Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 227 kayıt bulunmuştur Gösterilen 100-120 / Aktif Sayfa : 6
Fıkhî ihtilaflar birçok olumlu yönü bulunmasına karşın bazı sorunlara da neden olmakta, özellikle hukûkî emniyet ve istikrarı tehdit etmektedir. Ayrıca mukallid kadı ve müftîlerin, muhâlif görüşlerden hangisiyle hüküm ve fetva verecekleri ciddi bir sorundur. Mezheplerin teşekkülünden sonra fetva ve yargılamada belirli bir mezhebin esas alınmasıyla bu problemler bir nebze olsun çözülse de, mezhep içi derin ihtilafların varlığı dikkate alındığında, mezkûr problemlerin farklı bir seviyede de olsa hala devam et
« Yüce Allah (c.c.) «Fakat hakikat şudur ki gözler kör olmaz, sinelerin içindeki kalpler kör olur» beyanıyla hakiki anlamda engelliyi, mana ve inanç dünyası bozuk olan olarak tanımlamaktadır. Kur'an-ı Kerim'i insanlara tebliğ eden Hz. Peygamber (s.a.v)de «Basiretli adam!» Hitabıyla görme engellinin ruh dünyasına vurgu yapmıştır. İslam Engelliler Hukuku adlı bu çalışmayla engellilerin fıkhî meselelerine değinilmesi ve dolayısıyla onların ihtiyaçlarına bir nebze cevap verilmesi amaçlanmıştır.»
Hz. Peygamber ahkam konusunda tekliflere açıktır. Önemli olan hükmün topluma faydalı olmasıdır. Meşhur bir yaka olduğu üzere Hz. Muhammed Medinelilerin talebi üzerine uyguladıkları selem akdini (para peşin, mal, hurma sonra teslim) yasaklamaktan vazgeçmiştir. Bazı fıkıh ve tefsir kitaplarında geçtiği üzere içki (hamr) içme, Hz. Ömer'in birbirini takip eden ısrarlı talepleri üzerine yasaklanmıştır. Önemli olan teklifin makul olmasıdır. Hz. Muhammed vahiy gelmediğinde kendi reyi ile ictihad ettiğinde toplumun
Fıkıh usulü, esas itibariyle, hükümlerin nasıl çıkarıldığıyla ve kimilerine göre nasıl çıkarılacağıyla ilgili olması sebebiyle daha çok fıkıhla irtibatlı olarak düşünülmüş ve fıkhın usulü olarak algılanmıştır. Bu algı büyük ölçüde doğru olmakla birlikte, fıkıh usulünün merkezî rolünü ve önemini nisbeten biraz azaltmaktadır. Fıkıh usulünün temel işlevinin Hz. Peygamber'den sahâbe kanalıyla intikal eden ‘sahih anlam'ın temellendirilmesi olduğunu ve bu sahih anlamın da sadece fıkıh ilminin konularıyla sınırlı
Neden Şafiî? Şafii, İslam hukuk tarihinin dönüm noktasında yer almaktadır. İslam hukuk metodolojisinin gelişiminde onunla birlikte yeni bir dönem başlamıştır. Şâfiî'nin İslâm hukuk metodolojisine katkısı, Aristo'nun mantığa, Halil b. Ahmed'in dil bilimine olan katkısı gibi olmuştur. Şâfiî'nin koyduğu kuralların İslâmî ilimlerdeki önemi, Descartes'in koyduğu kuralların modern batı düşünce sisteminin oluşumundaki önemi gibi olmuştur. Şâfiî, sonraki hukukçular tarafından uygulanacak bir hukuk sisteminin öncüsü
Osmanlı devletinde şeriat ve kanun alanlarının mahiyeti, bu alanların birbiriyle ilişkisi ve kamu hukuku alanında hangisinin hâkim olduğu meselesi modern Türkiye'nin kuruluşundan bu yana tartışılmaktadır. Bunun başlıca sebebi söz konusu meselenin Türkiye Cumhuriyeti'nin devlet yapısına ilişkin tercih edilen modele tarihsel destek sağlama potansiyeli taşımasıdır. Birçok araştırmacı klasik Osmanlı kanunlarının şer‘i hukukun dışında ve karşısında seküler nitelikli ayrı bir hükümler manzumesi meydana getirdiğin
Tükendi
Araştırmalarını, düşünce hareketleri, eğitim müesseselerinin ortaya çıkışı ve kökenleri İslam medeniyetinde olup Batı’ya intikal eden çeşitli uygulamalar, müesseseler ve hareketler üzerine yoğunlaştıran George Makdisi, İslâm ve Batı medeniyetleri arasındaki sürekliliğin ve benzerliğin izlerini sürmüş, bu iki medeniyetin kurumlarını ele alan mukayeseli çalışmalar yapmıştır. Bu durum, Makdisi’nin çalışmalarının özgünlüğünü sağlayan niteliklerden biridir. Özellikle müessese ve belge tarihçiliği alanlarında
İslam hukukunda insan daha dünyaya gelmeden cenin halindeyken dahi ihmal edilmemiş, önemsenmiş ve ona değer verilerek birtakım düzenlemeler yapılmış, hakkında hükümler verilmiştir. Bu kitapta İslâm hukukundaki ceninle ilgili hükümler Hanefî, Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî mezheplerine göre bir araya getirerek ceninin anne karnında var olmasının İslâm hukukundaki hükümler üzerindeki tesiri ve ceninin İslâm hukuk sistemindeki yeri tespit edilmiştir. Kur'an-Kerim, hadis-i şerifler ve fıkıh literatüründe ceninden bah
Tükendi
Esas itibariyle İslam barış dinidir. Fakat meşruiyet sebepleri ortaya çıktığı zaman savaşa da izin verilmiştir. Kur'an'da hem barışı hem savaşı emreden ayetler mevcuttur. Barışı emreden ayetler savaşı emreden ayetlerle neshedilmiş de değildir. Hz. Peygamber'in temel görevlerinden birisi Kur'an'ı açıklamaktır. Aynı zamanda O yaşayan bir Kur'an'dı. Resul-i Ekrem, Medine döneminde küçüklü büyüklü yüz dolayında askeri operasyon düzenlemiştir. Bu çalışmada, O'nun gazve ve seriyyeleri, sebepleri açısından incelen
İnsandan sözedilen her yerde ve zamanda savaş kavramı çıkar karşımıza. Klasik ifadeyle insan kadar eskidir savaş ve onsuz bir zaman belki de hiç yaşanmamıştır. Beşeriyete her zaman pahalıya mâlolmuş savaşın varlık sebebine dair tartışmalar günümüzde dahi güncelliğini korumaktadır. İnsan gibi eski bir kavram olan savaşın gerek fertlerin gerekse toplumların üzerinde çok büyük tesirleri olduğu muhakkaktır. Yüzyıllar boyu insanın barış ve huzur arayışı sonuçsuz kalmıştır. Maalesef dün olduğu gibi bugün de savaş
Tükendi
Tarafların akitlerden elde ettikleri yararlar ile onlardan dolayı yüklendikleri borçlar hukuk tarafından dengelenmiştir. Ancak özürden dolayı bazen bu denge taraflardan birisi lehinde, diğerinin aleyhinde bozulabilmektedir. Çünkü her iki taraf için karşılıklı borç doğuran süreli akitlerde akdin gerçekleştirildiği zamanın şartları ile borcun ifa zamanı şartları arasında önemli farklılıklar meydana gelmiş olabilir. Böyle bir durumda taraflardan birisi için akitle üstlenmeyen ve akit kurulurken beklenmeyen ağı
Musa Carullah Bigiyef (1875-1949) hayatını İslamî ilimlere ve Müslümanların çeşitli dini, siyasi, sosyal ve kültürel meselelerine adamış; çalışkan, dürüst, dindar, vatansever; yüksek medeni cesarete, eleştirel ve özgür düşünceye sahip, büyük bir İslam alimi ve mücahididir. Onun önemli eserlerinden biri, İslam hukukunun genel prensip ve ilkeleri hakkındaki Kavaid-i Fıkhiyye adlı kitabıdır. Bu kitapta, Osmanlılar döneminde hazırlanmış olan Mecelle-i Ahkam-ı Adliyye'nin birinci maddesi hariç ilk 100 maddesi il
Bu çalışma İlahiyat öğrencileri için hazırlandı. Bundaki en büyük etken, Klasik Fıkıh Metinleri dersimde öğrencilerimi dağınık ders malzemelerinden kurtarma ve onlara derli-toplu bir ders kitabı sunma arayışı olmuştur. Dersin amacı fıkıh alanındaki klasik metinleri okuma ve anlama becerisi kazandırmak yanında, İslam Hukuku derslerinde anlatılma imkânı bulunmayan bazı konuları anlatmak olduğu için en başta buna uygun bir yöntem bulmak gerekiyordu. İşte bu arayış içinde geçen birkaç yıllık bir tecrübe bu eser
İslam hukuku bize, hukuk düşüncesinin ve genel olarak beşerî hukuk fikrinin imkânları hakkında dikkate değer bir örnek ve İslam'ın ruhunu anlamanın anahtarını vermektedir. Bu eser, İslam hukuk tarihi ve bu hukuk sisteminin ana hatları hakkında öz bilgiler içermektedir. Bu öz bilgiler Hanefi mezhebi esas alınarak hazırlandı. Eserde ele alınan konular, İslam araştırmaları alanında ilerlemek isteyen okurların yanında; tarih, sosyal bilimler ve karşılaştırmalı hukuk alanlarıyla uğraşan okurları da ilgilendirmek
Şunu söylemeliyiz ki, bu araştırma, bu mesele hakkında aşırıya giden iki fırka arasında vasat olana ulaştıracak önemli kaide ve kuralları içermektedir. 1- Cehaletin özür olmasında açık ve kaplı olan meseleler arasındaki fark ve bu meselelerin altına giren diğer konular. 2- Diğer büyük imamlarla karşılaştırarak, Şeyhu'l-islam İbn Teymiyye'nin yanında, dinin asılları ve furuu meselesinin incelenmesi ve sağlam temeller üzerine oturtulması. 3- Tekfir meselelerinde, geçerli olan kasıt ile geçerli olmayan k
Tükendi
İnsanlık tarihi boyunca üzerinde en çok söz söylenen, yazılıp çizilen, görüş belirtilen iki kavramdır, hak ve adalet... Aynı durumu günümüz içim şimdiye kadar olandan kat kat daha fazla söz konusu; herkes hak ve adaletten bahsediyor. Bir şeyin yeterince var olmasının onu kanıksatıp unutulmaya mahkum ettiği kabulünü de hatırda tutarak diyebiliriz ki bu durumu yeryüzünde hakkaniyet ve adalet ilkelerinin hiç olmadığı kadar çiğmendiği bir dönemi gösteriyor.
Mecazın dilde ve dindeki varlığı İslam ilimleri tarihi boyunca hep tartışılagelmiştir. Tartışmanın bir tarafında, mezhebi görüşlerini savunmak için mecazı araç olarak kullandıklarını ifade etmekte bir beis görmeyen Mu‘tezilî bilginler bulunurken diğer tarafta ise Kur'ân ve Sünnetin mefhumunu korumak kaygısıyla lafızların mecaz olarak nitelenmesini tekfire kadar götüren İbn Teymiyye çizgisindeki selefi bilginler yer almaktadır. Bu sarkacın denge noktasını ise mecazın İslâmî kaynaklardaki varlığını, dilin evr
Yaklaşık yüzyıldır, özellikle ülkemizde İslam hukuku (fıkıh) ile ilgili olarak yaygınlaştıran algı, onun bütünüyle dini, doğmatik ve teokratik bir karakterde olduğu, değişmeye ve gelişmeye kapalı, dolasıyla çağdaş problemlere çözüm üretme kapasitesine sahip olmadığı yönündedir.
Tükendi
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 227 kayıt bulunmuştur Gösterilen 100-120 / Aktif Sayfa : 6