Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 60-80 / Aktif Sayfa : 4
Ruha Şifa Muhabbetler, serinin ikinci kitabıyla kalplere sure sure dokunmaya devam ediyor. Kur’an’ı Kerim’i anlayarak okumak, hissederek yaşamak isteyen iki arkadaşın tefsir okuma notlarından derlenen kitapta Vaize Merve Safa Likoğlu, Portakal Ağacı sosyal medya platformu ile tanınan Hatice Özdemir Tülün’ün sorularıyla okuyucularına bambaşka pencereler açıyor. Ruha Şifa Muhabbetler 2, Hümeze ve Duhâ sureleri arasında yer alan 12 surenin tefsirini; annelik, kadın olmak, toplumsal hayat, iş yaşamı, beklentile
Gökyüzünü/yeryüzünü kısaca evreni/âlemi ve insanı planlayan/yaratan bir kudretin mutlaka insan yaşamına ilişkin bir mimarî yaklaşımı/âyeti/işareti olmalıydı. Eğer insan, Allah ile arasında dikey bağı kurmamışsa, yatayda gerçekleştireceği mimarî de anlamlı olmayacak; insanın ruhunu rahatlatacak yerde nefsini azdıracak/büyütecek bir yapılaşmanın izlerini taşıyacaktı. Bu nedenle yeryüzünü “yar yüzüne” çevirmeye önce insanı yeniden inşâ etmekle başlamalı ve onu ilâhî vahyin mimarîsinde yeniden düzenlemelid
Hem kaynağı hem gayesi bakımından Kur’an-ı Kerim ve Sünneti esas alan pendnâme ve nasihatnâmeler tasavvuf, edebiyat ve ahlâk vadisinde yoğrularak Osmanlı/Türk tarihinde Müslüman şahsiyetin ve milli hayatın inşa ve idamesinde önemli bir yer tutmuşlardır. Feridüddin Attâr’ın şâheserlerinden biri olan Pendnâme’nin çok çeşitli tercüme ve şerhleri yapılmış, eser yeni idraklerle buluşa buluşa, farklı gönül aynalarından yansıyarak günümüze kadar etkisinden hiçbir şey kaybetmeden gelmiştir. Elinizdeki kitap, Attâr’
Tükendi
Allahu Zülcelal ''Bilinmeyen gizli bir hazine idim, bilinmek istedim, bilineyim diye halkı (kâinatı) yarattım.” buyuruyor.Sonsuz kainat okyanusunda bitmek tükenmek bilmeyen esma frekansları, gözlenmeyi diliyor varlık âlemine geçebilmek adına…Boyanmak için Allah'ın boyasına. ''Allah’ın boyası ile boyanandan daha ahsen (güzel) olan kim vardır? Ve biz, O’na kul olanlarız.'' (Bakara,138)Zatından Zatına sonsuz tecellilere boyanan bir kainatta, aslı yokluk âleminde iken varlık iddiasında bulunan insana hitaben de
Gönül, Allah´ın gözle görülmeyen bahr-ı ahadiyet alemidir ve nasıl Allah bir ise, gönül de birdir. Allah, evvelce anlatılanlardan da bildiğiiz gibi, önce tohum olarak insanı yaratmış, bu insan tohumunu kainat olarak geliştirmiş, o kainat ağacından da yine insan tohumu meydana getirmiştir. İnsan, kendi kalp aynasına dikkatle nazar ettiğinde kendini görür ama kalp gaflet örtüsüyle örtülü olursa o zaman hiçbir şey görülemez. İnsan Allah´ın kalbinde bulabilirse miraç etmiş olur. Bir damla ile denizin terk
Tükendi
Kulluğunun son noktasına gelen insan hiçtir ve Hep´e ayna olmuştur. Hep, kendini hiçe ulaşan kulunda görmeye başlar. Zatı itibarıyla Allah, sonsuz bir deniz; insan ise o denizden alınmış bir damla su gibidir. O damlanın denizden alındığının ve aslının su olduğunun bilinmesi önemlidir ki, bu da denizdeki ve damladaki zatın, yani hakikatın farklı olmaması demektir. An denen nokta, aşk noktasıdır. O noktanın verdiği hareketle dolaşma, gezinme ve uzaklaşma olunca, zaman kavramı ortaya çıkar. O noktada ne de
Tükendi
Ferid Kam bu eserde vahdet-i vücûd mefhumunu genel anlamda Batı düşüncesiyle, özelde ise panteizmle karşılaştırmalı olarak incelemektedir. Panteizmin tarihi hakkında malumatın yanında, eski Yunan’da, Hindistan’da ve Hıristiyanlıkta panteist görüşlerin mahiyeti hakkında da bilgi vermektedir. Vahdet-i vücûdu anlayabilmek için önce tasavvuf düşüncesine aşina olmak gerektiği inancıyla daha sonra tasavvuf konusunu açar. Başta İbnü’l-Arabî ve Gazzâlî olmak üzere pek çok tasavvuf büyüğünün ve kaynağın vahdet-i vüc
Tükendi
Tasavvuf metinlerinde sıkça anlatılan bir menkıbeye göre İmam Şâfiî, içinden çıkamadığı bazı konularda bilgi ve görüş almak üzere, dinî ilimlerde herhangi bir tahsili bulunmayan Şeybân isimli bir çobana gidiyor ve her defasında aradığı cevabı bulmuş olarak dönüyordu. Bu hareketinden dolayı eleştirildiğinde ise “Bu, bizim ilmimizin gereğidir” cevabını veriyordu. Bu nasıl mümkün olabilmiştir? Elinizdeki kitap temelde bu ilişki biçiminin mahiyetini izah etmek üzere ortaya çıkan soru ve cevapları, şeriat-hakika
Tükendi
Huyları güzelleştirmek, merhamet ve şefkat duygularını geliştirmek için bazı tasavvuf yollarının anlatıldığı bu eserde sapık yollardan uzak durmak için tenbihlerde bulunulmaktadır. İrşat yollarını tarif edip, tasavvuf yoluna girenlere huzur ve ışık tutacak sohbetler anlatılmaktadır. Sade bir dil ve akıcı bir üslup kullanıldığından her müslümanın rahatlıkla anlayabileceği seviyededir.
İslam düşüncesinin zirve isimlerinden olan İmam Gazzâlî’nin, yüzyıllar boyunca tartışmaların odağında olmuş meşhur eseri el-Münkız Mine’d-Dalâl, kendi çağındaki İslâm düşüncesi fikir ve inanç hareketlerini ele almasının yanı sıra şüpheciliğe dair ortaya koyduğu ve o güne kadar benzeri görülmemiş yorumuyla da İslâm düşünce tarihinin en özgün metinlerinden birisidir. Kısaca el-Münkız olarak bilinen bu meşhur eser, Gazzâlî’nin kendi düşünce dünyasındaki büyük değişim ve gelişimi anlattığı bir tür otobiyografik
Hayatın çeşitli kesitlerinde muhakkak karşılaşmışsındır. Olumsuz bakışta ve olumsuz bilgilere şartlanmış insanlar, genellikle olumsuz şeyler yaşar ya da yaşadıklarını olumsuz hale dönüştürür. Oysa sen gördüğün her şeyin Rabb'inin esma ve sıfat tecellileri olduğunu, buraya ilahi hakikatini gerçekleştirmek, tekâmül etmek ve kendini dönüştürmek üzere gönderildiğini, tüm bunların aslında bir eğitim olduğunu fark edip bu ilimle davranırsan; bil ki görüp deneyimlediklerin değişecek ve dönüşecektir. "Allah kulunun
Kalp vücutta sadece bir et parçası değil, Allah'ın hakîkatinin görünme yeridir. Hadîs-i kudsîde "Yere göğe sığmayan Allah, mümin kulunun kalbinde tecellî etti." buyurulur. Kalbin aydınlanması bedenin dengesine, nefsin adâletine sebep olur. Kalbin bütün organlara yayılan ana damarların toplanma yeri olduğu düşünülürse, bu aydınlık bütün âzâlara eşit olarak dağılır ve vücut -yani olmayan varlığımız- devamlılık arz eden bir diri haline gelir. Vücut içinde kalp, berzahtır ve Peygamberlik makamını temsil eder. Ş
Tükendi
"Daima hatırla: Sen istersin Allah yaratır ve yaratıyor da..." Hayat bu, mevsimi boldur. Bazen bahardır, envai renkli çiçekle coşar insanın yüreği. Bazen kavurucu sıcak, bazen fırtınalı sağanak... Hüzün mevsimleri zorludur muhakkak. Yol karanlıktır, görüş sisli... Dünler çok gerilerde, gelecekse belirsiz. Ne yana gideceğini, ne yapacağını bilemez insan. Duaya sığınır en çok. Bir yol, bir umut, bir çıkış arar duasında. Belki sende de mevsim hüzündür şimdi. Belki sen de sığınmışsındır duana. Belki gönlün yara
Ali Selahattin Yiğitoğlu (1877-1939), Mehâsin-i Ahlak'ta; ilim olarak ahlakın tarifi, mevzusu gayesi ve bununla bağlantılı olarak hikmet, nefs, terbiye vb. kavramları üzerinde durmaktadır. Ayrıca ilmin fazileti, ilim öğrenen ve öğretenlerin dikkat etmesi gereken hususlar, ahlakın değişip değişmeyeceği meselesi, kalbin hastalıkları ve bu hastalıkların tedavi yollarından bahsetmektedir. Kitabın en önemli özelliği ise edebiyat öğretmeni olan yazarın, eserini gerek kendi beyitleri gerekse de diğer şairlerin bey
İnsanların kalpleri evlere benzer... "Evler üç çeşittir. Birincisi kralın evidir ki burada kralın hazinesi, stok yaptığı malzemeleri ve mücevherleri vardır. İkincisi normal bir kişinin evidir. Bu evde de kralın hazineleri ve eşyaları gibi olmasa da o kişinin değerli eşyaları vs. vardır. Üçüncü ev ise tamamen boş olup hiçbir eşya bulunmaz. Şimdi bir hırsız gelmiş olsa hangi evi soymak ister? Eğer boş eve girmek ister dersen bu imkânsızdır. Çünkü boş evde çalınacak bir eşya yok ki! Bu nedenle İbn Abbas'a.
Yedi asırdır onlarca şerhe ve tercümeye konu olan ve sûfîlerin başucu eserlerinden biri hâline gelen Gülşen-i Râz, Doğu klasikleri denince akla ilk gelen eserlerden biridir. Gülşen-i Râz, Mahmûd Şebüsterî'nin (1288-1340) dönemin Horasan şeyhlerinden Emir Hüseynî'nin bir ulakla Tebriz erenlerine gönderdiği manzum on beş soruya yine aynı arûz vezninde karşılık vermesiyle oluşmuştur. Eser küçük hacmine rağmen irfânî meselelere dâir neredeyse değinmedik konu bırakmaz. Kozmolojiden sûfîlerin sıkça kullandıkları
Tükendi
Selâhaddîn-i Eyyûbî, Müslümanların bugünkü düştüğü duruma benzer bir çağda yaşamıştır. Onun yaşadığı dönemde İslâm toprakları parçalanmış, ümmetin birliği bozulmuş, düşmanlar her taraftan ümmeti kuşatmıştı. Buna rağmen Selâhaddîn-i Eyyûbî, tefrika ve zilletin zirve yaptığı birlik ve zaferin mumla arandığı bir dönemde Ümmetin birlik ve beraberliğini sağlayarak "Salâhü'd-dünya ve'd-dîn" lakabına mazhar olmayı hak etmiştir. İşte tam bu noktadan hareketle bugün ki İslâm coğrafyasında yaşanan yüzlerce acı tabloy
Bu eser , bu kadar yaygın bir zaman ve zeminde var olabilen Hanefi mezhebinin ve mezhebin kurucusu olarak değerlendirilen Ebû Hanife'nin tanıtılması amaçlamaktadır. Eser kendisini bu mezhebe mensup olarak niteleyen bir Müslüman'a mezhebini ve bu ekolün öncü kişiliğini genel olarak tanıtabilmek amacıyla kaleme alınmıştır.
Fahreddin er-Razi (ö.606/1210), İslam Düşünce Tarihi'nde Gazzali öncesi döneme ait eser ve fikirlerin yeniden yorumlanarak, düşünce ve muhtevada bir dönüşümün yaşandğı İkinci Klasik Dönem'in ilk ve en etkili simasıdır. Başta kelam ve felsefe olmak üzere, birçok alanda eserler veren Razı, özellikle tümel disiplinlerin belirleyici özelliklerini tespit etmiş ve kelam ilmini yeniden düzenlemesi sebebiyle de "el-İmam" olarak adlandırılmayı hak etmiştir. Fahreddin er-Razi'yi çeşitli yönleriyle tanıtmayı amaçlayan
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 60-80 / Aktif Sayfa : 4