Dünyayı değiştirme iddiasıyla yola çıkan devrimciler, kendilerini ne kadar değiştirebildiler?
Yeni bir insan yaratma çabası içindeki devrimci militanların kendi kimlikleri, savundukları ideolojiyle ne kadar uyumlu?
Devrimci bir kimliğe sahip olmayanların devrimci bir politikaları olabilir mi?
Kimlik ve politika arasındaki diyalektik bağı, Türk ve Kürt Solu nezdinde ele alan bu kitap, yukarıdaki soruları samimiyetle yanıtlıyor...
Bir tarafta ev baskınları, işkenceler, kayıplar ve ölümler...
Diğer tarafta umut ve yaşam mücadelesi...
Kaçak ve sürgün hayatın umutsuzluğundan, dostluğa ve yoldaşlığa uzanan bir yakınlaşmanın hikâyesi...
Her ne kadar kışa dönse de mevsim, tipiye inat açar kardelenler. Yok sayar zemheriyi. Oysa bir müjdedir bahar, umududur bütün renklerin.
Yerden bir avuç toprak alıp avcunun arasından süzerken, "İmanım... İnsanın dünyası işte bu bir avuç toprak. Bu toprak, ömrümüzün başı ve sonudur. Ayaklarının altında d
baş döndüren mide bulandıran
bir çağdan geçiyoruz
yine gebe
yine de umut yoldaşımız
vakitsiz ölenlerin yasında boğuluyor
yeni doğanlarımızın çığlığı
yine de doğum
haksızlık sarmaşık, sarmış dolanmış
yollar kapalı
yine de yolculuk
haklılıktan çıldırmak mümkün
yine de akıl tarihi kaydedenler kör
avukatlarımız dilsiz, hâkimler sağır
davamız mahşere kalmış
yine de adalet
nereden tanışıyoruz
ki seninle
evvel zaman içinde
kalbura dönmüş cümle kapısından geçilirken
ipek mendili açmayan bezirgânbaşından
ele hizmet güne kısmet o kapı tokmağından
"Birilerinin bizi mecbur bıraktığı, bize tahsis edilmiş gibi duran ‘ucuz düşler imalâthanesi'nde ömür tüketeceğime
ben, kendi ‘kişisel kuyu'mun derinlerine dalıyorum. Siz de dalın kuyularınıza. Boğulmayacağınızı göreceksiniz. En
dipte, derinde, her birimizin kuyularını bir diğerine bağlayan ortak ırmağımızın suyu var..."
Bu sözler, "Sessiz Ayakkabılar"ın sahibine, Gülümser'e ait. Belki de size! Çünkü çoğu kez hayat gibidir edebiyat.
Özellikle de yazmak, yaratmak. Sonu kestirilemeyecek bir serüvene dönüşür.
Her zaman İstanbul ile kıyaslanma haksızlığına uğrayan Ankara, sevginin ve bağlılığın kenti olmuştur. İstanbul aşkın kentidir, her
medeniyetin notaları arasında müzik yapmış bir sazendedir. İki şehir arasındaki çizgi, sevginin köklülüğü ve sürekliliği ile aşkın
hevesi ve kısalığı kadar başkadır.
Başka Kent Ankara'nın anılarında dolaşırken, petrol bulunan Ankara Garı inşaatından, Kale'nin gizli geçitlerine, Dikmen'de kayak
yapan Ankaralılardan, Ulus Tenis Turnuvalarının yapıldığı yıllara uzanacaksınız. Ankar
Mavi iplere dizili
Yuvasında bir dünya
Nefretten uzak süzülür
Yurdu kuşatır
Bir baştan bir başa
Ne firavunların ihanetini
Ne Nemrut'un acımasızlığını
Yıkılınca kum sarayları
Bitince fermanları
Restore edilmeyen tanrıları
Şimdi bardakta yaralı
Kınalı eli
Bir baştan bir başa
Derya seli
Sır olur birden baskıyla yıkanan kent
Sokaklarda bir faili meçhulle
Bitmeyen umutlarla
Cesaretle
Dolup taşmalı bütün şehirler
Tek bir vücut
Haykırmalı hep bir ağızdan özgürlüğü
Düşenlerin ardından değil gözyaşları
Yüreğimizde taşıyarak onurunu
Uğurlarken sonsuzluğa
Taşmalıyız şehirlerden
Yeniden doğacak günleri kucaklayıp
Unutma sevgilim;
Güneş her battığında gözlerinde ben doğacağım
Ve karanlık gecelerde ışığın olacağım.
Unutma sevgilim; rüzgârın her esişinde
Saçlarında gezeceğim
Ve fırtınalı denizlerde limanın olacağım
Unutma sevgilim; her yağmur yağdığında
Şimşek olup çakacağım
Ve damla damla birikip yanağından sızacağım
Unutma sevgilim;
Aşk masalını yeniden yazacağım
Ve Mecnun'a inat
Bir ömür senin için çöllerde yanacağım
Tarih onu "Che'nin İntikamını Alan Kadın" olarak ansa da Monika Ertl, bir kadın hayatına kaç hayat
sığdırılabileceğinin benzersiz bir örneğidir aslında. Yaşamının her döneminde değişimin, dönüşümün ve kendini
aşmanın hakkını veren kuraldışı bir insandır.
İçinde doğduğu ve yetiştiği Nazi Almanya'sından sinemacı genç bir kadına, Bolivya'da ve Güney Amerika'da
dönüştüğü toplumsal devrimci duyarlılıktan tüm dünyada cesaretiyle tanınan bir hak savunucusuna... Tüm bunların
yanında bir evlat, bir genç kız, sonra e
Çalıntı tuğlalarla cami yapıldığı doğru mu?
Fakirler ve Çingeneler için ‘‘askıda ciğer'' uygulaması!
Seyhan Nehri'nin önceki adı neydi?
Dinen günah olan faiz, nasıl helal hâle getirilirdi?
Şeftali sokağı nerededir ve neden adı Şeftalidir?
Vali Halil Paşa'nın karısının kolyesi neden rehin alındı?
Bakkala borç yaparak geçinen vali kimdir?
Halil Paşa gerçekten çarşıyı yaktı mı?
Salgın hastalıkların nedeni ve önüne geçilmesi.
Adana'da ilk dans kursu neredeydi?
Tuvalet çukurları nasıl temizlenirdi?
Müslümanlar n
Güner Kuban, bu kitabın kahramanı Aliena gibi Atina'nın Pire Limanı yakınlarında doğdu.
Babası ilk TBMM Milletvekilli Reşit Bey, Çerkes Ethem Bey'in ağabeyi olduğu için yaşadıkları haksızlıklar nedeniyle
sürgün çocuğuydu. Dört yaşına kadar çocukluğunu Atina'daki Snt. Joseph okulunda geçiren Güner'in ilk adı Maria
Josephine idi.
İstanbul'daki Alman Lisesi'ni bitirdikten sonra Almanya'nın Stuttgart şehrinde mimarlık tahsil etti. Paris' den
başlayarak dünyanın çeşitli metropollerinde mesleğini sürdürmüştür.
Dü
Masa başında pineklemekle geçirilen bir meslek gibi algılanır bankacılık... Oysa dışarıdan görüldüğü gibi masa başında, bilgisayar karşısında tembelce oturarak geçmez mesai saatleri... Hep bir acelenin ve yoğunluğun içindeyizdir. Çoğu zaman bankada mı yoksa acil servis de mi çalışıyorum diye düşünmüşümdür hep; çünkü bu kadar acil durum ancak hayati tehlike söz konusu olan bir iş yerinde olabilir. Bir havale, konut kredisi veya senet ödemesi, bir kalp krizi veya beyin kanaması kadar acil olamaz ki... Hastane
Kendinizi yalnız mı hissediyorsunuz?
Kafanız hep karışık mı, ‘‘Ben ne yaptım ki? Yanlış mı davrandım?'' gibi sorular kafanızı devamlı kurcalıyor mu?
Sanki eskiden daha özgüvenli, mutlu ve geleceğe karşı ümidiniz vardı da şimdi yokmuş gibi mi düşünüyorsunuz?
Kendinizi tanımadığınız hissine kapılıyor musunuz?
Sık sık ağlama nöbetleriniz, sinir krizleriniz oluyor mu?
Doğruları bildiğiniz hâlde, kendinizle yüzleşmekten korkup ve duygusal bağımlılıktan ötürü kendinizi partnerinize
teslim etmiş gibi hissedi
Serim Hece'nin mektubunu postaya verdikten sonra bir sebepten yetişemediği trenin, yolcumuzun o pek
maceralı yolculuğu yaptığı tren olması nasıl bir tesadüftür bizim için? Oysaki Hece trene binebilseydi; kim
bilir, belki de devlet görevlisi restoranda yolcumuzla konuşurken, o sırada arkasındaki boş masada Hece
oturuyor olacaktı. Bilemeyiz, evet.
Tıpkı elimizde bulunan, bitmiş olduğunu varsaydığımız bu kitabın gerçekten bitip, bitmediğini
bilemeyeceğimiz gibi. Evet, bilemeyiz...
İnanmakla geçti koca ömrümüz,
Sağı belli değil, sol belli değil.
Hep hüsranla, viran olmuş günümüz,
Adam belli değil, puşt belli değil.
Felek nedir, bize böyle ettiğin?
Güçlüler kervanına binip gittiğin,
Horoz gibi sokaklarda öttüğün,
Tavuk belli değil, kaz belli değil.
Adalet mevta oldu, iltimas doldu,
Bu güzel ülkenin renkleri soldu.
Korkağın hası kahraman oldu,
Ödlek belli değil, er belli değil.
Saz bozulmuş, akort ayar tutmuyor,
Zamlar kazık olmuş, ocak tütmüyor,
Ülke viran yeri, bülbül ötmüyor,
Çakal
rastgele değil elbet her seferinde buradan ayağa kalkmak
rastgele değil yetmiş iki millet buraya akmak
kanar Bektaş'ın yaraları alıç dalları saramaz olur
vakit gelir kızıl börkler giyilir davul vurulur sur üflenir
cümlesi Şah Kalender gibi başından geçer Hakk'tan geçmez
yiğitler Ulaş gibi serden geçer devrimden geçmez
damarlarımızı döven demirciler gibi ay ışığı
acılarımız servilerden taşıyor şimdilik suskun
metafor gibi Hürcan, Mehmet, Cemil ve hepsi
Kızılırmak gibi koşuyorum denize varmak için
adlarınız
Asi bir şehrin
Şirin mi şirin bir dağ köyünde
Gözlerimi açmışım yaşama
Karanlık gece
Zifiri kış
Anam gebe
Babam marabadan da maraba
Cennet mi cehennem mi
Kurtlar sarmış dört yanımı
Ben ağlamışım
Büyük bir şehrin varoşlarında
Konuşmayı öğrenmişim
Ben gibi olmayanlardan
Dil bilmem onlar gibi gülmem
Korkaklığa vursa gülüşlerim
Parıldayan yıldızlar altında bir öfkeyim
Gâh o tarafa gâh bu tarafa
Unutulmuş bir gerçeğim
Sen! Bu kitabı elinde tutan ve modern yaşamın kaosunda derinliğini gitgide yitirip küçük ‘an'larla mutlu
olmaya çalışan okur. Kendi ülkenin belki de hiç gitmediğin bir köşesinde yaşanan olaylarda benliğine, özüne
dair unuttuğun ne varsa yeniden bulacaksın...
Belki haritada bile bulamayacağın bu yerde Sofi olup ‘hiç'liğe ulaşacak, orada tamamlanacaksın. Çocuk
duasındaki bir kadının acısını içselleştirip, onun gibiler için dua edeceksin. Ya da aşkın derinliğini iliklerine
kadar hissedip uykuların firar edecek
Toplam 267 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 40-60 /
Aktif Sayfa : 3
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.