Mevlâna, Yunanistan’dan İran ve Hindistan’a uzanan muazzam bir coğrafyayı kapsayan çok renkli bir düşünce dünyasının yaratılarını diyalektik biçimde özümsemiş hümanist bir Doğulu bilgedir. Ne var ki, yedi yüzyıl boyunca, fikirleri ve şiirlerindeki bu hümanist-isyancı öz, resmî din ideolojilerinin damgasını taşıyan yorumlarla gözlerden gizlenmiştir. Gerçekte Mevlâna, “İnsan yüreğinin mucizeleri”nden başka bir mucizeye inanmamış; dogmaların boyunduruğuna karşı, insan ruhunun özgürlüğünü öne çıkarmıştır. Din
Sıradan yaşamlarından sıkılan bu insanlar, hayatlarına biraz renk katmak ve sonundaki büyük ödülü elde etmek için bir yarışmaya katılırlar.
Ne olduğunu tam olarak bilemedikleri bu yarışma, büyük bir gizlilikle hazırlanmaktadır. Issız bir adaya götürüldüklerinde ise yarışmanın şok edici kurallarıyla tanışırlar: Adadaki bu on kişiden biri acımasız bir katildir ve bu katilin amacı adada geçen her gün bir yarışmacının hayatına son vererek büyük ödüle ulaşmaktır. Yarışmacıların bu ıssız adadan kurtulmaları için
Yeni bir oyun başlıyor. Bu sefer hayatta kalan
kimse olmayacak.
Harry Miller cep telefonunun ekranına inanmaz
gözlerle baktı, nefesi kesildi, başından ayaklarına
doğru soğuk bir ürperti indi.
Sonsuza dek ardında bıraktığına inandığı bir
kâbusun içine geri çekilmesi için birkaç kelime
yeterli olmuştu.
Reality şovdan sağ çıkan tek kişinin korkuları
yeniden gün yüzüne çıkıyordu.
Canlı yayında ölümden kaçan ve bu korkunç
gösteriyi sahneleyen suç örgütünü ortaya çıkaran
adam yeniden bir av halini alm
Bu yaşına dek kendi başına ayakta kalmayı başarmış olan Beyah’nın tek isteği geçmişi ardında
bırakıp hayal ettiği geleceğe adım atmaktır.
Ancak beklenmedik bir olay tüm planlarını altüsteder ve Beyah yaz aylarını geçirmek üzere Teksas’ta bir
yarımadada yaşayan, neredeyse hiç tanımadığı babasının yanına gitmek zorunda kalır.
Oradaki günlerine sabırla katlanıp kendi yoluna gideceği anı beklerken yeni komşuları
Samson’la tanışır.
Görünürde benzer hiçbir yönleri olmayan Samsonve Beyah, birbirlerini keşfed
Fikrim telaşe düştü zihnim yine firarda
Kendimle karar aldım kendim yoktu kararda
Dünüm eşken dününe, bugün yine zararda
Bir HİCRANIN gözyaşı aşkın nârına düştü
Her insan bir yalancıdır. Her insan bir yabancı... Bize öğretileni yapar, bir yalanı yaşarız hayat boyu. Vakti geldiğinde ise yalan hayatlarımıza yabancılaşırız. İsteyerek ya da zorunda kalarak... Biz zorunda bırakıldık ve her şey o gün başladı. Hayatlarımıza yalan o gün bulaştı. Ya da biz öyle sanıyorduk.
Biz kim miyiz?
Bizler yabancıyız.
Belki biraz da yalancı...
“Güzel seviyorsun,” dedim gözlerine bakarak.
“Güzeli, güzel seviyorum,” dedi.
İnsan yeni bir hikâyeye, biriyle tanışarak ya da yeni bir yere giderek başlarmış. Benim hikâyemde ikisi de
vardı. Gittiğim yeni şehirde tanıştığım adamla hikâyem başladı.
Teğmen Emre Kurt...
Zümrüt yeşili gözleri beni her defasında büyülüyordu.
İçine çekildiğim derin bir kuyuydu sanki. O derin kuyu bende keşfetme isteği uyandırıyordu. Bana doğru
attığı her adım bir diğerinden daha güçlüydü ve kaçmamı imkânsız hâle getiriyor
Arka bahçemizdeki' coğrafyada paramparça edilmiş, yakın bir zamanda katliamlara uğramış, ülkeleri darmadağın olmuş, vekâlet savaşlarına kurban edilmiş; vaktiyle bu coğrafyada yaşanan büyük göçleri yüzyıl sonra tekrar yaşamaya mahkûm ve mağdur edilmiş halklar kimlerdir? Bizimle aynı dili konuşan akraba, dindaş hatta soydaş olan bu halkları; Arapları, Türkmenleri, Kürtleri nasıl bir gelecek bekliyor? Ya bugün, Irak ve Suriye'nin belli bölgelerinde azınlık olarak yaşayan ama vaktiyle Osmanlı'da Millet-i Sâdıka
“Aşkın en bordo hâliydi bizimkisi.”
Mutluluğun peşinden koşarken ayağım takılıp dizlerimin
üzerine düştüğümde küçük bir çocuk gibi ağlamaya başladım. Tam o sırada beyaz atlı olmasa da yeşil
kamuflajlı bir adam çıktı karşıma. İlk başta siyah postalları takıldı gözüme.
Başımı kaldırıp yüzüne baktığımda ne de uzun gelmişti boyu...
Güneşi tam arkasına alan prensimin yüzüne düşen gölge, ondaki güzelliği saklasa da o ela gözlerini
görmemek için kör olmak gerekirdi. Sert çehresi ve çatık kaşlarına inat uzatt
Benim adım Mustafa. Zaman içinde uzun ve heyecanlı bir seyahatteyim. Farklı dünyalara açılan kapılardan geçiyorum. Geçmişimi kendimi ve tabii geleceğimi buluyorum bu kapıların ardında. Hayranlık şaşkınlık hüzün ve sevinç dolu bu seyahatte benimle yol arkadaşı olmak ister misin?
Bana sor sevgili kâri' sana ben söyleyeyim Ne hüviyyette şu karşında duran eş'ârım: Bir yığın söz ki samîmiyyeti ancak hüneri Ne tasannu' bilirim çünkü ne san'atkârım. Şi'r için "göz yaşı" derler onu bilmem yalnız Aczimin giryesidir bence bütün âsârım! Ağlarım ağlatamam hissederim söyleyemem Dili yok kalbimin ondan ne kadar bîzârım! Oku şâyed sana bir hisli yürek lâzımsa Oku zîrâ onu yazdım iki söz yazdımsa.
Eğer bir sırrı hayatın pahasına korumaya istekli değilsen, o bir sır sayılmazdı.
Judith Kepler, olay mahalli temizlikçisi olarak çalışmaktaydı ve hayatında görebileceği her şeyi gördüğünü düşünmekteydi. Ancak yanılması çok zaman almayacak ve hayatında yepyeni bir sayfa açılacaktı.
Yine bir cinayet sonrası, vahşice öldürülmüş bir kadının ardından kalanları temizlerken, kendisini bir anda geçmişiyle karşı karşıya bulmayı hiç beklemiyordu. Öldürülen kadın, Judith'in geçmişiyle ilgili Judith'in bile bilme
“Dünden bu yana ‘ikiliğe’ düştüm. Her konuştuğum ve her duyduğumun anlamı ikiledi, köpürdü. ‘Birden eksildi,’ dedin ya biraz önce, oraya takıldım kaldım. Birden eksilmeleri için, önce bir olmayı becermek gerek değil mi? Bir olmuşlar da eksilmişler yani. Bütün olmuşlar, tamamlanmışlar. Eksilmenin sızısı tutmuş yani annemi. Benim ise tüm yarımlıklarım sızlıyor. Dün içime bir tamamlanma duygusu düştü. Bu doygunluğunu tadınca bedenim, o vakte kadar ‘bütün’ sandığım tüm yarımlıklarım oltaya takılmış balık misali
Şimdi visal, uzak bir kuzey ülkesi, birbirine komşu alemlerin birinde kendi ışığına ahraz, kendi
güzelliğine kör ışıldayan bir yıldız, bir masalın içinde tül tül inen yağmur taneleri, kablettarihte
derleyicinin son anlatıcıya varmadan ölümü üzerine maziye gömülmüş, yalnızca ruhlar
aleminde yaşayan bir öykü. Olsun firkatte aşk var.
Yazarının küçük Mesnevi büyük Simyacı olarak tanımladığı yeryüzündeki son aşka tarihle
birlikte siz de tanıklık edeceksiniz.
Felsefe ve psikolojinin hayret verici armonisine
Takvimler 1660 Mayısını gösterirken Fransız ulusunun kaderi bir kez daha tehlikededir. Mazarin’in saltanatı biter ama maliyecilerinki başlar. XIV. Louis âşıktır, Athos’un oğlu Raoul de Bragelonne Fransa’ya hizmet etmeye ve Louise de la Valliere’nin kalbini kazanmaya kararlıdır. D’artagnan ise gizemli bir yabancı tarafından şaşkına çevrilmiştir ve eski yoldaşlarının çoktan kendi meşguliyetlerini bulduklarını fark eder. Athos, II. Charles’ı İngiltere tahtına çıkartmaya kararlıdır, Aramis ve Porthos ise maskel
“Bir parfüm kokusu duyup hayatınızın aydınlanmasını yaşayabilirsiniz ya da kafanızı çevirdiğinizde gözünüze ilişen bir kitabın adı o an için karar vermenize yeter de artar bile…”
Başınıza gelen iyi ya da kötü her olay nihayetine erdirmediğiniz sürece karmaşık bir vaka olarak bir sonraki dönemin ön hazırlığı... Size frekans atlatacak; çözülmeyi bekleyen bir bulmacanın ipucu...
Levlâ, kendine dair düğümleri çözmeye koyulduğu bu yolculukta bir yandan ilişki, sadakat, özgüven ve farkındalığa dair yeni tan
Fransa’nın en önemli yazarlarından bir ismi öne çıkartmak istesek kuşkusuz bu isim Balzac olur. Gerçekçi üsluba katkısı, yarattığı karakterler, kusursuz betimleme yeteneği Balzac’ın üzerine bir defa daha düşünmemiz gerektiğini hatırlatıyor. Aynı zamanda romanları için seçtiği konular; para-insan, kadın-erkek, ebeveyn-çocuk, güç-iktidar ilişkileri, günümüz dünyasını da aydınlatmaya devam ediyor. Bunlardan biri de 1834 yılının Eylül ayında sonlandırdığı, insani çelişkileri bir nakış gibi işlediği romanı Gorio
Hazan, sonbahar demek. Hüzünle akraba olan bu sözcüğün bir başka anlamı özlem ve ayrılık mevsimi… bir diğeri sararıp solmuş, eski canlılığını kaybetmiş kimse. Kimi tanımlarında kendimi bulduğum bu kelimeyi çok sevdim ve madem ben de sonbahar mevsimindeydim ömrümün, kitabımın adını HAZAN koydum. VEDA ile başlayıp UMUT- HAYAT- HÜZÜN ve HAYAL ile sürdürdüğüm otobiyografik yolculuğumu HAZAN ile noktalıyorum. Kitabın hüzün dozu aşırıya kaçmasın diye komik ve mutlu anılarımdan da seçtim siz okurlarım için. Hayat
Virginia Woolf, hayata bir erkek olarak başlayıp daha sonra kadın olan ana karakteri Orlando'nun etrafında kurduğu bu akıcı romanında hem İngiliz imparatorluğunun dört yüzyıllık tarihine eleştirel bir yorum getirir, hem de ironi dozu yüksek bir dille tarihten edebiyata, erkek olmaktan kadın olmaya dair düşüncelerini serpiştirir...
Bayıltıcı kokular, kanat çırparak oradan oraya uçuşan kelebekler, yaprakların üzerindeki incecik buğu... Evliliğe atılan adım, özenle döşenen bir ev, duvarlarında sergilerden seçilerek alınmış tablolar... Sonra dekor değişir, sahne sevimsizleşir... Göklere tırmanan karşı dağlar, birbirinin içine geçmiş ağaçlardan oluşan zifiri orman, gündüz saatlerinde sokaklara çöken karanlık, kapalı perdeler ardında fısıldaşan insanlar... Kasaba, pençelerini uzatmış, yırtıcı bir hayvan gibi avını ele geçirmeye hazırlanmak
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 820-840 /
Aktif Sayfa : 42
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.