Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 320-340 / Aktif Sayfa : 17
Bir sabah uyandığında kendini bir böceğe dönüşmüş halde bulan pazarlamacı Gregor Samsanın öyküsüdür bu. Elbette burada sorgulanması gereken kimlerin ve nelerin dönüştüğüdür. Dönüşen kişi Gregor Samsa mıdır yoksa modern çağın getirdiklerine daha fazla direnemeyen toplum, aile ve ilişkiler midir?
Tükendi
Evin hizmetçisiyle yaşadığı yasak bir ilişki nedeniyle, ailesi tarafından Amerikaya sürgüne gönderilen Karl Rossmanın öyküsüdür. Karl Rossman yaptığı gemi yolculuğu sırasında geminin ateşçisiyle tanışır. Onun yaşadığı zorlukları ve çektiği sıkıntıları öğrenince, ateşçiyi de ikna ederek kaptanla konuşmaya gider ve kaptanın kamarasında hiç tanımadığı dayısı ile tanışacaktır...
Tolstoy’un 20’li yaşlarda yazdığı bu romanı, Kırım’ın Sivastopol Cephesinde, Ruslarla Fransızların savaşını konu ediniyor. Kırım Savaşı’na subay rütbesiyle katılan Tolstoy’un, savaşın duygu tasvirini ustalıkla yapığı bu eserinde, kendinizi savaşın ortasında bulacak; can derdine düşmüş askerlerin, omuz omuza mücadelesini, kulakların yanından geçip giden mermileri, kopmak üzere olan kol ve bacakları, patlayan bombaları; kan, ıstırap ve ölüm gerçekliği ile etkili bir şekilde somutlaştırıldığını göreceksiniz.
Tükendi
Tolstoy, farklı hikayeler üzerinden, dini ve âhlâki öğütler verdiği bu eserinde, insanın yaradılış gayesinin altını çizerken, kişiye ve içinde bulunduğu topluma ayna tutuyor. Tolstoy, “İnsan ne ile yaşar?” sorunsalıyla insanı ayakta tutan gücü, manevi temellere dayandırıyor ve insanda bulunması gereken erdemleri, “Tanrı inancı, sevgi, adalet ve iyilik!” başlıklarıyla öne çıkarıyor. İyilik -kötülük, açgözlülük- kanaat, adalet-zulüm gibi zıtlıkları sorgulama imkânı bulacağınız eser, ruhunuza ve vicdanınıza ış
Tükendi
Tolstoy’un ilk eseri olma özelliğini taşıyan bu öyküsü, aynı zamanda Tolstoy’un çocukluk dönemini anlattığı bir otobiyografi olarak nitelendiriliyor. Ölümün ne olduğunu anlayamayacak kadar küçük bir yaşta annesini kaybeden yazar, bir annenin yokluğunu ve bunun insanın yaşamını nasıl etkilediğini çarpıcı bir üslupla analiz ediyor. İnsanın sevme ve sevilme gereksiniminin hayranlık verici bir dille anlatıldığı öyküde, çocukluğun saf ve masum anılarını, Tolstoy’un çocukluk hatıraları üzerinden okuyacaksınız.
Öykülerinde “savaş, esaret ve özgürlük” temalarını gerçekçi bir dil ve insanı sarmalayan bir kurgu ile ele alan Tolstoy, bu öyküsünde de yine savaşan insanların ruh hallerini duygulu bir dille anlatıyor ve okura savaşın atmosferini, gereksizliğini ve kasvetini tüm dehşetiyle yaşatıyor. Aynı topraklar üzerinde yaşayan insanların birbiri ile savaşını okurken; sadece öldürmeye odaklı olan askerlerin nasıl bir psikoloji içinde olduklarına ve savaşı nasıl içselleştirerek hayatlarının bir parçası olarak kabul ett
Tüccar Vasiliy Andreyiç ve uşağı Nikita’nın yolculuk öyküsünü, Tolstoy’un hayran edici kaleminden okurken, o dönem Rus toplumunun, ağır ekonomik ve sosyal bunalımını iliklerinize kadar yaşayacaksınız. Gözü bir türlü doymayan, hırslı, kibirli efendi; soğuk bir kış gecesi, koruluğu rakiplerinden daha önce satın alabilmek adına uşağı ile birlikte yollara düşer. Öykü, okuru; hırsın ve aç gözlülüğün insanı nerelere sürüklediğini sorgulattırmaya zorlarken, yaklaşan ölümün hissettirdiği duyguları ve pişmanlıkları
Bu eser, insanların etkisiyle bir süre sonra kendine yabancılaşan bir köpeğin, başka bir köpek üzerinden yaşamı anlatmasını konu alır. Buradaki verilmek istenen düşünce aslında insanın, insana, topluma, kendine… Nasıl yabancılaştığıdır. Özünde insanın kendini kaybetmesini ve toplumun iletişimsizliğini baz alan kitap dönem toplumunun birbirinden uzaklaşmasını ve duyguların yoksunluğunu akıcı bir dille kaleme almıştır.
Franz Kafka nın Ceza Sömürgesi, suç ve ceza arasındaki ilişkiye farklı bir bakış açısı getiriyor. İsmi verilmeyen bir adada, acıma olmayan bir zekâyla kurgulanmış bir mekanizmanın, suçlu ya da suçsuz olması gözetilmeksizin mahküm kılınmış insanları bürokratik bir katılıkla ve doğal kabul edilen bir yaklaşımla cezalandırdığı bir tören betimleniyor. Bir yanda duygusal açıdan olaya mesafe koyan, suskun kalan tanıkıgezgıın, Öbür yanda yasama, yürütme ve yargı yetkilerini kendı üstune almış ve bu sorumluluğu ken
Cibran ölümünden sonra yayımlanan Gezgin’de insana özgü duyguları, yanılgıları ve duraksamaları çözümlerken, tıpkı bir yol kavşağındaki tesadüfi karşılaşmalar gibi, her gün yaşadığımız sıradan olaylardan yola çıkar. Hayatın dünyevi yanlarından yüzyılların bilgeliğini damıtır. Sevgi, dostluk, ahlak, mutluluk, hüzün, güzellik, haz, emek, din, ölüm ve diğer temel meseleler üzerine kafa yoran bütün insanların ortak zenginliği olan ezeli ve ebedi bir bilgeliktir bu. Ancak Cibran’ın mutlu, doğru ve tatminli bir
Erdem, inanç ve iç huzuruyla yoğrulmuş üç öykü... “Tanrı Gerçeği Görür Ama Bekler”, “Başkırt İlyas” ve “İki Yaşlı Adam” dünya edebiyatının en büyük yazarlarından biri olan Lev N. Tolstoy’un üç öyküsüdür. Tolstoy bu öykülerde döneminin Rus halkının yaşama bakış açısını akıcı diliyle kaleme alır. “Tanrı Gerçeği Görür Ama Bekler”de, suçsuz yere Sibirya’da yirmi altı yıl hapis yatan, ama Tanrı’ya olan inancını hiç kaybetmeyen Aksyonov’un öyküsü anlatılır. “Başkırt İlyas”da ise tek başına paranın mutlulu
Uykusuzluk sorunu çeken Julian West, 1887 yılında Boston’da hipnotik bir uykuya yatar ve 2000 yılında uyanır. Birleşik Devletler, her şeyin yepyeni bir devlet düzeniyle yönetildiği, demokratik ve eşit bir toplum haline gelmiştir. Edward Bellamy’nin Geriye Bakış’ı, okuyucuyu kapitalizmin hükmündeki 19. yüzyılın sonlarından alıp 21. yüzyılın sosyalist idealine götürür. Geriye Bakış birçok yönden 19. yüzyıla has romantik bir ütopyadır; başka bir açıdan da anlatıcı ve zaman yolcusu Julian West ile onun 21. yüzy
Conrad Karanlığın Yüreği’nde 1890 yılında Kongo’da yaşadığı, onu derinden sarsan deneyimi anlatır. Bugün bir modernizm klasiği olarak anılan yapıtın “kahramanı” Kurtz’un ölürken “Dehşet! Dehşet!” diye haykırışı, yolculuğuna büyük umutlarla başlayan yazarın bu ülkede yaşadığı hayal kırıklığı ve psikolojik sarsıntıyı yansıtır. Bütün büyük edebiyat yapıtları gibi Karanlığın Yüreği de zamanla yaratıcısının yazmaya niyetlendiği metnin ötesine geçmiştir. 1899’da yayımlanan novella yazıldığı dönemin ürünü olmasına
Jack London’ın 1900 yılında yayımladığı Kurdun Oğlu adlı derlemenin içinde yer alan Bir Kuzey Macerası,  Homeros’un Odysseia destanını  andıran, zorlu engellerle dolu, çetin ve “dönüştürücü” bir yolculuğun hikâyesidir. Aleut adalarındaki Akatan’da yaşayan kabile reisi Naass, evlendiği gün karısı Unga’yı denizden çıkıp gelen sarı saçlıbeyaz bir adama kaptırır. İki metreyi aşan boyuyla bir devi andıran, “tanrıların dünyanın ilk dönemlerindeki erkekleri örnek alarak kalıba döktükleri” bu adam, Unga’yı sırtına
Savaş karşıtı görüşleriyle tanınan Zweig I. Dünya Savaşı boyunca bu görüşlerini yaymayı kendine misyon edinmişti. Avrupalı ve “dünya vatandaşı” kimliğine büyük değer veren yazar, yapıtlarında savaşın yıkıma uğrattığı “eski dünya”nın değerlerinin kayboluşunu büyük ölçüde dert edinmiştir. Mecburiyet ’in ana karakteri ressam Ferdinand da savaş sırasında askere alınmamak için İsviçre’ye kaçmıştır. Bir gün askerliğe elverişliliğinin tespiti için konsolosluğa davet edildiğinde, karısının şiddet karşıtı duruşuna i
Amok Koşucusu doktor olarak yardıma ihtiyaç duyan bir insana el uzatmanın vicdani yükümlülüğüyle kendi karmaşık duyguları arasında sıkışıp kalan bir adamın hikâyesidir. Hollanda Doğu Hint Adaları’nda görev yapan bir doktor, dara düşüp kendisine başvuran çok zengin bir kadının “yardım” talebini geri çevirir. Zira kadının mağrur ve hesapçı tavrı karşısında büyük bir öfkeye kapılmış, gururuna yenik düşmüştür. Ancak söz konusu olan insan hayatıdır. Kısa süre içinde pişmanlığın pençesine düşer. Kadına yardım etm
Sammy Mountjoy babasını hiç tanımadan yoksulluk içinde büyümüşse de, resimlerini Tate Gallery’nin duvarlarında görebilmiş yetenekli bir ressamdır. İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanlara esir düşer ve işkence tehdidiyle karanlık bir hücreye kapatılır. Kör karanlığın, tecridin ve kendisini bekleyen akıbetin dehşetiyle geçmiş hayatını gözden geçirir. Hayatının anlamını aniden nasıl yitirdiğini, hangi hatasının onu bugün olduğu kişiye dönüştürdüğünü düşünür ve yön duygusunu yitirip kendi varoluşunun labirentin
Tükendi
Lou Andreas-Salomé modern anlamda “feminist” olarak tarif edilemese de, bağımsız ve özgürlükçü yaşamıyla kuşaklar boyu feministler için bir rol model oldu. Nietzsche, Rilke ve Freud gibi önemli şahsiyetlerle kurduğu dostluklarla ve onlar üzerindeki etkisiyle gündeme geldi. Avrupa üniversitelerinde öğrenim gören ilk kadınlardan biri olarak, erkeklerle ilişkileri çağının kadınlarına göre farklı bir seyir izlemişti. Feniçka, Andreas-Salomé’nin Alman oyun yazarı Franz Wedekind’le yaşadığı, daha sonra Alban Be
Jack London’ın Demir Ökçe’si distopya edebiyatının ilk örneği olarak kabul edilir. Günümüzden yüz yılı aşkın bir süre önce kaleme aldığı eserinde London, çok eski ama hiç eskimeyen bir hikâyeyi konu edinir. Ezen ve ezilen mücadelesi tüm çıplaklığıyla gözler önündedir. Amerika Birleşik Devletleri’ni pençesine almış olan Oligarşi, namıdiğer Demir Ökçe tüm şiddeti ve gaddarlığıyla emekçilerin üzerine yürümektedir. Tröstler, ekonomik ve siyasi ilişkiler, faşist devlet yapılanması sanki daha o zamandan yirminci
“Jane Austen’ı sekiz yaşınızda okuduğunuzda toplumsal ayrıntıları anlamayabilirsiniz ama o titiz lisan ve hassasiyete doyarsınız, önemli olan da budur.” –Lauren Groff Jane Austen’ın ilk romanı Akıl ve Tutku, 1811’de yazarın ismini taşımayan bir kapakla, “bir hanımefendi tarafından” imzasıyla yayımlanmıştı. Austen ilk taslağında bir dizi mektup olarak kaleme alıp daha sonra nihai biçimine karar vererek tekrar yazdığı, en bilinen eserlerinden olan bu romanında 1700’lü yılların değer yargılarının gölgesinde
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 320-340 / Aktif Sayfa : 17