Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 880-900 / Aktif Sayfa : 45
"Bir isteğiniz?" diye soruyor. Sanki bütün dünya insanlarının bildiği bir dil var da, o dilde soruyor bunu. "Başka bir emriniz?" diyor ardından. Bu iki soru gümüşsü yeşillikteki bir ormanın sessizliğinde nerden çıktığı belirsiz bir acayip kuşun ötüvermesi gibi geliyor ona. Ağaoğlu'nun sessizliğin sesini yükselten ilk sesini duyduk duymadık demeyin. Füsun Akatlı Ağaoğlu'nun sahte değerlere, yanlış kalıplaşmış, kemikleşmiş i
Düşündüm. Elimden ne gelirdi benim. Oturup ahlar vahlar ederdim, hayıflanırdım. Çokça konuşur, çokça susardım. Çokça düşünür, çokça ağlardım. Elimden bu gelirdi benim. Bir de düşlerim vardı, kendime bir sığınak bellediğim. Orada oturur orada yaşardım. ne hüzünler sakladım oralarda, ne neşeler kaybettim, Kayboldum. Aradım durdum kendimi. Etrafa sordum soruşturdum. Ne hikmetse bulamadım. Düşündüm. Ancak düşlerde bulabilirdim yitirdiğimi. Elimden başka ne gelirdi benim, öykü kurmaktan başka. 
Tükendi
Kana kan zihniyeti, orman kanunu ya da kişisel çıkar uğruna ailelere ve çocuklara musallat olan gafillere ve tüm insanlığadır sözlerim.Para karşılığı boş bir kin uğruna zenginlere satılan çocukların kaçta kaçı vatana millete faydalı evlatlar olup kendini ve ailesini kurtarıyor.Ya da kaçta kaçı kayıplara karışıyor ya da ölüyor, öldürülüyor.Yaşamları, en güzel yılları ellerinden alınmış canların kaçta kaçı bu hikayedeki gibi ailesini buluyor ve kaybolan yıllara rağmen yaşama ailesiyle devam ediyor.Analar, evl
Tükendi
Orada burada sevgi kovalarım. Hiç kimsenin var olduğuna inanmadığı bir definedir, maceramın adı Rüyalarımla konuşurum. Bütün yalnızlıklarımı, deniz kenarlarına bıraktım. Çocuklar toplarlar sahillerden. Tüm insanları tanıyorum. Bir masaldır anlattığım. Bazen duyarsın, bazen öyle sanarsın.Bir makas alır, gökyüzü keser, güneş biçerim. İğne iplik elimde, yamalı sevdalar dikerim. Çocukluğum sızar o aralardan. Bir gökkuşağının altından geçmeye çalışmışlığım var, boyum bahçe duvarını geçmezken. Aşk üzerine yemin o
Tükendi
Selçuk Baran'ın yedi öykü kitabı daha önce Yapı Kredi Yayınları'ndan Ceviz Ağacına Kar Yağdı (2008) adıyla tek ciltte toplanmıştı. Bütün öyküleri şimdi gözden geçirilerek, yazar portreli kapaklarla ayrı ayrı basılıyor. Selçuk Baran'ın ilk öykü kitabı Haziran (1972) 1973 Türk Dil Kurumu Öykü Ödülü'ne değer görülmüştü. "Ceviz Ağacına Kar Yağdı", "Zambaklı Adam", "Kavak Dölü" gibi yirmi bir unutulmaz öyküden oluşan kitap çıktığı tarihte güçlü bir yazarın gelişini müjdelemişti. Yalnızlık ve umutsuzluk
Tükendi
Selçuk Baran'ın yedi öykü kitabı daha önce Yapı Kredi Yayınları'ndan Ceviz Ağacına Kar Yağdı (2008) adıyla tek ciltte toplanmıştı. Bütün öyküleri şimdi gözden geçirilerek, yazar portreli kapaklarla ayrı ayrı basılıyor. Selçuk Baran'ın üçüncü öykü kitabı Kış Yolculuğu (1984) "Türkân Hanım'ın Ölümü", "Temmuz, Ağustos, Eylül" ve "Kış Yolculuğu" adlı üç uzun öyküden oluşuyor. Bunlardan "Türkân Hanım'ın Ölümü" yazarı tarafından tiyatro oyunu olarak yeniden yazıldı ve Ankara Devlet Tiyatrosu Şinasi Sahnesi'nde 19
Tükendi
Ebru Karakaş'tan lirik bir aşk hikayesi: Aylardan Nisan...! Ayrılıktan değil mevsimden ağlıyormuş gözlerim. Aklıma gözleri geliyor, yalnızlığımın yorgun gözleri, bir tokat patlıyor sanki gözlerinde, şimşekmiş oysa bu gürültü. Peki nereden geliyor bu kadar hüzün kokan gece. Aşkı mevsimlere bağlamak Doğru mu sence?
Tükendi
Döndüğünde, her renkten çiçeklerle o kadar büyük bir buketi kucaklamıştı ki, yüzünü göremiyorduk. Sesini, o koca çiçek yığını ardından işitmiştik. Ben onu hep, işte bu, çiçekten yüzüyle düşünürüm. Hep de o sesi: "Hadi gidelim." Hikâyeci Adalet Ağaoğlu'nun en yeni, en güzel hikâyelerini okuyun, Hadi Gidelim'de Ustalığın da ustalığı olduğunu sergiliyor bize. Doğan Hızlan Her biri kurgu ve anlatım tekniği bakımından birer usta işi. Gürsel Aytaç
Varoşlarda, köylerde, kasabaların kenar mahallelerinde nefes almaya çalışan, kendilerinden beklenen rollere sığamadıkları için deli, cinli diye yaftalanan, farklılıkları nedeniyle toplumun kenarına itilen kadınlar. İçleri vesvese, içleri ölüm ve yaşam dolu, tıpkı doğa gibi... Ülkü Oktay, ilk öykü kitabı Vesvese'de "tuhaf" kadınların öykülerini anlatıyor. Her öykü bir kadının ağzından bambaşka bir kadının yazgısını dillendirirken, hiçbiri birbirine benzemeyen karakterler, yazarın sinemacı yönünün de kat
Sivri yapraklı, sık dallı ağaçlarla çevrili bir sığınak, sonbaharla eğilen güneş ışınlarının nemli toprakta bıraktığı tatlı sıcaklık, geride kalan yaz günlerinin hatırasını belleğinde taşıyan, tüm sırları içine hapseden geçit vermez bir orman... Ormanın kalbinde, ağaçlar ve bitki örtüsüyle bütünleşmiş rutubetli, alçak tavanlı, yorgun bir koruganı kendine yuva bellemiş bir asker... Ormanda Bir Balkon, savaş tüm şiddetiyle ağır ağır yaklaşırken, ölümden ve acıdan arınmış bir başka gerçekliğin; patikada sağla
Patatesin müziği olur mu? Ya öyküleri? Patates Jazzı'nda patates belki insanın kalbini, belki hiç kopmayan anne-çocuk bağını, belki de ölümün ta kendisini simgeliyor. Doğumdan ölüme anne-çocuk arasında kurulan derin ve karmaşık bağın aldığı haller, kâh ilk aşkın acılarına, kâh fiziksel çirkinliğin benlikte bıraktığı arazlara uzanarak "annesinin yürekten, babasının uzaktan seveceği kadar çirkin" bir çocuğun dilinden anlatılıyor. Ortak karakterler öykülerde bir görünüp bir kaybolurken okura farklı okuma im
Mark Twain (Samuel Langhorne Clemens, 1835-1910): Döneminin en ünlü Amerikan edebiyatçısıydı. Pek çok roman, öykü ve deneme yazdı. En tanınmış eserleri arasında Tom Sawyer'ın Maceraları, Huckleberry Finn'in Maceraları ve Adem ile Havva'nın Cennet Günlüğü yer alır. Yaşamının son döneminde kapıldığı kötümserlik ve insan sevmezlik eserlerine de yansımıştır. William Faulkner'in Amerikan edebiyatının kurucusu olarak nitelediği Mark Twain, dil ustalığının yanı sıra derin ve zaman zaman acı mizahı ile günümüzde d
Edebiyatın farklı alanlarında başarılı eserlere imza atan Anton Çehov aynı zamanda modern öykünün yaratıcılarından biri olarak kabul edilir. Çarlık Rusya'sının çökmekte olduğu 19. yüzyıl sonlarını, modernleşme sürecinin toplumsal sınıflar ve kuşaklar arasındaki uçurumu iyice derinleştirdiği, aristokrasinin çöktüğü bu dönüşüm ve belirsizlik dönemine kimi zaman keskin bir hiciv kimi zamansa hüzünlü bir gerçekçilikle yaklaşır. Bu yeni düzene ayak uyduramayan insanların dokunaklı, yalın gerçekliğini görür. Say
Haylaz Adam ile Okulun İlk Günü (1. Kitap) Haylaz Adam Okul Gezisinde (2. Kitap) Haylaz Adam ve Kayıp Pabuçlar (3. Kitap) Haylaz Adam Partiye Davetli Değil (4. Kitap) Haylaz Adam Futboldan Anlamıyor (5. Kitap)
Tükendi
Bir zamanlar dünyaya bir adam gelmiş: Sayıları silmiş, BİR'e yönelmiş...
Felgu görünürde uzak diyarlarda geçen ama doğrudan bize, hayatımızın en temel unsurlarına, koruduklarımıza ve kaybettiklerimize dair derin bir masal. Her satırından en çok da uçsuz bucaksız bozkırlarda gezen göçebelerin ağzına, ulu dağların karlı zirvelerinde uçan yaşlı kartalların sesine ve otlarla beraber hikâyeleri de toplayan şifacının kelimelerine yakışan bir mırıltı yükseliyor. Dilini bilmediğimizi sandığımız ama dinledikçe çok iyi anladığımızı fark ettiğimiz o mırıltıyla, uykuyla uyanıklık arası bir
İhanete uğramış dengbejler, kendini yakan İbrahimler, Havva'nın verdiği elmayı kibarca geri çeviren Ademler, at hırsızları, sabah ezanları, gelmeyen babalar, masumiyeti bir hançer gibi kullanan genç kızlar... Kürşat Çelik okurunu tepetaklak olmuş bir dünyada kelimelerin, olayların, karakterlerin, gerçekte de gündelik hayatımızı ören o derin gerilimlerin dövüştüğü bir boks ringine çağırıyor. Üstelik yumruklaşacağımız kişi bir başkası değil, karşımızdaki yine biziz! Kendimizden kaçıyoruz, korkuyla hangi köşey
Gerçekle hayal arasında rüya, aydınlıkla karanlık arasında gölge, suskunlukla ses arasında, evet, yankı ne anlama geliyorsa o anlama gelmek isteyen öykülerden oluşuyor Yankı Ustası. Mitlerden, arketiplerden, daha önce binlerce defa anlatılmış masallardan ve söylenmiş şarkılardan örülü bir dünyada Yankı Ustası'nın yüceyi, iyiyi, güzeli, -saklamaya ne gerek var?- Tanrı'yı arayan karakterleri arayışları boyunca sanki hep aynı soruyu soruyor: Her açıdan, azametli ikiliklerin arasında var olan bu araf-dünyada be
Alleben neresi? Anteplilerin iyi bildiği gibi Alleben, Antep'in içinden onu çoğaltarak geçen, kentin kültürünü biçimlendiren uzun ve güçlü Fırat Nehri'nin geçmişte "gürül gürül akan", sonra sonra zayıflasa da Antepliler için önemini yitirmeyen kollarından biri. Çocukluk neresi? Ülkü Tamer, Jorge Amado'dan alıntılıyor: "İnsanın anayurdu çocukluğudur." Antep yolculuklarını, hatıralarını anlatırken "beni oluşturan en önemli öğelerden biri. Belki yok olup gitti çoğu. Ama içimde bir yerlere o zenginlikleri defin
Çelebi kim bilir hangi duygularla, "Gün akşamlıdır devletlüm; dün doğduk, yarın öleceğiz," der. Günün akşamlı olduğunu bilmek, sükût ve sükûn içindeki bir akışın temposunu ayarlar. Gün akşamlıdır ve her gecenin bir sabahı vardır. Günün ayarı, güneşin elinden alınıp mesai saatlerinin hizmetine verildiğindendir belki, şimdi bütün günler akşamsızdır. Fatma Barbarosoğlu bu kitabında, bitimsiz bir biçimde şimdiki zamanı yaşayanların serüvenlerini anlatıyor.
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 880-900 / Aktif Sayfa : 45