Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 840-860 / Aktif Sayfa : 43
Kadın, içindeki o uzun yolculuğun bir ömür süreceğine inanıyordu. Kalbindeki o sonsuz ışığın aydınlığıyla… Gördüğü sevgi karşısında doyacağını sanarak… Çok fazla bir şey istemiyordu hayattan. Dürüstçe sevilmek, anlaşılmak, var olmak… Erkeğine bir çınar misali yaslanarak… Bilemedi kalbi kırıldığında, gönlü alınmadığında sımsıcak yuvasının o denli soğuk geleceğini. Bekledi, bekledi, bekledi… Tek bir cümle belki! “Her zaman senin yanındayım.” İçten, sıcacık, samimi… O kadar da zor olmamalıydı! Erkeğin se
Gülüşlerini seviyorum ben senin Kahkahalarını, susmalarını Haberin olmadan gözlerine bakıyorumGülen gözlerini seviyorum, ben seninSeni yüreğime ekiyorum Büyütüyorum içimde ben seniKimse görmesin istiyorumSeni seviyorumSen kanatlanıp uçuyorsunBir kuş gibi yüreğimdenDalıyorsun gökyüzüneBakıyorum ardından, özlüyorumBir kâğıt bir de kalem alıyorum elime Yazıyorum seni yeniden yüreğimeSeni seviyorumGüneşi sever gibiSana hiç değmeden, dokunmadanSeviyorum ben seni...
Bütün yaşamını bir rüya gibi geride bırakmak... Mümkün mü? Psikiyatrist Hikmet Demiralp’in evi ve muayenehanesi arasında salınıp duran huzurlu yaşamı yakın dostu Mahir'in beklenmedik ölümüyle derinden sarsılır: Hikmet, günler önce Mahir'in ofisinde unuttuğu baba yadigârı dolmakalemine ustalıkla gizlenmiş bir ipucunun izini sürer ve böylece, Boğaz'daki eski bir yalıdan Beyrut sokaklarına uzanan sırlarla dolu bir öykünün son halkası olduğunu anlar. Şimdi, tekinsiz bir ilişkiler ağının ortasında eski bir di
Ömrünü edebiyata adayan Ali Eşref Dervişyan, hem İran dili ve edebiyatı hem de İran Yazarlar Birliği için verdiği mücadeleyle bilinir. Gerçekçi yazımıyla İranlı Charles Dickens olarak anılmaktadır. Yazdığı öykülerden ve siyasi faaliyetlerden dolayı da Şah rejimi tarafından hapse, işkenceye, sansüre maruz kalır. Her şeye rağmen yazmaya devam eder. Şah’ın işkence evlerinden de 18. Hücre adlı romanı ortaya çıkar. 18. Hücre, yoksul ve her şeyden habersiz bir ailenin kendini bir gece Şah rejiminin zindanları
Tükendi
Çekiciliği ile kadınların başını döndüren Lüpen, gelmiş geçmiş en kibar hırsız. Kıvrak zekası ve gözlem gücü sayesinde polisleri parmağında oynatıyor. Kılık değiştirmede usta olan çapkın karakterimiz, okuyanları kendine hayran bırakıyor. Kendine has yöntemleri ve farklı bakış açısıyla tüm gizemleri çözüyor. Fransız polislerinin korkulu rüyası Arsen Lüpen’in maceralarını keyifle okuyacaksınız. Her davranışında zeka fışkıran karakterimizin yaratıcısı Maurice Leblanc, okuyucularını heyacanlı serüvenlere
Çekiciliği ile kadınların başını döndüren Lüpen, gelmiş geçmiş en kibar hırsız. Kıvrak zekası ve gözlem gücü sayesinde polisleri parmağında oynatıyor. Kılık değiştirmede usta olan çapkın karakterimiz, okuyanları kendine hayran bırakıyor. Kendine has yöntemleri ve farklı bakış açısıyla tüm gizemleri çözüyor. Fransız polislerinin korkulu rüyası Arsen Lüpen’in maceralarını keyifle okuyacaksınız. Her davranışında zeka fışkıran karakterimizin yaratıcısı Maurice Leblanc, okuyucularını heyacanlı serüvenlere
Çekiciliği ile kadınların başını döndüren Lüpen, gelmiş geçmiş en kibar hırsız. Kıvrak zekası ve gözlem gücü sayesinde polisleri parmağında oynatıyor. Kılık değiştirmede usta olan çapkın karakterimiz, okuyanları kendine hayran bırakıyor. Kendine has yöntemleri ve farklı bakış açısıyla tüm gizemleri çözüyor. Fransız polislerinin korkulu rüyası Arsen Lüpen’in maceralarını keyifle okuyacaksınız. Her davranışında zeka fışkıran karakterimizin yaratıcısı Maurice Leblanc, okuyucularını heyacanlı serüvenlere
BÂB-I ÂLÎ’DE 30 YIL Hayatımızın, başkaları tarafından okunmaya, bilinmeye, ibret alınmaya değer tarafı var mıdır, bilemeyiz ama kendimizce mühim gördüğümüz hadiseleri yazmaktan geri duramadık… Anadolu’nun küçük bir köyünde, çok fakir bir ailenin son çocuğu olarak doğup büyümüş birinin hayatının ne kıymeti olabilir… Yaşadığımız ömür bize gösterdi ki her insanın hayatından çıkarılacak dersler, alınacak ibretler muhakkak vardır. Biz de bu gerçekten hareketle, hayat ve hatıratımızı yazmaya karar verdik. Um
Tükendi
Hayat bazen bindiğin doğru gemiye rağmen yanlış limanlarda bırakır. Oysa geminde bıraktığın sevdiklerin, eşyaların, can yeleklerin vardır. Anlamazlar, dinlemezler, fikrini dahi sormadan seni bırakıverirler. Bilmediğin şehirlerde bir başına, bilmediğin bir dili konuşman, görmediğin yerleri gezmen gerekir. Oysa tek isteğin geminden ayrılmamaktır. Bu romanda Zeynep'in uğramak zorunda bırakıldığı yanlış limanların, köhne şehirlerinde gezintiye çıkacak, kendinizden çok şey bulacak, belki de kaybettiklerinizi ger
Tükendi
Sen
Sonbahar mevsiminde, havaların yavaş yavaş serinlemeye başladığı, gökyüzünde gri bulutların dolaşmaya durduğu bir zamanda, siyah bir lüks otomobil, Zincirlikuyu mezarlığının kapısında durdu. Saçlarına ak düşmüş, siyahlar giyinmiş bir adam, Zincirlikuyu mezarlığında, ulu pırnal ağacının altındaki, sükunet koyunun, sessizlik körfezinde, sessizlik içinde duran beyaz mermer mezara, ürkek adımlarla yaklaştı. Elinde bir demet çiçek vardı. O kadar üzüntülü görünüyordu ki, derin çizgilerin yerleştiği yüzünde
Tükendi
Edebi türlere antropolojik açıdan şöyle bir nazar ederse şiirin bu edebi çeşitliliğin en üstün ırkı olduğunu söyleyebiliriz. Bu oldukça faşist ve oldukça öznel bir yargı gibi görünüyo olabilir. Oradan bakınca. Ya da bir gönül hipotezidir bu hiçbi bilimsel kalıba sığdırılamayan. Evet, bu görüş sonsuza kadar hipotez aşamasında kalabilir ama umuyorum ki zihinlerinizin uzak diyarlarında bir yerlerde benimle hemfikirsinizdir. Şiirden roman, kardan adam gibi… Kendini yavaş yavaş güneşe teslim eden bir adam !.
Çukurova Çukurova olalı böyle sıcak görmedi. Sarı sıcaklar kaldırılamaz bir ağırlık gibi çöktü kaldı ovanın düzüne. Çakır dikenlikten inanılmaz çıtırtılar yükselmeye başladı. Binlerce, milyonlarca çakırdikeni aynı anda patladı. Kangallar, bir adam boyu yükselmiş, ortalığı mordan maviye griye çımkıyan bir renk cümbüşünde dalgalandırırken, birkaç gün içinde dalların ucandaki mor renkli, kendine has biçimleriyle, boynunu bükerek kuruyup kalmıştı, diken yumağını andıran mor çiçekleri. Önce yanık kahvereng
Tükendi
Bir bulut kaynadı Torosların doruklarından, Akdeniz’in üstünden; ortalık griden siyaha döndü bir anda. Önceleri ak pamuk yığınları gibi birikmeye başlayan bulutlar, giderek daha bir koyu renge büründü gökyüzünde. Torosların eteklerinden denize doğru savrulup gelen çam, kekik ve peryavşan kokuları yüklenerek gelen rüzgar, ak pamuk yığınları gibi bulutları toplayıp dağıtarak, savurarak aşağılara doğru, ufkun ucundan itibaren kararmaya başladı. Karartı ortalığı alacakaranlık kuşağına çevirecek kadar gride
Tükendi
Gerçekte neden bu kadar üzgün olduğumu bilmiyorum. Anlam veremediğim kelimeler yoğunlaşıyor kafamın içinde. Hiç kolay değil düşünceleriyle barışık yaşayamaması insanın. Bu beni bıktırıyor. “Seni sıkıyor”, diyorsunuz. Oysa, bu hüznüm, bu arzum, ne istediğimi bilmeye bile engel oluyor. Aklım okyanuslara gitmiş gibi. İçimde adını koyamadığım bir sıkıntı var; bu bana son derece yabancı bir şey. Adını koyamıyorum; ne birini seçebiliyorum ne de vazgeçebiliyorum. Hayatın olmazsa olmazı; ne onunla olunabileni
Tükendi
Başarılı bir modacı olan Clelia, 2. Dünya Savaşı bittikten sonra gençliğinin yoksul günlerini geçirdiği Torino’ya, Roma’daki lüks bir modaevinin şubesini açmak üzere gelir. Kendi çapında başarılıdır artık, Torino’daki çocukluğunu düşünürken oradan hangi amaçla ayrıldığını hatırlar: Hayatını başarılı kılmak, kendisini tanıyanlara bunu gururlanarak göstermek, kürkler ve pahalı giysiler giymek ve çevresinin hayranlıkla baktığı biri olmak. Açılacak modaevinin potansiyel müşterisi olan ve zamanını sanat galerile
Nisan 1950’de yayımlanan ve Pavese’nin en güzel kitabı olarak kabul edilen “Ay ve Şenlik Ateşleri” onun son romanıdır. “Anguilla” lakaplı ana karakter, 2. Dünya Savaşı bittikten, İtalya’da faşist yönetim ve Mussolini dönemi sona erdikten sonra, uzun yıllar kalmış olduğu Amerika’dan köyüne döner ve arkadaşı Nuto’nun eşliğinde çocukluğunu ve ergenliğini geçirdiği yerlerde dolaşır. Anguilla geri dönme ihtiyacı hissetmiştir çünkü oradaki üzüm bağlarını, incir ağaçlarını ve vadileri başka hiçbir yerde bulamamış,
Tükendi
Narcissus’un Zencisi, deniz edebiyatının en büyük adı, en usta kalemi olarak tanımlanan Joseph Conrad’ın bir uzun öyküsüdür. Yazarın kişisel deneyimlerinden kaynaklanan bu öyküyü okurken, fırtınalı bir denizde dalgaların üzerinize doğru geldiğini, güvertesinde çaresizlik içinde kıvrandığınız teknenin alabora olma tehlikesiyle karşılaştığını sanki oradaymışçasına hissedeceksiniz. Gemi mürettebatıyla el ele verip teknenizi kurtarmaya çalışacak, bu arada sizin varlığınızı umursamayan patrona karşı yine birl
Hafta içi olduğundan baraj göletinin etrafında balıkçı azdı. Badana boya işleriyle uğraşan Salih, balık merakı yüzünden çarşamba günlerini kendisi için tatil ilan etmişti. O, Çarşamba günlerini iple çeker; arkadaş bulsa da bulmasa da balığa gider, o güne “Milli Gün” derdi. Salih, kendisi gibi esnaftan iki arkadaş daha edinmişti. Sık sık birlikte balığa gitmeye başlamışlardı. Ya denize ya gölete.. Nerede balık olduğunu duyarlarsa onlar orada biterdi. Salı akşamı iş dönüşü hazırlıklarını yapmışlar, geced
Tükendi
“Yılda irili ufaklı birkaç yüz ziyaret gerçekleşiyor çalışma odamda. Yalnızca insanlar mı, hayır: Yapılar ve yapıtlar, olaylar ve nesneler de. Hep sevdim dolaşmayı. Dolaşmak, biraz da dolmak. Yazmak, boşalarak içini doldurmak. Bir bakıma ‘devriâlem’ olarak görüyorum kurulan ağı: Coğrafya’nın mı içinde bir tek, hayır Tarih’in, geniş zamanların da.” Enis Batur’un yeni içbükeyler toplamı Alacakaranlıkta Elyordamı. Her zaman olduğu gibi edebiyattan sinemaya, plastik sanatlara; yazardan yönetmene, r
Benim yakama geçiyordun, yakamı ilk defa bırakıyordu yalnızlık. İkimiz de bir önceki asrın insanı olmakla, son insanlar olmakla bu aşka layık görüldük. Birbirimizle ödüllendirildik, çağcıl oyuncaklardan uzak durduğumuz için. Sosyal medya denen çöplükte elimizi ayağımızı kirletmeyişimize hiç girmiyorum bile... Son insanlar. Konuşmak için yan yana gelen. Bir kâğıt alıp vererek bilgiyi paylaşan, toprak ve taş üzerinde, kendi ayakları üstünde buluşan. Bir ırmak kıyısındaydın ilk gördüğümde seni. Bir ırmak kıyıs
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 840-860 / Aktif Sayfa : 43