Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 411 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1
Çihil Meclis İlhanlılar döneminde, İran’da yaşamış Kübrevî şeyhi Alâüddevle-i Simnânî’nin sohbetlerinin, müridi Emir İkbâl Sistânî tarafından yazıya geçirilmesiyle meydana gelmiş ya bir metin. Pek çok açıdan Simnânî’nin en önemli eserlerinden olup hem Simnânî’nin hayatı hem de diğer Kübrevî şeyhlerinin hayatlarıyla ilgili önemli bilgiler ihtiva etmektedir. Kübrevîlik yanında, Simnânî’nin yaşadığı dönemle ilgili olarak İlhanlı tarihine dâir kaynak bir eser olan Kırk Meclis, Simnânî’nin tasavvuf anlayışını ya
Tükendi
“Mimar Sinan Türklerin en büyük mimarıdır. Dünyada hiçbir mimar onun kadar çok bina yapmadı. Mimar Sinan sanatı ile, eserleriyle Türklerin namını yükseltti. Bütün dünya anladı ki, Türklerin büyük bir mimarı vardır, o da Mimar Sinan’dır. Hattâ onun talebeleri bile kendi gibi nam aldılar, eserleriyle Türk mimarlığını ileri götürdüler. Mimar Sinan bakınız ne kadar bina yaptı: 81 Cami, 51 Mescit, 55 Medrese, 26 Darülkurra, 17 İmaret (talebeye ve fukaraya yemek dağıtılan yer), 2 Darüşşifa (hastahane), 7 Sukemeri
İnsan, farklı bir sabaha uyanmalıdır!.. Bu, her gün tekrar ettiği gibi saatin alarm sesiyle bir yenisi başlayan nice sabahtan biri değildir. Böyle bir sabahta, ayağa kalkmak için ruhunda bir takat bulamayan İnsan, yorganı üstünden atacak ellerini takatsiz; ve zavallı ayaklarını, zemine basamamak endişesi içinde bulur. Etrafındaki eşyaların kanıksanmış anlamını yitirdiğini ve havası boşalan bir balon gibi hacmini kaybederek biçimsizleştiğini farkeder. Bilip durduğu herşey gözüne birden yabancı gelir, b
Tükendi
Çözdüm Dünyanın Bütün Müşkillerini, Şeyh Azeri-i Tusi’nin Cevahiru’l-Esrar adlı eserinin dördüncü bölümünün Türkçeye çevirisi olup, şairi bilinen ve bilinmeyen meşhur kaside, gazel, kıt’a, mesnevi ve rubailerde anlaşılmasında güçlük olan beyitlerin izahlarını, bazı muamma ve bilmecelerin açıklamalarını içermektedir. Şeyh Azeri yazdığı şiirlerle kısa sürede şehzade saraylarında itibar kazanıp önemli şairlerden olmasına rağmen, dünya işleri ile pek ilgilenmemiş, daha çok ibadete yönelmiş, bir müddet sonra
Tükendi
Safahat’ın Yankıları üç ana bölümden oluşuyor: Giriş, Safahat’ın Yankıları ve Son Sözler. Giriş bölümünde kısaca Akif’in hayatının dönüm noktaları ile toplumsal hayatı derinden etkileyen tarihsel olaylar hatırlatılıyor, dönemin şiir ve edebiyat ortamı ve Akif’in şiir serüveni ele alınıyor. Safahat’ın Yankıları başlıklı ikinci bölüm, kitabın bel kemiğini oluşturuyor. Bu bölümde hakkında çıkan yazılara toplu bir bakış ve değerlendirmeden sonra Safahat’ın ilk kitabından (1911) başlayarak altıncı kitap Asım’
Tükendi
Senûsîler ve On Üçüncü Asrın En Büyük Mütefekkir-i İslâmîsi Seyyid Muhammed es-Senûsî, Abdülhamîd ve Seyyid Muhammed el-Mehdî ve Asr-ı Hamîdî’de Âlem-i İslâm ve Senûsîler adlı bu eser, Osmanlı Devleti’nin son dönem önemli mütefekkirlerinden Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi’nin dînî ve fikrî sahadaki tefekkürünü ortaya koyan eserlerindendir. Hatta 1908’de sürgünden İstanbul’a döndükten sonra sürgündeki gözlemlerine ve edindiği intibâlarına dayanarak kaleme alıp yayınladığı ilk eseridir (1909). Bununla birl
Tükendi
Uzun yüzyıllar neredeyse ilgisiz kaldığımız Batı felsefesiyle Tanzimat sonrası yıllarda yeniden ilgilenmeye başlamamız şaşırtıcı değildi. Yüzünü Batı’ya dönen siyasetten sonra düşüncenin yüzü de Batı’ya dönecekti. Batı düşüncesi içinde ilk akla gelen de antik felsefe, daha doğru ifadeyle antik filozoflar olmuş, bu filozoflara ait hayat hikâyeleri ve metinler yavaş yavaş matbuat dünyasında görünmeye başlamıştır. Yirminci yüzyıl içinde Türkiye’de Batı felsefesine olan ilgi kuşkusuz ki çok önemli mesafeler alm
Tükendi
Başta Buhara ve Semerkant şehirleri olmak üzere Mâverâünnehir bölgesi, asırlarca İslâm ilim ve irfan geleneğinin en önemli menba ve madenlerinden biri olmuştur. Klasik kaynaklarımızda “İslâmın kubbesi” ve “dünya cennetlerinin en önde geleni” şeklinde tavsif edilen bu iki şehir, sayısız âlimi, ârifi, dehâyı, manevî önderi yetiştirmiş; bu kişiler İslâmiyete ve beşeriyete büyük hizmetlerde bulunmuştur. İslam âleminin özellikle 18. asır ve sonrasında içine sürüklendiği kriz döneminden Mâverâünnehir de nasibi
Tükendi
Bu eserde Osmanlı’nın son döneminden dört (M. Sadık Rıfat Paşa, Mustafa Reşid Paşa, Said Halim Paşa ve Filibeli Ahmet Hilmi), Cumhuriyet döneminden de üç düşünür-bilgini (Erol Güngör, Cemil Meriç ve Nurettin Topçu) tercih edilerek modernleşme bağlamında Türk düşüncesi anlaşılmaya çalışılmıştır. Yalnızca bahsi geçen düşünürlere ve düşüncelerine bakıldığında düşünce dünyamızın çok zengin olduğu görülecektir. Türk düşünce tarihinde düşünürlerin kuşatıcı birikimleri sosyal bilimci yönleriyle ele a
Tükendi
11. asırdan itibaren şekillenen vird geleneğinde evrâd ve ahzâb kitapları oluşturulmuş, bunların meşhurları şerhedilmiştir. Bunlardan biri Muhyiddin ibn Arabî Hazretleri’nin Devr-i A’lâ’sıdır. Harîrizâde Seyyid Muhammed Kemaleddîn Efendi bu virdi Fashu Dürri’l-A’ğlâ Şerhu Devri’l-A’lâ adıyla şerh etmiştir. Harîrizâde eserini: "Kibrît-i ahmer, misk-i athar, dürr-i ezher, Şeyhü’l-Ekber -muhyi’l-milleti ve’l-hakîkati ve’d-dîn kuddise sirruhu’l-metîn- Hazretleri’nin avam ve havas arasında meşhûr ve livâsı menşû
Tükendi
16. yüzyıl mutasavvıf şâir ve nâsirlerinden Mahremî’nin kaleme aldığı Risâle-i Cevâhirü’l-Esrâr müellifin eserindeki ifadesiyle 1055 [milâdî 1645-46] senesinde tamamlanmıştır. Mahremî, kitabının sebeb-i telif kısmında eserini birçok iyiliğini gördüğü Mustafa Paşa’ya hediye etmek için kaleme aldığını söyler. Kuvvetle muhtemeldir ki burada sözü edilen Mustafa Paşa, İkinci Selim devrinin kudretli paşalarından, birçok görevde bulunan, ancak özellikle Kıbrıs fâtihi olarak tanınan Lala Mustafa Paşa (ö. 988/1580)’
Tükendi
Tâhirü’l-Mevlevî'nin “Kıssa, Latife, Mizah, Fıkra” türündeki yazılarının derlendiği bu eser üç bölümden meydana gelmektedir. İlki "İbret-âmiz Bir Eser: Kıssalar Hisseler" başlığını taşıyor. Süleymaniye Kütüphanesi’nde kayıtlı risale, müellif hattıyla bir deftere yazılmış olup girişinde 1327-1329 [1909-1911] tarihi kaydedilmiştir. Risalede her bir yazı önce bir kıssa ile başlıyor akabinde güncel bir olay anılarak hisse kısmı tamamlanıyor. Kıssalardan sonra gelen hisseler müellifin yaşadığı döneme ait toplums
Tükendi
Hakikati araştırma görev ve sorumluluğuna muhatap olarak yaratılan insan, her şey gibi ahlâkın da kökeni ve dayandığı ilkeleri aramak ihtiyacı içindedir. Çünkü, bütün davranışlarını aklî ve ahlâkî kanunlara bağlı olarak düzenlemeye mecbur olan insan için, kendi yaradılış ve tabiatına uygun, kurucu ve düzenlenmiş bir ahlâkın mevcûdiyetini kabul etmek zaruridir. Psikoloji, mantık ve metafizik gibi felsefî ilimler arasına ilave edilen ahlâk ilmi, son dönem Avrupa filozoflarından bazılarının derin tetkik ve
Ömer Fuadi (1560-1636), Kastamonu’da yaşamış Osmanlı mutasavvıf müelliflerindendir. Babası Şa’ban-ı Veli fukarasından Himmet Dede’dir. Fuâdi, 9 yaşına kadar çocukluğunu Şa’ban-ı Veli (ö. 976/1568) gibi şeyh, mutasavvıf bir zatın sohbet ve irşadları altında manevi bir iklimde geçirmiş, 27 yaşında Şabâniyye’nin üçüncü postnişini olan Şeyh Abdülbaki Efendi’ye intisap etmiştir. Ömer Fuadi’nin toplam on yedi yıllık müritlik hayatı, Muhyiddin Efendi’nin vefatıyla noktalanmış ve bu tarihte Şa’ban-ı Veli dergâhı
Tükendi
Mağrib Ulularının Sözleri müellifi ve yazım tarihi şimdiki kayıtlara göre bilinmeyen yazma bir eser. Girişte müellif eserini Ahsenü'l-Mesâliki'l-Müncî mine'l-Mehâliki min Tahrîrâti Ba'zı Sâdâti'l-Arabi fi'l-Ğarbi ismiyle tanıtıyor. Tasavvufi bir muhtevaya sahip olan eser, çoğunluğu Mağrib ulemasına ait olan sözlerden ve bu sözlerin şerhlerinden meydana gelmekte. Bu risalede sistematik bir şekilde başta tasavvuf kelimesinin kökeni, tanımı, tasavvufun erkânını ifade eden terimlerden tecrîd, safâ, vefâ, fen
Tükendi
“Dedelerimiz Türkler, Sibirya, Çin ve İran arasındaki yerlerde dolaşırlardı. Asıl yurtları “Altay Dağları”ydı. Dedelerimiz çok eski zamandan beri yiğitlikle bellenmiştiler… “Türk gibi kuvvetli” darb-ı meseli boşuna söylenmemişti. Dedelerimiz pek güçlü, çok kuvvetli pehlivandılar… Bunun sebebi de… temiz, sade yemeklerle geçinmekti. Şimdi bile dağlık ve yayla yerlerde oturan Türklerin kuvvetli ve güzel olması bu sebepledir. Dedelerimiz sütü pek çok severlerdi, bunu türlü türlü suretlerde kullanırlardı. Kebap
Vahdet-i vücûd, İslâm düşüncesinde en genel anlamıyla hakîki varlıktan mecâziye geçişin, kılınışın (ca’liyet), yaratılış merhalelerinin anlatıldığı nazariyenin adıdır. Bu nazariye göre âlemde gerçek varlık birdir, o da Cenâb-ı Allah’ın kendisidir. Vücûd/varlık, bilgisiyle birlikte eş zamanlı olarak Zât-ı Müteâl’in içerden dışarıya doğru aşama aşama tecellî, tenezzül ve tasarruf etmesi ile oluşmuştur. Bu birlikten çokluğa, latiften kesife, hakikatten mecaza geçişi açıklayabilmek için mutasavvıflar birçok met
Tükendi
Nasihat'ül-Mülûk’ta  Insanin yaradilis amacini esas alarak siyaset düsüncesini ortaya koyan Gazâlî, varliga hizmeti görevlerin en aslisi ve en asili kabul ediyor. Dünya mülkünde bir süre konaklayacak insanogluna ve bu mülkte sinirli bir zamanda egemen olacak devlet idarecisine ölümü hatirlatarak mülkün yönetimine iliskin hem teorik hem de hikmetler dünyasi ile harmanlanmis tavsiyeler dile getiriyor. Mülkü aydinlatacak, varliga sükûn ve huzur verecek, insani serefli bir varlik olarak yasatacak ilkeleri dile
Tükendi
Mustafa Atak, bu hassas çalışmasında, psikoloji tarihinden başlayarak, nefsin yapısını farklı yönleri ile araştırmış ve bazı yeni terapi temayüllerine de işaret etmiştir. Zât-ı âlileri, bu yeni ilmin uyanış dönemlerinde, büyük çabalarla organize ettiği Ulusal/Uluslararası Maneviyat Psikolojisi sempozyumlarında büyük hizmetlerde bulunmuştur. Bahusus bu önemli eserin, birçok genç arkadaşlarımız için cesaretlendirici, motivasyon uyandırıcı bir fonksiyonu olduğuna da inanıyoruz. Psikiyatrist Dr. Mustafa Merter
Tükendi
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 411 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1