Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 600-620 / Aktif Sayfa : 31
“İskoçya’nın batı yakasında fırtınalı bir geceydi. Gerçi bu, şu anki hikâye için önemli değil çünkü hikâye İskoçya’nın batısında geçmiyor. Hazır konusu açılmışken, İskoçya’nın doğu yakasında da hava daha iyi değildi.”Ivır Zıvır Öyküler’de ünlü İngiliz mizahçı Stephen Leacock, dedektiflik öykülerinin, Orta Çağ’ın şövalyeli ve prensesli aşk masallarının, hayaletlerle dolu mistik maceraların, deniz hikâyelerinin, kısaca aklınıza gelebilecek her edebî dünyanın bir parodisini kuruyor. Yüz yıl önce yazılmasına ra
Tükendi
Beni en çok uyumak tedirgin eder Karanlık bürüyünce ıssız koyları Kafamda halledilmemiş yığınla mesele... Ve en çok ötmesi kuşların Kışın soğuğunda uçamamış Sığınacak yer edinme çabasında... Ve dalgaları denizin lodosta Tüm hortlakları takmış peşine Kimi çengel kollu kimi sakallı... Çocuklar tedirgin ediyor beni Yok mu üstünü örtecek biri? Öylesine masum, kıvrılmış köşede...
Tükendi
Mustafa Kutlu hikâyeciliğini karşılayan pek çok anahtar kelime vardır. Modernizm, gelenek, yabancılaşma, kentleşme, göç, tabiat, dava, arkadaşlık, vefa, din, tasavvuf ve ahlâk bunlardan ilk akla gelenlerdir. Bu kavramların hepsi de elbette hakikatin bir cephesine denk gelmektedir. Ancak bunların arasında bir tanesi vardır ki diğerlerinin üstünde bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır: Ahlâk. Kutlu, bir hikâyesinde neyi anlatırsa anlatsın, orada mutlaka bir ahlâk kaygısı vardır. Ahlâkın önemi, kaynakları,
Tükendi
1920'li yılların popüler hikâyecisi Mustafa Remzi, bir yandan sürükleyici olaylar anlatırken bir yandan da toplumsal değişmelere ışık tutar. Onun hikâyeleri ucuz, periyodik, kısa ve popüler içerikleriyle öne çıkar. Mustafa Remzi'nin hikâyelerinde kadın-erkek ilişkilerinin değişen yönü, ekonomik sorunların aile hayatındaki olumsuz etkileri, İstanbul'un bar, pastane, lokanta gibi eğlence ve buluşma mekânlarının özellikleri, dans, çay partileri, sinema gibi modaların yaygınlaşması ve bütün bunların gençler üze
Hayatın çok nurunda nurunda nurunda nurunda olduğu zamanlar... Yaşamın anlamını Google'da arıyor, bulduğumuzla yetinmiyoruz. Köşe başında bir sevgiliyi gözlemek yerine köşeleri gözlüyoruz; yoksa bu o, dönülecek köşe mi diye. Aramızdan biri ağıt yakmaya başlıyor: "Kimse bizimle konuşmuyor. Kimse bizi duymuyor, görmüyor." Kalabalık ve yalnızız. Yerli ve millî acılarımız var, yaralıyız ama uyuşmuşuz da suskunuz. Bir depresyon uykusunda, bizi mutlu edeceğini umduğumuz rüyaların peşindeyiz. Uyanıklığın kara list
Kurtadamlar, gölgeler, hayaletler ve daha da tehlikeli ölümlüler, gecenin çocuklarının huzurunu bozmaya geldi. Tüyler ürperten korku klasiği Dracula ile ünlenen Bram Stoker uykularınızı kaçıracak kısa hikâyeleriyle hayal gücünün sınırlarını bir kez daha zorluyor. Doğaüstü edebiyatın en büyük ilham kaynaklarından birini kaleme alan yazar, dokuz öyküsünde de karanlık dünyanın kapılarını aralıyor. Dracula'nın orijinal metninin silinen ilk bölümü olduğuna inanılan Dracula'nın Konuğu, ilk kez Stoker'ın ölümün
"Sizin Hiç Babanız Öldü mü",1980-'90 dönemini kapsayan on bir öyküden oluşuyor: Kokulardan, renklerden, seslerden yola çıkarak yapılan zaman geçişleriyle ve yazarın mimarlık birikiminin getirdiği görsel bir dille işlenen bu öykülerde bir sinema tadı da bulacaksınız. Yine Can Yayınları'nda yayımlanan "Uçurtmayı Vurmasınlar" ve "Suyun Öte Yanı" adlı romanlarıyla tanıdığınız "Feride Çiçekoğlu", yitip giden fıziksel çevreden, tarihsel ve kültürel değerlerden, baskı ve işkenceye, açlık grevlerine kadar ‘80-'90 d
Tükendi
"Boynuzlar, muazzam bir roman. Ürkütücü, hızlı ve macera dolu." –Neil Gaiman Joe Hill istikrarlı ve her yapıtı modern bir korku klasiği olan nadir yazarlardan biri. Fantastik ve paranormal öğeleri ustalıkla bir araya getirdiği Boynuzlar ise, çağdaş korku edebiyatında bir dönüm noktası. Ignatius Perrish bir gece önceyi içerek ve korkunç şeyler yaparak geçirmişti. Yeni güne baş ağrısıyla uyandı. Bir de şakaklarından uzamaya başlayan boynuzlarla. Sonradan fark etti ki sıradışı olan tek şey boynuzları değild
"Armağan Tunaboylu bu sefer de hikâyeleriyle karşımızda... Gene iyi bildiği, nasıl bu kadar iyi bildiğini bilemediğimiz karakterlerle. Ama sonuç olarak Metin Çakır'ı yaratmış adamdan söz ediyoruz. Oğlak'tan çıkan Cinai Tuhaflıklar'ın ilk hikâyesinde Ay Katili'ne yakalanmadan kapağı eve atmaya çalışıyoruz. Kendisi "intikam"dan söz ediyor ama aslında mesele "adaleti bizzat tecelli ettirme" meselesiymiş gibi geldi bana... Nasıl der eskiler? Pek leziz!" Sevin Okyay "Tabutta röveşata gibidir polisiye öykü yazm
Nana Kwame Adjei-Brenyah, Roxane Gay'in "karanlık, büyüleyici ve mühim" diye tanımladığı ilk kitabıyla Pen/Jean Stein Kitap Ödülü'nü kazandı. Colson Whitehead tarafından, Ulusal Kitap Vakfı'nın hazırladığı 35 yaş altı 5 yazar listesine seçildi. Cuma Karası'nda "bizimkinden biraz daha kötü bir dünya" yazdığını, "belki bu sayede hep beraber daha iyi bir dünya hayal edebileceğimizi" söyleyen Nana Kwame Adjei-Brenyah bir ülkeyi mahkeme kürsüsüne çıkarıyor ama zalim değil. Katil beyazları koruyan ve katledilen
Acıyı geçmişin kokusuyla dindirmeye gücü yetmiyor artık insanın. Eşyaların, bahçelerin ve insanların o kendilerine has kokusu her zaman merhem olmuyor kabuğunu özleyen yaraya. Kalabalık akşam sofralarının, çocuk sesleriyle dolup taşan avluların, uzaktan bakınca kırmızı kiremitleriyle bir yonca tarlasını andıran gecekondu mahallelerinin anlamları yok olup gidiyor. Şehre secde edenler belki semaya yükseliyor ama bir yerlerde kömür kokusu, çamur lekesi ve türkü sürüp gidiyor. Ayrılık acısı hafifliyor belki ama
Tükendi
Sonra, gün doğar işte...
Kuşlar boşuna değil, göğe kanat çırpmak için doğmuşlar. Gök de elbet kuşlar için var. Dalın da suyun da emeği üstlerinde. Hızı ve yükselişi okşaya okşaya büyüten kuşlar, narin ama tılsımlılar. Yeri de yedi kat üstünü de en iyi bilenler, kafese hür kanatlarla giren, dünyayla konuşmayı ilk öğrenenler... 2011 yılında yayımlanan Hayat Apartımanı adlı öykü kitabıyla 2012 Naim Tirali Öykü Ödülü'nü, 2016 yılında yayımlanan Akılsız Sokrates adlı öykü kitabıyla da 2017 Türkan Saylan Sanat Ödülü ve 2017 Orhan Kemal
Bu kitap dünyamızın belki çok da uzak olmayan bir gelecekte başına gelmesi muhtemel bir macerayı konu alıyor. O yüzden bilim kurgu ya da distopya demek ne kadar doğru, bilmiyoruz. Çünkü çoktan böyle elim bir maceranın fitili ateşlenmiş olabilir, kim bilir. Asiler, Yaşlı Kurt ve Büyük Beyin arasındaki savaşı kim kazanacak? Yaşlı dünyanın insanları hâlâ bu dünyada yaşamaya devam edebilecek mi? Yoksa sonu gelmeyen egoları ve hırslarıyla tüm insanlığın sonunu mu getirecekler?
Orhan Duru'nun ikinci öykü kitabı Denge Uzmanı (1962) yeni bir editörlükle Yapı Kredi Yayınları'ndan yayımlandı. Denge Uzmanı, klasik öykünün kalıplarını bozarak yeni bir anlatı dili geliştiren 1950 Kuşağı'nın ele avuca sığmaz yazarı Orhan Duru'nun ikinci kitabı. Biçemiyle, kurgusuyla ne ölçüde yenilikçi, seçkin, öncü bir kitap olduğu bugün de apaçık ortada. Orhan Duru sözü kırk parçaya bölerek düşün gerçeğini, saçmanın anlamını, umutsuzluğun neşesini yaratıyor. "En sonunda ben de baktım fotoğrafıma. Dehş
Tükendi
Başkalarının fotoğraflarında kendi öyküsünü arayan yaşlı adam, yıllarca eliyle tuttuğu balıkların âhına uğrayan balıkçı, yaşarken ölüm ilanını veren yaslı baba. Garsonlar, berberler, taksi şoförleri, plazalarda ya da derme çatma batakhanelerde ömür tüketenler... Halil Yörükoğlu farklı dünyalardan seçtiği karakterleri bir tüy hafifliğinde ağırlıyor öykülerinde. Günlük yaşamın görünmez parmaklıkları arasına sıkışmış olan insanı, sesini hiç yükseltmeden, bir o kadar da incelikli ve dokunaklı resmediyor. Çünkü
Yerde yatan garavuyu alıp fındık dalına geçirdi annem. Ölünün bedeni kaybetmişti büyük bir çatırtıyla bütünlüğünü; ölmüş olan yeniden öldü işte. Cesedin gürültüsü ikna etmişti herkesi. Dönüp kafası kopan, vücudu annemin elinde kalan dal parçasına baktık. "Şuradaki kestaneden bir tane daha yapın hadi," dedi. İşte böyle kolaydı yerini doldurmak gidenin. Kendi bedenine ait değilse eksilen, kesip atardın ötekine ait parçaları. Garavu, nesneler üzerinden insanlığımızı sorgulatan öykülerle okurunu selamlıyor. Gün
"(...) Sınıfa girdim. Yine her zamanki gibi selamlaştık. Bizim meslekte oturmak yok bilirsin, hakkını vermelisin aldığın paranın. Dersi ayakta anlattım, gözüm hep sendeydi, beni dinledin. Mâsum bir vaziyetin vardı. Dersi tekrar anlatman için seni tahtaya kaldırdım. Bu sefer her zamankinden farklıydın. 'Kalkmak istemiyorum' dedin. Buna inanamadım küçüğüm! Sinirlendim, tekrar söyledim adını, 'Tahtaya kalk!' Gözlerin doldu ama kalkmadın. Ne acı ki, gururuma yenildim. Her şeyi anladığımı zanneden bir öğretmen
Tükendi
En güzel zamanlarını değil belki ama çok güzel zamanlarını yaşadım ben bu şehrin. Sokakta top oynadıktan sonra bahçe musluğuna ağzımı dayayıp su içtim. Boğaziçi Köprüsü'nden frene basmadan geçtim. Rakip takım taraftarlarıyla aynı statta hiç küfür duymadan maç izledim. Haydarpaşa Garı'nda trenden vapura aktarma yaptım. Hiç yer aramadan ve para vermeden arabamı park ettim. Tiyatroların tam oyunun başlama saatinde kapılarını kapattığına şahit oldum. Bakkala sepet sarkıttım. Atlantik Sineması'nda hem çok güzel
Tükendi
"...Diriliş mucizemi buraya yazıyorsam eğer, bunu sadece ve sadece kendim için yapıyorum, burada yazılan her şeyi derinlemesine biliyorum; kendi sözlerimle anlatabileceğimden de öte..." "Zweig'ın ateşli kişisel özgürlük arayışı hiç olmadığı kadar güncel." –Newsweek
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 600-620 / Aktif Sayfa : 31