"bilinmezlik aşılır sandım onmaz yaralarla
çöl beni büyütecekti, bir sesim vardı elbet
boşlukta dirilttiğim küskün bilgeliğim döndü
sadece biraz su istedik, güldük, kumlansa da
hiçbir şeyin değişmezliği kaldı duvarlarda "
ne bulutlardan tanrı yapabildik
ne de çamurdan insan
biliyorum
cehennem yeşilinde cenneti yakan iki deliyiz
iki yalnızlık
iki hiç kimse
bana gömleğini ver
ya da biraz su
ayazında yaşayıp
baharında ölüyoruz zamanın
bir şişe ömür
hepsi bu "
Bir şeyler beni tutup tutup bırakıyordu
Bir aynanın aynılığından izliyordum kendimi
Orada vuruyordu boşluğuna apartmanların çocukluk
Ateşten masklar, canavarlar sarkıyordu üstüne
Çenem uzuyordu uyurken olduğu gibi
Düşsel bir aydınlığı içiyordum ılık
Ilık akıyordu içime boz bir ışık"
"aykırı masallardan şeytana atılmış taşlarız
usul usul batarız unutuşun kör sularına
üstelik yakından akrabayız tanrılarla
her suskunluğumuza bir dua bağlarız
görsek de bilmeyiz duysak da
dilsiz bir barış elçisiyiz
bilsek de söylemeyiz Pippa Bacca
biz bu çağın sessiz maymunlarıyız! "
"Dolarla biçiliyormuş
Çiğdem'in babasının çiftliğinin
Ederi
Oysa diyor çocuklardan biri
Hiçbir para birimiyle ölçülemez
Ali Baba'nın Çiftliği'nin
Değeri "
Erdinç Gültekin'in bütün öykülerindeki kahramanlar, kapitalist sistemin sömürü çarkında ufalanan alt sosyal tabaka yığınları arasından karşımıza çıkıyor. Yaşam koşullarının biçimlendirip şekillendirdiği kişiliklerin, kimliklerinin çözümlemesini yaparken de insan, emtia, aile, arkadaş ve toplumsal ilişkileri merkezine alarak bireysel ve toplumsal duyarsızlaşmadan çürüyen bürokrasiye değin insanı kuşatan tüm coğrafyada okurunu bazen kısa bazen de uzun yolculuklara çıkartıyor.
Veysel Boğatepe
Okudum. Kısa öy
Bir mimarlık ofisinde yaşamın kederli alfabesini yürüyen Sinan ile kütüphane görevlisi Nilnur'un, İstanbul'dan başlayıp İtalya'nın Bari kentinde noktalanan hikâyesi... Sinan'ın yolu, bir gün Çemberlitaş'ta bir nargile sipsisinin tesadüfen dudaktan dudağa karışmasıyla artık hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağı bir aşk girdabında Nilnur'la kesişir. Oysaki Sinan, yetenekli bir ressam olan Alev ile yılların beraberliğini sürdürmektedir. Denizler, ülkeler, mevsimler boyu uzayan bir yazgının ortasında kalan Sinan
"duvarlara düşmüş görüntüleri geceleri silersiniz
fısıldamasın diye başkasının anısını
unutturmak için şımartırsınız
yeni örtüler eşyalar
küçük ayrıntılar
eski kanepenin durduğu yeri özler sanki oda
karelerde nasıl duracağına bakanlar asla kendileri olamazlar!
karelerde nasıl duracağına bakanlar asla kendileri olamazlar! "
"gölgesinde kuşlar ölüyor gökdelenlerin
belirsizleşiyor yüzün
çıldırmamak için
kendini her gün iyiliğe ikna eden
giderek büyüyen bir karanlık bilin beni
suskun ve öfkeli
öyle dalgalı öyle dalgalı ki yüzleri
ardından bıçak biler ah!
o dostların elleri "
"Bu minval üzredir kirvem
Vesselam u kelam
Yürü gerisin geru
İkinci kez daha yüksek sesle
Yort savul
Deyelum ve hızla
Açılalum geru geru
Bu ruzigar hep böyle mi eser
Senin olsun
Hep güzel mi kokar bu ölüm
Senin olsun
Biz azcuk uzayalum geru geru..."
"Geceyi koştular sabaha kadar
Dizgininden boşalan aşk benekli atlar
Duvarların gölgeleri zeytuni birer gözdü
Kuytu liman aradım körfezini günçiçeğinin
Gölgelerin kucağından şafağa yürüdü ay "
Kurucu dizelerinde gezinmek, devletin ıslah edemediği mahallelerde gezmek demektir. Her an bir küfür yiyebilir, bıçaklanabilirsiniz, bir çukura düşüp boynunuzu kırabilirsiniz. Onun şiirlerini okurken ekrandan izleyip dehşete kapıldığınız hayatların tam da içine düşebilirsiniz. O'nu sevmeyin, şiirlerindeki saf vahşeti hissedin yalnızca.
Chaotica
uray Tunç her kendine öteki gibi algılara saldıra saldıra kuruyor şiirini. Her dizede başkalaşıp, başkalaştırıyor. Her şiirde başkası olarak, başkasının şiirini okumuş oluyoruz böylelikle.
"Andromeda Trambolini" şairin belki de en başka kitabı.
İki sivil görevli platforma çıktı. Petraşevski, Grigoryev, Mombelli'yi işaret etti. "Peşimden gelin!"
Mombelli, Dostoyevski'nin yüzüne baktı. "Haydi eyvallah Dostoyevski."
Petraşevski o zaman Mombelli'ye bakıp, söylendi.
"Mombelli, ayaklarını daha yukarı kaldır, yoksa Tanrı'nın krallığına soğuk algınlığıyla gideceksin."
Mombelli yanıt verdi.
"Ben soğuk algınlığıyla Tanrı'nın krallığına giderim, gitmesine de Petraşevski, korkarım Tanrı seni oraya kabul etmez." "Benim için üzülme Mombelli, gideceğim en s
Aristoteles ve Jacques Lacan, biri antik filozof, diğeri yirminci yüzyıl çağdaş düşünürü, her ikisi de varlıkbilimsel olarak kadının ‘eksik', ‘deforme', ‘yetersiz' olduğu savında birleşirler. Bu yapısal önyargı Moira Gatens'in "İmgesel Bedenler/Etik, Güç ve Bedensellik"te vurguladığı gibi; epistemolojik, etik, toplumsal ve siyasal teoride de olumsuz biçimde karşılığını bulur. Abraham Lincoln "Aynaya baktığında başka birini görmek istemiyorsan kendin gibi ol" önermesinde bulunur.
ABD'de yapılan ve bizde de
Vincent Van Gogh ciddi biçimde ressam olma kararını kuzeni Anton Rudolf Mauve'nin Lahey'deki stüdyosuna gittiğinde verdi. Vincent Van Gogh'a kötü resim yaptığını söyleyen ilk insan Goupil ortaklarından Tersteeg'di. Kuzenini, Vincent'e karakterinin pis olduğunu söyleten kadın, sokaklarda gebeyken bile fahişelik yapan Clasina (Sien) Maria Hoornik'ten başkası değildi. Sien, Vincent'e geldiğinde gebeydi, karnındaki çocuğun babası kadını bırakıp gitmişti. Kış günü gebe haliyle ekmek parası için vücudunu buz gibi
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.