Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 48-64 / Aktif Sayfa : 4
Hz. Pir Mehmed Niyazi-i Mısri Halveti (1618-1694) divan-ı ilahiyatındaki nutk-ı şeriflerinde 13. asrın hakikat dili olan İbn Arabi, Hazret-i Mevlana ve Yunus Emre gibi üç büyük İslam mutasavvıfının tefekkürünü yeniden yorumlayarak aşka ve irfana ait hakikatleri kendi sülük tecrübeleriyle damıtıp süzerek yepyeni bir üslup ve terkiple takdim etmektedir. Onun ilahiyatım kendinden önce ve sonra gelenlerden ayıran hususiyet sadece Yunus'tan, İbn Arabi' den yahut Mevlana'dan tevarüs ettiği miras ile seyr ü süluk
Maarif, Sultan Veledin Farsça mensur ve tasavvufî bir eseridir. Eser, ihtiva ettiği bahislere nazaran muhtelif uzunlukta elli altı fasla ayrılmıştır. Fasıllara başlamadan evvel, Allahın birliğini, bütün kudretin Onda olduğunu, Onun dışında müstakil bir varlığın olamayacağını anlattıktan sonra, ilk fasılda, amelden kastedilen şeyin namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek ve hacca gitmek olmayıp, bunların yardımı ile insanın ruhunda, mânevî bir ilerlemenin ve gelişmenin meydana gelmesi ve hakikî dindarlığın d
Tükendi
Mevlânanın üstadı olarak kabul ettiği Feridüddin Attarın bu eseri, genel bir bakışla İslâmî bir temele dayanan ahlâk ve âdap kaidelerini kısa formüller halinde gençliğe aşılamak maksadıyla yazılmış didaktik bir eserdir. Ancak içine her seviyeye hitap eden müsbet ve kuvvetli fikirlerin de serpiştirilmiş olduğuna göre uzun bir tecrübenin derin bir bilginin rehberliğiyle pratik hayatta bahtiyar geçinmenin sırlarını da öğretmektedir. Asırlar boyunca Şark-İslâm ülkelerinde hemen her sınıf halk tabakası
İbn Haldun [ö. 1406] hızlı bir gelişim evresinden geçen İslam felsefesinin en önemli isimlerinden birisidir. Bu onun kelam tasavvuf felsefe bilim ve medeniyet tarihi gibi pek çok konuda kuşatıcı bir bakış açısına sahip olması sebebiyledir. Özellikle asabiyet teorisi ve umran ilmi ile ilgili ortaya koyduğu fikri çerçeve kendi dönemiyle sınırlı kalmamış günümüze kadar etkisini koruyarak gelmiş toplumsal ve siyasal yapıları anlama ve yorumlamamızda müracaat edilen bir kaynak olmuştur. Bugün İslam coğrafyası
Felsefe hikmetlerin hikmeti olup sanatların en üstünüdür. Çünkü felsefe insanın kendini bilmesini sağlayan bilgi-leri verir. Bu anlamda İslam filozofları felsefe ve hikmet de-nildiğinde "kendini bilen insan Rabbini bilir gücü yettiğince onun fiillerine benzer davranışlarda bulunur" ifadesini mer-keze alır. Çünkü nefsini felsefe ile disipline eden kişi akli ruhi ve ahlaki etkinliklerde bulunur olgun/kâmil biri haline gelir. Önemli olan insan nefsinin arındırılması. Buradaki anahtar kavramlar da ruh ve nefs't
Yûnus Emre: Gerçek erlerden biri ve birincisi. Hak âşıkı ve ârifi, İslâm'ın hakîkati, tasavvufun ilk Türkçe ilmihâli, Kelimeleri semavîleştirip Hakk'ın rengine boyadıktan sonra kelâmlaştıran kâmil insan, Türkçe'nin manâ, aşk ve ilâhî dili, Kelâm ve kalem iklîminin sultânı, Yol tecrübemiz, öğütçümüz, davetçimiz, mürşidimiz, Gönül çocuklarıyla kurduğu aşk okulunda binlerce aşk öğretmeni yetiştiren yüce gönüllü eren, Türkmen kocası, Dost bahçesinin bülbülü, Cümle şairlerin başı... Geçmişimiz, bugünü
Tükendi
Oflu Yusuf Şevki Efendi (v. 1904), Osmanlı’nın son devir âlimlerinden Ahmed Ziyâeddin Gümüşhanevî (v. 1893)’nin önde gelen halifelerindendir. Gümüşhanevi’nin halifeleri, savaş, göç ve yıkımların getirdiği bir dönemde tesis ettiği organizasyonlarla topluma bir yönüyle ümit ve destek kaynağı olurken, diğer yandan kurduğu kütüphaneler, yaygın eğitim müesseseleri ile onlara rehberlik ve yol göstericilik yapmışlardır. Bu rehberliğin yöntemi ise hadis okuyarak ve okutarak, Peygamber ahlâkını tatbik eden bir
Tükendi
Kitabın ilk bölümünde menkıbelerden ve tarihî belgelerden hareketle Yûnus Emre’nin hayatı anlatılıyor. Yûnus’un hayatı konusunda en kapsamlı eser olma özelliğini taşıyan kitap aynı zamanda Yûnus’un içinde bulunduğu kültür havzasını da (Tapduk Emre, Hacı Bektaş-ı Veli, Sarı Saltuk, Barak Baba) detaylarıyla ortaya koyuyor. Kitabın ikinci bölümü ise Yûnus Emre’nin dîvânını ihtiva ediyor. Mustafa Tatcı’nın 35 yıl gibi bir sürede 50’den fazla yazma nüshadan hareketle hazırladığı bu tenkitli neşir, Yûnus Emre Dîv
Tükendi
Bu kitap, gönül öğretmenin Niyazi Mısri ile yakaza halinde yaşanmış gerçeklerden bir kesittir. Bu bir roman değildir. Hikaye ve deneme de değildir. Kitabın türünü ben de bilmiyorum. Cümlelerimi savruk bulabilirsiniz. Gönlümün savrukluğundandır... Aziz Niyazi farklı zamanlarda geldi, bu satırları yaşattı ve yazdırdı. Bana “Aşka gel! Birlik yurduna, öze dön.” Dedi. Ben de onun bu çağrısını sizinle paylaşıyorum. Kitaptaki bütün güzellikler ondan, eksiklikler bendendir. Tuşlara vuran odur, ben değilim! Ha bir d
Tükendi
Seyyid Muhammed Nûru’l-Arabî’nin silsilesinden yetişen, vahdet ve melâmet neş’esine mensup zevât-ı kirâm arasındaki en önemli müelliflerin başında şüphesiz Prizrenli Abdürrahim Fedâî (k.s.) gelmektedir. Bunun sebebi Fedâî’nin (k.s.) Nûru’l-Arabî’nin hakikatini, onun öğretilerini ehadiyyet penceresinden seyrederek melâmîliğin manâ yönünü eserlerinde manzûm ve mensûr olarak ilmek ilmek işlemesidir. Nûru’l-Arabî’nin Arapça olarak şerh ettiği Vâridât’ı büyük bir vukûfiyyetle manzûm olarak tercüme etmesi onun mu
https://isletmetest.kibokatalBugüne değin neşri beklendiği halde bir türlü neşredilememiş olan Rûşen-i Dil-nüvâz tabiri câiz ise, tasavvuf düşüncesinin üç farklı yüzyılında oluşturulmuş üç ayrı metnin cem edilmiş; ancak ne yazık ki tamamlanamamış halidir. Mahmud-ı Şebüsterî (ö. 1320)'nin ilhama mazhar olduğu söylenen meşhur manzum eseri Gülşen-i Râz'ı kendisinden yaklaşık iki asır sonra Muhammed Lâhicî (ö. 1506) Farsça olarak yorumlamıştır. İslam dünyasında en fazla şerhi yapılan eserlerin başında gösterile
Asr-ı saadetten uzaklaştıkça yabancı kültürlerin etkisiyle İslam aleminde İslâm akidesinden sapmalar baş göstermiş ve birçok bozuk görüşler, inançlar ve fırkalar türemiştir. Bunların desteklenmesi amacıyla da Kur'an ayetleri keyfî te'villerle tahrif edilmiştir. Bu bozuk görüşlerden biri de 'cehennem azabının ebedi olmadığı fikridir. Buna bağlı olarak da 'cehennemde bir çeşit cennet hayatı yaşanacağı, azabdan zevk alınacağı, ebedi azabda hikmet olamayacağı, ilahi rahmetin mü'min-kafir herkesi kapsadığı, her
Tükendi
Ruha Şifa Muhabbetler, serinin ikinci kitabıyla kalplere sure sure dokunmaya devam ediyor. Kur’an’ı Kerim’i anlayarak okumak, hissederek yaşamak isteyen iki arkadaşın tefsir okuma notlarından derlenen kitapta Vaize Merve Safa Likoğlu, Portakal Ağacı sosyal medya platformu ile tanınan Hatice Özdemir Tülün’ün sorularıyla okuyucularına bambaşka pencereler açıyor. Ruha Şifa Muhabbetler 2, Hümeze ve Duhâ sureleri arasında yer alan 12 surenin tefsirini; annelik, kadın olmak, toplumsal hayat, iş yaşamı, beklentile
Gökyüzünü/yeryüzünü kısaca evreni/âlemi ve insanı planlayan/yaratan bir kudretin mutlaka insan yaşamına ilişkin bir mimarî yaklaşımı/âyeti/işareti olmalıydı. Eğer insan, Allah ile arasında dikey bağı kurmamışsa, yatayda gerçekleştireceği mimarî de anlamlı olmayacak; insanın ruhunu rahatlatacak yerde nefsini azdıracak/büyütecek bir yapılaşmanın izlerini taşıyacaktı. Bu nedenle yeryüzünü “yar yüzüne” çevirmeye önce insanı yeniden inşâ etmekle başlamalı ve onu ilâhî vahyin mimarîsinde yeniden düzenlemelid
Hem kaynağı hem gayesi bakımından Kur’an-ı Kerim ve Sünneti esas alan pendnâme ve nasihatnâmeler tasavvuf, edebiyat ve ahlâk vadisinde yoğrularak Osmanlı/Türk tarihinde Müslüman şahsiyetin ve milli hayatın inşa ve idamesinde önemli bir yer tutmuşlardır. Feridüddin Attâr’ın şâheserlerinden biri olan Pendnâme’nin çok çeşitli tercüme ve şerhleri yapılmış, eser yeni idraklerle buluşa buluşa, farklı gönül aynalarından yansıyarak günümüze kadar etkisinden hiçbir şey kaybetmeden gelmiştir. Elinizdeki kitap, Attâr’
Tükendi
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 48-64 / Aktif Sayfa : 4