Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 411 kayıt bulunmuştur Gösterilen 60-80 / Aktif Sayfa : 4
Bu kitap medeniyetimizin içli ve samimi sesi Fuzûlî’nin iki eserini bir araya getiriyor. Rind ile Zâhid ve Sıhhat ile Maraz. Rind ile Zâhid, insanoğlunun en kadim ve asli yönelişlerinden biri olan hakikate ve anlamlar dünyasının sırlarına yapılan bir keşif yolculuğu. Basmakalıp düşüncelerin ve görünüşlerin ötesindeki anlamlar evreni, şekilden manaya doğru yapılan seferler, zihnin bitmek tükenmek bilmeyen sorularına karşılık, gönlün kanmayan susuzluğu Zâhid isimli baba ile, Rind isimli oğlunun diyaloglarında
Tükendi
Sevakıb-ı Menakıb, Hemedanlı Abdülvahap Dede tarafından Farsça olarak kaleme alınmış olup, Aziz-i Uhrevi olarak tanınan Şem’i Efendi’nin tavsiyesiyle Mesnevihan Derviş Mahmud tarafından Osmanlı Türkçesine tercüme edilmiştir. Tercümenin sahibi Derviş Mahmud, 1575 yılında İstanbul’da Mevlevî icazeti ile hilafet almıştır. Bu tercümesinden haberdar olan Sultan 3. Murad tarafından, Konya’ya dönüp Mevlânâ asitanesinde kendisine dua ederek eseri tamamlaması sonra da İstanbul’a dönmesi istenmiştir. Derviş Mahmud, K
Tükendi
Köstendilli Süleyman Şeyhî Efendi, 1750-1819-20 yılları arasında Bulgaristan’ın Köstendil şehrinde Osmanlı’nın dağılma döneminde yaşamış âlim, şâir, yöneticilik vasıflarına da sahip, çok yönlü bir Osmanlı müellifidir. Tarîkat-ı Âliyye-i Nakşibendiyye’nin Müceddidiye kolunun samimi bir müntesibi olmakla birlikte, oldukça geç bir dönemde varlık âlemine “Ekberî irfân” şeklinde ifade edilen “tevhîd-i vücûdî/vahdet-i vücûd” penceresinden bakmayı tercih etmiş bir âriftir. Yaklaşık yetmiş yıllık ömrünün büyük bir
Tükendi
Mehmed Emin-i Tokadî (1664-1745), İstanbul Nakşibendî-Müceddidîliği’nin 18. yüzyıldaki en önemli temsilcisidir. Tekke şeyhliğine pek rağbet etmemesi, tekke şeyhi olduktan sonra tekke geleneklerinin bir kısmını gösteriş olacağı gerekçesiyle terketmesi, bu anlayışın bir tarikat ilkesi olduğu Bayramî-Melâmîliği’ne mensup La‘lîzâde Abdülbâki Efendi’nin sohbetlerine devam etmesi, Nakşibendî-Müceddidîliği’nin kesinlikle karşı olduğu devran hakkında Sıyânet-i Dervîşân adlı bir risâle yazarak bu uygulamayı savunmas
Tükendi
Osmanlı İmparatorluğunda 1845 yılında üniversite kurulmasına karar verilerek hazırlıklara girişilmiş, birkaç başarısız denemeden sonra 1900 yılında kurulan Dârülfünûnla kesintisiz akademik hayat başlamıştır. Bu çalışma, Batıda üniversite kurumunun gelişimine ve modern üniversitenin ortaya çıkış sürecine göz attıktan sonra Dârülfünûn adı verilen Osmanlı üniversitesinin tarihsel koşullar içinde kuruluşunu ve gelişimini ele almakta, bu çerçevede 1900 yılından başlayarak 1946 yılına kadar üniversitede görev yap
Tükendi
“İhlasımızdan şüphe edilmemelidir ki bu kitab-ı mübin yalnız bir şi’r-i mensur değildir. İçtimai, siyasi, idari, ahlaki, dinî birçok mebahis-i mühimmeyi ihtiva etmesi itibariyle hem edebî, hem ilmî bir eser-i giran-kıymettir.” (Sebilürreşat, 2 Eylül 1914) “Seyahat fikriyle Avrupa’yı dolaşanlar çok var. Bunların içinde -fena değil- gördüklerini yazanlar da bulunmuş, fakat acaba şu bizim zavallı yurdumuz ne haldedir ve ne için böyle yaralı bir kalp hâlinde derin derin inliyor, bunu görmek isteye
Tükendi
Ahmed Cevdet Paşa'nın iki risalesinden meydana gelen bu eserdeki risaleden ilki Paşa'nın Arapça olarak kaleme aldığı Hülâsatü’l-beyân fi te’lîfi’l-Kur’ân adını taşıyan muhtasar Kur'an tarihidir. 1303/1885 yılında yayımlanmış bu muhtasar risalede Kur’an-ı Kerim’in nüzûlü ve yazıya geçiriliş süreci, vahiy kâtipleri, sahâbe arasındaki kurrâ ve mertebeleri, Kur’an’ın cem’edilmesi, kıraat ihtilafları ve kaynakları, Hz. Osman tarafından Kur’an’ın ikinci kez cem’edilmesi ve neticesinde yazılan mushafın çoğaltmasın
Tükendi
Sadece edebî kudreti ve tesirinin genişliği ile değil, eserlerinin muhteva değeri bakımından da Türk edebiyatının en büyük şahsiyetlerinden Fuzûlî'yi konu edinen bu çalışma, Tâhirü'l-Mevlevî'nin bu büyük şairle ilgili kaleme aldığı üç metni bir araya getiriyor: Fuzûlî'nin BağdatKasidesi, Fuzûlî'nin Şikâyetnâme'si ve Fuzûlî'ye Dair. Fuzûlî'nin poetik düşüncesi ve Tâhirü'l-Mevlevî'nin ilmî eser ortaya koyma amacı arasında zamanın tahrip ediciliğine karşı koyan bir ilişki mevcut. Bu ilişki; edebî eser karşısı
Tükendi
Latifeler, diğer adıyla fıkralar sözlü edebiyatımızın hiç kuşkusuz en yaygın, en sevilen, en işlevsel ürünlerinin başında gelir. Kimi zaman bir kusurumuza ya da gülünç bir durumumuza ışık tutar, kimi zaman anlamadığımız bir konuyu kavramamızı sağlar, kimi zaman bize bilgece bir hayat dersi verir, kimi zaman da toplumsal bir soruna dikkat çeker ya da konuşulmaya korkulan siyasal bir sorunu dile getirirler. Kısaca konularını hayattan alan kısa ama özlü anlatımlı gerçekçi hikâyeler olarak tanımlayabileceğimiz
Tükendi
Fotoğraflar Eşliğinde Mehmet Âkif'in Biyografisi Mehmet Âkif denilince bir îmân ve ideal adamı canlanıyor gözümüzün önünde. Büyük kırılmaların, yıkılış ve yeniden kuruluşların yaşandığı bir sürecin adamı o. Milletine bir "İstiklâl Marşı" hediye etti. Bir ‘yeniden varoluş insanı' olarak hayatını adadı inandığı değerlere. Toplumsal ve bireysel çileyi iç içe yaşadı. Bu kitap, yeni bir bakış açısıyla, onun hayatını bu bütünlük içinde sunma dikkatiyle yazıldı. İdeal adamlığı kadar gündelik hayatı içindeki insa
Tükendi
Tâhirü'l-Mevlevî'nin İstanbul'a dair yazılarının derlenerek bir bütünlüğe kavuştuğu bu eser 1910 ile 1951 yılları arasında dergilerde kaleme aldığı 40 yıllık bir yazı birikimini okurlarımızla buluşturuyor. Tarih sırasına göre Beyânülhak, (1910, 1911), Sebilürreşad, (1914), Mahfil, (1921-1925), Yücel, (1936), Bilgi Yurdu, (1938, 1939, 1940), İslâm Yolu (1948-1951) dergilerinde yayımlanan bu yazıların bazıları tefrika halinde yayımlanmış, bazıları da münferit yazılar olarak dergi sayfalarında kalmış. Dergiler
"Anadolu'daki insan mekân ilişkisinin kendine özgü bir ruhu olduğunu düşünürüm. Bu ilişkiyi farklı kılan, her birimizin kendi oluş macerası olduğu gibi, buraya özgü hatıraların, sevinçlerin, hüzünlerin hulasası olsa gerek. Zaten "bizi biz yapan" diye başlayan zamanla içi boşaltılan her ne ise, o, "acı ve sevinçlerin ortak paydası" değil midir? Zaferler kadar bozgunlar, buraya özgü biricikliğimiz kadar iç içe geçen çeşitliliğimiz... Müslüman Anadolu insanı buranın birikimini harmanlayıp, var olanı yok etmede
Sebat ve istikrardan sıkılan mizacı sebebiyle edebiyat tarihimizde oldukça ilginç bir üne sahip olan Bursalı Gazâlî -nâm-ı dîger Deli Birâder-, edebiyat tarihimizin en renkli simalarındandır. 15. asrın son çeyreğinde dünyaya gelen ve 16. asrın ikinci çeyreğinde ‘yetmişe yetmiş' bir yaşta Hicaz'da vefat eden Deli Birâder Gazâlî, laubali ve şûh fıtratıyla adından söz ettirmiş zeki, bilgili, nüktedan ve tam manasıyla nev‘î şahsına münhasır bir şairdir. Ona asıl şöhretini kazandıran ve günümüz için dahi oldukça
Tükendi
Pîrîzâde Mehmed Sâhib Efendi, Osmanlı Devleti'nin hem idârî hem de toplumsal açıdan bunalımlı bir döneminin mütefekkiridir. Söz konusu dönem 17. yüzyıl sonları ile 18. yüzyıl başlarına tekabül etmektedir. Pîrîzâde böylesi bir dönemde ilmiye sınıfına mensup ve bu sınıfın en tepesine kadar çıkmış bir kişi olarak, toplumu ve devleti içten içe kemiren bütün huzursuzluk ve kargaşanın bizzat şahidi olmuştur. Böylesi çalkantılı bir dönemde Şeyhülislamlığa kadar uzanan bilfiil devlet hizmetinin yanında Osmanlı ilim
Tükendi
"... Şems-i Tebrizî Hazretleri bir gün Mevlânâ'nın medresesinde muarefeden bahsediyordu. Buyurdu ki: Hakk Sübhanehu ve Teâlâ bütün halktan üç şey ister. Biri itaat, ikincisi amel-i makbul, üçüncüsü hatırda tutmaktır. İtaat imandır, amel-i makbul ubûdiyettir, hatırda tutmak ise mârifettir. Ey salik, kendi yükünü başkalarına yükletme. Yani kimseye yük olma. Bilakis onların yükünü yüklen yani hizmetlerinde bulun. Halktan ümidini kes, bilakis kendi malını onların önüne koy. Herkes izzet ve azamet talibidir. Sen
Tükendi
Hâmûş-nâme ya da Sükût Sanatı'nın dünya hayatında herkesi ilgilendiren bir hikâyesi var: Eserin müellifi Şair Yusufi-yi Erzincanî bir gün boş bulunup da söylediği sözlerin bir gammaz tarafından arkadaşlarına aktarıldığını ve bu sebeple de arkadaşlarıyla arasının bozulduğunu anlar. Bundan üzüntü duyar ve bu eseri kaleme alır. Eserinin "sebeb-i telif" kısmında eseri niçin yazdığını şöyle dile getirmektedir: "Bir zamanlar yolum gurbete çıkmış, bir müddet de Erzincan'da kalmıştım. Dilimden çıkan bazı sözleri kö
Tükendi
Belh'te yaşayan varlıklı bir ailenin oğlu İbrahim, bir gün avda yaşadığı olağanüstü bir olay üzerine yaratılış amacını sorgular. Sorgulamalarının sonunda dünyadan elini ayağını çeker. Ailesini, tüm mal varlığını bırakarak yollara düşer. Abalar Giyinmek, miladi yediyüzlü yıllarda yaşamış olan İbrahim b. Ethem'in Belh kentinden başlayıp Nişabur, Mekke, Basra ve Kudüs gibi kentlere uzanan yolculuğunun ve yol boyunca karşılaştığı benzer bir yaşam süren çağdaşlarının anlatısıdır. Yunus Emre'nin söyleyişiyle İbra
Tükendi
Hayatın Türk Tıbbına vakfeden Marka Paşa ile ilgili bu eseri: "Yaşadığımız zor zamanların kahramanları olan sağlık çalışanlarımıza şükranla ithaf..." ediyoruz. Büyük Osmanlı çatısı altında buluşan gayrı-müslimler arasında Ermeni ve Rumların ayrı bir yeri ve konumu vardı. Onlar asırlara yayılan kültürel bir mayalanmayla bu büyük terkibin en esaslı ses ve renklerinden biri olmuşlardı. Yerli Rumlarımız, Yunan devleti kurulduktan sonra bile ekseriyetle İstanbul'u Atina'ya tercih etmiş ve Osmanlı çatısı altında
Tükendi
Harvard'da kemikleşen entelektüel ortama ve kurumsal yapılara bir tepki olarak kendini gösteren "aşkıncılık" ya da "deneyüstücülük" olarak dilimize çevrilen "Transandantalizm", bütün yaratılmışların esasta birliğine dayanan, insanlığın iyiliği için sezginin mantığa ve deneysel olana üstünlüğüne inanan, edebiyat, din, kültür ve felsefe alanında ortaya çıkan bir düşünce akımıdır. Bu eser Tɾansandantalizm akımının en önemli temsilci, ABD'li düşünür, yazar, şair Ralph Waldo Emerson (1803-1882)'un denemelerini
Tükendi
Bu kitap Hz. İbrahim'den bugüne Ortadoğu'nun ne olduğunu anlamak isteyenlere hitap ediyor. Genel kabul görmüş tarihî bilgi mirası içinden, belirleyici ya da şekillendirici niteliğe sahip gelişmelerle ilgili olanları üzerine Ortadoğu'yu resmetmeye çalışan bu kitap, belli bir duyarlık ekseninden bir Ortadoğu perspektifi vermek ve onun eksiksiz bir tarihinden çok, yapabildiği kadar o tarihin arka plânına ait sağlam ipuçları sunmak istiyor. Batı'nın beyaz efendileri ne derse desin, ne yaparsa yapsın, ne gelişt
Tükendi
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 411 kayıt bulunmuştur Gösterilen 60-80 / Aktif Sayfa : 4