Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 840-860 / Aktif Sayfa : 43
yere sahip olan Bir Hikâye'sini 1929 yılında yazar. 39 yaşındadır. Hikâye 1916 kışında Rusya'da geçer. Anlatının kahramanı evli kız kardeşine ziyarete gider. Uzun yolculuktan sonra yorgun düşer ve daldığı huzursuz uykuda Birinci Dünya Savaşı'ndan önceki barış dolu yazın olaylarını anımsar... Bir Hikâye Boris Pasternak'ın erken dönem eserlerinin en özgünü, Doktor Jivago'nun habercisi. "Şairin özgün bir dünya görüşü var. Duygularını ifade etmek için özel sözcükler kullanıyor. Düşüncelerini alışılmışın dışın
444
444, bir çağrı notu gönderdiğim -kendim dahil !- 30 davetlinin 25'inden gelen olumlu yanıtla yola koyuldu ve gerçekleşti. Neden çıkış noktasına kitabın açılış sayfasında yeralan fotoğrafı seçtiğimi soranlar oldu, okurlardan da merak edenler çıkabilir : 2020 ilkyazı herkes için bir kader-kısmet kuyusunu açmıştı – dibindeki aynaya bakanlar farklı imgeler görecekti.
Sana Gelirken Ben, tutkulu bir gezginin hayallerinin peşinden gitme hikayesi. Gerçekle kurgunun, hayal ve gerçeklerin birbirine karıştığı bu kitap sizi hayalini dahi kuramayacağınız bir maceraya çıkaracak. Vahşi doğa fotoğrafçısı Nazan Aşkalli ile birlikte bir balina peşinde dünyanın dibine doğru bir yolculuğa hazırlanın!
Sürrealist ressam ve yazar Leonora Carrington (1917-2011) öldüğünde son sürrealist olarak anılıyordu. Uzun ve verimli sanat yaşamı, sürrealist sanatçılarla kurduğu yakınlıklar kadar Londra'dan Paris'e, Madrid'den Lizbon'a, oradan da New York ve Meksiko'ya uzanan maceralar ve acı tecrübelerle dolu hayat hikâyesiyle de efsane haline geldi. 1930'lardan 1970'lere uzanan, 2017'de ilk kez toplu olarak yayımlanan öykülerinde yaşamından izler ile hayal dünyasındaki olağanüstü yaratılar iç içe geçiyor. Carrington r
Tükendi
"Neden karşıma çıktın? Yine mi tek kelime konuşmayacaksın? Madem geldin cevap ver! Söylesene yazdık da ne oldu, ölüm denen domuzdan kıl mı koparabildik! Kazdık da ne oldu, içimizde karanlıktan, yalnızlıktan başka ne bulabildik! Ama bitti Sait Faik, her şey yalan her şey boşuna. İnan tahammülüm yok yazmak denen ölümsüzlük oyununa. Bu lanetli mecburiyet artık bitsin. Hatta tüm konuştuklarımı unut gitsin. Seni görmeseydim bunları hatırlamayacaktım. Ben zaten kalemi bırakmışım.
Tükendi
Hayat telaşının içinde değişmeyen seslerden biridir öyküler. Durum, olay, bazen de bir hayalin içinde hoş ya da acılı duygulara gömülür insan. Öyküler geçmişe dayanmış olsa da, her zaman taze bir havası vardır. Kısık bir sesin hüznü, acısı bir başka öyküde heyecana, coşkuya bırakırken yerini kadercilik mi? gerçekçilik mi? Hangisi önemli diye sorarız kendimize! Belki de hayatın en önemli dersi duygularımızı, aklımızı ve hislerimizi kendimizce önemli sıraya koyup, hangisi olmalı diye sorabilmemiz. Koca dünya
Tükendi
Öyküler geçmişte kalan özgün bir şey. Gözden kaybolsa da hayatta hep vardır. Yaşanmışlıklar kalplerin yüksek yasasında korunurlar. Akılla, vicdanın birleşmediği yerde yakınma, yargılama, suçlama olurken; derin hüzünler, öfke patlamaları nasıl bastırılır? İnkâr edilse ya da bazı duygular baskı altına alınmış olsa da, onu ortaya çıkaran, saklayan kim? Her iki tarafta aynı şeyi başarmaya çalışır aslında. Hem güzelliği, hem çirkinliği, hem şefkati, hem gaddarlığı yaşatan insan, acı ile mizahta, ironi ile hiciv
Tükendi
kdeniz'in sakin ve şirin ilçesi Bozyazı'dan okumak için Ankara'ya gelen Ali, ismini aylar sonra öğrendiği mavi montlu bir kıza vurulur. Bir türlü yanına yaklaşamadığı güzele kâğıda döktüğü; "Yine kendimde olmadığım senli zamanların birinden yazıyorum. Sana yazdığım kaçıncı sensizlik bu bilmiyorum artık. Anlatıyorum bazen ve kime anlatsam kıskanıyor seni. Yazdıklarımı okuyorlar, yine hüzün yine hüzün.. Kim mutluluğunu yazmış ki ben yazayım? Konuşamadım ya hala seninle, derdimi kalemle anlatıyorum." satırları
Glass lar; öncesi, savaş ve sonrası ile 2. Dünya Savaşı nın "yaralanmış" kuşağının yedi "tuhaf" kardeşli "tipik" bir ailesi... Ölümler, intiharlar, güvence aranan mistik savruluşlar ve aşklar arasında, hayatla yaşanan yüksek voltajlı ve suskun uyumsuzluklar, sessiz çıldırma eşikleri... "Biz dördümüz, birbirimize yakın kan bağıyla bağlıyız ve bir tür deruni aile diliyle, iki nokta arasındaki en kısa mesafenin neredeyse tam bir daire olduğu bir çeşit romantik geometri ile konuşuruz. Son bir uyarı sözü: Aile
Bir ara güneş, son bir çabayla bulutların arasından sıyrıldı ama göğe ancak kendini çok andıran bir güneş resmi çizebildi. Tomris Uyar, bu kitabında gerçeği değiştirecek düşler kuranlarla düşlerini karabasanlara çevirecek gerçekleri yaşayanların öykülerini anlatıyor.
Sabahattin Ali'nin daha önce toplu olarak yayımlanan ve zamana karşı koyan hikâyeleri şimdi ayrı kitaplar halinde okuyucunun karşısına çıkıyor. Bunlardan biri olan Sırça Köşk'te öyküleri Portakal, Katil Osman, Bahtiyar Köpek, Cankurtaran, Beyaz Bir Gemi'nin yanı sıra Bir Aşk Masalı, Sırça Köşk, Devlerin Masalı gibi masallar da yer alıyor.
Mine Söğüt Gergedan'la unutulmaz Deli Kadın Hikâyeleri'nin izinden gidiyor. Yüksek gerilimli bir dille zihni kamçılayan öyküler kuruyor. Güncel olaylara yaşadığımız günlere getirdiği bakış açılarıyla okurunu derinden sarsıyor. Bir ateş yakıyor. Karanlık dağılıyor. Arada bir kedi eziyorsun. Sonra bir sincap. Sonra bir kirpi. Sonra köpek. Sonra ne olduğu anlaşılamayan şey. Sonra bir gelincik. Geç. Bir tilki. Geç. Bir kaplumbağa. Geç. Bir tavuk. Geç. Bir kertenkele. Geç geç. Bir yılan. Geçiniz. Bir kunduz.
Tükendi
"Vicdan da kim? Ne işi var aramızda? O yüzden yürümeyecek öykü. Acıklı güldürü, tutmuyor melodramın karşılığını. Cinayet eksik, zayıfladı kurgu. Merakta bırakmalı seyirciyi. Ama ben sıkıldım, içim karardı, keçileri kaçıracağım neredeyse. Yazık değil mi okurlarıma. Şöyle bir tasarım nasıl? Sinirlenip yırtıyorum yazdıklarıı, iki tablet uyku ilacı, doğru yatağa! İyi de, millet sokağa dökülmüş, ellerinde pankartlar. ´Sorumlusun arkadaş! Diyeceğim yoksa ne demeye soyundun yazarlığa?" Vüs´at O. Bener´in, uzun ve
Tükendi
Rus edebiyatının yaşayan efsanesi olarak kabul edilen Lyudmila Petruşevskaya, "yaşamın gölgesi"nin üzerine düştüğü insanların –özellikle de kadınların– yazarıdır. Yaşamın zorlukları, tuhaflıkları ve gizemi karşısında şartlar ne olursa olsun ayakta kalıp yola devam etme gayretindeki insanların öykülerini bazen gerçeklik içinde bazen de gerçekliği aşarak âdeta masalsı bir dünyada anlatır. Bu dünyada, sıradan ile sıradışı arasındaki görünmez perdeyi her aralayışında yeni, taze bir ı
Okumaya doyamadığımız maceramız yepyeni aşamalara giriyor. Kahramanımız Arthur Dent kendisinden beklenilmeyen bir kriket vuruşuyla galaksiyi kurtarmayı başarmıştı. Ardından da her iyi kahramanın yaptığını seçip bir parça kendisiyle baş başa kalmayı dilemişti. Aslında unuttuğu çok önemli bir gerçek vardı: Maceralar karşılarında gerçek bir maceraperest bulduklarında asla onun peşini bırakmazlar... O yüzden yağmurlu bir gecede karşısına 231 adet farklı yağmur tipini bilen ve bunların hiçbirinden bir parçacık b
Pencere çerçevesinin üst kısmında bir damlacık beliriyor, onu bin sönük ışıltıya bölen gökyüzüne doğru titreşiyor, sonra büyüyor ve sendeliyor, düştü düşecek, ama düşmüyor, henüz düşmüyor. Bütün tırnaklarıyla oraya tutunuyor, düşmek istemiyor ve bir yandan göbeği büyürken dişlerini oraya geçirdiği görülüyor, o artık görkemli bir şekilde sarkan koca bir damla, derken birden, şıp ve işte düşüyor, parçalanıyor ve sonrası, hiçlik, mermerin üzerinde bir kayganlık. Julio Cortázar'ın öykü külliyatının bu ikinci ci
XX. yüzyıl edebiyatının en büyük yazarlarından Tanizaki, kendine özgü tekniği ve tuhaf atmosferi ile Japon ruhunu büyük bir başarıyla anlatır. Daha önce Çılgın Bir İhtiyarın Güncesi adlı romanını yayımladığımız Cuniçiro Tanizaki, Japon edebiyatının büyük ustalarından biri. Öykü ve romanlarında Japon geleneklerinden esinlenen, ama bunları insanın evrensel sorunlarıyla bütünleştirerek edebiyat tarihini derinden etkileyen metinler çıkaran Tanizaki, okuru alışkanlıklarının dışına çıkmaya davet ediyor: Büyük bi
Şişhane'ye Yağmur Yağıyordu'da, Behçet Necatigil'in deyişiyle, "Olayları rintçe bir bakışla gülünç taraflarından alan, kıvrak, sürprizli, esprili bir üsluba aktaran" Haldun Taner'in unutulmaz öykülerinden dokuzu var: Şişhane'ye Yağmur Yağıyordu, Kantar Kâtibi Ali Rıza Efendi, Konçinalar, Ablam, Atatürk Galatasaray'da, Fraulein Haubold'un Kedisi, Eczanenin Akşam Müşterileri, Fasarya, Memeli Hayvanlar. "Bence Haldun Taner, çağdaş yazınımızın, özellikle öykücülüğümüzün bir klasiğidir. Bunu kendine vergi anlat
Fil
Kollarını boynuma dolayıp bana sarılıyor ve başını omzuma yaslıyor. Ama mesele şu: Az önce ona söylediklerim, bütün gün ara ara düşündüklerim, şey, bir tür görünmez çizgiyi aşmışım gibi hissediyorum. Hiç gelmek zorunda kalmayacağımı sandığım bir yere gelmişim gibi hissediyorum. Ve buraya nasıl geldiğimi bilmiyorum. Garip bir yer. Kısa, zararsız bir rüyanın, sonra da sabah erkenden yapılan uykulu bir konuşmanın beni ölüm ve yok oluş düşüncelerine sürüklediği bir yer. Yaşamın acı yüzüyle bu kadar erken tanış
İçinde seksen yazardan seksen öykünün yer aldığı iki ciltlik Genç Olmak, öykü türünün ele avuca sığmaz kıvraklığından, devingenliğinden zevk alan tüm okurlar için hazırlandı. Ama öncelikle çocukluk ve ilkgençlik çağlarını sürmekte olan okurlar için. Bu öncelik öykülerin seçiminde de önemli ölçüde belirleyici oldu. Tadımlık Sunuş Çocukluk... ilkgençlik... gençlik... Bu evrelerden birinden diğerine yol alındığını herkes bilir de, o gizemli değişim nasıl gerçekleşir, eşik ne zaman, nasıl atlanır kimse t
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 840-860 / Aktif Sayfa : 43