"Şiir, insanla insan, insanla dünya arasındakini seçerek bir başka düzleme aktarır ve yeniden kurar. Bir özel dil olmakla birlikte şiir bir iletişim aracıdır. Nesnel dayanağı olan çoşkulu bir söylemdir. Kimi kez doğru giden bir oktur. Yeniden düzenlenmesi gereken yaşama, dünyaya usla karşı çıkıştır. Başkaldırıdır."
- Gülten Akın
Gülten Akın'ın toplu şiirlerini üç cilt halinde sunuyoruz. İlk ciltte Rüzgar Saati (1956), Kestim Kara Saçlarımı (1960), Sığda (1964, TDK Şiir Ödülü) ve Kırmızı Karanfil (1971) ye
Uymadı Usta
Ustam sana isyandayım, yanlış çıktı sözlerin
Aşk çoğaltmıyor beni, tükenmek yaşadığım.
Çocuk kaldım,
Neyim varsa alıp götürdü bunlar;
Kimi, gülüşümü sildi yüzümden
Kimi, azar azar zehirledi içtiğimi
Kimi, pençesini göğüs kafesime geçirip
Söküp çıkardı yerinden zavallı yüreğimi...
Ustam; aşk da şiir gibi yalanla beslenirmiş
Niye öğretmedin bana, acılıyım bu yüzden
Taş gibiydim,
Çöle savrulan kum oldum,
Bir aslanı düşün ki kediye dönmüş kükremesi.
Dahası şans dediğin kendisi bulm
Orhan Veli, Türk şiirinin mihenk taşlarından biridir. Getirdiği yeni şiir tarzı ile dilin sadeleşme ve dönüşümünde önemli bir rol oynamış, konuşma diliyle "sıradan" insanı şiirine konu edinmiştir. Orhan Veli – Bütün Şiirleri özel ciltli baskısına şairin el yazısı şiirleri ve fotoğrafları da eklenmiş ve kitap üçana bölümde ele alınmıştır:
I. Bölüm: Eserler: Garip, Vazgeçemediğim, Destan Gibi, Yenisi, Karşı
Iı. Bölüm: Kitaplarına Girmeyen Eski Ve Yeni Biçimli Şiirleri
Iıı. Bölüm: Kitaplarında Yer Almayan Son
İnatla sana benzetmeye çalışırım şiirleri
Başaramam, anlatamadığımsın.
Çizmek istesem hiçbir kalem işleyemez seni
Bütün renkler boğulur gözlerinin baharında,
Dudaklarının allığında, teninin güzelliğinde.
Söylemek istesem hiçbir söz anlatamaz seni
Bütün notalar değersizleşir soluğunun melodisinde,
Saçlarının dansında,
Kirpiklerinin ıslığında.
Yazmak istesem seni hiçbir sözcük yetmez anlatmaya seni
Eksik kalır sıfatlar, tasvirler, benzetmeler;
Yüzünün berraklığında,
Sevdanın rüzgârında.
Sen doğarken oğlum!
Rüzgârı bekleyişi bitmişti uçurtmalı çocuğun,
Yüreğim dalgalanmış uçuyordu gökyüzünde
Ellerim terlemiş, özgür bırakmıştım dünyayı.
Sen doğarken oğlum!
Yağmur yağıyordu hastanenin avlusuna,
Mevsimin en delisi gibi,
İçimdeki nehir çoktan taşmıştı
Olan bodrum katlarına olmuştu.
Çocuklar oturuyor sıralarda, dolduruyor kahkahaları boş koridorları ve bir öğretmen izliyor uzaktan küçük masum dünyaları. Kalemine ilham olan çocuklarına, çocuklara dair ne varsa içinde döküyor bir bir sayfalara.
Geçmişin insanları zamanın trafiğini değiştiriyor; yakalanan anlarla birlikte her şey arayışların ve kaçışların, ertelemelerin ve kavuşmaların tesadüfi dizilimiyle Berlin'de, gece sessiz olunması gereken bir balkona taşınıyor.
Barış Pirhasan, zihin çekmecesini karıştırırken yoksulluklara kendi giden aşıklardan hastane odalarındaki arkadaşlara kadar hayatının tüm insanlarını kendi gölgeleri gibi uzatıp kısaltıyor. Kıpırtısını ve heyecanını muhafaza eden şiirler, bu kez biraz daha yüksek bir sesle okunuyor.
Varlık'tan Garip'e Türk Rönesansı'nın Şiiri (1933-1941), modern Türk şiirinin en hareketli dönemlerinden biri
olan 1930'lu yıllarda belirmiş şiir anlayışlarıyla süreli yayınlardaki şiir verimini dönemin koşulları içinde
değerlendiren bir çalışma. Cumhuriyet rejiminin kültür ve sanat politikalarına ağırlık verdiği bu yıllarda Varlık,
Servet-i Fünûn, Yücel, Kültür Haftası, Ağaç, Ses, Yeni Edebiyat Gazetesi, İnsan, Kopuz, Orhun, Oluş, Gündüz,
Çığır, Marmara, Yedigün ve Aramak gibi birçok süreli yayın varlığını
Mehmet Erte'den 11 yıl aradan sonra yeni bir şiir kitabı: Çatlak.
Kitabın "Çatlak" başlıklı ilk bölümünde Erte'nin sadece Alçalma'nın (2010) ardından kaleme aldığı şiirler değil, Suyu BulandıranŞey'in (2003) yazım sürecinde doğduğu halde ait olduğu bütüne nihayet kavuşan iki şiiri de var. "Çatlaktan Sızanlar" başlıklı ikinci bölümde ise şair kendini gerçekleştirme serüveninde şimdiye dek gizlediği yüzünü, bir bakıma tarihöncesini açıyor okura. Çatlak, bize kurduğumuz dünyaların dayanıksızlığını, artık taşın
Şiir bazen öyle bir gelir ki hayatın tüm renkleri ve sesleri sizi huzurun kapısında karşılar. Şiirin bir duygu olduğu kadar duyuş olduğunu da anlarsınız o zaman. Şiiri okurken bir ritim de sizi kendine çağırıyorsa içinize dokunan bir kurgu dize dize ruhuna sesleniyor diyebiliriz.
Sıddıka Zeynep Bozkuş'un şiirleri hayatın nefes alıp verdiği bir canlılığa sahip. Bir öyküsü, sesi ve daveti olan bu şiirşer özgün imgeleriyle günümüz şiirinin tüm parçalarını temsil ediyor. Bir uğultuyla çat kapı gelen, biraz mav
Sessiz bir törenle iç geçirme arasında duran yerde gömdüm onları. ölü oğullar. kurban hepsi. sanki onlara, kurban oluşlarını hatırlatmak için var yeryüzü.
yüzleşiyoruz. sızlanmaya başlayan bir çırpınmada "yeter" diyorum.
"gidin ve öldürmeyin"
Her şeyin gelip geçtiği bu dünyada elimizde kalan, arkada bıraktığımız şeylerin hiç denilecek kadar az olduğunu bilmek ne kadar üzücü değil mi? Tutkuyla kavrulup gecelerce uykusuz kaldığımız aşklarımız bile gelip geçiyor. Peki, hiç mi bir şey kalmıyor, bizden geriye? Kalıyor elbette! Şarkılar, şiirler... Tarihi kendini aşan bir şairin, unutulmaz şiirleri. Ve Annabel Lee... O uzak deniz ülkesinden esip gelen serin bir ilkyaz esintisi...
Hayalini getirmeden ay parlamaz
Güzelim Annabel Lee
Yıldızlar çıkmaz am
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 340-360 /
Aktif Sayfa : 18
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.