Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 106 kayıt bulunmuştur Gösterilen 60-80 / Aktif Sayfa : 4
Bir gün Ahmet Cahid-i Efendi, Çanakkale'ye geçmek için Kilidü'l-Bahr iskelesine geldi. Parası olmadığı için zamanın kayıkçıları kendisini kayığa almadılar. Üzgün bir halde dönüp evine geldi. Kendisini gören hanımı Kerime Hatun niçin gitmediğini sordu. Cahid-i hazretlerinin kayığa alınmadığını söylemesi üzerine de; "Al şu seccadeyi de bin üzerine, Çanakkale'ye geç-gel." dedi. Bu şekilde Çanakkale'ye geçen Cahid-i Efendiyi gören kayıkçılar şaşırıp kaldılar. Böylece onun büyük bir veli olduğunu anladılar. Tal
Ne var ki Sultan Bayezid'i 14 yıl uğraştıran bu hikaye, sadece Cem ile Bayezid arasında geçmez... Devletin elini kolunu bağlayan sarmal bir meseleye döner... Papalık ve Avrupa, Cem'i Osmanlı'ya karşı koz olarak kullanır. Bu sebeple II. Bayezid, istese de güçlü fetihler yapamaz. Karşısında kardeşi ve onun arkasına sığınmış Avrupa vardır... Hedefte olan kardeştir ve onu korumak gerekir... Siyasi ve askeri atılımlar yapamayacak hale gelen Sultan Bayezid, kendisini şehirleri güzelleştirmeye adar. Bir de istikr
Bir gün Sadrazam Hacı Çalık Ali Paşanın, Padişahla, defterdarın azli hususunda vuku bulan müzakerede istifası gerçekleşti. Tarihçi Fındıklı Mehmet Ağa, Padişahla Ali Paşa arasındaki konuşmaları aynen kaydetmiştir... Ahmet Han: -Ben sana üç defa defterdarı azlettim. Yerine namazını kılan, doğru istikamet sahibi birini teklif edesin diye hatt-ı şerif gönderdim. Yine fermanımı tutmadın! Sadrazam: -Hangi cürüm ile itham olundu ki, azli icap etsin? Ahmet Han: -Bütün memleketime ettiği zulümlerden, Edirne şehri ş
Zorbalar bir takım ev başı, Arnavut tellak, kaldırımcı, hamal, ırgat makulesi kimseler idi. Devlet adamlarını, ötekini berikini korkutarak memuriyete tayin ettirerek mal, para alıyorlardı. Patrona Halil kendisine veresiye at vermiş ve para yardımında bulunan Yanaki isminde bir kasap yazıcısını Buğdan Voyvodası Kiğa'nın yerine tayin ettirdi. Bu yetmiyormuş gibi, defterdarı Ali Bey'i evinden, biz oturacağız gerekçesiyle çıkartması, arkadaşı Muslu Beşe'nin sakal bırakıp, kırk gün içinde kul kethüdası olması, İ
Sultan İbrahim, bazen Edirne'ye gider, bazen da İstanbul'da ayak divanı yapıp halkın şikâyetlerini dinlerdi. Bir seferinde Edirne'ye gittiğinde şöyle tellal bağırttı: Padişah fermanıdır, duyduk duymadık demeyin! Yarın ayak divanı olacaktır. Kimin kimden şikâyeti varsa gelsin, Padişah efendimize söylesin. Duyduk duymadık demeyin! Ertesi gün ayak divanı oldu ve Padişah halkın karşısına çıktı. Kalabalığa; Ben dâhil, kimseden şikâyetiniz var mı?" diye sordu. Halktan biri ileri çıktı. Padişah'ı selamladıktan s
Padişah Ahmet Han, Aziz Mahmud Hüdai'nin Avusturya Kralı ile olan güreşine yaptığı yorumdan çok memnun kalmış ve derhal Aziz Mahmud Hüdai hazretlerine bin altın göndermişti. Bu sırada Mahmud Hüdai'nin hanımı hamile idi ve doğumu yaklaşmıştı. Fakir oldukları için doğacak çocuğun ihtiyaçlarını alamamışlardı. Bu sebeple hanımı; Bursa kadılığını bıraktın, medrese hocalığını terk ettin... Elindeki malını mülkünü, ona buna vererek harcadın... Dünyaya gelecek yavruya saracak bir bez parçası bile yok!... diyerek ü
II. Abdülhamid'in kızı, babasının hatıratını ihtiva eden kitabında babasının; Bu milletin uğradığı en büyük sıkıntı kaht-ı rical meselesidir, dediğini nakleder. Ki; o koca Sultan, sadrazam tayin etmek istemiş, fakat devlet adamı sıfatını taşıyan bir kimseyi bulamamanın sıkıntısı ile Ah kaht-ı rical! diye inlemiş. Eskiler adam kıtlığını, özellikle de ülke yönetimine ehil adamların kıtlığını Kaht-ı rical" diye adlandırmışlar. Kaht-ı rical, Osmanlı'nın son döneminde dilimize yerleşmiş bir deyim. Kaht; kıtlık,
Abdülaziz döneminde, devletin kötü gidişinin en önemli nedeni siyasi özgürlüklerin olmaması ve keyfi yönetimdi. Tanzimat döneminin yetiştirdiği aydınlar, sorunların ancak meşruti yönetime geçilerek çözüleceğine inanıyorlardı. Bunlara Yeni Osmanlılar(Jön Türkler) deniyordu. Abdülaziz bu görüşleri sertlikle susturmak istedi. Bunun üzerine Yeni Osmanlılar dan bir grup yurt dışına kaçarak çalışmalarını orada sürdürdüler. Abdülaziz döneminde eğitim alanında köklü çalışmalar yapıldı. Mekteb-i Mülkiye-i Tıbbiye, E
Sultan IV. Murat Han, koyduğu içki ve tütün yasağının uygulanıp uygulanmadığını bizzat kontrol etmek için geceleri tebdil-i kıyafetle dolaşır ve yasağa uymayanları şiddetle cezalandırırdı. Yine bir gece şehri dolaşırken kapıları kapalı bir kahvehaneden ışık sızdığını görüp oraya yaklaştı. Pencere deliğinden içeri baktığında birkaç kişinin içki ve tütün içtiklerini gördü. Yavaşça içeri girdi ve masanın birine ilişti. Kahveci, gelenin de tiryaki olduğunu zannederek yanına yaklaştı. Sultan Murat kahveciye: İçk
Hattat Mehmet Rasim Efendi anlatır; Cennet mekân Üçüncü Ahmet Hanın vefatından sonra, şöyle bir rüya gördüm. Geniş bir sahrada orduyu hümayun kurulmuştu. Bir tepe üzerinde de sultanlara mahsus bir çadır, çadırın etrafında ise büyük bir kalabalık vardı. Kalabalıktan bir kişiye yaklaşıp; "Bu ordunun kumandanı kimdir?" diye sordum. O da; "Ahir zaman Peygamberi Muhammed aleyhisselam'dır." dedi. Cehenneme götürülecek bazı kimseler bu büyük çadıra götürülüyor, buradan şefaat edilirse Cehennemden kurtuluyordu. Yi
Tükendi
Osmanlı hükümdarları zaman zaman memleketin dâhili vaziyetini bizzat teftiş ve kontrol için tebdil-i kıyafetle halk arasına karışırlardı. Sultan IV. Murad ile III. Mustafa Hanların sıkça tebdil gezdiklerini tarihler kaydederler. Sultan Mustafa Han bir bahar günü derviş kıyafetiyle çarşıyı pazarı dolaşmış ve yorgunluk gidermek üzere kırlara doğru yürümeye başlamış. Samatya taraflarında bir tepecik üzerinde oturmuş dinlenirken, musahibi Nakşi'nin taşıdığı dürbünü isteyip bir müddet çevreyi temaşa etmiş. Meğe
Murat Han o gün bir hoştur. Tedirgindir, yerinde duramaz; dilinin altında bir şeyler saklamaktadır. Sanki bir şeyler söylemek ister, sonra vazgeçer. Neşeli deseniz değil, üzüntülü deseniz hiç değil. Veziriazam Siyavuş Paşa sorar: Hayrola efendim, canınızı sıkan bir şey mi var? 3. Murat gülümser, dudaklarından belli, belirsiz şu sözler dökülür; Akşam garip bir rüya gördüm de... - Hayırdır inşallah. Hayır, mı şer mi öğreneceğiz Nasıl yani? Hazırlan dışarı çıkıyoruz. Ve iki molla kılığında çıkarlar
Sultan III. Mehmet zamanında, Rumeli'de Yenice kasabasında mübarek bir zat vardı. İhtiyacı olan ona koşar, sıkıntısı olanın derdini o giderirdi. Fakat kendisi bir sürü derde müptela idi ama halinden hiç şikâyetçi değildi. Bir gün dergâhın bahçesindeki havuzun kenarında otururken bir talebesi gelerek, başına gelen bir musibetten uzun uzun şikâyet eder. O zat, o talebesinden bir bardak su, bir miktar tuz ve bir çorba kaşığı getirmesini ister. İstedikleri getirilince, bir kaşık tuzu bir bardak suya atıp karışt
Demirbaş Şarl'ın Osmanlı'ya iltica haberini alan 3. Ahmet, hudut muhafızı Mustafa Paşa'ya; Demirbaş Şarl için nazik davranmasını, Türk misafirperverliğini göstermesini emretmiştir. Daha önce Kral Şarl'a zorluklar çıkaran Abdurrahman Paşa'nın, azarlanması da bildirildi. 3. Ahmet ayrıca; Şarl'a pek güzelce bir at ve pek güzel donanmış eyer takımıyla birlikte hediyeyi yolladığı gibi, günde 415 kuruş maaş bağladığını bildirdi. Mağlup Kral; Yusuf Paşa'ya iltica ettiği andan itibaren hüsnü kabul görmüş, en iyi
Bir Ramazan günü, tebdil kıyafet sokağa çıkan Sultan II. Mahmut Bayezid Camiine geldi. Yanında sadece sekreteri Said Efendi vardı. Camide bir müddet kalarak namazlarını kıldılar, vaaz dinlediler. Sonra da cami içindeki bir mahfilde elbiselerini değiştirerek Padişah kıyafetini giydi. Camiden çıktıktan sonra bir köşede bekleyen seyisini çağırdı ve atına bindi. Padişah atına binip hareket edince, karşıdan bir neferin, elinde bir tepsi, üstünde iki kapaklı sahan ile karşıdan gelmekte olduğunu gördü. Biraz sonra
Tükendi
Kitabın yazarları Greg King ve Sue Woolmans, Franz Ferdinand ve Sophie Chotek'in aşk hikâyesini modern bir peri masalına benzetir. Beyaz Atlı Prens Franz Ferdinand sonunda bulmuştur Sindirellasını : Soylu fakat yoksul, zarif fakat Habsburgların kendilerine layık görmediği, ?asla kendilerinden biri olduğunu düşünmesine izin vermediği" Sophie. Franz Ferdinand'ın Sophie'ye kavuşmak için verdiği mücadeleleri okurken asillerin çalkantılı özel hayatlarına, skandallara, saray entrikalarına tanık olur, aristokrasi
Yüreklere dokunacak Tılsımlı bir aşk hikayesi... Bir tarafta Allah'ın Son Elçisi'nin "Kızlarımın en hayırlısıdır." diye vasfettiği can paresi Hz. Zeyneb... Diğer tarafta nezaketi, anlayışı, cömertliği ve şefkatiyle Hz. Hatice'nin gönlüne taht kuran şair gönüllü yeğeni Ebu'l As... Bu iki mümtaz şahsiyetin muhabbetinden neşet eden bağın gurur, iman, vahiy, ayrılık, hasret ile sınanması... Vahyin "Onları kâfirlere geri göndermeyin!" (Mümtehine Suresi: 10) emriyle ayırdığı bu muhabbetin, yine vahyin ışığınd
Bugün size Türkiye ve dünyada pek çok başarılı projeye imza atmış bir iş insanının, Sina Afra'nın roman formatındaki yaşam öyküsünü konu alan bir kitabımızı tanıtmak istiyoruz. Eylül Sokak No 6 roman akışı içinde yer alan bir biyografi. Sina Afra bu kitapta günlük olayların, acıların yol açtığı duygularla cebelleşen bir adamın belgesel projesi olarak sunuluyor. Ve bu adam Sina Afra portresini tanıdığı her insandan dinlediği bilgileri süzerek şiirsel bir dille, özgün bir anlatımla oluşturuyor. 2014 yılınd
Tükendi
Bu roman PKK tarihinde ilk cemre denilecek Bese'nin hayat hikayesini anlatıyor. PKK'nin toprağa düşen ilk kadın gerillasıdır Bese... 1981'de Nurhak dağlarında vurulan Besê Unuş'un yaşam öyküsünü okuyacağınız bu romanla birlikte aynı zamanda PKK'nin ilk çıkış yıllarındaki mücadelenin gelişimini ve özellikle Nurhak dağlarındaki etkisini de öğreneceksiniz. Besê'nin arkasında okunan Oli Baba'nın duaları, o dönemde insanların PKK'ye bakışını da ortaya koymaktadır: Git Besê git. Ama gecikmeden yine gel... Çünk
Tükendi
Zamana direnen çocukluğun, geçip gitmeyi reddeden anıların yazarı Kürşat Başar, bu kez kendi hayatının izini kendine has üslubuyla sürüyor Unutulmaz romanların yazarı olarak, yaşadığı onca ilginç tecrübeden eserlerine açılan dolambaçlı, sürprizli patikaları takip ediyor. İstanbul, Ankara, Kıbrıs ve Doğubayazıt'ta geçen çocukluk ve gençlik yıllarını; edebiyatla, müzikle tanışmasını; son otuz yılın gözde dergi ve gazetelerinde geçen günlerini anlatan yazar, Sevim Burak'tan Ara Güler'e, Doğan Hızlan'dan Cemal
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 106 kayıt bulunmuştur Gösterilen 60-80 / Aktif Sayfa : 4