Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 180-200 / Aktif Sayfa : 10
Genç Kardeşim! Tarih Boyunca Müslüman öncülerin, liderlerin, rehberlerin, dava adamlarının, mücahitlerin, şehitlerin ve salihlerin hayatını incelediğinde onların hayatında özellikle üç özelliğin öne çıktığını göreceksin. Bunlardan birincisi, görenlerde hayranlık oluşturan muhteşem bir ruh ve irade terbiyesidir. İkincisi, hayatı saniyelerle yaşamaya odaklanmış muazzam bir zaman bilincine sahip olmalarıdır. Üçüncüsü ise her türlü yoğunluğa rağmen asla terk etmedikleri manevi programlardır.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) buyuruyor ki: Allah Resûlü (sav) yolculuğa çıkacağı zaman şöyle dua ederdi: “Allah’ım! Seyahatimizde bizim sahibimiz ve geride bıraktığımız ailemizin vekili sensin! Allah’ım! Yolculuğun sıkıntısından, kederli görünüşten, aile ve malımızın kötü hallere düşmesinden sana sığınırım.”
Bâbîlik ve Bahâîlik, 19. yüzyılda bâtınî yorumlarla, tasavvufun ve Şiiliğin ana esaslarından mehdilik anlayışının ortaya çıkardığı bir cereyandır. Mirza Hüseyin Ali tarafından kurulmuş ve görüşleri itibariyle İslâm kültürüne dayanmakla beraber İslâm dairesinden çıkmış bir fırkadır. Bahâîler, büyük bir gayretle kendilerinin ayrı bir dine mensup olduklarını, Bahâîliğin ayrı bir din sayılması gerektiğini ileri sürerek bu yolda hukukî bir karar elde etmek için çabalamaktadırlar. Elinizdeki kitapta, Bâbîli
Zeydiyye ve Mu‘tezile’nin mezhep esasları büyük ölçüde birbiriyle örtüşür. Ayrıştıkları temel nokta “imâmet”in “el-menzile beyne’l-menzileteyn” ilkesiyle yer değiştirmesidir. Nitekim bu hususu Şehristânî, Hâdî b. İbrâhim el-Vezîr ve Makbilî gibi âlimler dile getirmiş, günümüzde de bazı araştırmacılar benzer görüşleri ifade etmiştir. Ancak bahsedilen görüş sahipleri, Zeydiyye ve Mu‘tezile’nin mezhep esaslarındaki benzerliği vurgulamışsa da ikisi arasındaki ilişkinin gelişim sürecine pek değinmemiştir. Bu ça
"Neden Namaz? Çünkü namaz, imandan sonra Rabbimizin en çok üzerinde durduğu bir ibadettir. Hz Peygamberin hayatının ayrılmaz parçasıdır. Namaz hayatın ta kendisidir. Hiç bir şekilde terkine izin verilmemiştir. Buna rağmen günümüz Müslümanlarının en çok ihmal ettiği kıymetini bilemediği bir ibadettir. Dolayısı ile karşımıza iki sonuç çıkıyor: Namazını kılamayanlar ve kıldığı halde gereken önemi veremeyenler."
Daha çok Hanefî fıkıh klasiği el-Hidâye üzerine yazdığı en-Nihâye adlı şerhiyle tanınan Hüsâmeddin es-Siğnâkī, Hanefî-Mâtürîdî geleneğinin kendi dönemindeki önemli temsilcilerinden biridir. Siğnâkī’nin bu şerhi, Hanefî-Mâtürîdî kelam geleneğinde önemli bir yeri bulunan Ebü’l-Muîn en-Nesefî’nin (ö. 508/1115) kelam eseri et-Temhîd li-kavâidi’t-tevhîd üzerine yazılmış tek şerh olma özelliğine sahiptir. Siğnâkī, et-Tesdîd adlı bu şerhinde başta müellifin Tebsıratü’l-edille’si olmak üzere, Mâtürîdî geleneğin di
Fıkıh usulü, dinî metinlerin (Kur’an ve sünnet) anlaşılması ve yorumlanması konusunda İslâm geleneği içinde müslümanlar tarafından oluşturulmuş yönteme ilişkin disiplindir. Genel bir anlama ve yorumlama teorisi oluşturma gibi bir iddia taşımamakla birlikte böyle bir genel teori, tefsir, hadis, kelâm gibi diğer disiplinler için dil, anlama ve yorumlama konusunda zengin bir bilgi birikimini ve çeşitli tartışmaları içermektedir. Usul tarihi açısından bakıldığında bu alanda iki yöntemin oluştuğu görülmektedir.
Her şey Hira mağarasında ilk vahyin gelmesiyle başladı. Kur’an-ı Kerim daha sonraki yirmi üç yıl içinde muhataplarının hayatlarını adım adım değiştirip yeni bir dinî nesil oluşturdu. Vahyin indiği ortamdan ve nesilden uzaklaşıldığında, Kur’an’ın geldiği zamanda olanlar, diline ait özelikler, indiriliş süreci ve mushaf haline gelişi ve benzeri konular hakkındaki bilgiler, onu tanımak isteyen sonraki kuşaklar için gerekli oldu. Bu sebeple söz konusu bilgileri derli toplu olarak sunan eserler hazırlandı. Elini
Hadislerin ortaya çıktığı dönemi tespit etmek üzere Batı’da uygulanan tarihlendirme yöntemleri, oryantalist paradigmanın, hadis literatürünün büyük kısmının uydurma haberlerden müteşekkil olduğu şeklindeki öncülüne dayanarak geliştirilmiştir. Bu çalışmada söz konusu paradigmanın öncüllerinin, hadis tarihlendirmesine etkisi örneklerle tahlil edilmekte, oryantalistlerin bakış açısı farklılığından kaynaklanan yorumları ele alınmaktadır. Çalışmanın tenkitten ibaret kalmaması ve hadis usulüne katkıda bulunabilme
Müslüman Türkler’le XI. Yüzyılın başlarında tanışan Hint alt kıtası (Hindistan, Pakistan, Bengladeş) XV. yüzyılın ortalarından itibaren Osmanlılar’la çok güçlü irtibatlar tesis etmeye başlamıştır. Özellikle sömürgecilik çağı olan XIX. yüzyılın ikinci yarısından sonra kendi geleceklerini ve onurlarını Osmanlılar’ın varlığında gören Hindistanlı müslümanlar bütün çaresizliklerine rağmen Osmanlı Devleti’nin bekası için harekete geçmiş ve 1924’te hilafetin ilgasına kadar ellerinden gelen her türlü fedakârlığı ya
Şair 1947 Boğazlıyan Başhoroz köyünde doğdu. Boğazlıyan ortaokulundan mezun olan Yörük, askere gitmeden önce vekil öğretmenlik yaptı. Askerliğine çavuş olarak Ankara Mamak muhabere okulunda başlayıp Erzurum Aşkale’de muhasebeci olarak bitirdi. Terhis olup memlekete döndükten üç ay sonra İstanbula PTT sınavı için gitti ve ikincilikle kazandı. Çatalca’da üç yıl memurluk yaptıktan sonra Berlin’e gitti. 1973-2003 yıllarında Berlin’de çalışıp emekli oldu.
Gerçekte Endülüs milleti Arap, Berberi, Romen ve Vizigot melezi olup özgün niteliklere sahip farklı bir millettir. Bu millet 1497’den itibaren İspanyolların uyguladığı sistemli bir soykırıma maruz kalmış ve yitip gitmiştir. Onlardan geriye kalan kültürel miras ise tüm insanlığa mâlolmuş şekilde yaşamaya devam etmektedir. Elinizdeki kitapta, Endülüs İslam toplumunun hem kendi içindeki gayrimüslim topluluklarla ve hem de dışarıdaki hristiyanlar ile sağladığı siyasi, askeri, toplumsal ve kültürel iletişim ve e
Herkesin birbirinden şikâyet ettiği bir toplum haline geldik. Lâkin kimse neden bu hale geldik sorusuna cevap aramıyor. Yüz yıla yakın bir süredir üzerinde bin bir türlü tuzak, hile ve entrika kurulan bu ülkenin insanları bu kadar çok düşmana rağmen kendilerini çok iyi muhafaza ettiler. Halen iyilik cevheri yüreklerden sönmedi ve halen insanlığı bu topraklarda görebiliyoruz. İslâm değerlerine sıkıca sarılan bu toplum, kıymetli insanlardan oluşmakta. İslâm değerlerine sıkıca sarılan cümlesine, “nerede İslâm
Bir ilmin tarihini bilmek, onun statik ve dinamik yönleri arasındaki ilişkiyi kavramayı sağlar. Özellikle dinamik boyutunu, ilerleyen ve ilerletilmesi gereken yönlerini yani “olan”ı ve “olması gereken”i anlamaya katkıda bulunur. Vurgulayalım ki, geleceği öngörebilmek ve olması gerekeni inşa edebilmek, öncelikle geçmiş ile bugünün mukayesesini yapabilmekten geçer. Bu kitapta kelam tarihi, çeşitli yönleriyle ele alınmış; İslam tarihinde itikâdî tartışmaların ve bu tartışmalarda beliren temel yaklaşımların doğ
Elinizdeki bu eser, İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, İslami İlimler alanında ve disiplinler arası bir nitelikte aynı adla yeni açılan Tezli ve Tezsiz Yüksek Lisans Programı öğrencileri için bir referans kitap olarak hazırlanmıştır. Disiplinler arası yaklaşımla dört farklı boyutta ele aldığımız bu çalışmanın tebliğ, davet ve irşat alanında nicelik ve nitelik olarak henüz yeteri kadar bilimsel çalışmanın yapılamadığı ülkemizde başkaca çalışmalara öncü olmasını ümit ediyoruz.
Birbirimizi bulduğumuzda, bunu ikimiz de daha iyi idrak edeceğimize kalpten inanıyorum. Eminim. Umarım ki şimdilik bensiz attığın her adım seni her daim güzelliklere kavuşturur. Sen her daim dimdik sabırlı bir yürekle yürü güzel insan. Dosdoğru at adımlarını. Yolun sonuna sadece doğru, samimi, dürüst ve tertemiz kalpli olanlar ulaşacak. Yürekler birbirine benzeyeni severmiş. Kalpten kalbe yol varmış derler ya... Seni daha tanımasam da görmeden bu yolu kaderimize yazdı ya Rabbim, biliyorum ki en doğru ve hay
Bizler bu çalışmamızda, ilk dönemden günümüze kadar ilâhî kelamın bayraktarlığını yapmış ve farklı kıta, coğrafya, mezhep, meşrep ve kültürlerde yetişmiş ve de sahalarında mümeyyiz olan Kur’an, sünnet, ilim ve fikir ehli müfessiri; mücadeleci, içten ve bedelini imanıyla ve de İslâmî hayatlarıyla ödedikleri yaşamlarını aktarmaya çalıştık. Sonrasında, söz konusu müelliflerin akıl ve yüreklerini mezc edip kaleme aldıkları, rivâyet içerikli tefsirler yanında; mütehassıs oldukları fıkhî, tasavvufî, ilmî, mezhebi
Prof. Dr. Soner Duman, gençlerin gönlünü bulandıran ve merakını celbeden birçok soruya bilgiyle, özenle ve hikmetle cevaplar sunuyor bu kitapta. Hayatın içinden örneklerle, akıcı bir üslup ve samimi bir edayla, adeta kol kola giriyor okuyucuyla, sadece zihne değil gönle de dokunuyor.
Halife’nin keyfî ve otokratik gücü sadece bir açıdan kısıtlanmıştı. O da her Müslüman gibi, şeriat yani İslam hukukunun hükümlerine tabiydi. Bu sınırlandırma, İslam hukukunun temel olarak (en azından teoride) vahyedilen İlahi Kelâm’dan türemiş olmasından ve insan hayatının her alanıyla ilgili düzenlemeler koyarak Hristiyanlıkta doğan kilise kanunu ile devlet hukuku arasındaki ayırıma izin vermemesinden kaynaklanıyordu.
Derviş Pusulası başlığıyla neşredilen bu güzide eser, tasavvuf semasının “bâzu’l- eşheb”i yani “beyaz şahini” yüce veli Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin el-Gunye li- tâlib-i tarîk-ı hakk adlı eserinin son kısmı olan Tasavvuf Kitabı’dır. Bu önemli eserde Geylânî hazretleri, tasavvufun bir takım temel ıstılahlarına, kavramlarına açıklık getiriyor. Daha sonra sufilerin hem kendi içlerinde hem de sosyal hayatta takınması gerekli olan tavırlarını öyle detaylı bir surette anlatıyor ki bu eser tasavvuf yoluna sü
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 180-200 / Aktif Sayfa : 10