Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 20-40 / Aktif Sayfa : 2
(Genişletilmiş Baskı) Tasavvuf düşünce sistemi olarak, hayat tarzı ve terbiye biçimi olarak hem ilgi çekmekte, hem de çeşitli tartışmalara konu edilmektedir. Tekkeler ve tarikatlar, bu yüzyılın başından beri İslam ülkelerinin bir kısmı devlet eliyle toplum hayatının dışına itilmeye çalışılmışsa da, halkın bu müesseselere ilgisi pek azalmamıştır. Özelikle Batıda ve Amerikada tasavvufun hem tarikat boyutundaki eğitim tarzı, hem de düşünce planındaki üslubu, ilgi odağı olmaya devam ediyor. Kuzey Afrikalı pek
Nun Kapısı adlı bu eser, H. Nur Artıran Hanımefendi’nin sosyal medyada paylaşmış olduğu Mesnevî beyitlerine ve tasavvuf büyüklerine ait vecizelere dair getirdiği kısa izahlardan oluşmaktadır. 140 karaktere sığdırılan bu mühim beyitler ve sözler, paylaşıldığı sırada büyük rağbet görmüş ve paylaşım rekorları kırmıştı. Muhtereme Artıran Hanımefendi, gelen yoğun istek üzerine bu kez bahsi geçen vecizeleri ve beyitleri kısa izahlarla şerh etmek suretiyle bu paylaşımları özlü hakikatlerden oluşan güzel bir kitaba
Abdüllatîf Kudsî’nin tercümeye konu olan Tuhfetü Vâhibi’l-Mevâhib fî Beyâni’l-Makamât ve’l- Merâtib isimli risalesi en tanınmış eseridir. Risale, tasavvufî terbiyenin esasları, nefis, ruh, kalp ve sırrın makamları, seyr ü sülûk mertebeleri, bu mertebelere dair rüyalar ve bunların anlamlarını içermektedir. Ayrıca konuyla ilgili bazı tasavvufî ıstılahlara da yer verilmiştir. Kudsî bu eseri, müridlerine tasavvufî hakikatleri anlatmak ve kendi devrinde müşahede ettiği meselelerle ilgili onları uyarmak için ka
Ruhlar âleminden bu dünyaya sefer etmiş olan insanoğlunun hikâyesi uzundur. Bir tarafta mânâ âlemlerinin hakikati, diğer tarafta ise beşerî hâllerin sancısı ile can çekişen insan, sanki çölde uçuşan bir tüy misalidir. Bu hengâme içinde kurtuluş yolu arayan bir sufi ise ebedî huzurun, kalplere inen ilâhî vahyin nuru ile aydınlanmak olduğunu bilir. “Bilmek” elbette tek başına bir çare değildir fakat tam bir iman ile ahlâk güzelliğinin en yüce mertebesine erişenler ancak bilenlerdir. Bilmekten maksat ise
Tükendi
Zâtıma, Şems-i Tebrîzî derler... Bir'den Bir'e ya da birdenbire, Mevlânâ'nın hayatına girip, onun gibi inci tânesi bir âlimi kendime bağlayarak; onun yüzünü, ötelerin de ötesine sırlanmış olan başka âlemlere ve hakîkãtlere çevirdim? O'nu kendime nefes evlâdı edindim. O'na nâfiz nazarlarımı verdim. O'dan gönül sohbetlerimi aslâ esirgemedim. Her sorusuna cevap vererek, O'nu halktan alıp Hakk'a ulaştırdım. Sâdece kendimizin tanıklık etmiş olduğu 40 sohbetim ile ona tüm emânetimi ve de vâridâtımı teslim e
Tükendi
İnsanın saadeti; Allah (c.c.)'ı bilmektir. Peygamberlik ve Velilik, İnsanın Yaradılışı, Kalbin Varlığı, Ruh ve Mahiyeti, Ölüm ve Hakikati, İlim Öğrenmek, Komşu Hakları, Büyük ve Küçük Günahlar, Tevbe, İbadetler, Muamelat, Temizlik, Abdest, Namaz, Oruç, Hac, Zekât, Sadaka, Alışveriş, Nikâh, Evlilik, Helâl ve Haramlar.
Tükendi
Kadiriler arasında Abdülkadir-i Geylani'den sonra tarikatın ikinci pîri sayılan Eşrefoğlu Rumi daha hayatta iken büyük bir velî kabul edilmiştir. Evliya Çelebi, Eşrefoğlu'nun içinde medfun bulunduğu İznik'teki cami ve dergahtan da bahsederek ondan "yetmiş bin müride malik bir pişva-yı aşıkan" diye söz etmektedir. Şeyh ve mutasavvıf Eşrefoğlu Rûmî'nin sade bir Türkçe ile yazdığı Müzekki'n-Nüfus, Eşrefoğlu'nun en şöhretli eseridir. Dünya muhabbetinin sebeplerini, yarar ve zararlarını anlattığı kısımda "bu ki
Sevgili’ye uzun bir mektup bu yazılanlar. Bir çocukluk düşü, genç kız rüyası, olgunluk çağına uzanan köprü. Peygamber aşkının, O’nun yürüdüğü yollarda yürümeye duyulan hasretin, baktığı gökyüzüne bakma arzusunun tezahürü okuduklarınız. Bu yol, bu mektup, bu kavuşma bir son değil. O’na daha layık, daha iyi biri olarak gelinecek yolların henüz başı. ‘Şefaat Yâ Resûlallâh!’
1968 Anadolu’da önemli etkisi olan Muhyiddin İbn-i Arabi’nin Bâtınî öğretisi, kökeni on binlerce yıl öncesine giden çok yönlü bir bilgi edinme ve bilgi aktarma sistemine bağlıdır. Bu sistem, Sufizmin önemli temel taşlarından biridir. İbn-i Arabi Öğretisi’ne ait sırlı sözler, o devrin halkından saklandı. Bu sırlı sözlerin içine çok etkili bilgiler gizlendi. “Arif İçin Din Yoktur” sözü de, bu gizemli sözlerden biridir. Bu sözün derinliklerine inildikçe, birçok kavramların hakikatleri de apaçık algılanacaktır
Kudretin yarattığı ilk şey kalemdir. Kalemin ucunda iki dünya tek bir yazıdır. O, kalem değil, güzellik bahçesinde yetişmiş taze bir fidandır. Varlık silsilesi göz önüne alındığında fikirde ilk, fiilde sondur. Sûreti insandan doğmuşsa da mânâsı varlığın özüdür. İslâmî ilimler, tasavvuf, dil, edebiyat ve şiir sanatları alanında pek çok eser kaleme almış olan Molla Câmî, Sebk-i Hindî dönemi öncesinde yetişen, klasik Farsça şiirin son büyük şairidir. Eserleriyle şöhreti Hindistan’dan Balkanlara kadar geniş
Kaynaklarda hâfız, hadis ilimleri ve fıkhü’l-hadîs âlimi gibi vasıflarla anılan İbn Hazm, gerek zihnî kabiliyetleri gerekse dindarlığı bakımından çok seçkin bir âlim olarak tanıtılmaktadır. Bütün İslâm ilimlerinde derinleşmiş olduğu, hükümlerini doğrudan Kitap ve Sünnet’ten çıkardığı, edebiyat ve şiirde mâhir, dil, siyer ve tarih konularında geniş birikime sahip olduğu belirtilmektedir. İbn Hazm bu alanların hepsinde eser vermiştir. İbn Hazm’ın elinizdeki eseri, gerek çoğu ahlaki problemi ele alması ve gere
İnsana bahşedilen meziyetlerden birisi de nutuk'dur. Aklın mahsûlü olan düşünce, dili vâsıta edinerek tezahür etmektedir. Dil, bu mümeyyiz vasfı ile insana diğer mahlûkâttan farklı bir mevki kazandırmaktadır. "İnsanların birbirleri ile olan ilişkilerinde konuşa konuşa mesafe katedecekleri" malum bir hakîkattir. Kısaca, hitâbet kelimesi ile ifadesini bulan bu özellik muâşeret ve ictimâî hayatın da yegâne gereğidir. Beşerî hayatta lüzûmu tartışılmaz olan bu unsur gerektiği şekilde kullanıldığı zaman
İslâm’ın ilk asırlarında bir dindarlık biçimi olarak temâyüz eden tasavvuf hareketinin kısa süre içerisinde gelişme kaydederek bir dünya görüşü olmayı başardığını ve İslâm medeniyetinde ortaya çıkan diğer entelektüel gelenekler karşısında rüşdünü ispat ettiğini görürüz. Bu bağlamda tasavvuf kendi özgün varlık anlayışını ve bilgi teorisini tesis etmiştir. Daha çok Tanrı’nın tek gerçek varlık olduğu ve âlemin Onun karşısında bir varlığının bulunmadığı ilkesine bağlı bir ontoloji olan bu varlık tasavvuru, özgü
Allah kılı kırk yaracak titizlikle çalışan bir saat ustasıdır. O kadar dakiktir ki saniyesinde her şey tam zamanında olur. Ne bir saniye erken, ne bir saniye geç. Her insan için bir aşık olma zamanı vardır; birde ölmek zamanı. Aşksız geçen bir ömür beyhude yaşanmıştır. Acaba ilahi aşk peşinde mi koşmalıyım, yoksa Dünyevi, semavi ya da cismani diye sorma! Ayrımlar ayrımları doğurur. Aşkın hiçbir sıfat ve tamlamaya ihtiyacı yoktur. Başlı başına bir dün
Hocazâde Ahmed Hilmi, son dönemde sûfî tabakâtı sa- hasında kaleme aldığı eserlerle adından söz ettiren edip ve âriflerdendir. Erzincan Eğin (Kemaliye)’lidir. Tahsilini İstan- bul’da yapmıştır. Müderrislik vazifesinin yanında müfettişlik görevinde de bulunmuştur. Tasavvufta Nakşbendîlik yolun- dan nasiplenmiş olup, soyu Halvetiyye’nin ikinci pîri Seyyid Yahya Şirvânî Hazretlerine ulaşmaktadır. Hadîkatü’l-Evliyâ ile Ziyâret-i Evliyâ adlı eserlerinin devrin pâdişâhı Sultân II. Ab- dülhamid’in takdirin
Şeyh Muhammed Vefâ Efendi, 18 asır sûfî-şâirlerinden olup, Edirne’lidir. Halvetî-Gülşenî şeyhi Pîr Hasan Sezâyî Hazretlerinin torunu, şâir-hattât Şeyh Ahmed Müsellem Efendi’nin oğludur. Velî Dede Dergâhı’nda babasından sonra posta oturmuştur. 1212/1797’de vefat etmiş ve babasının tür- besine defnolunmuştur. Kaleme aldığı nutuklarında “Vefâ” mahlasını kullanan Muhammed Vefâ Efendi’nin, hadîse dair Hadâiku’s-Salât ile Pîr Sezâyî’nin Dîvân’ını intihâb yoluyla tahmis ettiği Nüzhetü’l-İhvân adlı eseri va
Harîrîzâde Mehmed Kemâleddin Efendi, 19 yüzyılda velûd bir şahsiyet olarak temâyüz etmiş isimlerdendir. Otuz iki yıl gibi kısa ancak bereketli bir ömür geçirmiş olan Harîrîzâde, birçok eser telif etmiştir. Harîrîzâde’nin mühim eserlerinden biri ise, “Halvetiyye Usûl ve Âdâbı” başlığıyla çeviri metnini sunduğumuz elinizdeki Kenzü’l-feyz’dir. Halvetiyye tarika- tının seyr ü sülûk usûlleri ve âdâbı hakkında önemli bilgiler içeren Kenzü’l-feyz’de intisap, zikir, sohbet, mürşid-i kâmil ve sâdık müridin ö
Tasavvufta nefsin yedi mertebesine göre değişen hâllere etvâr-ı seb’a adı verildiği ve bu terimin daha çok Halvetiyye mensupları arasında yaygın olduğu bilinmektedir. Bundan dolayıdır ki mezkur tarikata mensup şeyhler, sâlikin mânevî yolculukta nefis mertebeleri ile ilgili ihtiyaç duyduğu husus- ları açıklamak üzere etvâr-ı seb’a adıyla pekçok eser kaleme almışlardır. İşte böylesi eserlerden birisi de 18 asır Halvetî-Gülşenî şeyhlerinden Edirneli Ahmed Müsellem Efendi’nin, mürşidi ve kayınpederi Pî
Memlûk hakimiyeti altındaki Kahire'de Hanefî mezhebinin başmüftülüğü görevine kadar ilerlemiş olan Bergamalı Muhyiddin el-Kâfiyeci, tarih usûlü alanında -bilinen- en eski eseri telif etmiştir. Onu önemli kılan, evrensel anlamda bir tarih usûlü ortaya koymaya çalışması, tarih yazımı konusunda tutarlı bir yöntem teklif etmesi ve bu yöntemin tarih bilgisinin değerini tesbit etmek için bir kriter teşkil etmesidir. Kâfiyeci'nin tarih anlayışının ele alındığı bu eserde yine aynı müellifin (el-Muhtasar fî İlmi't-T
Ken’ân Rifâî Hazretleri, Rifâîliğin Türkiye’deki temsilcilerinden olup aynı zamanda Kenâniyye kolunun da kurucusudur. Ken’ân Rifâî, Rifâîliğin asıl gayesi olan “hiçlik” ve acz mefhumlarını kendi tasavvuf anlayışının merkezine koymuş çok büyük bir öğretmendir. Ken’ân Rifâî aslında bir profesörden çok daha bilgili olmasına rağmen, öğrenci yetiştirmeyi tercih etmiş, akademik kariyer talep etmemiş ve kitap yazmak yerine kitap yazacak kalemleri yetiştirmiştir. Bugün dünya çapında sayısı milyonları aşan öğrencile
Tükendi
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 20-40 / Aktif Sayfa : 2