Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 149 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1
Birliğe Yolculuk adı altında derlediğimiz bu eserde, Muhammed Nûru’l-Arabî’nin muhtelif konularda kaleme aldığı 51 adet risâlesi bulunmaktadır. Bu risâlelerde Hazret-i Pîr vahdet-i vücûd, îmân hakîkatleri, seyr u sülûk, insanın manevî yolculuğu, varlık mertebeleri gibi konulardan bahsetmekte; bazı sûre, âyet veya hadislere ledünnî yorumlar yapmaktadır.
Tükendi
Elinizdeki kitap, İbn Arabî’nin bazı eserlerine Muhammed Nûru’l-Arabî’nin yaptığı şerhlerden oluşmaktadır. Bu şerhlerde İbn Arabî’nin Evrâd-ı Usbû’iyye, Risâle-i Ahadiyyet, Salavâti’l-Kübrâ gibi risâlelerinin ve Fusûsu’l-Hikem’den bazı bölümlerin tahlili yapılmaktadır. Kitap, Muhammed Nûru’l-Arabî gibi son dönemin en önemli sûfîlerinden birinin, İbn Arabî’nin eserlerini şerh ederek daha doğru yorumlanmasına yol açması sebebiyle oldukça önemlidir...
Hz. Pir Mehmed Niyazi-i Mısri Halveti (1618-1694) divan-ı ilahiyatındaki nutk-ı şeriflerinde 13. asrın hakikat dili olan İbn Arabi, Hazret-i Mevlana ve Yunus Emre gibi üç büyük İslam mutasavvıfının tefekkürünü yeniden yorumlayarak aşka ve irfana ait hakikatleri kendi sülük tecrübeleriyle damıtıp süzerek yepyeni bir üslup ve terkiple takdim etmektedir. Onun ilahiyatım kendinden önce ve sonra gelenlerden ayıran hususiyet sadece Yunus'tan, İbn Arabi' den yahut Mevlana'dan tevarüs ettiği miras ile seyr ü süluk
Yolcuya Öğütler, Yûnus Emre'nin Risâletü'n-Nushiyye adıyla tanınan eserinin şerhidir. Bu eser onun, çağının toplumsal sorunlarından ilhâmla kendi seyr ü sülûk (manevî yol) tecrübelerini anlattığı, mesnevî nazım şekliyle kaleme aldığı altı yüz beyitlik bir kitapçıktır. Yûnus bu eserinde Anadolu fütûhâtını gerçekleştiren Müslüman Türk'ün o devirdeki hayat tarzından hareketle soyut, sâde, derin, remzî bir üslûpla, insanın nefsi ile mücâhedesini, yoklukla varlık arasındaki arayışlarını, kendini bilme ve bulma g
Tükendi
Yûnus Emre: Gerçek erlerden biri ve birincisi. Hak âşıkı ve ârifi, İslâm'ın hakîkati, tasavvufun ilk Türkçe ilmihâli, Kelimeleri semavîleştirip Hakk'ın rengine boyadıktan sonra kelâmlaştıran kâmil insan, Türkçe'nin manâ, aşk ve ilâhî dili, Kelâm ve kalem iklîminin sultânı, Yol tecrübemiz, öğütçümüz, davetçimiz, mürşidimiz, Gönül çocuklarıyla kurduğu aşk okulunda binlerce aşk öğretmeni yetiştiren yüce gönüllü eren, Türkmen kocası, Dost bahçesinin bülbülü, Cümle şairlerin başı... Geçmişimiz, bugünü
Tükendi
Kitabın ilk bölümünde menkıbelerden ve tarihî belgelerden hareketle Yûnus Emre’nin hayatı anlatılıyor. Yûnus’un hayatı konusunda en kapsamlı eser olma özelliğini taşıyan kitap aynı zamanda Yûnus’un içinde bulunduğu kültür havzasını da (Tapduk Emre, Hacı Bektaş-ı Veli, Sarı Saltuk, Barak Baba) detaylarıyla ortaya koyuyor. Kitabın ikinci bölümü ise Yûnus Emre’nin dîvânını ihtiva ediyor. Mustafa Tatcı’nın 35 yıl gibi bir sürede 50’den fazla yazma nüshadan hareketle hazırladığı bu tenkitli neşir, Yûnus Emre Dîv
Tükendi
Bu kitap, gönül öğretmenin Niyazi Mısri ile yakaza halinde yaşanmış gerçeklerden bir kesittir. Bu bir roman değildir. Hikaye ve deneme de değildir. Kitabın türünü ben de bilmiyorum. Cümlelerimi savruk bulabilirsiniz. Gönlümün savrukluğundandır... Aziz Niyazi farklı zamanlarda geldi, bu satırları yaşattı ve yazdırdı. Bana “Aşka gel! Birlik yurduna, öze dön.” Dedi. Ben de onun bu çağrısını sizinle paylaşıyorum. Kitaptaki bütün güzellikler ondan, eksiklikler bendendir. Tuşlara vuran odur, ben değilim! Ha bir d
Tükendi
Seyyid Muhammed Nûru’l-Arabî’nin silsilesinden yetişen, vahdet ve melâmet neş’esine mensup zevât-ı kirâm arasındaki en önemli müelliflerin başında şüphesiz Prizrenli Abdürrahim Fedâî (k.s.) gelmektedir. Bunun sebebi Fedâî’nin (k.s.) Nûru’l-Arabî’nin hakikatini, onun öğretilerini ehadiyyet penceresinden seyrederek melâmîliğin manâ yönünü eserlerinde manzûm ve mensûr olarak ilmek ilmek işlemesidir. Nûru’l-Arabî’nin Arapça olarak şerh ettiği Vâridât’ı büyük bir vukûfiyyetle manzûm olarak tercüme etmesi onun mu
Türk milletinin pek çok ortak değeri bulunmaktadır. Dil birliği, tarih birliği, kültür birliği Türk milletinin en önemli ortak değerlerindendir. Dil birliği, tarih birliği, kültür birliğinin en önemli belgelerinin başında Oğuzname adlı eser gelmektedir. Oğuzname, insanoğlunun yaratıldığı günden itibaren bütün Türklerin uzak tarihini, atalarını, nesillerini, toplum yapısını, özellikle devlet yapısını, dilini, hukukunu, geleneklerini ve yaşayış tarzını anlatan eserdir. Dolayısıyla Oğuzname, Oğuz Türklerinin k
Tükendi
Bu kitapta, Cenab-ı Allah’a dostluk derecesinde yakın olmayı niyâz eden ve bu sebeple ismi Niyâzî olarak değiştirilen, ömrünü niyâzının samimiyetini ispat etmek için adayan ve tüm yaşamında “kurbiyyet” kurdukça artan derdinin dermânını, derdinin içinden aşkla ve irfânla çıkartma sonucu manâ sultanlığına yücelmiş olan, ismi aşk defterinin celâl kısmına yazılan Mısrî Niyazî Hz’ni okuyacaksınız. Ateşe yakınlık arttıkça nûrun artmasıyla birlikte sıcaklığı da artar ki takat getirmek ancak ateşe duyulan aşkla müm
Onunla fahr ederse var yeri bu arz u eflâkin Onun Rûhü'l-kuds tesviye etmiş tıynet-i pâkin Onun kadrin bilen, olmaz esîri dâne-i hâkin Kulûb-ı âşıkâna bî-bedel tenvîrdir Yûnus Mübârek nutk-i pâki cân verir erbâb-ı idrâke Onun her bir sözü şân u şerefdir kavm-i Etrâke O tohm-i şi‘ri ekmiş bekçi etmiş türbetin hâke Kemâlî her yıkılmış kalbe bir ta'mîrdir Yûnus Osman Kemâlî
İnsanı yeniden inşâ etmek, onu yaşadığı çağın insanı hâline getirmek, fikirlerini, hayâllerini yüceltmek, yepyeni rüyalar göstermek ve o rüyalarını yeniden yorumlamak; düşmüşse düştüğü yerden kaldırmak, onu Hakk'a ve hakikate hazırlamak, kulluk bilinciyle donatıp Allah'a lâyık hâle getirmek... Gerçekte peygamberlerin ve onların izinden giden Hak dostlarının ve aydınlanmış gönüllerin misyonu ve insanlığa mirâsı da budur. Bu mirâs, putlaştırılan bütün sahte düşüncelerden kurtulup insanlığın yeniden inşâ edilm
15 yüzyılın önemli mutasavvıflarından Akşemseddîn bu eserde zikrin mahiyeti ve faziletleri, cehrî zikrin caiz olduğuna dair Kur'ân ve sünnet esaslı deliller, vecd ve semânın mahiyeti gibi konulardan bahsediyor... Peygamber (s.a.v.) Allah Teâlâ'nın şöyle buyurduğunu anlatmıştır: "Lâ ilâhe illallâh sözü benim kalemdir. Her kim bu kaleye sığınırsa azabımdan emin olur." Bu kalenin girişinde dört basamak söz konusudur. İlk aşamada bu sözü sadece dil ile söyleyenler bulunur. İkincisinde ise kalbinin sırrında (iç
Fani olan bu yaşamda insanlığın faydasına bir eser bırakmak şüphesiz çok değerli bir hizmettir. İç âlemin dışa yansıması neticesinde vücut bulan bu eserler insanlığın inşasında ve imarında, medeniyetlerin kurulmasında ve yaşatılmasında köşe taşlarını oluşturur. Bu kitap Balkanlarda doğup büyümüş, bu zor coğrafyanın derdi ile dertlenmiş, sevinci ile kutlanmış değerli müzisyen Aluş Nuş'un hem gönlünden dökülen nağmelerinden hem de dilden dile dolaşan türkülerin derlemelerinden oluşmaktadır.
Tükendi
İki gözümün nûru! Babam derdi ki "Hızır'ın gezdiği yerde ot biter." Yani erenler, gezdiği mekâna hayat verir. Hak erenler ölmez. Onlar rûh-ı vâsilîndir. Onların mahşerleri ebedî zevktir, zâtullah âlemidir. Erenleri bir kabre sığdırmak mümkün değildir. "Ölen hayvandır âşıklar ölmez" diyen bir kâmili kabirde ararsanız bulamazsınız. Gerçi ayân-ı sâbite sıfat konumundaki kabrini her an teveccüh üzeredir amma siz yine de bahr-i zâta dalan Hak ehli için böyle düşünmelisiniz. Bir de şöyle düşünmelisiniz ki erenler
Ey elbisesine bakıp da dilberi göremeyen! Âlemde kepenek altında erler gizlidir, dirsek vurup geçme! Dikkat et. Hınzır olma, her gördüğünü Hızır bil! Bu âlemde nice Serîler vardır seherlerde uyanıp da yol gözeten, yolcu gözeten. Tuhfe'yi hor görme. Hazine, vîrânelerde gizlidir. Şimdi bu vîrâneye gir de gizli hazinelerinden al. Sana yolda lâzım olacak. Ey gözümün nûru! Bu Tuhfe çam sakızıdır. Çoban'ın hatırını gözet de gönlün Arş'a değsin...
Çıkdım erik dalına anda yedim üzümü Bostân ıssı kakıyıp der ne yersin kozumu Kerpîç koydum kazana poyraz ile kaynatdım Nedir diye sorana bandım verdim özünü İplik verdim Çulhâya sarıp yumak etmemiş Becid becid ısmarlar gelsin alsın bezini Gerçek talip isen erik dalında üzüm arama. Bak, ‘zühd ü takvâya yâr olan evvel', aşk gelince keçiboynuzu yemekten kurtuldu. Elindeki eriği üzüm diye satan soğuk nefeslilerde üzüm bulunmaz. Sen ‘Bağa gel, bostana gel/Dile gel, destâna gel.' Cevizin en kalitelisi fenâfi'r
Sinema, çağımızın düşünce aracı olarak ne tür imkânlara sahiptir? Sinema ile diğer sanat dalları arasında nasıl ilişkiler vardır? Sinema hakikatin dili olabilir mi? Sanat ve özelde sinema insanlığa yeni bir şeyler söylemenin aracı olabilir mi? Dünya sinemasının düştüğü krizi aşabilmenin yolları nelerdir? Sanatı, edebiyatı ve özelde sinemayı tefekkürün en önemli araçları olarak gören Enver Gülşen, bu kitaptaki metinlerde, birbiriyle bağlantısız gözüken birçok alanın içsel bağlarını ifşa etmeye çalışıyor. İs
Sinemanın Kökleri, temel derdi eskimeyende yeni bir söz söylemek olan bir yürüyüşün ara duraklarından birisidir. Film sanatının imkânlarını, diğer sanatlardan da alınan ilhamla keşfedip hem diğer sanatların, hem de film sanatının hakikatini anlama çabasıdır. "Batı düşüncesi ve sanatının kriz noktasında ortaya çıkmış bir sanat olarak sinema, insanlığın ‘yeni söz' arayışının, yani karanlığın zirvesinde gerçekleşmiş bir doğum ânının ismi olarak, bir yandan içinden çıktığı karanlığın unsurlarını ‘bedeninde' ba
Akşemseddîn bu eserde "hayatın maddesi" adını verdiği bir tür sıvıdan bahsediyor ve bu sıvı yardımıyla yapılacak ilaçların bazı hastalıkları iyileştirdiğini söylüyor. Çeşitli ağrılar, kulak tıkanıklığı, frengi, verem, sıtma, aşırı zayıflık, idrar yolu hastalıkları, depresyon, saçkıran, unutkanlık, hazımsızlık, kalp çarpıntısı ve basur gibi hastalıklar, "hayat maddesi"nin iyi geldiği hastalıklardan bazıları... Mâddetü'l-Hayât, Akşemseddîn'in eczâcı ve tabip olarak kaleme aldığı, tıp içerikli bir eserdir. "H
Tükendi
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 149 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1