Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 20-40 / Aktif Sayfa : 2
“Orada Fafa... Sarı çantada ve kanlar içerisinde, orada...” “Kan içerisinde mi? Neler söylüyorsun Fatoş?” “Aralık gözleri insana bakıyor Fafa, kızıl kıvırcık saçları ve aralık gözleriyle…” “Kim? Allah aşkına kimden bahsediyorsun?” “Kesik baştan Fafa... Çantanın içerisindeki kesik kafadan.”
“Sevgili Açelya bu kitabıyla içeriden bir sesle bizi kadının fabrika ayarları ile tanıştırıyor. Tüm insanlar için güzel mesajlarını cömertçe serpiştirdiği bu güzel metin; kadın, erkek tüm okurlara kendini daha doğru tanıma için yeni yollar öneriyor.” Cennet’te yasak elmayı yiyen ilk kişinin Havva olduğu ve Adem’i de Havva’nın elmayı yemesi için ikna ettiği söylenir durur. Cennetten kovulma sebebinin bile kadına bağlandığı bu cinsiyetçi yaklaşım ilk insandan günümüze maalesef ki devam etmektedir. Başarılı oy
Gökler ve yer, her biri binlerce yıla denk altı günde yaratıldı. Hayat sahibi her şeyi sudan halk ettiğini söyledi Yaradan. Bir kelime yetti yaratması için. Kün, “Ol” dedi, oldu. Belki de bu yüzden, kendi ruhundan üflediği insan da, zamansızlığa göçtüğünde gözüne birkaç saatten fazla görünmeyecek ömrü boyunca oldurmaya çalışır bir şeyleri. Bir ikindi sonrası kadar bile sayılmayacak vakti varken hem de. Her gün altı dakika hiç az değil böyle bakınca. Kulaklarında yüzlerce hayatın hikâyesini barındıran bir va
Dünya tam böyle üç yüz altmış beş kez döndü etrafımda. Gerçek şu ki bir başkasında kanayan yaraya pansuman yapıyormuşum aylarca. Tüm hikâyeler aynıymış, tüm şiirler ve romanlar. Ben sevgiyi savunurken her gece, kötülüğün yuvarladığı taşların altında kalmışım. O yüzden anlıyorum seni. Yaşamak için ne kadar yeterli olman gerektiğini düşündüğünü biliyorum. Yapbozun eksik parçasını geçmişe bakarak bulmaya çalıştığını, yalnız olduğunu sandığını, tüm doğa olaylarının kalbinde her gün var olmuşçasına hissettiğini
Tükendi
Türk öykücülüğüne ve düşünce dünyasına yeni fikirler ve boyutlar kazandırarak unutulmaz eserler veren Rasim Özdenören, öykü ve düşüncedeki istikrarlı ve güçlü konumuyla kendinden sonra gelen pek çok yazarı etkiledi. Türkçeyi doğru ve güzel kullanmaktaki mahareti, insan ruhunun sırlarına vâkıf olması, gözlemciliği, ayrıntıları yakalamadaki ustalığı, dilde ve muhtevada yerli duruşu her kesimde kabul gördü. Öyküleri; özetlenemez oluşuyla, her defasında yeniyi ve yenilenmeyi yakalamasıyla dikkat çekti. Benliğim
Yol, başladığı gibi bitmeyi de bilen ama bitmeyen, daralıp genişleyen, yapan, onaran, yeniden var eden yegâne şey. İnsandan başlayıp insanla bitmenin başka adı. Doğaya, şiire, geçmişe ve geleceğe uzanan bir el. Haydar Ergülen, Yayan Yapıldak’taki denemeleriyle dünden bugüne, bugünden yarına uzanan bir yol alfabesi kazandırıyor bize. Bazen nesnelere, bazen kavramlara, bazen de hayvanlara yepyeni anlamlar katıyor. Göğ’e ve Su’ya götürmek için evvela yola çıkarıyor bizi. “Merakımız var, hevesimiz var, yaşama a
Tıpkı yaşarken olduğu gibi, yazarken de özensiz olmaktan vazgeçin. Yazmayı konuştuğumuzda ne konuşuruz? Yazmak Üzerine, adı modern öyküyle eşanlamlı hale gelen Raymond Carver’ın yazın hayatını denemelerinin izinden sürüyor. Carver, kendisine sade bir dille gerçekçi öyküler yazmayı öğreten öğretmenini hatırlıyor, öykülerin aklında şekillendiği ilk anlardan söz ediyor, kendi yapıtları ve farklı yazarların kitapları hakkındaki görüşlerini her zamanki açıksözlülüğüyle dile getiriyor. Bir yazarın nasıl v
Bize göre mesele, sık sık ileri sürüldüğü gibi, “usdışı olana payını vermek” değil, tam tersine belirsizliği ve bilmemeyi en aza indirmek; Marksizmi üçüncü bir yol ya da idealist bir hümanizm adına yadsımak değil, insanı Marksizm içinde yeniden ortaya çıkarmaktır. Savaş sonrası Avrupa düşünce dünyasında devrim yaratan Jean-Paul Sartre’ın 1957 tarihli bu uzun denemesi, varoluşçuluk felsefesini Marksizmle uzlaştırma olasılıklarını sorguluyor. Varoluşçuluğun, yaşadığı çağın egemen felsefesi olarak gördüğü
Anti Parzen kavramı bağlamında YALNIZLIK SİLÜETİNİN ÖLÜMÜ deneyimi, ebeveynlerin ve çocukların dilinden ve hayatından farklı nesillerin fikir ve düşüncelerini yansıtır. Cevaplanmamış sorular arasında değişmeden kalan aynı şeylerin tekrarı, tekrarlara rağmen rahatlamayan bir acı, suçluyu aramak ve yaşamaktan bıkmış kelimeler artık işe yaramayacak. Bu deneyimin karakterlerinin ağızlarından ve zihinlerinden bu düşüncelerin tekrarlanması onların şaşkınlığını ve kaçınılmazlığını gösterir. Yıllardır bir cevap içi
Tükendi
“Dizelerini nefesim tutulmuş (Fransızca kitabından) okurken, Mehmet Yaşın bunları Yunanca yazmış gibi hissettim. Şiirlerine duyduğum büyük ve samimi sevgiyle onları neredeyse kendiliğinden Yunancaya çevirdim. Şiirlerdeki Bizans ve Modern Yunan kültürünün yansımaları aşinalık duymamı sağladı. Mehmet Yaşın’ın yazdıkları, bana, şiirimizdeki en önemli kuşak olduğuna inandığım Birinci Dünya Savaşı sonrasındaki Yunan şairlerini hatırlattı. Öylesine yakınlık duydum ki (Yunan şairleriyle) aynı dünyadan bir şairi ya
Edebiyat tarihi aynı zamanda bir sosyal ilişkiler tarihidir. Bu sosyal ilişkiler kanonik ilişkilerdir ve hayranlık kadar rekabet ve mücadeleyi de içerir. Biz okurların heyecanla okuduğumuz büyük yazarlar, işte bu çetin mücadelede hayatta kalmayı başaran ve kendilerini kanonik ilişkiler ağı içinde özgün bir yerde konumlandırmayı bilen dehalardır. Hiçbir deha ve hiçbir eser boşlukta durmaz. Dehayı ve eserini ölümsüzlüğe kavuşturan daima kanonik ilişkiler ağının kontekstidir. Borges’in dediği gibi her büyük ya
Tuğrul isimli küçük bir çocuğun babasıyım. Oğlum genetik olarak atopik ciltli doğdu ve bundan dolayı alerjik astımlı. Asya’nın sonunda Japonya’da baba Kiyoshi’nin zihinsel engelli Taro isminde oğlu var. Taro’nun problemi 1945 yılında Nagasaki’ye yapılan atom bombası katliamına dayanıyor. Kara kıtadaki baba Ochi ise Çad’da yaşamakta. Gözlerini mesken tutmuş umutsuz bakışlarla, karnında açlıktan ödem oluşmuş oğlu Chiumbo’nun boğazından birkaç lokma geçebilmesini hayal bile edemiyor.. Öte yandan İngiltere’de b
Tükendi
Niyâzî-i Mısrî, “Bil ve âgâh ol ki Hakk bir kimseyi inâyetine lâyık görürse o kimsenin kalbine, ‘Biz bu dünyaya niçin geldik?’ sorusuna bir cevap bulma arzusu koyar.” demiş. Bu sorunun peşinden giderken yolum pek çok kitaptan ve insandan geçti. Kitapların yeni kitaplar açtığını, Hakk’ın insanlara insanlardan tecelli ettiğini pek çok defa tecrübe ettim. Düşe kalka yürümenin, yolun mecburiyeti olduğunu fark ettiğimde mesele biraz daha berraklaştı: Düşmesiyle, kalkmasıyla, kaygısıyla, kırılganlığıyla, yarasıyl
“Ne zaman verdim bu ismi hatırlamıyorum. Palyaço’nun Günlüğü. Tahminen kırk beş yıldır yazıyorum. Küçük küçük notlar. Bazen tek satır, bazen sayfalarca. Dağınık zaman dilimlerinden dağınık cümleler. Bir gün hepsine birden isim koymak telaşı kaplamış içimi. Hani çocuk doğduktan sonra hemen ismini koymalı ya. Yaşasın, soluk alsın, evrende yeri olsun diye.” Tiyatro sahneleri ve televizyon ekranlarından milyonlarca izleyiciye ulaşıp sevgisini kazanan Cem Davran, yayımlanan ilk kitabı Palyaço’nun Günlüğü ile sev
Kimimizin elinde un, kimimizin yağ, kimimizin mürekkep lekesi. Lakin yıkanınca geçmeyen hiçbir şeye el sürmedik. Susunca anlaşılmayan hiçbir şey söylemedik. Tabiri caiz olmayan hiçbir şeyden bahsetmedik. Besmeleyle başlayıp, hamdeleyle bitirdik. Güzel olanı sevdik. En güzelin yarattığı gönlümüze, çirkinlik libasını hiç giydirmedik. Kini, kibri ve hasedi yolumuza yoldaş etmedik. Merhameti bolca üleşip, fazlasını muhtacına bıraktık. Sevdik korkmadık, sevildik şükrettik, aldandık, vehmettik, ağladık sabre
“Siz yitik cümlelerin nasıl bir kıyım gerçekleştirdiğini bilir misiniz? Bilir misiniz her şeyin tamam olduğunu sanan yığınla insanın arasında mutluluk pozları ile dimdik dururken ağır ve hüzünlü yazgısını sol göğsünde taşımanın külfetini? Sahi; çarpan mıdır yoksa çarpılan mı hakikatin kendisi?” Her harfi kalbimi acıtsa da sevda üzerine risaleler yazmaktır niyetim. Harflerin izini sürüp kelama dökmek. Nedir sevda dedikleri? Tarifi yapılabilir mi sevdanın sahi? ***** “Şimdi sözün düğüm olduğu noktada
Bir okuyup bin düşünmek… Günümüzde bu duyuş ve duruşa, bu anlayış ve kavrayışa ne kadar da muhtacız. Çok okuyor, çok yazıyor ama yok denecek kadar az düşünüyoruz. Çünkü bizi düşünmeye sevk edecek hikmet ve marifetten mahrum bırakıldık. Bizi bundan alıkoyan bin bir sürat görüntü medeniyetiyle karşı karşıyayız. Ben aforizmayı yani özlü sözü, “Hayat, artı hikmet, artı olgunluk; eşittir insan...” olarak ele alıyorum. “Hayat”, “hikmet” ve “olgunluk” kavramlarının baş harfleri kimyadaki H2O’yu, insanın özü o
Hüznüme kar yağıyor, sessizden, inceden... Kuş susuyor, gök susuyor, dağ susuyor kar yağarken. Kar konuşmuyor inerken, ses çıkmıyor, iniyor. Sevincime kar yağıyor. Dostça sarılışıma, kardeşçe kucaklayışıma kar yağıyor. Donuyor sevgiler, üşüyor hasretler. Derdime kar yağıyor. Uğulduyor kulağım. Yine sırtlanıyorum yaşlı dünyayı. Dünyaya kar yağıyor. Derdim bitmiyor karla, soğuyor yalnızca. Aşkıma kar yağıyor. Nerede başlayıp bittiğini bile kestiremiyorum. İnce bir sızı, soğuk bir bıçak gibi etime batıyor kar
“Tekne Kazıntısı” İsmet Özel’in Türk yazısı ile neşrolunan çift kapaklı sekizinci kitabıdır. Bir mü’min gözünde zindan olduğu hiçbir zaman aklımdan çıkmayan dünyada kaç günüm kaldıysa üzerinde yaşadığım topraklara ve birlikte yaşadığım insanlara borçlu olduğumu ve bu borcu çektiğim bunca sıkıntıya rağmen ödeyememiş olduğumu bilerek yaşıyorum. Türk topraklarında ömür tüketmenin çamurda yüzmeğe eşdeğer olduğu zihnime çakılıdır. Eğer Allah bana hidayet nasip etmeseydi aynı görüşü ileri sürecek miydim? Büyük bi
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 20-40 / Aktif Sayfa : 2