Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 40-60 / Aktif Sayfa : 3
Bir gün, şafak sökerken, Dr. AIra kendini Buenos AIres’in mahallelerinden birindeki ağaçlı bir sokakta yürürken buldu. Bir tür uyurgezerlikten mustaripti ve aslında hepsi birbirinin aynı olduğundan gayet iyi tanısa da kendisine o sırada yabancı gelen sokaklarda ayıldığı nadir değildi. Kimilerinin deha, kimilerinin ise şarlatan olarak gördüğü Dr. AIra ününün temelindeki mucizelere artık katlanamıyor. En büyük arzusu Mucizevi Tedaviler projesini yazıya dökerek somutlaştırmak. Ama önce baş düşmanı Dr. Actyn’i
Açık Radyo’nun 19. yayın döneminde gerçekleşen Didik Didik Freud programında Serol Teber ve Şenol Ayla, Teber’in Bilimsel Bir Peri Masalı: Freud’un Aile ve Tarihsel Romanı’ndan yola çıkarak, Sigmund Freud’un eşsiz yaşamöyküsünün peşine düşüyor ve çağdaşı Tevfik Fikret’le ortak melankolik dünyalarının eserlerine yansımalarını eleştirel/alternatif tarih yazımının büyüteci altında didikliyorlar. Serol Teber, psikoloji, davranış bilimi ve arkeoloji arasında disiplinlerarası bir dil oluşturarak antikiteden O
Rüşvet alıyorlar, füzeler yağdırıyorlar, ölüme tapıyorlar – bunların hiçbiri yeni değil. Yeni olan şu: Kendilerini suçlu hissetmiyorlar. Nobel Ödüllü yazar Heinrich Böll’ün son romanı okuru 1980’li yıllara, Bonn’da Ren Nehri kıyısındaki seçkin villalara götürüyor. Politikacıların, bankerlerin, aristokratların yaşadığı bu evlerde bu kez başroller ipleri elinde tutanlarda değil, iktidar oyunlarını ve entrikalarla dolu bir dönemi sorgulayan eşlerinde ve sevgililerindedir. İşledikleri suçları ve yolsuzlukla
“Hırkayı sırtımdan çıkardım. Biçarenin haline baktım. Gözlerimden yeniden yaş boşandı. Ne hazin manzara! Ne büyük üzüntü! Hırka koltuğumun altında olduğu halde eve ulaştığım zaman ağlamanın devamı olarak içimi çekmekteydim. Valide beni o durumda görünce telaşla, ‘Sana ne oldu oğlum? Ne ağlıyorsun? Hırkanı niye çıkardın? Vah vah! Nedir bakayım söyle!’ diye üzüntüsünü göstermeye başladı. Hırkayı koltuğumun altından aldığı sırada dedim ki: ‘Köşe başında kuyruksuz bir köpeğe rast geldim de... Üzerime atladı.’
“Bütün yolculukların bir oyun ve hareket etmek fiiline endeksli bir macera olduğuna inanıyorsanız, gitmemenin de aynı dokuya sahip olduğunu keşfedersiniz kısa bir süre sonra. Gitmemek de bir oyundur aslında, içinde hareket etmek yerine durmak fiilini barındıran.” Çağdaş edebiyatımızın usta yazarlarından Müge İplikçi, Transit Yolcular’da gitme ve kalma eylemi, yolculuk ve dolayısıyla yaşam yolculuğu gibi asli konuları kurguyla harmanlıyor. Kadın karakterlerin ön planda olduğu bu öykülerde sıradanın sınır
Pencerenin önündesin. Dışarıya bakıyorsun. Hiçbir şey göremiyorsun. Kurşuni bir sis etrafı kaplamış. İnsanların, evlerin, ağaçların siluetlerini arıyorsun. Bulamıyorsun. Sisi delip geçen bir ışık görmeye çalışıyorsun, o da yok. Şaşırıyorsun. Göz Güneşe’nin başkahramanı yaşlı bir kadın; bir bakımevinde ölüm kalım savaşı verirken unuttuğu anılarının yerine yenilerini yaratarak hayata tutunuyor. Hatırladıklarının sahte mi gerçek mi belli olmadığının içten içe farkında olan kadın, bir yandan dört elle kişis
“Ah, o mukaddes oda! Ah o mübarek bizim pencereler. Üç seneden beri karşıdan bu odaya bakar, zevk alırken şimdi bizzat odaya girmeyi başardım. Lakin ne çare, evvelki saadet daha büyüktü. Çünkü karşıda hayali istediğim gibi eder, hangi taraf ruhumun zevk alışını artırırsa o şekilde tahayyül ve tasavvur ederdim. Lakin şimdi o saadet geçti. Şu anki duruma bağlılığa mecburiyet gerekti. Durum da fena! Arada bir beyle karşı karşıya ağlamaktan başka bir şey yok. Bari ağlamak da birbirimizin derdine ortak olarak
“Beni evlendirmeye kalkıştılar. Çok zorladılar. Lakin ben çocuksam da süt kuzusu da değilim ya. Oldukça aklım başımda ve bilhassa fikirlerim pek büyük ve pek ziyade. Kaleme yeni çırak oldum. Elde dört para yok. Zaten pederden almakta bulunduğum haftalığı dahi tam bir tiksintiyle almaktayım. Hevesim kendim kazanıp kendim yemekte. Şimdi şu fikir ve iddiayla beraber evlenmek ve fazla olarak pedere bir de evin masrafları için muhtaç olmak akıl kârı mıdır? Kısacası pederin teşvik ve nasihatlerinden çok kendi akl
Cesetler mi? O şeyler hakkında cevap verme yetkim yok. Benim için onlar artık ceset falan değiller: hoş kokulu uçucuları buharlaştıran mumlar, porselen buhurdanlıklarda kullanılan alüminyum kenarlı yuvarlak mumlar. Onlar artık bundan ibaret. Sakin bir balıkçı kasabası olan DF’nin yazgısı, yaşlı balıkçı Ventimiglia’nın denizde bir ceset bulmasıyla kâbusa evrilir. Daha ilk cesedin kimliği teşhis edilemeden kasabanın kıyılarına başka cesetler sürüklenir. Her açıdan birbirinin tıpatıp benzeri cesetlerin sayısı
Bu yazılardaki öncelikli amacım, ortalama okurlara her hafta bir şeyler öğretebilmek, beni asıl ilgilendiren onlar, ki öğrettiğim şeyler her şeyi bilen uzman okurlara apaçık ve çocukça gelebilir. Diğer amacımsa –ki bu en zoru– yazılarımı başkalarından yardım almadan düzgünce yazabilmek, çünkü ben hep iyi yazabilmenin başlı başına bir mutluluk kaynağı olduğuna inanmışımdır. Gabriel García Márquez gazeteciliğin “dünyanın en iyi mesleği” olduğunu her fırsatta usanmadan tekrarlar, yazardan önce gazeteci oldu
Friedrich Nietzsche’nin 1883-1885 yılları arasında kaleme aldığı Böyle Buyurdu Zerdüşt, filozofun en bilinen eseridir. Nietzsche’nin, yazılmış en derin eser olarak tanımlamaktan hoşlandığı bu kitap, şiirsel üslubuyla dikkat çeker ve edebiyat ile felsefenin sınırları arasında gezinir. Üstinsan ve ebedî dönüş kavramları üzerine kurulu olan Böyle Buyurdu Zerdüşt, Nietzsche felsefesinin temel taşıdır. Yeni değerlerin üretilebilmesi için halihazırdakilerin göz ardı edilmesinin gerekliliğini savunan eser, bu bakı
Charlotte Perkins Gilman, yaşadığı dönemin çok ilerisinde fikirlere sahip ve bu fikirleri eserlerine yüksek empati kabiliyetiyle aktaran, feminist edebiyatın ilk ve önemli isimlerinden. Sarı Duvar Kâğıdı ve Diğer Öyküler yalnızca yazdıklarıyla değil aktivist kimliğiyle de tanınan Gilman’ın yedi öyküsünü bir araya getiriyor. Çalışmak yok. Sosyalleşmek yok. Yürüyüş yok. Yazmak yok. Sarı duvar kâğıdı var; saatler boyu bakmak serbest. Gilman, kadın hastaları dinlemek yerine ısrarla yatak istirahati öneren, dön
Bu küçük derlemenin sonuna dek gelebilmiş olanlar, “Bu adam da amma kavgacıymış!” diyerek parçalı kişiliğime yeni bir parça daha ekleyebilirler. Vardıkları sonuç buysa, ne söyleyebilirim? Olsa olsa şunu: “Kim değil ki?” On iki yıldan fazla bir sürede on iki kavga yazısı. Çoğu da savunma. Çok mu gene de? Çok diyorsanız çok olsun. Bir kavga daha çıkarmayalım. Anlatının hiçbir zaman tek özneli bir edim olmadığı fikrini savunan Tahsin Yücel Tartışmalar’da her biri karşı-özneye yazılmış on iki tartışma yazısın
Shakespeare külliyatının önemli parçalarından Venedik Taciri, yakın bir dostunun sevdiği kadına kavuşmasına yardım etmek için hırslı bir Yahudi tüccara borçlanan Antonio’nun trajikomik serüvenini anlatır. Açık denizlerdeki gemilerine güvenen Antonio, tüccar Shylock’un oldukça yüklü borç senedini imzalamıştır ve borcunu ödeyemediği takdirde vücudundan hatırı sayılır bir parça et koparılacaktır. Öte yanda Bassanio, dostu Antonio’nun yardımıyla genç ve güzel Portia’nın evine ulaşsa da burada onu zorlu bir sına
Kısasa Kısas, yasaların katılığına rağmen ahlaki bir çürümenin başladığı Viyana’da, Dük’ün aceleyle kentten ayrılmasıyla görevi devralan Vali Angelo’nun icraatlarını ve bunların toplumun en küçük biriminde bile hissedilen etkilerini ele alır: Bu yeni ve epey katı yönetici, kenti çöküşe sürükleyen adi suçları, zina ve yozlaşmışlığı bitirmeye kararlıdır ve göreve gelir gelmez kentin soylu gençlerinden Claudio’yu, evlilik dışı birlikteliğini cezalandırmak üzere idama mahkûm eder. Valinin kendi ahlaki sınavıysa
“Derler ki sevda insanın ahlakını düzeltir, yanıltsa bile sevelim: Mademki insanız! Of! Böyle boş işlerle uğraşmak da hoşa gitmiyor ama zamanın mecburiyetlerine uymak lazım geliyor. Bir gün olur da şu arzular defterimi bir gözden geçiren bulunursa, insanın değilse bile, benim insani hissiyatımın suretini görmüş olur. O okurdan şunu rica ederim ki yazılarımı düşünmeye layık bulursa gerçekleştireceği değerlendirmede vereceği kararı sırf kendi vicdanı olarak kabul etsin... Kendi vicdanında bulduğu hükmü benim
Fotoğrafların açıkladığı metinlerden ya da fotoğrafları açıklayan cümlelerden oluşan bir kitap değil bu. Her bir bölümün içeriğini meydana getiren, imgelerle sözcüklerin uyumlu birliği. Bilinmeyeni keşfetme hevesi Sinbad’a, Kızıl Erik’e ya da Kopernik’e özgü değil. Dünyada keşfetmeye meraklı olmayan tek bir insan bile yoktur. Her şey acıyı, tuzluyu, eğriyi, düzü, pürüzü, gökkuşağının rengini ve alfabenin yirmi küsur harfini keşfetmekle başlar; ardından sıra simalara, haritalara, hayvanlara ve yıldızlara gel
Bu sayfalara adını veren o sıra dışı “sonsuzluğun tarihi” hakkında çok az şey söyleyeceğim. Zaman bizim açımızdan bir sorundur; sarsıcı ve talepkâr bir sorun, belki de metafiziğin en can alıcı sorunu; sonsuzluksa bir oyun ya da yıpranmış bir umut. Farklı anlarda farklı yerlerin işgal edilmesi –yani hareket– zaman olmaksızın kavranamaz. Aynı şekilde, farklı anlarda, aynı yeri işgal etmek anlamına gelen hareketsizlik de öyle. Sayısız şairin özlemle yanıp tutuştuğu sonsuzluğun bizi en azından kaçamak tarzda ol
Bu kitabı meydana getiren anlatı türündeki düzyazı çalışmaları 1933 ve 1934 yıllarında gerçekleştirildiler. Köklerinin Stevenson ve Chesterton’dan yaptığım yeniden okumaların yanı sıra Von Sternberg’in ilk filmlerine, hatta belki Evaristo Carriego’nun belli bir biyografisine kadar uzandığı kanısındayım. Birbiriyle alakasız şeyleri de bir arada sıralama, devamlılığı sağlamak adına anlık çözümler üretme ya da bir insanın yaşamının iki-üç sahneye indirgenmesi (“Pembe Köşedeki Adam” öyküsünü biçimlendiren de bu
“Geçen gün sabahleyin, baharın en güzel göründüğü bir zamanda kırlara çıktım. Öteden beri bana güzel olarak tavsiye ettikleri ağaçları hoş bulmaya, toprakların üzerinde güneş ışığından doğan buharların havai girdaplar oluşturarak oynaştığını bir güzellik düşkünü gibi seyretmeye çalıştım. Şairlerin çiylerle süslü buldukları otları oynaşarak koparan keçileri, kuzuları uzun uzun seyrettim. Kısaca doğayı süsleyen her şeyi beğenmek, onları seyretmekten tat almak üzere saatlerce oyalandım; ama insanların bunlara
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 40-60 / Aktif Sayfa : 3