Sultanım;
Kan kırmızı açan çiçeğin adına gül-i hamra (kırmızı gül) demişler.
İşte o senin remzin Sultanım.
Kalabalıklar içinde müzmin yalnızlığımın tesellisi o işte, senin mübarek adın işte...
Yaralı gönlümün dermanı olan, adının tecellisi işte...
Ya Râsûlallah!..
Seni sevmeye namzet gönüller şimdi asrın garipleri oldular.
Şimdi karanlık camların ardından bakakalmış, yolunu gözleyen hüzünlü gözler ve bir gün bir muştu gelir senden
umuduyla bekleşiyorken yıllar yılı...
Gün gelir birden bir ış
Yaşarken elbette sızılar alacağız, dert sahibi olacağız, sabır sınavında olacağız, imtihan edileceğiz. Keyif yapmaya da gelmedik, burası sınav dünyası burası O'nun rızası yolunda çalışma dünyası. Kimimiz onca zorluğun, sıkıntının, meşakkatin karşısında sınavı kazanma gayretinde olmaya çalışırken kimimiz de onca bolluğun, güzelliğin, rahatlığın içinde sınav dünyasını unutabiliyoruz. İkisinde de gelecek olduğum ortak nokta ise ne için geldiğimizi, nereye
gideceğimizi ve dünya geçiciliğini hatırda tutup O'nu
Ela ailesi ile birlikte Berlin'de yaşayan ve boş zamanlarında blog yazan lise öğrencisi bir
genç kızdır. Almanca öğretmeni Frau Schmidt yüzde doksanı göçmen kökenli
öğrencilerinden ailelerinin göç hikâyelerini bir kompozisyon şeklinde yazmalarını ister. O
zamana kadar bir göç hikâyesinin olabileceğini hiç düşünmemiş olan Ela için bu ödev
birdenbire çok önemli olmuştur. Berlin'de doğup büyüyen annesi Aslı ona pek yardımcı
olamayacaktır. Anneannesi Türkan ise can arkadaşı Seval ile birlikte şu an dostlukların
Yazar, 1959 ve 1976 yılları arasında Koyulhisar ve çevresinde çeşitli nedenlerle ortadan kaybolan
ırgat kültürü geleneğini Çarli Çiçekleri hikâyesiyle anlatmaya çalışmış; diğer hikâyelerini de bu
kitapta toplamıştır.
Angut kuşları: Dostluk ve dayanışmayı, aynı zamanda Doğu Karadeniz'in çetin ve amansız
dünyasında, küçük bir kızın hayatta kalma mücadelesini büyüleyici ve gerçekçi bir şekilde,
duygusal boyutuyla da anlatan bir hikâyedir.
Çarli Çiçekleri: Kelkit vadisi çevresinde geçen, sosyal boyutu da ola
"Bir yanım Safa'da bekler, bir yanım Merve'de...
Gel sevdiğim,
Zemzem gibi aksın varlığın ömrüme."
***
Yetim oldukları halde Yüce Allah(c.c.)'ı aile edinen dört genç kız...
Sırf koyu tenli, sıska ve güzel değil diye hor görülen Merve de bu genç yetimlerden biriydi. Hayatta tek gayesi
Rabbine layık bir kul olmaktı.
Ne var ki onunla sürekli uğraşan ve kusurlarıyla alay eden genç bir adam hayatını iyice zorlaştırır.
Çağlayan, hayatına girdiğinden bir süre sonra Merve'den uzak duramamaya başlar. Nedenini kendis
Sağa sola bakınarak yürümeye başladı. Bir kurt gibi kışı atlatmak için vahşileşmiş, her yere girip-çıkıp iş arıyordu. Soğuk, jilet gibi yüzünü kesiyor olsa da o, iş aramaya devam ediyordu. Şehirde bakmadığı yer kalmamıştı. Başvurduğu tüm işler sonuçsuz kalmıştı. Yolun sonuna geldiğini hissediyordu. Kendi kendine: "İnsan bu hayatta onurlu yaşamalı. Belki de bize ayrılan süre, bu kadarmış. Yalnız, çok kötü yenildik. Böyle bitmemeliydi." deyip montunu kafasına çekerek kulaklarını kapattı.
Kissinger:.
Tohumu elinde tutan insanlığı elinde tutar.
İsrailli haham Pezo:.
Yahudi olmayan herkes yahudiye hizmet etmek için vardır.
J.lennon:.
Bu dünyayı çıldırmışlar güdüyor
Çılgın amaçları için
ve beni asacaklar işte çılgın bu diye.
Ve kadın "Umut varlıktan
değerlidir" dedi.
Dev yürekli adam ise "Parayı
harca, insanı biriktir."
Bana kalan; insanı umutla
besleyip koca bir servet elde etmekti.
Sorma bana gözyaşlarımın nedenini
Kurcalayıp durma yüreğimin içinden gelen çatırtı seslerini
Hele ruhumun derinliklerine gizleyip de
Bastıramadığım çığlık çığlık seslerin sebebini hiç sorma
Artık sorma bana ne olur anlatacak halim kalmadı anne
Anlamadığın halde sana laf yetiştirmekten
Ne yapmaya çalışıyorsun demiştin ya bana
Hiçbir şey yapmaya çalışmıyorum ki anne
Senin bana yapmaya çalıştığın şeyi anlamaya çalışıyorum sadece...
***
Onların hikâyesi, sevdiklerini alamayıp, kendilerini yaşarken ölüme mahkûm
Meryama kahkahalar atmayı kesip tahtının iki kolundan tutarak ayağa kalktı. Dalgalı gece
mavisi saçları iki yana dökülmüş, kalçalarına kadar uzanıyordu ve adeta bir kraliçeyi
andırıyordu, tahtta oturmasına şaşmamalıydı. Ellerini Meryem'e uzatarak aydınlık tarafa doğru
ilerlemeye başladı suda süzülürmüşçesine ağır adımlarla. Genç kıza uzattığı eli dikkatini
çekmişti. Parmakları uzun, uçları sivriydi ve tırnak yerine yeşil pullar vardı uç kısımlarına doğru.
Tam alnında, iki kaşının arasında duran ve püskülle
iravun faresidir. Fare dediysek burun kıvırmayın hemen, kahramanımız kuyruksürengillerden bir yılan düşmanıdır. Bir selden yarı boğulmuş baygın şekilde bulan İngiliz aile Rikki'yi beslemeye başlar ve kısa sürede de karşılığını alırlar. Rikki onların hayatlarını kobralardan kurtarır. Nag ve Nagaina adlı karı-koca iki Kobra yılanından baba Nag, bu konağın geniş bahçesinde yuvalandıkları yerden çıkar ve evin küçük oğlunu sokmaya sürünerek gider. Sonra neler olduğunu birlikte okuyalım.
Uruguay doğumlu Arjantinli yazar Quiroga 1878’de Salto’da dünyaya geldi. Annesi Uruguaylı, viskonsül olan babasıysa Arjantinliydi. Hayatının büyük bölümünü Salto, Montevideo ve Buenos Aires’te geçirdi. Edebiyatın yanı sıra bisikletçilik, kimya, fotoğrafçılık ve gazetecilikle uğraştı. Eserlerinde Edgar Allan Poe etkisi görülmektedir. Quiroga, Güney Amerika’da modern öykücülüğün öncülü sayılmaktadır. Yazar bu kitabında Misiones ormanlarının tehlikelerle dolu gizemle atmosferini, yabani hayvanların birbirinden
Duvardaki resim neden değişti? Davet mesajını kim gönderdi? 7,9’ un anlamı ne? Neler oluyor?Evans kendini birden bu soruların içinde buldu. Mantıklı bir cevap ararken tüm hayatı, tüm bildikleri alt üst oldu.Aslında bakarsanız hayatının altı üstünden daha heyecanlı oldu...
İnsanlık tarihi gelişimini her zaman icatlara borçludur. Ateşin, tekerleğin, buharlı makinaların ve internetin icadı toplumların ilerlemesinde katalizör etkisi göstermiştir. Bu icatlar bazen çok büyük bir çalışmanın ürünü olurken, bazen de anlık bir fikrin eseri olmaktadır. Modern çağda yaşayan bizlerin yeni bir ürün ya da fikir ortaya koymak için cilt cilt kitaplar bitirip, ülkenin seçkin üniversitelerinde okumasına gerek yok. Aynı pencereden bakarsanız aynı şeyi görürsünüz. Aynı yoldan giderseniz aynı yer
Bu şehrin insanlarının can vermesi için depreme lüzum yoktu, nitekim onlar en fazla kendi yıkıntıları altında can veriyorlardı.“Cehennem benim kendi varlığım.”
Mithat Paşa o gün de bu gün de şahsiyeti hala tartışılan Türk Büyüklerinden birisidir. Dostları kendisinden sitayişle bahsederler. Düşmanları ise; Sultan Abdülaziz'i tahttan indirdiği, Abdülhamit'e karşı geldiği ve hatta Cumhuriyet fikri güttüğünden yerden yere vururlar.
Valiliklerinde başarıdan başarıya koşan Mithat Paşa; devlet yönetiminde halkın eşitliğini ve güvencesini sağlamak için Meşrutiyet'in ve Anayasa'nın önderliğini yapmış ve sonunda başını vermiştir.Taif Zindanında böyle bir trajik akıbete uğr
Toplam 254 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 60-80 /
Aktif Sayfa : 4
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.