Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 900-920 / Aktif Sayfa : 46
Etgar Keret, ciddiye alınması gereken bir yazar. -Yann Martel- Kara mizahı seviyorsanız bundan iyisini bulamazsınız. -Baltimore Sun- Keret, müthiş bir yazar. Yeni kuşağın sesi. -Salman Rushdie- Etgar Keret'in şenlikli, sıra dışı ve sarsıcı dünyasına açılan benzersiz bir geçit: Buzdolabının Üstündeki Kız. Sevdiği kadın için duvarların içinden geçmeye hazır bir genç, hiçten yapılmış bir adamı seven bir genç kadın, rüyalarını öğüten canavarla kapışan bir adam, şapkasının içinden tavşan çıkarmak isterken kop
Yeni öykücülüğümüze hatırı sayılır bir katkı olarak da görüp okunabilecek bir ilk kitap! Anne, Baba ve Diğer Ölümcül Şeyler bir ilk kitap... Olgun bir dille, dipdiri öyküler kotarıyor Yalçın Tosun. İnsana, dünyaya, çevresine, dahası kendi içine eğilip bakma gözü pekliğini gösterirken dostluğu, sevgiyi, mutluluk arayışını da hüzünle dillendiriyor. Dile gelmeyen, onun kaleminde incelikli bir kurguyla, alttan alta duyuruluyor. Bu kitabı, yeni öykücülüğümüze hatırı sayılır bir katkı olarak da görüp okumalı.
Kavuşamazsan, aşk... Italo Calvino Zor Sevdalar kitabında arzunun nesnesine yapılan on üç yolculuk hikâyesi anlatıyor. Yalnızlık, iletişim sorunları ve sessizlik eşliğinde aşkın hep bir kavuşamama hali olduğunu yalın ve etkileyici bir dille fısıldıyor. Rekin Teksoy'un çevirdiği Zor Sevdalar, Calvino ile varlığın derinliklerinde müthiş bir gezinti... "Düşte belleğin derinliklerinden gelen bir varlığın ilerleyip kendini tanınır kılması, ardından hemen beklenmedik bir şeye dönüşmesi, neye dönüşebileceği bil
Sevilen yazar Ahmet Şerif İzgören, yaşanmış olaylardan esinlenerek yazdığı yeni çocuk romanında genç okurlara girişimcilik sözleri fısıldıyor. Heyecan içinde akıp giden bu ümitvar kitabı okurken, bir ilki gerçekleştirmek için sorumluluk üstlenen beş arkadaşın hayallerine tanıklık edecek, havacılık tarihimizin önemli noktalarında gezinecek, bu tarihe emek veren bazı isimlerle tanışacaksınız. "Okurla Sohbet" bölümü de yine okuruyla göz göze gelmek üzere sizi bekliyor. *** "Hiç dönüp bakmayın. Güneşi arkanıza
Masa başında pineklemekle geçirilen bir meslek gibi algılanır bankacılık... Oysa dışarıdan görüldüğü gibi masa başında, bilgisayar karşısında tembelce oturarak geçmez mesai saatleri... Hep bir acelenin ve yoğunluğun içindeyizdir. Çoğu zaman bankada mı yoksa acil servis de mi çalışıyorum diye düşünmüşümdür hep; çünkü bu kadar acil durum ancak hayati tehlike söz konusu olan bir iş yerinde olabilir. Bir havale, konut kredisi veya senet ödemesi, bir kalp krizi veya beyin kanaması kadar acil olamaz ki... Hastane
Tükendi
Kahramanımızın biri köyden çıkalı yıllar olmuştur. Bir gün karşısına çıkan dayanılmaz bakışlarıyla kendine çeken bir delikanlıyla tanışır.Aşkına kavuşabilmek için ailesini ve her şeyini geride bırakmak uğruna, hayalini kurduğu aşkı doyasıya yaşamanın peşine düşer. Diğer kahramanımız ise tam aşkına kavuşmuşken ne yazık ki aşkı elinden kayıp gider. Onu ömür boyu unutamaz. İkisi de delice aşıktır. İkisinin de yolu İstanbul'dan geçer. Sadece hikayeleri birbirinden farklıdır. Biri sevdiğine özlem duyar onun acı
Tükendi
Gözlerimize iliştirilenin hepsini okumaktan, dilimizin ne denli bozulduğunu anlayamadık yüzyıllarca. Bu çalışma olabildiğince Türkçemizin başka türetilmiş kelimelerden arındırılmış sonucudur. Dört kurgu öyküden oluşan kitabımıza Türkçe sözlük hazırlamak; anne ile konuşmak için dilmaç aramaya benziyor. Şaşılacak bir durum değil mi?
Tükendi
Derin dükkanın dışı taşra ve kimsesizlik. Ben orada her gün başka biri oluyorum. Sen bu ruh çöküntüsünü içinden çıkarıp okuduğun kitaplara atabiliyorsun. Bazen kitaplar da yetmiyor sana, bizim elimize yüzümüze bulaştırıyorsun. Ne kadar dertlensek de gülsek de bizden geriye dükkanda cezvede kurumuş bir telve kalıyor, ertesi gün ve diğer ertesi günler, o cezveyi ben yıkıyorum.
Derin nefes al. Belli etme. Kızarıklık geçene kadar bekle. Tekrar tepsiyi al, içeri yürü. Yürürken yüzüne koca bir gülümseme yerleştirmeye çalış. Ağız dolusu gülmelisin; doktor öyle söylüyor. Tabi bunu parantez içinde söyledi. Fısıltıyla. Hep arasında olduğumuz korku ile ümit yok mu; işte o ümit için moral çok önemliymiş. Gülersem, neşelenirsem, sevindirirsem, güldürürsem, yedirirsem, içirirsem, iyi bakarsam, ümit varmış. Ben de ümitvarım. Şimdilik havadisler bunlar.
Olmayacak şey, Ağbim aradı akşamüstü. "Akşam size geleceğiz," dedi, evde miyiz, değil miyiz, sormadan. Niye geleceğini kestirdiğim için sesimi çıkartmadım. Sesi donuktu; hal hatır sorma faslını kısa tutmuş, sesindeki sert ton canımı sıkmıştı. Masamda biriken işleri temizleyecektim o gün, elimi süremedim, çakıldım kaldım öylece. Nicedir, sağda solda, "Kimse ne üzer ne sevindirir beni," diyor, insan sözünün hep yalan olduğundan dem vuruyordum. Birden, anladım ki her şeye rağmen birisi kalıyormuş, sözleri deri
Tükendi
Türk edebiyatının modern anlamda "ilk hikayesi" Kendisinden beklenilen yalnız güldürmek. Bak, kalbinin kırık olduğu bu durumda, gözyaşları içinde boğulduğu şu ümitsiz ve dargın halde herkes kahkahalarla gülüyor. "Pandomima" adlı öyküden Samipaşazade Sezai'nin kısa hikâyelerden oluşan Küçük Şeyler adlı öykü kitabı Türk edebiyatının modern anlamda "ilk hikâyesi" olarak kabul edilir. Küçük Şeyler eserinde yazar, sıradan ve gündelik olayları, acıları, hayal kırıklıklarını ve ümitleri karakterleri üzerinden et
Hayat, çokça dönemeci olan bir yol. Bu kaçıncı dönemeç bilmiyorum ama ilk başladığım yere çıktı işte. Zaman çokça geçmişse de burada bozkır hâlâ aynı. Bu da bir şey... Ya her şeyi değişmiş görseydim?
Tükendi
Karanlığın kaç dil bildiğini öğrenmeye, kedilere ve delilere yetmiyor aklımız. Bir şarkı tırnaklarını tam da sağalır diye umduğumuz o yaraya geçiriyor. Bu sefer kar bizi kürüyor, şehvet etimizle çoğalıyor, babalar ölmeyi herkesten daha iyi biliyor. Yeniden başlamak istiyoruz karanlığa, sonra kedilere ve delilere. Bir şarkı daha söylesek diyoruz, bir mevsim daha geçse. Olmuyor. Ölüm, dayamış ağzını sol mememize, sütten kesilmemizi bekliyor. Jale Sancak, Lodosla Gelen'deki öykülerle hep oralarda olsalar da a
Tükendi
Feyza Hepçilingirler'e Sait Faik Hikâye A rmağanı'nı (1985) kazandıran öyküler to plamı Eski Bir Balerin. Edebiyatımızda, n iteliği ödülle tescillenmiş kitaplardan. Sokaktaki küçük insanın değil, bulunduğu toplumun cenderesinde sıkışmış, yaşadığı evin dört duvarı arasında kalmış insancıkların resmi geçidi. Geçmiş günlerin hayalinde kalan ve yaşadığı günün karanlığında boğulan insanlar bunlar. Eski Bir Balerin'de Hepçilingirler, sadece tek tek kendi yağında kavrulan bireyleri anlatmıyor. Yaşadığı toplumun ik
Çağatay Yılmaz uzun yıllardır yazıyor. Sürekli çoğaltmanın uzağında, hikâyeyi hayatın az görülür köşelerinden çıkarırken çok ince elediği bir dil kullanıyor. Bizi Buraya Getiren Şeyler'deki hikâyeleri okurken onları adım adım ören bir dili de okuyoruz. Sıklıkla rastlanmayan bir özellik bu. Hayatın sıradan ayrıntıları arasında dolanıp parıltısı olanları seçmek için ne kadar çok düşünmek ve okumak gerekir. Çağatay Yılmaz o ayrıntıları bulmakla yetinmeyip ayrıca onları tek tek aydınlatıyor. Bazen tedirgin edi
Tükendi
Çıplak ayaklarını Urla'dan uzatmış denize, Dalgaların bir damlası olsam, Öpsem başparmağını ayağının... Koklasam tüylerini parmaklarının... Ege'nin deli kızı yüzer gözlerimde, Deniz emer memelerini... Gizlenmez altına örtünün, Devrim şarkım özgür kız... Güneş okşar omuzlarını Kale'den, Kim âşık olmaz sana İzmir...
Tükendi
Petersburg'lu üç general, yumuşacık koltuklara oturmuş, bir yandan sohbet ederken bir yandan da şampanyalarını yudumlamaktadır. Rusya'da çarlığın çözülmeye başladığı, pek çok şeyle birlikte askerî bürokrasi ile yoksul memur sınıfı arasındaki ilişkilerin de değişmeye yüz tuttuğu, Dostoyevski'nin deyişiyle, "güzel ülkemizin değerli çocukları"nın kalkınma hareketlerine giriştikleri yıllardır. Generallerden biri, İvan İlyiç, aşağı dereceden memurlara iyi davranmak gerektiğini savunur. Ona göre yeni dönemin özel
İçeri girmez miydiniz, diyor. Yüzünde yarım bir gülümseme. Onu bütüne mi tamamlasa yoksa yüzüne daha başka bir ifade mi oturtsa, karar veremiyor. Daha üzgün görünebilir belki ya da daha öfkeli. Bu duruma hepsi uyar. Hayır sağ olun, otobüse yetişmem lazım, diyorum. Yalan. Birlikte yaşadıkları evi, onun benim hayatımda olmadığı zamanlarda kaçıp saklandığı yeri ne kadar çok merak ettim. Ona bizden başka bir hayatı içine sığdırabileceği bir ev yarattım. Odalarında, banyosunda, mutfağında defalarca dolaştım. Şim
Hava taşımacılığının geleceği havadan hafif aerostatlarda mı yoksa havadan ağır aeroneflerde midir? Weldon Enstitüsündeki bu sonu gelmez tartışmalara, Mühendis Robur isimli biri damgasını vurur; geleceğin aeroneflerde olduğunu iddia eder. Baloncuların hakaretler yağdırıp alay ederek kovduğu Robur, Albatros isimli aeronefiyle dünyanın göklerini kimin fethettiğini herkese gösterecektir. Günümüzdeki uçakların atası sayılabilecek bir aracı on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında tasarlayarak zamana meydan okuya
XX'in Erkek Kardeşiyim'de çağdaş Avrupa edebiyatının sıra dışı kalemi Fleur Jaeggy'nin Ingeborg Bachmann, Oliver Sacks gibi dostlarını andığı fragmanvari metinler, olağanüstü bir hayal gücüyle kurguladığı öykülerle bir araya geliyor. Delilik, intihar, saplantı, intikam anlatılarıyla dolu bu öykülerde bir tür hasarlı, hissizleşmiş karakterler geçidine tanık oluyoruz. Yaşamak, yaşatmak ya da ölmek arasındaki ayrımlar sözcük düzeyine indirgeniyor, okur insanın içindeki tedirgin edici boşlukla, yalnızlıkla yüz
Tükendi
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 900-920 / Aktif Sayfa : 46