Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1
Modern etnografinin kurucusu James George Frazer, bugün hala gelmiş geçmiş en kapsamlı karşılaştırmalı din ve mitoloji çalışmalarından biri sayılan on iki ciltlik külliyatı Altın Dal’ın bu ilgi çekici, hatta kimi zaman şaşkınlık verici anekdotlarla dolu bölümünde, çoğunlukla nedenini bilmeksizin uyum sağladığımız adetlerin, mantığımız almasa da ters düşmemeye çalıştığımız batıl inançların ve daha pek çok tuhaf tören ve geleneğin izini sürüyor, nedenlerini araştırıyor. Frazer Tabu’daki samimi ve ayrıntılı a
Michel de Montaigne’in 16. yüzyılda kaleme aldığı Denemeler, insanlığın ortak birikiminin temel eserlerinden biri olarak hümanizmin doğuşuna tanıklık eder. Rönesans’la birlikte insan aklı, düşünceye ve iradeye ket vuran dogmalardan kurtulur. Denemeler’in Hayvanlara Övgü adlı bu bölümünde Montaigne, cesaret isteyen bir sorgulamaya girişerek insanın hayvanlardan ayrı ve üstün niteliklerle donatılmış olduğu kabulüne ve bu kabule dayanarak hayvanlar üzerinde mutlak bir tahakküm kurmanın meşru görülmesine meydan
Dünyada her güzel şey, renkli balonlar gibi neşeyle oradan oraya salınırken hayatın dikenlerinden birine değip yok olmak zorunda mı? Birini sevmek, onunla mutlu olmak neden bu kadar imkânsız? Kendini dünyanın geri kalanından ayrı bir yere koyup birbirini seven iki insanın bir arada durabilmesi, neden bu iki insan dışındaki her şeye bağlı? Dünya Bu Kadar Mahir Ünsal Eriş’in ilk romanı. Gelgelelim onun öykü dünyasına sıkı sıkıya bağlı bir roman bu. “Bir ikindi kahvaltısı”na gelemeyen Güneş’in hikâyesiyle y
Tükendi
Bir Çift Siyah Deri Eldiven Kitap Açıklaması
“Cangüncem, küçük İskender’in 17 Şubat 1975’te yazmaya başladığını belirttiği, 1984 Şubat ayından 1993 sonuna kadar yirmi defterde doğaçlama tuttuğu aforizmalar, şiirseller, değinmeler ve bazıları karalamalar diyebileceğimiz notlardan seçerek bir araya getirdiği 648 günceden oluşuyor. Enis Batur’a göre ‘sarsıcı’, ‘tanıklıklar’ içeren Cangüncem’de ‘Bir tür doğaçlama kendiliğinden yazı ile içini döküyor küçük İskender: Yapısına, özelliklerine, huyuna eldiven gibi uyan bir üslup ve teknik ile. (…) Dünyasını
"Mezar yazıtı ilk kazma darbesiyle parça parça yerinden fırlamış, bakır renginde canlı bir saç yığını mezardan dışarı taşmıştı. Ustabaşı, işçilerinin de yardımıyla bunları tümüyle dışarı çıkarmak istedi, ama saçları ne kadar çok çekerlerse o kadar uzun ve gür görünüyorlardı; sonunda hala bir kız çocuğunun kafatasına yapışık son saç telleri de dışarı çıktı... Yere yayılan o harikulade saçlar yirmi iki metre on bir santim uzunluğundaydı..." Gabriel Garcia Marquez, yıllar önce tanık olduğu bu ürkünç olayın
Tükendi
Dünya edebiyatının en çok bilinen öykü koleksiyonlarından biri olan Değirmenimden Mektuplar’ın içinden derlenen Portakallar, Paris’in kalabalığından ve curcunasından bıkıp güneye, bir yel değirmenine yerleşen Daudet’nin altı öyküsünden oluşur. Taşra yaşamından, yöre insanlarından, onların anlattıklarından beslenen metinler okuru Paris’in kasvetli atmosferinden güneşli, sıcak günlere uyandığı güneye, oradan Cezayir’in portakal bahçelerine götürür. Kimi zaman hüzünlü kimi zaman nüktedan bu öyküler, aradan
Tol
Dünyada varoluşumun bu kadar sorunlu olacağını hiç tahmin etmezdim. Yirmi yaşında, kalıbı, rotası, adı gayet belli bir hayata yazılıydım. Otuz yaşına geldiğimdeyse, bin kapıdan kışlanmış bir tavuk kadar şaşkındım. Ne bir rotam, ne kalıbım, ne de adım kalmıştı artık. Bildiğim, öğrendiğim hiçbir şeyden emin değildim. Musahhih Yusuf otuzlu yaşlarında işinden olmuş, yoksul bir hayat sürmektedir. Cebinde tabancası, yüreğinde isyan duygusuyla, artık tükettiği büyükşehri terk ederek kapağı Diyarbakır trenine, bir
Joey’nin evinin yakınlarında bir tepe vardır. Kimsenin gitmediği, bakımsız, üzeri toprakla kaplı, eski bir çöplükten ibarettir burası. Yine de Joey burayı sever, burası onun tepesidir. Düşünmek ve hayal kurmak için gittiği yerdir. Bir konuda herkesten iyi olmak, gelecekte ünlü bir astronot ya da dağcı olmak için can atar Joey. Bir gün, tepede bir ağaç ev keşfettiğinde, birinin onun özel yerini işgal etmiş olmasına çok öfkelenir. Gelgelelim bu davetsiz misafirin kim olabileceğini de merak eder. Ama onunl
Kolombiya’nın günlük hayatın çetin doğa şartlarıyla mücadele anlamına geldiği, hemen her şeyin şansa kaldığı Pasifik kıyısı. Kocasıyla birlikte denize bakan derme çatma bir kulübede yaşayan orta yaşındaki Damaris, anne olma arzusu içindedir. Bir gün büyük bir hevesle yavru bir köpek edinir. Ancak bu sahiplenme şefkatten çok daha farklı duyguları beraberinde getirir. Her bir köşeden gerçek ya da duygusal fırtınaların patlak vermesine karşın tutumlu ve özlü bir dille yazılmış Köpek yayımlandığında birçok dil
David devamlı soru soran bir çocuktur. Simón ve Inés ise onu okula göndermez, Estrella’daki yeni evlerinde yetiştirirler. David oranın dilini öğrenir, arkadaş edinmeye başlar. Onu koruyan büyük köpekleri Bolívar da yanındadır. Fakat David yedi yaşına geldiğinde okula yazılması gerekir. Böylece Dans Akademisi’ne kaydolur. İşte tam da burada, altın dans ayakkabılarının içinde gökten sayıları nasıl indireceğini öğrenir. Yetişkinlerin ne kadar korkunç şeylere muktedir olduğunu da yine burada öğrenecektir.
Ksenophanes şair ve filozof kimliğiyle 21. yüzyılın insanını sadece evrenin ve insanın varoluşunu düşünmeye ve sorgulamaya değil, aynı zamanda bizzat toplumun içinde yanlış bildiğimizi yüksek sesle eleştirmeye de çağırıyor. Hiç kuşku yok ki bu, bugünün yanlış inanç ve âdetlerinden sıyrılacak olan yarınki kuşaklarda da yankı bulacak bir çağrıdır. Bu çalışma MÖ 6. yüzyılda yaşayan Ksenophanes’in hayatı ve düşünceleriyle ilgili antik literatürdeki en eski kaynaklar olan fragmanlarının Eski Yunanca ve Latinc
Fabrikanın bacasının tüttüğü ilk gün başladılar can almaya. Dişlerine kan değmiş kurt sürüsü gibi denize daldılar. Yaş almış demediler, küçük demediler, yavrulama zamanı demediler. Köstence’nin göğü yağ kokusuyla doldu. İnsanlar öğürerek gezer oldu. Süngüyle vurmak başka ama tüfekle avlanmak dayanılır değildi. O tarraka, o gümbürtü! Dağlara kaçtım kaç defa. Mağaralara girdim. Solucanlarla çıyanlarla geçirdim günlerimi. Ama sabah olup gün doğunca o sesler yine her yanı tutuyordu. Deli İbram Divanı, öykücülüğ
Mekân, kendisi ve doğduğu topraklar arasında döne döne dans edercesine kaçarken, zamana özgü sanılan güçten çok daha fazla gücü olduğunu kanıtlıyor; saatler geçtikçe mekân, zamanın oluşturduklarına çok benzeyen ama bazı açılardan onları da aşan değişimlere neden oluyordu. “Turizmin altın çağı” olarak kabul edilen modern yüzyılda diğer sanatlar gibi edebiyat da dünyayla yeni bir bağ kurmaya başlamıştı. Thomas Mann da birçok çağdaşı gibi hayatı boyunca seyahat eden, defterlerinde ve mektuplarında bu seyaha
İlk kez 1872’de imzasız yayımlanan ve adı “hiçbir yer” (nowhere) sözcüğünün anagramı olan romanın başkişisi, zengin olma amacıyla hayalî bir ülkeye gider. Tuhaflıklarla dolu ülkede, sadece sosyal statü sağlayan paranın satın alma değeri yoktur; insanın yaşam mücadelesinde tehlikeli bir rakip olarak görülen makineler yasaklanmıştır; hastalanmak hapis cezası getiren bir suç sayılır; profesörler üniversite öğrencilerine hiçbir şey söylemeden uzun uzun konuşmayı öğretirler. Samuel Butler, bir serüven öyküsü
Benim hayatım bir dizi deniz yolculuğuyla geçti, bu dünyada oradan oraya dolaştım. Derin köklerim olduğunu bilmeden hep bir yabancı oldum… Ruhum da denizlerde yolculuk etti. Ama bunların üzerine düşünüp taşınmanın yararı yok gibi geliyor bana; bunu çok önce yapmalıydım. İspanya İçsavaşı sırasında genç doktor Víctor Dalmau ile piyanist Roser Bruguera, Barselona’dan kaçarak Şili’nin yolunu tutarlar. Avrupa savaşların pençesinde kıvranırken Víctor ile Roser ülkelerinde bir türlü kavuşamadıkları huzur ve ba
İnkâr ve kaçışın, kefaret ve deliliğe uzanan hikâyesi… Çocuğunu bakımevine teslim etmek zorunda kalan Mitsu ile ABD’deki hayatından kaçan kardeşi Takaşi, Tokyo’da buluşup çocukluklarını geçirdikleri köye dönerler. Hem bir süreliğine şehir hayatının etkisinden kurtulma hem de aile evlerini satma niyetindedirler. Ancak bu süreçte kendilerini aile geçmişleriyle yüzleşirken bulur ve yıllar içinde birbirlerine ne denli yabancılaştıklarını anlarlar. Oe’nin bu başyapıtı insanlık durumunu, aile psikolojisi ve ka
lk kez 1834 yılında La Revue de Paris’de yayımlanan Claude Gueux ilhamını 1832’de cinayetten idam cezasına mahkûm edilen bir insanın gerçek hikâyesinden alır. 19. yüzyılda Paris’te yaşayan otuz altı yaşında dürüst bir işçinin önce cezaevine girmesini, ardından idama mahkûm edilmesini konu alan bu kısa roman Victor Hugo’nun toplumsal adaletsizliği gözler önüne serdiği felsefi bir anlatı olma özelliği taşır. Adaletin kendisi de en az işlenen suç kadar ilkelse sorunu nerede aramak gerekir? Cezanın gerçek neden
Tükendi
Walpole’un ilk kopyalarını kendi matbaasında bastığı, tuhaf bulurken bir yandan aşinalık duyacağınız bu altı masallık derleme, yazarın en bilinen olmasa da en merak uyandıran eseri. Uzaklardaki krallıklar, prensesler, büyücüler gibi bilindik öğelerle okuru büyülü evrenine çağıran kısa ve gizemli masallar birbirini izleyen kopuk imgelerden oluşan bir rüya izlenimi yaratıyor. Hiyeroglif Masallar’daki ustalıklı mizahi dokundurmalar, Walpole’un bu masalların karakterlerini gerçek yaşamdan seçme ihtimalini sorgu
Bize göre mesele, sık sık ileri sürüldüğü gibi, “usdışı olana payını vermek” değil, tam tersine belirsizliği ve bilmemeyi en aza indirmek; Marksizmi üçüncü bir yol ya da idealist bir hümanizm adına yadsımak değil, insanı Marksizm içinde yeniden ortaya çıkarmaktır. Savaş sonrası Avrupa düşünce dünyasında devrim yaratan Jean-Paul Sartre’ın 1957 tarihli bu uzun denemesi, varoluşçuluk felsefesini Marksizmle uzlaştırma olasılıklarını sorguluyor. Varoluşçuluğun, yaşadığı çağın egemen felsefesi olarak gördüğü
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 1000 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1