Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 920-940 / Aktif Sayfa : 47
Kayıp benliğini...geçmişini...şarkılarını...duygularını... Bir el yapımı kutunun içinde, hayatın anlamını bulmuştu.
Beşinci Fil, siyasetle yoğrulmuş suç dosyalarının kapağını açan, karanlıkta koşan adamların macerasına odaklanan karlar altında, sıradışı bir hikâye.Beşinci Fil'in sırtında, karanlıktan aydınlığa koşanlar…Efsane yazar Sör Terry Pratchett'ın benzersiz yaratımı “Diskdünya” serisinin ilk kez Türkçeye çevrilen yeni kitabı Beşinci Fil, siyaset ve suç ilişkisini odağına alarak vampirler, cüceler ve kurtinsanların kıran kırana çekiştiği, karlar altında geçen bir maceraya açılıyor.Dünya çapında 100 milyonun üzerin
“Mehmet, öylece bakıyordu. Zülâl, öyle içten söylemişti ki sözlerini, bu sözler Mehmet’i derinden etkilemişti. Az ötede kanepede oturan Müzeyyen Hanım’ın gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Mehmet, Zülâl’in dediklerini anlıyor ama idrak edemiyordu. Nasıl sözlerdi bunlar? Gerçekten böyle mi hissediyordu? Hayır, hissetmek değildi bu, Zülâl bunları yaşıyor olmalıydı ama nasıl? Yoksa bu çağda yaşayan bir Yunus Emre miydi bu insan? Böyle insanlar tarihin yaprakları arasında kalmamışlar mıydı? Bu çağda bunu başarabi
"Rezilleşebildiğin kadar özgürsün. Hayatının özetiydi bu. Kendini bütünüyle karanlığa ve ölümün buz gibi soğukluğuna teslim etmek üzereydi. Solgun ay ışığının toza bulanmış şeffaf pencereden içeri süzüldüğü o anda zihninden geçmişine dair bulanık düşünceler geçiyor, içten içe gurur duyduğu gücünün felce uğradığını, öfkesinin ise bedeninden ansızın uzaklaştığını hissediyordu. Hiçbir ilgi çekici yanı yoktu artık, alev saçan gözleri durgunlaşmış, çaresizlik tüm gövdesine bir sarmaşık gibi hâkim olmuştu..."
Tükendi
“Kadim zamanların mitolojik Tanrıları binlerce yıldır göklerdeki saraylarında yaşarken, yirmi birinci yüzyılda onları Olympos’a indirecek bir şey yaşanır. Öfkelenen Zeus’un aldığı karar sonucunda tarihin akışı değişir. Hakkında binlerce kitap yazılmış ve çok bilinen bir olay geçmişinden silinmiştir. Gerçeği sıradan hayat süren genç bir kızdan başka bilen yoktur. Yanlış tarihi düzeltmek kendisine düştüğünü anladığında hayatının bir anda altüst olacağından habersizdir. Karşısında Olymposlu Tanrıları bulunca t
Tükendi
Yirmi yaşında istemediği bir bedene ve özelliğe sahip olan Antoaneta Nina’nın başkaldırışını okuyun. Yılların savaşa büründüğü, kalplerin ise elementlerin yansıması olduğuna inanılan bir sisteme hoş geldiniz. Sistemin inancının sorgulandığı ve bireylerin değerlerinin yargılandığı elementlerle çevrili fantastik bir dünyaya hazırsanız, ön yargılarınızı kapıda bırakıp içeri geçebilirsiniz çünkü fazlasıyla ön yargı ve kargaşayla karşılaşacaksınız.
Tükendi
“Tomurcuktan çiçeğe, çiçekten meyveye ulaşan sihirli bir döngünün ortasındaydım.” Ülkelerinin, ailelerinin hasretini göze alıp tutsaklıktan kaçan ve kaçtıkları yerde aşkın büyüsüyle tanışıp bir kez daha hayata tutunanların hikâyesi…Farid ve Perin’in aşkları, ortak kültürlerin getirdiği acılarla yoğruluyor, dönemin Paris’inde, tüm güzelliğiyle mayalanıyordu. Ülkelerindeki darbelerden kaçıp geldikleri Paris, onlara önce yuva, sonra da koca bir belirsizlik olacaktı.Sahi, gerçek aşk, sonunun ne olduğunu bilmese
Tükendi
Ses tonu bir harikaydı, meleksi bir sesti onunki, duyanı ağlatırdı. Büyük ayinlerde ya da törenlerde duanın giriş bölümünü okurken tüm kiliseyi titretir, dinleyen herkesin adeta içine işlerdi. Duası, yakarışı, kiliseden taşar gölün üstünde asılı kalır, dağın eteklerine konardı. Hele ki cuma ayinlerinde okunan “Tanrım, Tanrım, beni neden terk ettin?” duasına sıra geldiğinde tüm köy halkını poyraz ayazı esmiş gibi bir titreme alırdı. Adeta nesiller boyu annelerin kederlerini dibine bıraktığı o eski çarmıhtaki
Tükendi
“Ya Beyoğlu sokaklarında yok olup gidecektim ya da hayatı ciddiye alıp ayaklarımın üzerinde duracaktım.”İntihar eden bir kadının ardından, bir doktor kendisini tam olarak o kadının hayatının içinde bulur.Ve bir plan yapar...“Gerçekten de yalnız olduğunu düşündü. Sonra da kendi ölümünü… Onun da annesi babası yoktu. Sürekli görüştüğü arkadaşları da. Bir sevgilisi olmayalı yıllar olmuştu. Kendi de evinde ölse komşuları kokuya gelirdi. Selen’le kendini çok bağdaştırdı.”
Tükendi
“Bazen dünyada tek istediğiniz şey, gerçekten görülmektir.” Aşk, kimi zaman korku filmlerinden daha korkutucudur. Korku filmleri hayranı Olivia okulunun tiyatro seçmelerinde elenmiştir. Yaşadığı hayal kırıklığı yetmezmiş gibi yazın gitmek için başvurduğu senaryo yazma programına da kabul edilmemiştir. Tüm okul arkadaşları yaz için muhteşem planlar yaparken Olivia büyük bir başarısızlık hissi eşliğinde, bütün yazı ailesinin şehir dışındaki evinde geçirmek zorunda kalacaktır. Olivia’nın bu zorlu günleri
Tükendi
Edebiyatımızda ilk "psikolojik roman" olarak anılan Eylül, kitap olarak ilk defa 1901 yılında yayınlanmıştır. Süreyya, Suat ve Necip Bey arasındaki aşk üçgeni çerçevesinde, kahramanların ruhsal çözümlemeleri ve betimlemelerin anlatıldığı bu kitap, yayınlandığı dönemin özelliklerini barındırması açısından da son derece önemlidir. Hatta son derece cesur bir çıkıştır.
Dünya bir IRMAKTIR, biz dışarıdayız. Bu ırmaktan ırmağa düşen gölgemizdir ancak. Dünyanın sadece bir rüya olduğunu asıl hayatın o rüyadan uyanıldığında başlayacağını. Dünyaya gelen her canlı yaşadığı müddetçe dünyaya bir fotoğraf arzetmekte ve bu özenle kataloga resmedilmekte, bir tek hakikat vardır. O da BAKİ olan yalnız ALLAH’tır. Gerisi denizdeki dalgaya benzer, sönmeye mahkûmdur. Ebedi hayat ıskalanmamalıdır. İmparatorlardan şahlara, dilencilerden grandüklere, idealist politik mahkumlardan âdi dolandırı
“Melahat İstanbul 'a göçüyoruz.” Hazırlıklar tamamlandı, vazlizler kapıya konultu. Eşyalar kalmaya karar verdi. Tabii bu eşyaların kararı değildi. İhsan'ın kararıydı. Hellece'den İstanbul epey uzaktı ve eşyaların gitmesi evden kazandıkları paranın en az yüzde otuzuna mâl olabilirdi. İhsan, düşündükçe ferahladı. İşe yarayan eşyalarını komşusuna satarak mal varlığına biraz daha katkı yaptıvesselam!.. Mecbur mudur her taşralı bu yola Haydi köylüm, sana uğurlar ola!.. Göç günü geldi çattı. Gurbet yorg
Hey! Ne oldu öyle? Nereye gidiyorsun? Beğenmedin mi bizi? Oysa sana anlatacak o kadar çok şeyimiz var ki, destanlar yazılır üzerine. Bu kadar acıyı birilerinin dinlemesi gerekiyor. En azından gel, sen dinle bizi biraz. Hiçbiriniz dinlemiyor bizi. Nedir bu kadar ağacı bir araya getiren de hep beraber bir orman kütlesi oluşturmuşlar bile demiyorsunuz? Ne acılar yaşıyoruz bir bilsen. Bir bilsen ki her gün onlarca yüzlerce dostunu kaybetmenin verdiği acıyı saklayacak yerimin kalmadığını. Oysa biliyoruz ki “Umut
Tükendi
“Hatırlıyorum o günü. Güneş yeni doğmuştu. Cesedim ışıl ışıl parlıyordu. Kardeşim sandım kendimi. Hemen sarıldım. Kafamı ellerimin arasına aldım. Son nefesimi kendi ellerimde verdim. En son kendi yüzüme baktım. Kollarım soru sorar gibi açılmış, saçlarım dağılmıştı. Ne güzel bir gömlek giymiştim o gün. Tenim renklerin içinde parlıyordu. Güzelce uzanmıştım. Boynumda parmak izleri vardı. O izi tanımıştım. Bak demişti, bu senin kardeşin. Hırsızlık yaptı. Beni gösterdi bana. Ölmüştüm. Boynumda bir ip vardı.”
POSTER, TÜM KİTAPLARIN AYRAÇLARI, POLAROİD FOTOĞRAF HEDİYELİ… Her şeyin açıklığa kavuşmasıyla beraber İs, duygusal olarak toparlanmanın yolunun uzaklaşmaktan geçtiğini düşünür. Artık yeni bir şehre, ciğerlerini yakacak yeni bir nefese ihtiyaç duymaktadır. Fakat bilmediği bir şey vardır, nereye giderse gitsin, geçmiş geçmeyecektir ve onu bir hayalet gibi takip etmeye devam edecektir. Korhan bir gölge gibi İs’i izleyip onu geri isterken, İs aşk ve gurur arasındaki o çizgide arafta kalmıştır. Serinin üçüncü
Kara Hasan ölse daha iyiydi. Yerin dibine batmıştı. Kimseden ses çıkmıyordu. Hacı’nın susacağı yoktu; “Çık ulan dağa pusu kur. Varsın seni de öldürsünler. Bir gün hepimiz ölmeyecek miyiz? Sığır çobanlığı yaparken ölmek, vatan için şerefle ölmekten yeğ midir ki hâlâ durursun?” Kanına boğulmuşçasına sustu, kaldı. Alnında boncuk boncuk terler birikmişti. Alelacele kalkıp gitmekte buldu çareyi. O gece tek başına yola çıktığında kulaklarında Divlimli Hacı’nın sözleri uğulduyor, midesi bulanıyor, göğsü sıkı
Marina'nın yüzü ifadesizdi. Biraz sükûnet, belli belirsiz bir gülümseme. Ve daha bir sürü şey görebilirdiniz yüzünde, ama duygu namına hiçbir şey yoktu. İnsan böyle hunharca öldürüldüğünde yüzüne bir korku ya da şaşkınlık gelir, öyle değil mi? Fakat Marina'nın tüm dünyaya, ceset torbasının fermuarı çekilene dek gösterdiği son şey... hiçti. Tam bir hiç. Las Encinas'ta geçen aşk, kıskançlık ve entrika dolu, alışıldık bir dönemin ardından, yıl sonu partisinde her şeyi gölgede bırakan bir şey olur: Marina ha
“O’yu (Hakkari’de Bir Mevsim) sadece gerçekçi bir roman olarak saymak yetmez, gerçeğin inanılmaz bir düşe dönüştüğü, şaşırtıcı bir öyküdür bu. Ferit Edgü’nün gerçek bir yaşamı, bir roman yaşamına çevirmesindeki beceriye hayran oldum. Çünkü “O” gözlem gücünü, anlatı ustalığından alıyor” - Melih Cevdet Anday
Olivia'ya, çocukluğu boyunca içindekiler hakkında türlü türlü hayaller kurduğu, anneannesinin kimseyi yanına yaklaştırmadığı esrarengiz şifonyer miras kalır. Artık o çekmecelerde gizlenen ve farklı nesillerden üç mücadeleci kadının kaderini mühürleyen sırrı keşfetme vakti gelmiştir. Bu keşfin sonunda Olivia, anneannesinin hiç bilmediği hayatıyla tanışırken kendi hayatını yeniden şekillendirecek anahtarlara da sahip olacaktır. Fransa’da bestseller! 300.000 satış rakamı! 2 ödül! Aile trajedisi ve tari
Tükendi
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 920-940 / Aktif Sayfa : 47