Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 40-60 / Aktif Sayfa : 3
"...Bugün dünya da, insan da buhran içinde sayıklamakta. İçine gömüldüğü gafletli rüyadan uyanmasıu gerek. Kim uyandıracak? Madde ile ruhun ellerinden tutarak biribirleriyle barıştırıp tek kuvvet haline kim getirecek? İşte Dost da, başı maddete gömülmüş olarak gönül körlüğü çeken, amma çektiklerinin de farkında olamyan Ademzade'ye onun için, hayatı boyunca ve her vesile ile seslenmiş, uyarmış, Peygamber mirası olan ahlak-ı Muhammedi devası ile derslerine şifa sunmuştur.
Yazdığı metinlerle edebiyatta ´deneme´ türünün oluşumuna yol açan Montaigne, kuşku yok ki, ortaçağ karanlığına ışık tutan, insancıl kültürün evriminde etkin rol oynamış, Avrupa kültürü ve düşüncesinin gelişmesinde en az sokrates kadar etkili olmuş bir düşünürdür. Hakikat peşindeki insanın sonsuz serüvenini izleyen bu metinler, büyük bir zeka ve alçakgönüllülük örneğidir. İnsanın aklının yetersizliğini sergilemeye yönelik çabası, bitmek bilmeyen ayrıntı düşkünlüğü, özgün üslubu, ´yaşama sanatı´na verdiği değ
Tükendi
Montaigne az sayıda insan için yazdığını iddia etse de, Denemeler bugün hâlâ dünyanın her yerinde aynı etki ve güncellikle yazarının adını parlatmaya devam ediyor. Kendi kendini büyük bir dikkatle, çekincesiz eleştirel bir titizlikle ve dur durak bilmeyen bir nüktedanlıkla gözleyen bu parlak zekânın “yaşamının çoğu gününü ve gününün çoğu zamanını” geçirdiği kütüphanesine çekilerek evrensel insanın portresini dostça bir hava içinde çizdiği sayfalar, zamana meydan okuyarak bugün de bizi düşünmeye, özelli
Tükendi
Şair İbrahim Tenekeci’nin deneme yazılarından oluşan Yakın Şahitlik Muhit Kitap’ta okuyucuyu selamlıyor. Sade bir anlatımın derinlikle buluştuğu Yakın Şahitlik, yaşamın olağan hızında ‘küçük bir ayrıntı’ olarak karşımıza çıkıyor. Dünyanın eksiği, insanın isteği bitmez. İhtiyaç ile ihtiras arasındaki mesafe uzun gibi görünse de bir anda kısalabilir.
Zamanlar, Kentler, Kitaplar... Çiğdem Ülker bu denemelerde insana dair kalıcı olanı; yaşadığımız çağın edebiyata, sinemaya, kentlere yansıyan yüzünü keşfetme amacıyla yola çıkıyor. Türk ve Dünya edebiyatının klasik ve güncel kimi eserleri, kentlerin ve ülkelerin yarattığı izlenimler, sinemanın has yapıtları edebiyatçı gözüyle değerlendirilerek bir araya geliyor. Buluşmalar, geleceğin dünyasıyla buluşma yolundaki sonsuz bir çabanın 2020’lerdeki yankılarını gözler önüne seriyor.
Sisli hatıraların yoğun tesirindeki bir benlik "olgunlaşamamış" demektir. Gelişen, düşünen ve üreten zihninizin bir nilüfer çiçeği gibi temiz kalması mümkündür ancak kolay da değildir. Geçmişi hatırlıyor olmak çoğu zaman olumsuz gibi algılansa da, yaptığınız şeyi tekrar yapmaktan vazgeçirecek tek şey olanları unutmak değil, hatırlamaktır. Tam da bu nedenle, birbirinden bağımsız olmayan; geçmişin ataleti, şimdinin hareketi ve geleceğin dengesi birbirine dönüşürken el ele olmalıdır. “Yoga uygulamaları, alışıl
Tükendi
"Birini tedavi etmeden önce sor; Onu hasta eden şeylerden vazgeçmeyi istiyormu?" . Hippokrates
Tükendi
İnsanın, toplumsal hayatı gibi düşünce hayatının da karmaşıklaştığı bir dünyada "Müslümanca düşünme"nin imkan ve yöntemi nedir? İslam konusunda yeterli "malumat"a sahip olmak, Müslümanca düşünmek için yeter mi? İslam´ın özü ve bütünüyle kaynaştırılamayan bilginin, düşünme etkinliğini oryantalist bakış açısına mahkum etmesi kaçınılmaz olmayacak mı? Edebiyat ve özellikle öykü alanındaki başarılı ürünleriyle de tanınan Rasim Özdenören, bu önemli sorunları kuşatıcı bir perspektifle gündeme getirmekte ve sahip o
Tükendi
Yetişkinler ve yaşlıların gençlerle iletişim sorunu binlerce bölümlük cadı masalı gibidir. Her devirde "Ah şu gençler!" diye başlayan ve "N'apsak bu gençleri?" tarzında biten cümleler kurulur. Hepimizin gençlik tasavvurlarını sahihleştirmek için aynaya bakma zorunluluğu var. Teknolojik dönüşümün de etkisiyle dede ve nine ile torun arasındaki kuşak farkı anne ve baba ile çocuk arasına hatta kardeşler arasına kadar indi. Böyle bir dönemde çocukları ve gençleri anlamak daha önemli hâle geldi. Anlamadan anlatma
Tükendi
Freud, "tekerlek ve elektriğin icadı kadar mühim" dediği psikanalizin kurucusuydu. Ama onun kendisini, hakkında yargıda bulunmaya yetkili gördüğü bir alan daha vardı: Din. O bu alanda da birinci alanı olan psikanalizi kullandı. Ondan hareketle XVIII. asırdan itibaren başlayan ve XIX. asırda, kendisinin "çok etkilendiğim" dediği Darwin´le devam eden süreçte dine bir darbe de o vurdu. Batı´da felsefenin, biyolojinin, fiziğin temsil ettiği bilimle dine karşı kazanılan zaferin Freud´la birlikte artık psikoloji
Tükendi
“Bu, sonu çok belli ama yolculuğu da bir o kadar gizemli olan hayatın yaşayanları hep haddinden fazla heyecanlıydı... Kaideleri ezberlemeye çalışırlardı bir yandan da. Çünkü tadına varmayı çok istedikleri ama ne yazık ki kısıtlı bir sürede gerçekleştirmeleri gereken ve de ellerine tutuşturulan, iade şansı olmayan tek yön biletleriyle çıktıkları gizemli yolculuklarında karşılaştıkları sapaklardan, doğru olanı seçmek isterlerdi. Yanlış sapaklarda oyalanıp zaman kaybetmek istemezlerdi. Ezberlerlerd
“Neşe sayesinde bizi, yaratıcılığı ve edebiyatı reddeden ıstırabın pusunu üzerimizden kaldırabiliriz. Neşe sanattır âdeta bir direniş ahlakıdır.”Belcourt’un, “Bu bir anı kitabı değil, anıların dâhice bir yapıbozumudur.” diye ifade ettiği ilk deneme kitabı Bedenimin Kısa Hikâyesi, kelimelerin hem duyguları parçalama hem de teselli etme gücünü tekrar tekrar göstererek edebiyatın ve estetiğin yaşamı ne denli belirleyebileceği üzerine çarpıcı öneriler sunuyor.Griffin Ödülü'nü şimdiye kadar kazanan en genç yaza
Yazar kimdir, ne için yazar, kimin için yazar, onun Sevgili Okur’u kimdir? Yazı ölümlülüğün panzehri midir? Yazmak ile yazar olmak aynı şey midir? Aynı metnin sularında iki kere yıkanmak mümkün müdür? Kendine Ait Bir Oda’da yazan kadının kaderi intihar ya da delilik midir? Fildişi Kule’deki ulaşılmaz yazar gerçekte kimin çocuğudur: Alkışlara, paraya ve üne yüz vermeyen Yüce Sanat Tanrısı’nın mı, imgeleri paraya tahvil eden Piyasa Tanrısı’nın mı? Margaret Atwood Odysseus’tan Doktor Jekyll ve Bay Hyde’a kadar
Tükendi
Nereye bakarsak bakalım, ister doğaya ister insanlara ve onların kültürlerine, daha az çeşitliliğe doğru bir eğilim olduğu gözlemlenebilir. Bunların sebepleri arasında kentleşme, daha fazla hareketlilik, küreselleşme, sanayileşmiş tarım, iklim değişikliği, büyük gıda şirketlerinin tekelleri ve genel olarak kapitalist ekonomi gibi bir dizi neden sayılabilir. Bununla birlikte Thomas Bauer’in elinizdeki kitabı etrafımızdaki çeşitliliğin varlığını göstermekle ilgili değildir, kitap daha ziyade, çeşitliliğin tüm
Bir şarkı dinliyorum, beni eskiye götürüyor; dünden razıyım. Keşke hiç dönmesem “geçmiş” denen ülkeden. Ne deniyor şimdi benim bu ruh halime? Melankoli mi? “Melankoli, hüzünlü olma mutluluğudur.” demiş Victor Hugo. Geçmişe duyduğum özlemle hüzünlenmeye, o hüzünle mutlu olmaya gönüllüyüm sanırım. Nasıl olmayayım? Bildiğin eskimişim, kendimi hiç de ait hissetmediğim bu devirde. Kaybolmak, bir hikâye olarak kalmak istiyorum çoğu zaman. Başka ne hikâyeler de vardır kim bilir? Ne dersiniz? Bir zaman sonra müzaye
Gittin... Bir okyanusun ortasında, tek küreği kaybolmuş sandalda dev dalgalarla boğuşan bir denizciyim şimdi. Bil ki seni sevmekten vazgeçmedim. Bil ki seninle birlikte sevdanı da taşıyacağım yüreğimde. Bil ki seni... Unutamadım... Mehmet Coşkundeniz Sevgiliye yazılmış her satır aşkı anlatır. Kimi zaman mutlu sözcüklerle, kimi zaman hüzün dolu dizelerle... Dünya var oldukça aşk da var olacaktır ve herkes kendi bildiğince, yüreklerindeki o eşsiz duyguyu dile getirmeye, kaleme almaya devam edecekt
"Aşk bizim kaderimiz... Her yolculuktaki menzilimiz, kavuşmayı bekleyen sevgilimiz. Andığımızda yüzümüzde gülücükler oluşturan, eh bazen de gözyaşlarına sebep olan geçmişimiz... "Tanrıya şükür yaşıyorum" dedirten şimdimiz... Olmayacak hayalleri kurduran ve başkalarının bize deli gözüyle bakmasına neden olan geleceğimiz... 'Ezel'imiz, 'ebed'imiz... 'Uğruna ölümlere gidip geldiğim'iz... Her mevsim güneşimiz, hayat veren nefesimiz... Sahip olduğumuz en büyük değerimiz." Mehmet Coşkundeniz Zaman geçer, her şey
Zaman, kendini saatin ön yüzünde ne kadar gösterir? Orada akan zaman mıdır yoksa zamanın bir soyutlaması mı? Hiçbir zaman biriminin olmadığı, belirsiz bir rüzgârın tozları biriktirdiği, ışığın duvar boyasını soldurduğu, belki küçük bir örümceğin kendisine dünya kurduğu bir yerdir saatin arka yüzü. Gürültüsünü sadece sezebileceğimiz bir nehir gibi değişken hızlarda akar orada zaman. Saatin ön yüzünde guguk diyen bir kuş, saniye sektirmemeye çalışarak koşuştursa da, zamanı herkes için ortak ve anlaşılabili
Meğer gönlüm bir kuş, tenim kafes, kalemimse kuşun kanatlarıymış… Ne zaman kalem yazsa, kuş kanat çırpar, kafesi aşarmış… Gönlümün kanatlarından dökülenler, kaleme mürekkep olup, kâğıda düşermiş… Gönül kanatlarımın kalemi aşka geldiyse eğer, güneş vecde, gece şevke gelirmiş… Gönlüm berrak Kanatlarım parlak Kalemim çağlayan bir ırmak Ne güzel şey yazmak Anlamak Anlatmak Coşkun sular gibi çağlamak Paylaştıkça güzel yaşamak…
Dedim ki, “1955’de ben ilkokul birinci sınıftaydım Beşiri’de! Görmüştüm o sırada senin yöreni de! O zaman bile güzeldi!” “Sen bir de şimdi gör hocam!” dedi! Evet, dedim içimden memleketimizin her yeri güzeldir, dirlik olursa... Bu güzelliği, bu dirliği bozan da ilkelliktir. O ilkellik gizli: Dincilikte gizli! Irkçılıkta gizli! Tahsilde bile gizli! Dış mihraklar karıştırabilirler mi ilkel olmayan ülkeleri?
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 40-60 / Aktif Sayfa : 3