Ey gönül yürüyorsun nereye?
Aşkın beni kavuracağı yere.
Aşkın seni nerede kavuracağını bilir misin?
Bu yolda bilmek şart mı, aramak yetmez mi?
İnsan bilmediği şeyi nasıl arar?
Kalp akıl gibi değildir ki bildiğini değil hissettiğini arar...
23.18/14.11.2019
Mevsimlerden sonbahar, aylardan Eylül
Ortalıklarda görünmez oldu Bülbül
En sevdiğim çiçek Lale ile Sümbül
Unuttuğumu sanmayın baş tacıdır Gül
Düşünceleri sıralarken araya koy Virgül
Aşkın, sevginin, inancın sembolüdür tabi ki Gül
Şifa için, dertlerin için, sıkıntıların için hep Gül
Ev mahremiyeti için en iyi örtüdür perde ile Tül
Ateş söndükten sonra geriye kalır Kül
Olmazmış Günahsız kul ile dikensiz Gül
Rabbin huzurunda yükselmek için biraz Bükül
Günahlarından yavaş yavaş bu şekilde Dökül
Tek dileğimdir d
Rübab-ı Şikeste, "Karilerime" başlıklı manzum bir önsözle başlar. Şiirlerini okuyucularına ithaf
ettiğini söylediği bu şiirde Fikret, okuyucudan iki şey ister: Gözyaşı ve samimiyet...
Rübab-ı Şikeste'nin ilk baskısı 1900 yılında yapılmış, çok kısa sürede bitmesi üzerine aynı yıl
ikinci baskısı neşredilmiştir. Uzun bir aradan sonra, o zamana kadar Fikret'in yazdığı bazı şiirler
de ilave edilerek 1910 yılında üçüncü baskı yapılmıştır.
1911 baskısına ise üçüncü baskıda olmayan üç şiir daha ilave e
« İnsanı insan eden duyguların sırtta bir kambur misali taşınan yük olarak görüldüğü, tamamen tüketime ve ‘sıradaki'ne dayalı şu dijital çağda şiirin, bizi bize hatırlatmak adına büyük bir sorumluluk üstlendiğini hep düşünmüşümdür. Ancak bu sorumluluğu günümüzde kimin devralacağına dair endişelerim hep baki kalmıştır.
İşte bu noktada Özgür Kınay'ın kalemi ile tanışmam, bu anlamda edebiyat ile ilişkisini masum ve kıymetli tutmayı başarmış herkes gibi benim de yüreğime su serpiyor. Olan bitene genel geçer bir
"Ertesi sabah, popomun arkasında bir kaşıntıyla uyandım. Dokunduğumda, kuyruk sokumumun başladığı yerde hafif bir çıkıntı geldi elime. Çıkıntıdan aşağıya doğru, ince uzun tüylü bir kuyruk sarkıyordu. Sıçrayarak dört ayak üzerine doğruldum.
Göğüslerim kaval kemiğime uzanıyordu. Vücudumun her yeri tüyle kaplanmış, benek benekti. Ellerim ve ayaklarımda siyah toynaklar, üzerlerinde aylardır silmediğim aşınmış kırmızı ojeler. Başucumdaki kaleme uzanıp dişlerimin arasına soktum. Cep telefonumu açıp annemi aradım
bilmezsin.
bir kirpik ucu bakış
bir büyük azmettiriş
bir tövbe beklentisi
çırılçıplak bir dünya
bir dünya çırılçıplak
bir dünya
kan kokuyor.
bilmezsin.
bir ney taksimi döner
nevi kendine mahsus
nevi kendinden menkul
nevi pek nevizâde
bir alkol akşamüstü
çırılçıplak bir dünya
dünya çok çırılçıplak
dünya
isyan kokuyor.
Kitap Açıklaması
"Şiir ne demek bilmiyorum. Hava gölgede 45 derece, sokaklar sıcakta kavrulmuş çiş kokuyor, bir allahım bile yok ve böyle müthiş kuş sesleri duymamıştım hiç. Gece yarısı uyandım, ışığı açmadım. Karanlıkta okunaklı yazmaya çalıştım. Yatakta doğrulmuş ‘Geriye yalnızca şiir kaldı birlikte direnecek.' diye düşünüyor, buna inanıyordum. Gece susmuş, karanlıkta her şey kaskatı sabitlen- mişti. Yazdıklarım üst üste binmiş. ‘Eski sözcüklere yeni anlamlar vermeliyiz.' Bu okunuyor yal- nızca."
"Peker için şairlik, tam bu nedenle bütün yaşamın parçalanmış hallerini, renk tonlarını yaşantılayabilmesi demek, imgede yaşanılır kılabilme, bunun için de şiirsel bir estetikle duyumsayabilme yeteneğidir. Şairlik her durumda yüceltilir, şair oluşun özellikleri abartılır. Kendisini en geniş anlamıyla şair olarak tasarlamış, bundan uzak düştüğünde hayıflanarak yeniden o tasarıma dönmüş bir şairdir Peker.... Saf duyunun insanıdır şair...Parçaları bütünlemeye çalışır... Şaire 'ergen şiir' in en uzun ömürlü şai
Türk insanı olarak çok üstün hasletlerimizin yanında çok önemli eksikliklerimiz de olmuştur. Bu eksikliklerimizin başında Türk Dili'ni koruyup, geliştirip yarınlara taşıyamamak ve o kadar çok tarihi olay yaratmamıza rağmen tarihimizi yazamamak. Selçuklular döneminde eğitim öğretim dilinin Farsça olması ile başlayan dil kaybımız Cumhuriyet dönemine kadar sürmüştür. Yüzyıllar boyu egemenliğimiz altında yaşayan hiçbir ülkeye kendi dilimizi öğretememişiz. Bin iki yüz yıl boyunca Türk coğrafyasında bizim hakimiy
Papatya söyledi:
Aşktan bezdi Venedik
Ağlatıp ağlatıp susturmayanlarından
Sevdirip sevdirip kavuşturmayanlarından
İnadından başka yola saptıranlarından
Zamanını kaçıranların feryat figanlarından
Fallarını açtım gondolların
Kara sevda çıktı bahtıma
Tutmadı falı bendeki aşkın
İsyanım sanadır ey deli gönül!
Değer miydi bunca derde, kedere
Yol onundur yol ver çekip gidene.
Unut aşkı, sevdayı, VAZGEÇ GÖNLÜM!
Dereler nehirler gibi coş sen de.
Öt bülbül gibi hoş bir seda ile.
Ne gülü sev ne dikene katlan.
Kaşlarını çatmaktan, VAZGEÇ GÖNLÜM!
Yer edinme kendine hiçbir yurdu.
Bil ki geçti artık senden sevdalar.
Ne bir merhem ol, ne de bir can suyu.
Sen bu vefasız yardan, VAZGEÇ GÖNLÜM!
Alma eline sazımın mızrabını.
Bir daha çalma o deli türküyü.
Yokuşlarda koşturma kıratımı.
Bana umu
Yaşadıklarını kalem ve kağıtla tarif etmek zordur. Çünkü acının kelimelerle ifade edilip öylece
anlatılıyor olması zoruna gider insanın, karşısındaki çektiği acıdan bir haber yaşarken.
Bu ifade edilişi layıkıyla yerine getirmek genç kalem Yusuf Öztürk'ün harcıymış meğer. Şiirlerini ve
acılarını derlediği bu kitapta kalbinizden bir parça bulmanız dileğiyle.
Kendine özgü kelimelerinin ahenkle dansına şahitlik etmek gurur verici, kalemine sağlık.
İrem SEVRUN
Nurullah Genç, Rüveyda adlı şiir kitabında en çok beğenilen şiirlerine yer veriyor. Şairin yılların birikimini bir araya getirdiği kitabına adını veren "Rüveyda"ya en güzel seslenişini şu dizelerde görüyoruz:
Sular köpürmemeliydi Rüveyda
Kırılmamalıydı ıslak dalları hasret servilerinin
Ben zehire alışkınım, şerbete değil
Rüyalar nefret eder avare duruşumdan
Kâbuslar çeker ancak derdimi yeryüzünde
Sen gün boyu simsiyah bir ufukla beraber
Ben her gece bir Mehdî türküsüyle çilekeş
Yargılamak için zeval kayıt
Şiir yazarım
Şiir okurum
Şairim diyemem.
Henüz gönülleri fethedemedim
Şarkı söyleyemem ama
Çok isterdim nağmelerle
İçli dışlı olmayı
Sesler dünyasına ses vermeyi.
Armonik müziği de severim.
Kuğu Gölü'nün
Okşayıcı sesleri
Kulaklarımı okşuyor şimdi.
Hele keman sesi
Yüreğimi deler geçer sanki!
Bir zamanlar
Bir keman sesi
Yükselirdi komşudan
Bir gün
Sustu birden!
Şimdi
Bu akşam
O keman sesini anımsadım
Gürültüleri arasında klaksonların!
Ve kuzum kuğucuk diyorum ki;
Anılar ne derse desin
Yaşamak zorundayız
Herke
Neşeyi bulsam da avunsam yine
Gençliğim beyhude soldu gurbette.
Kederli, yaralı, hasta gönlüme
Bir aşkın zehiri doldu gurbette.
Saadetten, neşeden, huzurdan ırak
Gözlerim kan döksün, erisin bırak.
Beklerim bir türlü doğmuyor şafak
Gündüzlerde gece oldu gurbette.
Yasından karalar bağlayan âşık,
Irmak gibi coşup çağlayan âşık,
Durmadan günlerce ağlayan âşık,
Derdine dermanı buldu gurbette.
Ufuk Akbal hangisi? Kimine göre havada
asılı kalan mütereddit yumruğun şairi,
kimine göre bütün olan bitenin kıyısında
adeta şen bir diğerkâmlığın kuyumcusu.
Ve kimine göreyse şiirlerindeki aslına
aykırı dikiş olmasaydı sadece basit bir
paparazzi. Sağcılık Şiirleri, 2010'lar Türk
şiirinin ironik-politik şiirlerle bezeli, kült
ve uzun süredir kayıp kitabı.
Bütün zulümler bizi buldu
Tankla vuruldu gençliğimiz
Bazen sesli bazen sessiz
Karanlıklar çöktü bir yana
Yaraya ilaç aradık, yok
Kayıp yollarda yürürdük
Bilinmez ülkelerin diyarına
Karlı dağlarda ıslak yağmurda
Gençliğin sıcak teri silindi
Ömür kırılgan, şefkat yorulmuş
İhanet sarmalıyla vurulduk...
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 980-1000 /
Aktif Sayfa : 50
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.