve İçimizdeki Şeytan gibi romanlarının yanı sıra öyküleriyle de 20 yüzyıl Türkçe edebiyatın en önemli yazarlarından biri. Çocukluğunun geçtiği kasabalardan kahramanlar ve anlar devşiren bu öykülerde eşitliğin olmadığı bir dünyanın halleri var: Kelimelerde vicdan daima diri…
“Düşünce, aydınlatıcı kahkahamla sona erdi: İnsan kolaycı bir varlıktı, kendisinin mimarı olmayı öğrenmeye çalışmak yerine, sorunlarına başkasının hayatında cevap arıyordu. İnsanın kendi hayatında yaşaması ne zordu.” Uzun süredir yazamayan tanınmış bir yazar, yaşadığı hayal kı- rıklığının ardından, gerçekleri ve geçmişini zihnindeki tabuta kilitleyip, büyük kentin keşmekeşinden uzaklaşır. Soluğu do- ğanın hırçın, rüzgârlı kıyısındaki ücra bir sahil kasabasında alır. Bu göç, acının krallığında yaşayanlarla,
Tükendi
Melih Cevdet Anday, Mikado’nun Çöpleri’nde bir kış gecesi karşılaşan bir kadınla bir erkeği çıkarır sahneye. Erkek, kadını bir sokakta, kucağında çocuğuyla beklerken görür ve kalacak yeri olmadığını anlayınca alıp evine götürür. Her ikisi de konuşma ihtiyacındadır ve yaşam karşısındaki tutumların, kadın ve erkek hallerinin çatışma ve uzlaşmalarıyla örülü diyalogları şafak sökene dek sürer. Mikado’nun Çöpleri ilk olarak 1967-68 sezonunda Kent Tiyatrosunda sergilendi. Şu an İstanbul Şehir Tiyatrolarının bir p
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 40-60 / Aktif Sayfa : 3