Elinizdeki kitapta dökümünü yaptığımız filmleri izledikten sonra (Beynelmilel, Eve Dönüş, Bu Son Olsun gibi filmleri -belki birkaç film daha eklenebilir- dışında tutarak) toplamdan ortaya çıkan, geriye kalan sonucu tek cümlede özetlemek istersek, ‘yenilgi, teslimiyet, yılgınlık ve umutsuzluk' sözcüklerini yan yana/arka arkaya kullanabiliriz. Bu filmlerin toplamında anlatılan, bir yenilgiler tarihidir. Geçmiş yoktur. Nasıl bir geçmiş, hangi yaşanmışlıklar kahramanlarımızı bu filmlerde ‘bir sonuç olarak' izle
Gece gelen çocuk sessizce
Uzandı avlunun taşlarına
Uyandırmak istemedi kimseyi
Uzun ve yorucu bir yoldu sürdüğü iz
Kimbilir saat kaç
Yosunlu bir bakır tas kadardı
Kurumuş bir havuz
Nasıl kırıldığı bilinmeyen fıskiyeb irazdan sabah olacak
"Biz hep o yalnızlıktık
Sen yokken neysek o
"kanatlarımız kıyıldı gül kokuları inerken sabahlara
fil izlerinden geçtik
yanlış anlatıldık çocuklarına efendim
sadece açlığına düşmandık biz onların
ezilecek başımızla düşündük
kara taşı kara elde tutanların
geçtik arasından
yaftaların yalanların
bir miş-li geçmiş olup...
geçtik efendim, Türkiye..."
"Avuçladı yalnızlığını
Oturdu baş köşesine
Pencerenin.
Dikiş tutmaz
Ümitlerinin yanında
Birde özlem belirivermişti
Çoraklaşmış kıyısında
Yalnızlığının.
Ve başının zonklamasına
Aldırış etmeden hiç
Yakarıştaydı
Kendisinin tanrısına,
Kaldırıp başını umutla
Gökyüzüne."
Bu kitaptaki kronikler tam da şunu söylüyor: Olgu, olay, durum, nesne, yani evrende, toplumsal yaşantıda ne varsa onları zihinde canlandırmak 'düşünmek' değildir. Bu, hatırlamaktır. 'Düşünmek' ise hatırlananlar aracılığıyla olmayan bir şeyi zihinde kavramlaştırmak, var kılabilmektir. İşte şiir, böyle bir sonuçtur.
Nesli tükenen canlılar gibi bakıyoruz katillerimize
Soylu tüm savaşçılar gibi son düğümü atarak beynimize
Terk ediyoruz bu şehri..
Öldür beni Armirma!
Kelimelerle ördüğün bu urganı boğazıma geçirerek öldür...
parçala aynasız şehrin tüm enstrümanlarını
vuslatı
kardaki izlere sor
mürekkepten mülteci dizelere
hücredeki maviye
parçala tüm enstrümanlarını
kapat kuklalı şehrin sanal ezgilerini
kesilsin nefesim
dinsin bu ney sesi
"Leyla'yı aramak böyle bir şeydir. Bulmak bambaşka..."
Böyle diyor giriş sayfasında Seydo Turğut. Düşündürdü beni. Aslında yaşam boyu aradığım Leyla'm kimdi, neydi, nasıldı? Şeklen/cismen karşımda görebileceğim, susayabileceğim bir Leyla mı yoksa kalbimin kolay görünen dikenli yollarında varılmak istenen küçücük bir kuş düşü müydü Leyla? Aslında kendime yazdığım mektup, içime okuduğum şiir, aynama bağırdığım "ben" olan Leyla'mızı o kadar canlı işlemiş ki Seydo, kitabı bitirdiğimde bedenimde yaşayan ikinci
"Yazarın amacı, planlanan ileriki çalışmalarda resim-heykel-mimari-peyzaj bağlamını, nesnenin gelişimi ve evrimi açısından incelemektir ve bu kitapta ön tezler verilmiştir"
"Serin gölgeli asmalar altında dinlendirdiğimiz öğleüstlerinin merhametli zamanlarından kalma avuntular içimize yetmiyor artık
Güş incindi vazoya konulmamaktan
Şimdi yaprakların tozunu silkeliyor zaman
Bakmayın siz yalnızca şiirlerde fesleğen dikiyor anneler
Ancak kırların sıradanlığında yaşar incitilmemiş dilekler"
Beni zihninde tutma
Hesap güder duygular
Uzak düşer mavi ay
Kör bakışlarda erir ömür
Beni kalbinde tut
Aklın yemini çözülsün
İz günden kuşların sesinde...
Beni kalbinde tut
Taşır,sahilinde arşın
Titreyen bu;
Merhametin eli;
Hayat sevinci
İnsan insana
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.