Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 620-640 / Aktif Sayfa : 32
Çin bir daha rahat yüzü görmedi. İzleri silinmeyecek korkunun gölgesinde yaşamak zorunda kaldı. Gecenin karanlıkları hep bir başkaldırının imince gölgeler kuruyordu. O kutlu geceden beri Çin, gölgelerden korkuyordu. Kür Şad'ın ve kırk yiğidinin gölgesi... Yazık ki o gölgeleri bugün biz arar olduk! Hem aynı yerde hem uzaklarda... Destanlara muhtaç olduk! "Kür Şad" adını unutulmaz kılan destanı yazan bilgenin tini, bu adın tarihi yazıtlarda geçen gerçek karşılığının, "Aşina Chie - Shih - Shuai" adlı Türk
Tükendi
Kutlu destan kişilerinin en etkin özelliklerini taşıyordu Oğuz Kağan. Bir buduna ad vermiş kutlu bir ataydı. Kadim çağlardan beri biliniyordu adı. Yaşayan en ulu kahramanlardan biriydi ve bütün övgüleri hak ediyordu. O, Oğuz Kağan'dı. Benzeri bir kişi daha gelmemişti acuna, gelmeyecekti. Tanrı onu özel görevleri için göndermiş, Türk Oğuz Budunun kurulmasını, kökleşmesini sağlamıştı. Türk Oğuz Budun acunun her yerini tuttuğunda, Oğuz Ata'nın adını da yayacaktı gittiği yerlere. Bu destan asla yok olmaya
Tükendi
Kağanım'a doyamadım. İlime, devletime doyamadım. Ulusuma doyamadım. Güneşten, aydan, oğullarımdan, kızımdan, ecemden, kandaşlarımdan ayrıldım. Ecem, oğullarım, kızım... Ne acı, sizlerden ayrıldım. Kandaşlarım bir araya geldiler. Yüz güçlü er seçtiler. Kutlu dağdan bu taşı belirlediler. Altı geniş, üstü dar, ok gibi sivri... Tam elli öküz ile taşıyıp Elegeş Irmağı'nın kıyısına getirdiler. Benim için dikiverdiler. Ne acı, bizim olan Gök'ün altında yaşadığım yurdumdan ayrıldım. Acundan, yerden ayrıldım. Otuz
Tükendi
Kayı Beyi Süleyman Şah isimli bu eserimiz, Kaya Alp'in yiğit oğlu Süleyman Şah ile İran üzerinden Anadolu'ya büyük göçünü ve yurt tutmasını ele alır. Kitabımız iki bölümden oluşur, buna göre: İlk elli yedi sayfalık bölüm, Türklerin şeceresi, Oğuzlar, Kayılar ve Ertuğrul Gazi'nin babasının kim olduğu erişilebilen kaynakların belgelerinden hazırlanmış araştırma dizinidir. İkinci bölüm, Süleyman Şah'ın babası Kaya Alp'in vefatından sonra bey seçilmesiyle başlayıp, Anadolu'ya göçünü ele alan Fırat Nehri'nde son
Tükendi
TAHSİN PAŞA İstanbul doğumludur. Babıâli kalemlerinde görev alıp kendini yetiştirmiştir. Dâhiliye Mektupçıı Kaleminde başmuâvinlik yapmıştır. Bahriye Nezareti mektupçuluğuna görevine ge- tirilmiştir. Bu görevinden sonra Sultan İkinci Abdülhamîd Han'ın Mâbeyn Başkâtipliği göre- vini yaptı. Vezirlik ve paşa rütbesi de verildi. Abdülhamîd Han'a sadâkatle hizmet etti. 1908'de İkinci Meşrûtiyetin ilân edilmesiyle memuriyeti ve rütbesi elinden alındı. Meşrutiyetçiler ve ittihatçılar tarafından aşağılandı. 1908'de
Tükendi
KURA ÇÖZÜLDÜ 3 Kızaktaki Ölü Bir döneme ışık tutan, "Kura Çözüldü" adlı eserin, 3. cildi "Kura Çözüldü 3 Kızaktaki Ölü" ile serinin hikâyesi devam ediyor. Doğunun en ucunda yaşananlar. Umuda susayanlar, hayatta kalmak için ölümüne savaşanlar. Kura çözülünce buzlar kırıldı. Önce Ermeniler terk etti şehri sonra Rumlar. Garmonun hüzünlü sesi duyuldu, Lirin kutsal sesi sustu. Sindiskom'daki büyük taş yasa büründü. Telli Ana için mızıka çalan Malakanlar öksüz kaldı. Sibirya'da bir safari Mevlüt için yollara d
Tükendi
"Mavi Fetih", tarihe sahip çıkan, tarihin büyülü kokusunu etrafındakilere yaymaya çalışan ve ayağını bu toprağın bağrına basarak bu cografyadan beslenen bir "kalem'in" eseri... Fehmi Demir'in son kitabı... Okunacak o kadar güzellikler varken, hayatın hızına ayak uyduranlara "Yol nasıl gidilir, ya da yol nereye gider?" onu anlatan bir kitap... Alışılmadık bir yol hikayesi...Sade, dingin, asude... Bir solukta okunacak ve sizleri Karadeniz'in yaylalarında tarihin akışına tanık edecekbir
Hasan Erdem, Doğu Avrupa'da hâkimiyet kuran ve Avrupa'nın neredeyse tamamını nüfuzu altına alan Türklerin büyük başbuğu Atilla'yı ve onun korkusuz Hun savaşçılarını ele aldığı Atilla'nın Kalkanı kitabının ardından, bu defa Atilla serisinin ikincisi olan Atilla'nın Kargısı kitabıyla okuyucunun karşısına çıkıyor. "Atilla'nın Kargısı" romanı, Hunların ikinci Balkan Seferi'nden sonra Doğu Romalılar tarafından Atilla'ya düzenlenen başarısız suikastı ve dev Hun savaşçısı Suptar ile onun evlatlığı Ottigin'i merkez
Osmanlı Devletinin kurucusu Osman Bey'in babası Ertuğrul Gazi, uzun bir hayat yaşadı. Osmanlı devletinin kurulmasında onun uzun yaşamının da payı olduğuna inanılır. Kişiliğindeki olgunluk, feraset ve basiretiyle Hristiyan halkın bile haklı teveccühünü kazanmış bir askerdir. 93 sene süren yaşamında adalet ve güzelliklerle dolu bir hayat yaşamıştır. Merhametli, hoşgörülü ve iyiliksever bir Bey olmuş, vefat ettiğinde Hristiyan halk bile onun için gözyaşı dökmüştür. Altı yüz küsur sürecek bir imparatorluğun te
Tükendi
Roman; İstanbul'un Frenkler tarafından işgal edildiği dördüncü haçlı seferi döneminde, Halepli bir kadın ve dört gencin arayış, tanıklık ve hatırlamaları eşliğinde kurulan ve iç içe geçen iki anlatıyla ilerliyor. Kitapta Nureddin Zengi'nin hayatı ve mücadelesiyle ilgili önemli yükseltilerin yanında, Haçlı istilalarıyla ilgili aktarımlara, Müslüman dünyanın parçalanmışlığına ve düşkünlüğüne, kadınların da öne çıktığı çok yönlü bir cehd, uyanış ve inşa çabasına, Haşhaşilerin süikastlerine, Anadolu'daki küçük
Tükendi
Oğuzların destansı hayatını anlatan ve on iki hikâyeden oluşan Dede Korkut Hikâyeleri Türk edebiyatının eşsiz şaheseri ve millî destanıdır. Bamsı, Hristiyanlarla Müslümanların savaşını anlatan Dede Korkut Hikâyeleri'nden birinin romanıdır. Serinin ilkinde Pay Püre Bey'in oğlu Bamsı Beyrek'in on altı yıllık esareti ve kahramanlıklarla dolu hayatı anlatılmaktadır. Roman, Pay Biçen Bey'in kızı Banu Çiçek ile Bamsı Beyrek'in dillere destan aşkını ve esaret altında kaldığı yıllarda Bamsı Beyrek'e âşık olan Şök
Tükendi
"Ey insanlar! Malumunuz olsun ki, bütün kahraman askerlerim, bütün İslam'ın sırtını dayadığı yer, manevi gücün desteği olan Medine'yi, son fişengine, son damla kanına, son nefesine kadar korumaya ve kollamaya me'murdur. Bu asker, Medine'nin enkazı ve nihayet Ravza-ı Mutahhara'nın yeşil türbesi altında, kan ve ateşten dokunmuş kefenle gömülmedikçe, Medine-i Münevvere kalesinin burçlarından ve yeşil kubbesinden al sancağı alınmayacaktır. Ey Osmanlı ordusunun yiğit subayları! Ey her cenkte cihanı tir tir titr
Genç Mete, babası Tuman tarafından Yüeçilere rehin olarak gönderilmişti. Orada ıslıklı okların mucidi Akçar'la tanıştı. Ömürlerinin sonuna değin sürecek bir dostluğun temelini attılar birlikte. Babası Tuman, Yüe çilere saldırıya hazırlandığında Mete'ye Akçar ile sevgilisi Yanzhi yardım etti ve devlet atı denilen bin milden fazla koşan atla kaçıp babasının yanına geldi. Babası Tuman ona bu cesaretinden dolayı on bin kişilik bir ordu verdi ödül olarak. Mete'nin çocukluğundan beri oynadığı hedef belirleme o
Bitmeyen şiddetten ve radyoaktif kirliliğin pençesindeki dünyadan kaçan seçkin bir azınlık uzayda başıboş dolaşan CIEL'de buluşur. Başlarındaki acımasız diktatör, CIEL'dekilere bir kurtuluş sunar gibi görünse de oradakilerin varoluşu ancak dünyanın çok az kalan kaynaklarını yok etmekten geçer. Diktatörün çözümü ise dehşetten başka bir şey değil... Lidia Yuknavitch, Dünyanın Sonundayız'da Jeanne d'Arc'ın öyküsünü, yok olan dünyaya hayat kazanrıdmak isteyen isyancılar üzerinden anlatıyor. Hırpalanıp tüketilen
Tükendi
Büyük Tufan'dan sonraki dört bin yıl boyunca insanlığı bel­li bir noktaya getirmek şüphesiz ki kolay olmamıştı. Bulca Ka­ğan ve onun soyundan gelen Türküt kağanlarına, Mu'nun ya­şadığı felaketten sağ kurtulmayı başarabilen birkaç din adamı, birtakım olağanüstü özellikleri olan "Yada Taşı"nı ve tüm za­manların gizemli antik bilgilerini ihtiva eden "Bilgelik Kitabı"nı vermemiş olsaydı bu kardeşçe dünyayı oluşturmak mümkün olmayacaktı. Fakat Şeytan Erlik Orta Dünya'daki kardeşliği sağlayan Yada Taşı'nı çalarak
?Gök Tanrı'nın kılıcı, ateşten kamçısı, yedi cehenneminin ateşi, yeryüzündeki gazabıyım ben!" Doğduğunda bir damla kan pıhtısı vardı avucunda. Ağladığındaysa gözlerinden kanlı yaşlar dökülüyordu. Tabii sadece bu özellikleri değildi tüm dünyaya nam salan... Bir fırtına gibi esip bütün dünyayı toza dumana bulayandı Cengiz Han. Kendi milletinin dışında bütün dünyanın tarihini geri dönülmez biçimde etkileyendi. Bir kabileden dünya fethine girişecek güçte bir millet uyandırandı. En önemlisi de dünya
Kurşun gibi ağır her soruya tek tek cevap aradılar. Haysiyetin ve şahsî fedakârlığın sınırlarını mütereddit cümlelerle kolaçan ettiler. Doluyu boşalttılar, boşu doldurdular, ölçtüler, biçtiler nihayet gece yarısına doğru karara vardılar. Hüküm cümlesi zehir gibi dudaklarından döküldü: – Serbest Fırka'yı feshediyoruz... ... 1930'un ikinci yarısında yaşananlar Türkiye'nin belleğinde derin izler bıraktı. Serbest Cumhuriyet Fırkası isimli bir partinin kurulması haberi bir bahar müjdesi gibi gelmişti insanlara.
Ülkenin gündemi bir anda değişmiş, bütün gözler Menemen'de cereyan eden meşum hadiseye çevrilmişti. Muallim birlikleri başta olmak üzere çeşitli meslek teşekkülleri ve cemiyetler ardı ardına beyannameler yayınlıyor, gazeteler konu ile alakalı gelişmeleri duyurmak için birbirleri ile yarışıyorlardı. Ülkenin dört bir yanında gözaltılar, tutuklamalar devam ediyordu. Hadise bir avuç meczubun çılgın bir eylemi olmaktan çıkmış, bütün ülkeye yayılan ve inkılaplara kasteden karanlık odaklara karşı yürütülen sürek
Milli olmayan bir hükümet milleti her vasıta ile felakete götürdüğü zaman, bu milletin her ferdinin milli duygulara kapılarak isyan etmesi hak değil milli bir görev olur. Bir millet insan hakları için giriştiği mücadelede mağlup olmuşsa kader onu bulmuştur. Çünkü varlığını sonsuza kadar sürdürmek için mücadeleye hazır olmayan veya buna gücü yetmeyen bir millet Tanrı tarafından edebiyen yok olmaya mahkum edilmiştir. Almanca aslından "Tam Metin" eksiksiz olarak ilk defa yayınlıyoruz.
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 620-640 / Aktif Sayfa : 32