Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 60-80 / Aktif Sayfa : 4
Saadettin Acar, kalp varsa insan vardır diyerek bizi sahici, samimi, sessiz ama derin bir yüzleşme için cesaretlendiriyor. "Zihnimiz ve kalbimiz binbir parçaya bölünmüş durumda. Her tarafa yetişmeye çalışıyoruz. Yorgunuz, asabiyiz ve gerginiz... Durup dinlemeliyiz. Durup dinlenmeliyiz. Durup düşünmeliyiz. Ama bir durmalıyız önce. Durmalı ve durulmalıyız. Ve içimize doğru bir yolculuğa çıkmalıyız... Yolu bulmalı, yol olmalıyız. Ne demişti şair: ‘En uzun yoldur, insanın içi.' Öyleyse herkes içine
Hayatımızda karşılaştığımız hiçbir olay kaynağını dışarıdan almaz. İçimizde karşılık gelen yanlarımız olduğu için yolumuzda görünür olurlar. Her birini bizim bir parçamız kabul edip bütünümüzün o parçaların toplamından farklı olduğunu görmek, ancak içeriden dışarıya doğru bir geçiş sürecine teslim olmakla mümkün olabilir. Elinizdeki kitap da işte bu teslimiyetin sonunda bulunacak o değerli hazineye kavuşma umuduyla yazılmıştır. İNSAN İNSANA, okuyucunun zihninde bir kapı aralamak amacıyla, satırların ardında
Işık için Kutsal Kitap, Tanrı’nın ilk buyruğudur diyor. Ben de şunu eklemek istiyorum: Işık, hayatın tüm alanları için karanlığa karşı çakan ilk kıvılcım, gerçeğe açılan yolun eşiğidir. Nitekim uzun yıllardır bu yoldaki arayışımı sürdürüyorum; hayatın, insanların, kitapların yaydığı ışıkla aydınlanmanın umudunu taşıyarak…
Tükendi
"Yazma eylemi, Melville'in dediği gibi 'Kuzey yarıkürede yaşanan hayatın gerçek yüzünü anlamak için uzak denizlere açılmayı ve aynı anda, Borges'in değindiği gibi, 'kralın adamlarından ve kasabasındaki hayattan sıkıldığı için yazan El Tobossolu ya da Mantielli'nin gösterdiği bir saklı mutluluğu paylaşmanızı sağlıyor. Yazma eylemi, yaşanan hayattan sonra, geçip giderken arkada bırakılan bir iki söz. Gündelik varoluş biçimimizin içindeki sınırlı insan halimizi aşıp da bıraktığımız bir iki söz... ...Söz, insa
Günümüz düzensiz savaşlarında değişen değerler ve modern iletişim olanakları uluslararası sistemin mücadeleyi haklı görmesini; felsefi açıdan adil, siyasi açıdan etik, hukuki açıdan yasal, toplumsal açıdan meşru ve kamu vicdanına uygun, ahlaki açıdan ilkeler ve değerlerle uyumlu, bireysel psikoloji açısından insani ve vicdani bulunmasını gerektirmektedir. Üretilecek yeni stratejiler bu yüksek etkili parametreleri dikkate almak zorundadır. Bu kitap, doktrinleşme sürecindeki düzensiz savaşların kuramını anlat
Hepsi hayatta kalmak içindi… Beş yaşında küçücük bir beden kanserin pençesine yakalanmış, yavaş yavaş ona teslim olmaktadır. 1980’li yılların ikinci yarısı... Tıp, teknoloji bugünkü kadar gelişmiş değil. Üstelik Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeyseniz, üstelik bir kasabada çok sınırlı imkânlarla yaşayan bir anne babaysanız, evladınızı bu amansız pençeden nasıl kurtaracaksınız? Mehmet Gani Bey ve Miyase Hanım, yaralar kalbine ve diline dahi ulaşmasına rağmen asla Allah’a isyanda bulunmayan, sadece, “Seni anamam”
E. M. Cioran iflah olmaz, soluk kesen üslubuyla bütün fanatizmleri, inançları, dinsel ya da politik imanları yine yerden yere vuruyor: Kimi sayfalar bazı kaçış yollarını imlese de, ilerleme bir kurmaca sürüsüne, tanrı hastalığa, umut ise "uçurumun kenarında körebe oynamaya" dönüşüyor. Cioran felsefeyi şeylerin "nafileliğinin algısı" olarak ortaya koyarak edebiyat dahil her türlü yanılsamaya karşı giriştiği mücadeleyi ölüm, çöküş, nafilelik, ıstırap, öznel varoluş üzerine aforizmalarla sürdürürken ilk s
Tükendi
Bu küçük derlemenin sonuna dek gelebilmiş olanlar, “Bu adam da amma kavgacıymış!” diyerek parçalı kişiliğime yeni bir parça daha ekleyebilirler. Vardıkları sonuç buysa, ne söyleyebilirim? Olsa olsa şunu: “Kim değil ki?” On iki yıldan fazla bir sürede on iki kavga yazısı. Çoğu da savunma. Çok mu gene de? Çok diyorsanız çok olsun. Bir kavga daha çıkarmayalım. Anlatının hiçbir zaman tek özneli bir edim olmadığı fikrini savunan Tahsin Yücel Tartışmalar’da her biri karşı-özneye yazılmış on iki tartışma yazısın
Sınırlarımın ötesine geçmeyi öğreniyorum ve artık isteklerimi bastıranların yanında duramam. Bazen büyümek için insanları geride bırakmak zorunda olduğumu öğrendim ve bu öz sevginin ötesinde, nihayet kim olduğumun meselesi. Uzaktan izlemekle yetinenler beni sevecektir. Dokunmayın zira zehirliyim ve bu aralar sadece kendime yetmeyi başarıyorum.
Anlatmak istediğin masal değildi, uzaktaki. Sararmış tarlaların sahaflığında, sonbahar tomar tomar. Harcanmış hayatlar, rüzgârı kesilmiş değirmen gibi karşımda dururlar. Meşin damarlar, hüzün kuşanırlar. Pek aşina, pek acılı zamanlar. Ve hep öyle kalacaklar, uzaktaki. Mevsimin kalbinde duruyorsam, gözlerimi sana vermişimdir. Kör karanlıklarda bekliyorsam, kalleş bir umuda bel bağlamışımdır. Senin yolunda giden yolcudur, azalan günlerim, santim santim doğranmış bu sonbahar geceleri. İsli bir duvar gibi duruy
Belki de siyah değil, kahverengiyimdir gerçekten. Hem içinde siyah var ama daha bulanık, daha karışık, daha belirsiz kahverengi. Bazen bir kırmızı karışıyor içime, onu takip ediyorum; bazen bir yeşilin peşine takılıyorum. Onları da kendime karıştırıyor, yoluma devam ediyorum. Nedense duramıyorum. Hiçbiri bana tamamen uyamıyor, hiçbirinde huzur bulamıyorum. Hep böyle olacakmış gibime geliyor, kendi kahverengimin bulanıklığımda kaybolmaktan korkuyorum.
"Bana `içimin derinliğinde` ne olduğum sorulduğunda, bunda herkesin `içimin derinliğinde` ağır basan tek bir aidiyetin, bir bakıma `kişinin gergin gerçekliğinin`, doğarken ebediyen belirlenen ve artık değişmeyecek olan `öz`ünün var olduğu inanışı yatıyor; sanki geri kalanın, bütün geri kalanın -özgür insan olarak katettiği yolun, benimsediği inanışların, tercihlerin, kendine özel duygusallığının, yakınlıklarının, sonuçta yaşamının- hiçbir önemi yokmuş gibi." Kimlik, insanın zamanın içindeki incelişinde onu
Furuğ, hiç kuşku yok ki büyük bir cesaret, irade, çalışkanlık, coşku ve yılmaz bir araştırıcı ruhla sadece şiirle içli dışlı olmamış, o aynı zamanda öyküler yazmış, tiyatro oyunculuğunun yanı sıra sinema dünyasında da teknik eleman, oyuncu, yönetmen ve senarist olarak emek vermiş ve ciddi eserler yaratmıştır Furuğ’un öykülerinde terk edilmiş bir kadının sesi var. Aşk var. Cesur bir kadının aşkı sahiplenişi var. Belki şiirleri kadar başarılı öyküler değildir bunlar. Daha çok geçinebilmek için yazılmış ö
Tükendi
Sohrab Sepehri renklerin insanıdır. En çok da mavinin. Rengi ışığın acısı olarak tanımlayan Goethe’nin sözü, onun fırçasından tuvale geçer. Onun şiirleri bir tablonun renkleriyle doludur. Resimleri de şiirin imgelerinden beslenmiştir. Yayınevimiz Sohrab Sepehri’nin Yalnızlığımın Çinisi isimiyle yayımladığı şiir kitabından sonra, onun düz yazılarıyla da başka bir Sohrab’ı okurlarla tanıştırmaktadır. Haşim Hüsrevşahi’nin uzun emekler sonucu Türkçeye kazandırdığı Mavi Ses, Sohrab’ın ruhuna ve yalnızlığına
Dünya adlı otelin lobisindesin. Valizin transfere hazır. Ağzı açık şimdilik. Ölüm Meleği, o yakışıklı bellboy gelince çekilecek fermuarı. Eylemler alta, niyetler üste kondu. İcabet ettiğin davetler ön gözde. Bak şurada gizli bir bölme var, rıza gömleğini oraya yerleştir, şükür yelpazeni bir de. Helal ettin tüm haklarını. Aferin, yoksa ağırlık yapacaktı sana. Var vaktin hâlâ, düşün ne koyabilirsin daha… Nuriye Akman’dan yaşlanmaya, yaş almaya dair bir dertleşme Yaşlı Şarkılar…Bahçedeki çınar ağacından
Tükendi
Alain de Botton, Felsefenin Tesellisi'nde günlük yaşamın bize en çok acı veren sorunları için rahatlıkla felsefeye başvurabileceğimizi kanıtlıyor, bütün zamanların en büyük düşünürlerini seçip, bu dahilerin yazdıkları arasında günlük yaşama ilişkin bilgece yaklaşımları bir araya getiriyor. Felsefe ile edebiyat aynı potada erirken ortaya şaşırtıcı derecede espirili, ama aynı zamanda rahatlatıcı bir yapıt çıkıyor. Kitabı altı bölüme ayıran yazar, her bölümde bir filozofun yaşamından ve yazdıklarından yola
Tükendi
Kitaplarıyla yaşamın çeşitli kavramlarına yepyeni bakışlar kazandıran Alain de Botton, bu kez ?seyahat etmeyi? yatırıyor masaya. Farklı şehirleri, farklı yazarların hayali rehberliğinde gezerken, yolculuğun büyüsü kentlerin kokularına karışıyor. Alain de Botton, seyahati tatil ya da iş rutininin gerektirdiği bir aracı değil, ruhu dinlendiren ve iyileştiren bir etkinlik olarak görüyor. Seyahat Sanatı, isterseniz trende, otobüste ya da uçakta kilometreler aşarken, isterseniz de koltuğunuzdan kalkmadan kahv
Tükendi
“Sonun fenomenolojisi. İyi de neyin sonu? Bu bize bağlı, bu sana bağlı. … Hiçbir politikanın gerçekleştiremediği ve bir virüsün paradoksal biçimde uçurumun kıyısında, aynı zamanda da kurtuluşun eşiğindeki insanlığın elini uzatınca tutacağı kadar yakınına getirdiği, iki yüzyıldır beklenen ve vaat edilen bir son: Paraya ve ücretli emeğe dayalı önyargıdan kurtuluş. Bu koşulları sağlamayı beceremezsek, o zaman sözünü etmek durumunda kalacağımız son, insanlığın sonu olacak. Paylaşılan değer olarak, duyarlılık, z
Bir asırdır Alaçatı’lı bir ailenin evladı Ömer Önal. Tüm hayatı ve anıları Alaçatı sokaklarında geçen, kendi toprağı için çalışan, yazan, koruyan, anlatan değerli bir kalem. Köşe yazarı olarak, yaşadığı gönülden bağlı olduğu Alaçatı’nın sevinçlerini, üzüntülerini, yeniliklerini, geleceğini yazdı uzun yıllar. Şimdi 600’ü aşkın makalenin içinden seçerek oluşturduğu ‘Ben’im Alaçatı’ okuyucuyla buluşuyor. Sizde bir Alaçatı aşığı iseniz bu satırlar sizin için yazıldı. Keyifle okumanızı dileriz.
Tükendi
Yazdığı metinlerle edebiyatta ´deneme´ türünün oluşumuna yol açan Montaigne, kuşku yok ki, ortaçağ karanlığına ışık tutan, insancıl kültürün evriminde etkin rol oynamış, Avrupa kültürü ve düşüncesinin gelişmesinde en az sokrates kadar etkili olmuş bir düşünürdür. Hakikat peşindeki insanın sonsuz serüvenini izleyen bu metinler, büyük bir zeka ve alçakgönüllülük örneğidir. İnsanın aklının yetersizliğini sergilemeye yönelik çabası, bitmek bilmeyen ayrıntı düşkünlüğü, özgün üslubu, ´yaşama sanatı´na verdiği değ
Tükendi
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 60-80 / Aktif Sayfa : 4