Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 149 kayıt bulunmuştur Gösterilen 100-120 / Aktif Sayfa : 6
Belâ bârân gibi gökden yağarsa Hakîkat sûfîlik incinmemekdür Ser-â-pâ bâr-ı gam sana ağarsa Hakîkat sûfîlik incinmemekdür * 17. yüzyıl kültür hayatının en etkin simâlarından olan Sun?ullâh-ı Gaybî, hem Bayrâmî-Melâmî yolunun büyüklerinden olan bir sûfî, hem söylediği şiirlerle yüzyıllardır gönüllere hitap eden bir şair, hem de felsefî meseleleri yorumlayarak kalem oynatan bir mütefekkirdir. Sun?ullâh-ı Gaybî'nin öne çıkan özelliklerinden birisi "muhakkik bir şair" olmasıdır. O, tasavvuf felsefesine ilişkin
Ezelden aşk ile biz yana geldik Hakîkat şem'ine pervâne geldik Tenezzül eyleyip vahdet ilinden Bu kesret âlemin seyrâna geldik * Celvetî tarîkinin pîri Azîz Mahmûd Hüdâyî (d. 1541 Şereflikoçhisar - ö. 1628 Üsküdar) tasavvuf tarihinin en şöhretli, en yetkin ve en müessir mutasavvıflarından birisidir. 87 yıllık ömründe beş ayrı padişah gören, pek çok devlet ricâlinin hürmet ve saygısına mazhar olan Hüdâyî, yaşadığı 16. - 17. asırların siyâsî, sosyal ve kültür tarihiyle ilgili araştırmalarda adından bir vesile
Tükendi
Hüseyin Vassaf, tasavvuf edebiyatı tarihimiz ve mutasavvıfların tercüme-i hallerine dair yazmış olduğu eserleriyle kültür tarihimizin son dönemlerine dair önemli bilgiler veren abide şahsiyetlerden biridir. Onun özellikle Osmanlı coğrafyasında faaliyet gösteren tarikatlar; her biri birer manevi eğitim merkezleri durumunda olan tekke ve zaviyeler; halkı manevi yönden irşad etmiş olan mürşid ve şeyhler, bunların yetiştirdikleri mürid ve halifeleri hakkında verdiği bilgileri ihtiva eden eserleri son derece öne
Tükendi
Uşşaki şeyhi bir bürokrat... Muhammedi bir aşık... Hayatını dolu dolu yaşamış olan arif-i billah bir alim... İnsanlık alemine tasavvuf tarihi ve gönül ehli zatlarla ilgili otuzdan fazla eser bırakan, 20. asrın yüzakı şahsiyetlerinden birisi Osmanzade Hüseyin Vassaf Bey... Hüseyin Vassaf, çok iyi yetişmiş bir kalem erbabıdır. Onun tasavvufa ve mutasavvıflara olan muhabbeti, bitip tükenmek bilmeyen öğrenme ve araştırma arzusuyla bir araya gelince ortaya muhteşem eserler çıkmıştır. Elinizdeki Mir?at-ı İnci
Tükendi
Ahmed Yesevi, kültür coğrafyamızda asırlardır etkisi ve ruhani tasarrufu devam eden, ismi ve hatırası saygı ile anılan büyük bir mürşid-i kamildir. O, İslâm tasavvufunu Türkçe anlatan kurucu bir şahsiyettir. Onun Yesi'de uyandırdığı çerağ, Türklerin manevi, edebi, kültürel ve günlük hayatına asırlar boyunca ışık tutmuş; fütuhat ruhuyla ve manevi bir donanımla yetiştirdiği alp-erenler Yesi'den Balkanlar'a kadar büyük bir coğrafyada gönülleri mayalamıştır. Ahmed Yesevi, Kur'an'dan ve Hz. Peygamber'den aldığı
Tükendi
"Elinizdeki bu eser, Şeyh İsâ Mecdüddîn Hazretleri'nin oğlu İlyâs İbn İsâ tarafından ‘Menâkıb-ı Şeyh Mecdüddîn ve Âdâb-ı Sâlikîn' adıyla, 1553 senesinde kaleme alınmıştır. Tarafımızdan iki yazma nüsha esas alınarak yayınlanan menâkıpnâmenin sonunda İbn İsâ'nın Ankara Milli Kütüphane'de bir mecmûa içinde bulunan (bk. A/3664-6, yk. 84b-87a.) yirmi iki nutk-ı şerîfi de ilâve edilmiştir. Menakıpnâme, umûmi olarak kültür tarihi, Türk dili, özellikle de tarikat ve tasavvuf düşüncesiyle alakalı ince ayrıntılar ve
Tükendi
"Ey Hak yolcusu salik! Mübarek gecelerde minarelerde yanan kandillerin neyi ifade ettiğini hiç düşündün mü? Minare, ezan okunan yerdir. Ezan-ı Muhammedi, uluhiyetin ilan yeri, Zat-ı Mutlak'a davet yeridir. O da sensin, yani minarenin şerefesinde yanan kandiller, senin şerefli başında ilahi nurlarla parlayan "muhabbetullah ve ilmullah" yani Allah sevgisi ve ilmidir. Bu hakikatleri idrak etmemiz ve dikkatlerimizin çekilmesi için zahirde o kandillerin yanmasından maksat, batında yani bizim aklımızda ve gönlüm
Tükendi
Barış düş kurmayı çok seven, gökyüzünün en cesur bulutudur. Bulutların hepsi, yağmur olup yeryüzüne düşeceği günü beklerken, Barış yaşayacağı ülkeyi merak eder. Ve bir gün merak ettiği ülkeleri gezip görmeye karar verir. Minicik damlalarından birer tanesini yeryüzünün yedi ayrı ülkesine damlatıverir! Bu kitapta Barış'ın yedi ayrı ülkede yaşadığı maceraları okuyacak, siz de pofuduk bir bulut gibi düşlerinizin peşinden gitmek isteyeceksiniz. Eğer gerçekten isterseniz düşlediğiniz her şeyin bir gün gerçek
Tükendi
Tasavvufi menakıbnameler kültür tarihi araştırmalarında ilk müracaat edilecek kaynaklardandır. Arap ve İran edebiyatında din ve devlet büyükleri hakkında yazılan umumî tabakat kitaplarından farklı olarak bizim edebiyatımızda müstakil menakıbnameler daha fazla rağbet görmüştür. Ünsî'nin hayatını anlatan ?Hasan Ünsî ve Menakıbnamesi" de müstakil sufî tezkireleri içinde değerlendirilmesi gereken bir eserdir. Hasan Ünsi'nin menakıbı, dervişi İbrâhim Has tarafından uzun bir zaman dilimi içinde derlenerek şeyhin
Tükendi
Hallac-ı Mansur, Bağdat havalisinde yaşamasına rağmen Arap ve İran edebiyatından ziyade Türk edebiyatında söz konusu edilmiştir. Denebilir ki müslüman topluluklar içinde o, en fazla Türkler tarafından sevilmiş ve benimsenmiştir. Bir 14.-15. asır metni olan ?Menakıbname-i Hallac-ı Mansur"un geniş bir muhitte okunmasından da bu anlaşılacaktır. Bizim, ?Hallac-ı Mansur'un Menakıbnamesi" başlığıyla hazırladığımız bu eseri hazırlamaktan gayemiz şu noktalarda toplanabilir: Birincisi bu eser, Eski Türkiye Türkçesi
Abdülvehhâb Ümmî ( v. 30 Mart 1596) ile XVI. asırda Elmalı'da başlayan güzel ve sade Türkçe ile şiir söyleme geleneği XIX. asır sonlarına kadar devam etmiştir. Bu geleneğe bağlı mutasavvıfların Toroslarda ve Türkmenler arasındaki ahlakî ve edebî faaliyetleri kültür tarihimiz açısından oldukça önemlidir. Başta Vâhib Ümmî olmak üzere bu havzada yetişen Hak ve hakikat âşıkları, dört asra yakın bir süre dirilik, dirlik ve birlik nefesini Torosların zirvesinden Müslüman Türk'ün gönlüne bahar yeli gibi üfleyip du
İsmail Hakkı Halveti, 1280-1281/1861-1862 yılında İstanbul'da doğmuş ve Sultan Ahmet Camisi'nde bir müddet müezzinlik yapmış; selefin yazdığı eserleri okumayı ve bunlar üzerinde mütalaa etmeyi kendine meslek edinmiş yetenekli, tasavvuf ehli bir şahıstır. Altı telif-tercüme eseri ve beş risalesi bulunmasına rağmen bunların pek azı günümüze ulaşmıştır. İsmail Hakkı Efendi'nin ?Tefsir Günlüğü" isimli eseri, hem çok yönlü oluşu, hem de döneminin yaşayışını yansıtması bakımından okunması gereken bir eser. Bir K
Tükendi
Ahmed Câhidî-i Uşşâki; XVI.-XVII. yüzyıllar arasında yaşayan büyük Uşşâkî azîzlerinden biridir. Silsilesi Gelibolulu Ömer Garibî ve Saruhanlı Memi Can vasıtasıyla Hazret-i Pîr Hasan Hüsâmeddin Uşşâkî'ye bağlanır. Dolayısıyla kendisi, Hz. Pîr'den sonra posta oturan üçüncü zâttır. Aynı zamanda Ahmed Câhidî, "Câhidiyye" adıyla anılan kolun kurucu pîridir. Her mürşid-i kâmil gibi, kendisini "insan" yetiştirmeye adayan Hz. Câhidî, aynı zamanda eser veren bir müelliftir. Kitâbu'n-Nasîha, Tevhîd-i Zât ve Dîvân-ı
Tükendi
"Eroğlu Nûri, bugüne kadar, edebiyat ve tasavvuf tarihi araştırmalarında çok iyi tanınan bir şahsiyet değildi. Adı, Bursalı Mehmed Tahir'in "Osmanlı Müellifleri"nde verdiği, -bir kısmı yanlış olan- bir kaç satırlık bilgide ve güldestelerde yer alan dört-beş şiiriyle geçmekteydi. Bu kutsal gönüllü zatın hayatı ve şiirleri ilk defa tarafımızdan bir çalışmayla gün ışığına çıkarılmıştır. (Bkz. Eroğlu Nûri, Divânçe-i İlâhiyat, Haz. M. Tatcı, Ankara 2002.) Elinizdeki eserde İns ve cinnin yaratılma sebebi, güzel
Tükendi
"İki dervişin, Anadolu'da gezerken yolu bir beldeye uğrar. Sokakta yürürken bir kilisenin önünden geçerler. Aylardan Ramazan'dır. Kapıda duran Papaz efendiye selam verirler. İçeri davet eder. Daveti geri çevirmez, girerler. Papaz efendi dalgındır. Ramazan olduğunu unutmuştur. Dervişler seferî olmalarına rağmen o gün oruçludur. Papaz, bu zarif gezginlere ikramda bulunmak ister. ?Dibek kahvem var, size elceğizimle pişireyim.' diyerek ocağa geçer. Dervişler birbirine bakar. Biri, diğerine, ?Altmış bir güne haz
Tükendi
"Bu itibarla çalışma konusu olarak seçtiğimiz Muhammed Nuru'l-Arabi'nin hayatı, eserleri ve tasavvufi düşüncelerini tamamına yakını yazma halinde olan eserlerine dayanarak tesbit etmeyi amaçladığımız bu eser bir giriş, iki bölüm ve sonuç kısmından oluşmaktadır. Giriş bölümünde kaynakların değerlendirilmesinin yanı sıra Muhammed Nuru'l-Arabi'nin beslendiği melamet neşvesinin kısa tarihi verilmiştir. Birinci bölümde Muhammed Nuru'l-Arabi'nin hayatı, kişiliği, eserleri, tarikatı ve halifeleri üzerinde durulmu
Tükendi
"İnsanın tefekkür ve yaşantısı, yeryüzünde Cenab-ı Hakk'ın Kur'an-ı Kerîm'inde bildirdiği "Halife/Adem" isminde bir varlığın oluşumuyla başlamaktadır. Bizim de yeryüzümüz (arzımız) olan bu vücud iklimimizin iyice anlaşılabilmesi ve kendimizi daha iyi tanıyabilmemiz için Ademiyyet mertebesi ilminden başlayıp diğer mertebelerin de ilimlerini öğrenmeye çalışarak, Tevhîd hakikatlerine doğru yola çıkmamız gerekecektir ki; Kur'an-ı Kerîm'de belirtilen seyr'e uygun bir seyr yapma yolumuz açılmış olsun. İşte bu ha
Tükendi
Tasavvuf şiiri, bizim kadim şiirimiz içinde ayrı ve özel bir yere sahiptir. Bu şiir, gönül ve zihin dünyamızın en coşkulu, en derin ve en parlak ışımalarıdır. İlahî sesin beşeri bir söz düzeneği içinde bize seslenmesi olarak ifade edebiliriz. Bir yalvarış, bir arayış, bir ilham atmosferi içinde kalbin bütünüyle kendini ilâhî coşkuyu teslim ettiği anlardan oluşmuş mermer sütunlar gibi göklere uzanan bir şiir. Mutasavvıf şairlerin kelimenin, anlamın ve hayatın merkezine aşkı koyduğunu görüyoruz.Aşkın, insanı
Tükendi
XVII. asırda yaşayan Mehmed Niyâzî-i Mısrî Halvetî (k.s.), Halvetiyye'nin "Orta Kol" diye tanınan "Ahmediyye-i Halvetiyye" kolunun devamı niteliğinde olan "Mısriyye" şubesinin kurucu pîridir. Coşkun ve cezbeli bir sûfî olan Hz. Mısrî, İslâm tasavvuf tarihinin en renkli ve en yetkin simâlarındandır. 1618'de Malatya'da doğmuş Diyarbakır, Mardin, Kerbelâ, Şam, Mısır, İstanbul, Elmalı, Uşak, Kütahya ve Bursa'da yaşamış, nihayet sürgüne gönderildiği Limni'de 1694 senesinde rıhlet etmiştir. İbn Arabî, Hazret-i Me
Tükendi
Gerçek anlamda güzel O'dur ve güzellik O'na ait. O'nun güzeli sevmesi, güzelin sevilecek bir değer olması, bize kendi 'güzel'lerimizi ifade etme sorumluluğu yüklüyor. İnsanın yaratılışı aşk üzere olduğundan, güzelleşme serüvenimizin her aşaması, O'nun aşk sanatını anlama ve anlamlandırma çabasıdır biraz da. Bunu tahayyül ederek eserlerini icra eden sanatçılar, kendi ifade biçimlerini belli bir edep, belli hudutlar çerçevesinde ve belli bir yalınlık ve derinlik içinde oluşturmayı başarmış 'tevhid sanatçıları
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 149 kayıt bulunmuştur Gösterilen 100-120 / Aktif Sayfa : 6