Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 420-440 / Aktif Sayfa : 22
"Hiç değilse bir resmi olsaydı." dedi. Gözlerini kapadı ve aklındaki son buluşmasını düşünerek hayal meyal de olsa Mehtap'la buluştu. Zamanı gelmişti. Kabininde bulunan balkon kapısını açtı. Uçsuz bucaksız denizden başka bir şey gözükmüyordu. Ay ışığı, tıpkı kendi gibi son günlerini yaşayan yaz gecesindeki tek ışık kaynağıydı ve gözünü alıyordu. Ay'ın, denize yansıması kusursuz ve her baktığında başka bir şeyler hissettiren tablo gibiydi. "Doğru ya..." dedi; "Mehtap işte burada! Şimdi de yanımdasın!" Titrek
Masal gerçeğe bir misaldir; anlatılanlar aslında insanın tarifidir, hepimizin hâlidir. Başta Kur'an-ı Kerim olmak üzere kutsal kitapların çoğu, geçmişte yaşananların ve dinler tarihinin kıssalarıyla dolu olduğu için inanmayanlar; "eskilerin hikâyeleri" diye bu metinlerin üzerinde pek durmazlar. Hâlbuki asıl olan geçmişi anmak değil, anlatılanlardan vaktinde alınmayan ibreti hatırlatmaktır. Hz. Mevlânâ da Mesnevî'sinde dinler tarihi, ayetler, hadisler ve bizzat şahit olduklarından ibretler çıkartarak okuyana
Gündelik hayat, iddiadan uzak tarzı ile sayısız hikâyeye kaynaklık etme yeterliliğine sahiptir. Gerek dış, gerekse iç âlemlerimize dikkat kesilenler bu kaynaktan paylarına düşen zenginliğe kavuşabilirler. Fatma Türkdoğan gözlem ve kurgu yeteneğinin bir yansıması olarak birbirinden renkli tabloları gözlerimizin önüne sermekte. Okur, Kırıldığım Yerden Büyüdüm'de her biri bambaşka dünyalara açılan hikâyelerin seyrine kapılacaktır. Bir bakarsınız sahnede raks eden güzeller güzeli bir genç kız gözlerimizin önün
Tükendi
Aşk. Evet, tüm bunlara neden olan duygunun adı aşktı. Aşk benim katilimdi. Hayatımdaki değerli olan ne varsa elimden alan oydu. Birazcık umudum vardı. Bu yüzden dayanıyordum gecelerin karanlığına. Bu yüzden içimdeki fırtınalarımı dindirmeye çalışıyordum. Kulaklarımı sağır eden sessiz çığlıklarıma bu yüzden tahammül ediyordum. O içimdeki birazcık umut içindi. Hepsi, hepsi aşka ulaşmak içindi. O zaman sen de doğma artık güneş. Bırak mahvolayım. Bırak isimsiz kalayım. Bırak sessizliğimle yaşayayım. Her doğumun
Tükendi
Bay Hennicke'nin varlıklı karısı oğlunu dünyaya getirdikten kısa bir süre sonra vefat eder. Bu, Bay Hennicke için, oğlu yetişkin bir erkek olup mirası devralacağı zamana kadar geçireceği yirmi bir rahat yıl demektir. Oğlunu bu zengin hayatında tehdit olarak algıladığı için de onu ölen karısının akrabası yanına gönderir ve ikinci evliliğini de çok geçmeden durumu iyi, kimsesiz Benedikte ile gerçekleştirir.Peki, zenginliğe odaklanmış hayatı Bay Hennicke'ye mutluluk getirecek mi? Özlemini duyduğu sevgiyi bulab
Devrimin etkilerinin sıcağı sıcağına hissedildiği Rusya'da gazetelerde ve dergilerde yayımladığı anlatılarda Bulgakov, bazen anekdotlardan, bazen güncel haberlerden, bazense kendi hayal gücünden yola çıkarak değişmekte olan yoksul toplumun günlük yaşamını, sıkıntılarıyla ve mutluluklarıyla gözlemlemişti. Hayatımızın Bir Günü'nde derlediğimiz yazılar, bir modern ustanın kaleminden yazılmış bir dönem tanıklığı olmasının yanı sıra kasvetli yaşamları dahi çekilir kılan mizahın da enfes bir örneği.
1700'ler... Rahibin oğlu, eğitime ara verilince ailesinin yanına gelir ve katıldığı düğünde her halinden asil olduğu anlaşılan güzeller güzeli bir kızla tanışır. İnsanlar arasında büyücülük yaptığına inanılan çiftlik sahibi, tıpkı kızı gibi güzel karşılar bu genç adamı ve çiftliğine davet eder. Bu ziyaretlerde Renate ile aralarındaki bağ da güçlenir. Ancak bir araya gelmelerinde aşamayacakları engeller vardır...
Hayat dolu, bilime, sanata, spora tutkuyla bağlı genç bir kadın Olivia Khuenbeck. Küçük yaşta çok sevdiği babası vefat edince, profesörün yakın dostu Robert Lamm, Khuenbeck ailesiyle yakından ilgilenir. Olivia büyürken, hayatı, arkadaşlığı, aşkı keşfederken hep oradadır Lamm. Bir süre sonra Robert Lamm'ın hâkimiyet kuran baskıcı varlığı Olivia için sıkıntı kaynağına dönüşür. Bu duygu günden güne şiddetini artırır ve Olivia çareyi ülkesini terk etmekte bulur. Bu kaçış Robert Lamm'ı geride bırakmasını sağlaya
"Kırgınım. Dünya kırgınlığımın da farkında değil." Tarık Tufan, İstanbul'un eski bir semtinde, kaybolmaya yüz tutmuş mahallelerinden birinde yaşayan hayata küskün, kırgın kadınların; yaralı, yorgun erkeklerin yarım kalan hikâyelerini anlatıyor. Acısı dinmemiş ayrılıkları, tutkulu ve hüzünlü aşkları resmediyor. Gerçeklikle kurmaca arasındaki çizginin ortadan kalktığı yalınlıkta bir İstanbul ağıtı bu. İnsanın kalbine işleyen derin duygular, tanıdık yüzlerin saklı hayatları, yanından geçerken fark etmedikler
Tükendi
"Bakmayın burada Boğaz'a karşı oturduğuma. Biz deniz kıyısı çocukları değiliz. Büyük nehirlerin birinin kenarında, onun çağıltı seslerini dinleyerek büyüdük. Bir köprü vardı nehri geçen. Ayaklarının birinin dibinden akıntıya bıraktık kendimizi. Yüzmeyi öyle öğrendik. Kıyıdaki kumların, kayaların üstünde güneşlendik. (Yaz başında kıpkırmızı olurdu sırtımız. Akşam evde ağlayacak hale gelirdik sızıdan. Uyuyamazdık.Annemiz yoğurt sürerdi çaresizlikten. Sızısı geçerdi bir süreliğine hiç olmazsa. Sonraki günlerde
Kerem Bakıcı'nın ilk öykü kitabı Toprakta Büyür mü İnsan?, alıç ağaçlarının gölgesi üzerine düşenlerin, pişmanlığına bir ömür adayanların, inatçı bir doğanın, kışın ve baharın anlattıklarını bir araya getiriyor. Sık sık doğa seslerinin karıştığı öyküler çınlayan, tıkırdayan, hareketli, değişken, hızlı bir soluğu taşıyor. "Kasaba aşağılarda kaldı. Kerpiç, sıcak ve eski. Kel Tepe'nin başı gökte. Eteklerine dizilmiş üç beş boranhane. Göz göz... Katran, feldir, canlı. Gün ışımadı henüz. Gökyüzünde sarı, kırmızı
Gökhan Yılmaz üçüncü öykü kitabında akışkan, kıvrak, kırılmayan ama büküle büküle büyüyen ilişkilenmeleri dillendiriyor.Birbirine bakan aileler, bıçak kesiğiyle tutturulmuş ölümler, zamanla geçmesi beklenen hayatlar,içeride bir kör kuyuya dönüşen günler, dışarıda kanatları akılda büyüyen bir gökyüzü, ekmek yutan ve ekmek kusan bir fırının ağzında hikâyeler... "Günler geçtikçe başka ayrıntıları hatırladık. Yanımıza kolonya ile gönderirlerdi. Sokağa. Hem saçında hem cebinde. Koruyacağına inanırlardı belki, k
Yoksullar Geliyor, klasik öykünün kalıplarını bozarak yeni bir anlatı dili geliştiren 1950 Kuşağı'nın ele avuca sığmaz yazarı Orhan Duru'nun dördüncü kitabı. "Orhan Duru'nun Yoksullar Geliyor yapıtı da –son yılların en parıltılı kitabı budur– bir gerilim üzerine oturtulmuştur. Öyküler bir bilim-kurgu evreninde geziye çıkarılmışsa da tümü polislik bir gizle sarılıp sarmalanmıştır." Salâh Birsel "Olsun... Bu zulüm, baskı ve Ortaçağ yönetimi çökecektir bir gün. Onları öğrenciler çökertecektir. Buna inanıyorum.
Tükendi
´Giovanni Boccaccio İtalyan dilinde düzyazının temelini atan yazardır. Yazı dili olarak Latincenin kullanıldığı on dördüncü yüzyıl İtalya´sında, Boccaccio başyapıtı ´Decameron´u halk ağzıyla (İtalyanca) yazmış, bu kitabında hem bir çağın günlük yaşama biçiminden gerçekçi gözlemler aktarmış, hem de İtalyan dilinin daha sonraki gelişme aşamalarına kaynak oluşturacak bir düzyazı düzeni kurmuştur.´ (..) Veba salgınından kaçmak için bir araya gelen yedi genç kadınla üç genç erkek ´gönüllerince yaşayarak gülüp eğ
Rıfat Ilgaz'ın özellikle gençler tarafından çok sevilen kitabı Şeker Kutusu, yeni kapağı ve 14. baskısıyla yeniden yayımlandı. Rıfat Ilgaz, toplumdaki aksaklıkları büyüteç altına alır öykülerinde. Toplumun her kesiminden insanın boy gösterdiği öyküler, Türkiye'nin duygu, düşünce ve anlayış haritasını ortaya çıkarır. Ilgaz'ın öykülerinde en aykırı kişiyi bile yadırgamaz okur; çünkü bunlar her gün rastladığımız, selamlaştığımız ya da göz ucuyla izlediğimiz gerçek kişilerden izler taşır. Şeker Kutusu'nda da h
Tükendi
Her sene gurur ve mutlulukla Ümit Kaftancıoğlu öykü Yarışması'nda ödül alan yazarları düzenlenen anma ve öykü ödül dağıtım gecesinde kamuoyuna sunuyor idik. Ancak küresel salgın nedeni ile bu töreni iki yıldır gerçekleştiremiyoruz. Edebiyata gönül ve emek veren yazarlarımızı dijital ve yazılı medya üzerinden alkışlayabiliyor, alınlarından öpebiliyoruz. Çıktıkları renkli, emekli, çetin yolda bir kilometre taşı olmasını umduğumuz ve çoğu zamanda öyle olan yarışmamızın ödül törenini bu yılda gönlümüzce ve layı
Tükendi
Arthur Cravan, hem fiziği hem de meşrebiyle ele avuca sığmaz boksör şair. Oscar Wilde'ın yeğeni. Dada'nın temellerini atan, avangardın o dönem vücut bulmuş hali. Sanayi şövalyesi, denizci, katırcı, oduncu, portakal toplayıcısı, hırsız. Ama her şeyden önce adabımuaşeretin üstünü çizen tam bir kara mizah azmanı. Ehm ehm!
Tükendi
Perfectus Belaslatinas, bu kitapta, 1300'lerde manastırların potestas ordinis tarafından nasıl adım adım ele geçirildiğini anlatıyor. "Korktuk. Dünya nimetlerinden vazgeçip, manastırlara kapanan biz rahiplerin, meğerse yitirecek ne kadar da çok şeyi varmış! Başkalarına sadece Tanrı'dan korktuğumuzu söyleyip gerçekte kendi gölgemizden korktuk! Başkalarına ‘devotus Deo' olduğumuzu söyleyip, kendimizi nelere nelere adadık! Kendimizin ‘servus Dei' olduğunu ilân edip, kimlere kimlere hizmet ettik! Manastırlarım
Tükendi
Aşkın Suçları, eserleri yayımlanmaya başladığı andan itibaren her zaman keskin tartışmalara konu olan ve sadizm kavramına ismini veren Marquis de Sade'ın on bir öyküyü kapsayan eserinin üç öyküsünden oluşuyor. Sade'ın ahlakın belirleyicisi olarak etik değerler yerine içgüdüler konulduğunda neler olabileceğini anlattığı Aşkın Suçları derlemesi, Lamartine'in, Baudelaire'in, Swinburne'ün, Lautréamont'un, Nietzsche'nin, Puşkin'in, Dostoyevski'nin, Kafka'nın, Apollinaire'in başucu kitaplarından biriydi. Hıristiy
Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek, Cengiz Aytmatov'un mitoloji ile gündelik hayatı bir araya getirdiği ve insanlığın en büyük erdemlerinden olan metanet ve fedakârlığın trajik hayatlarımızda ne kadar büyük bir öneme sahip olduğunu eşsiz bir üslupla anlattığı hikâyesidir. Okuyucuyu hüzünlendiren ve tesiri altına alan bu hikâye, Aytmatov'un diğer hikâyelerinden farklı olarak bir bozkırda değil, denizin tam ortasında geçer. Bir yaratılış efsanesi ile başlayan hikâyede bir babanın, evladı için hayatından vazgeçiş
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 420-440 / Aktif Sayfa : 22