Bu kitap, kamuoyunda Acilciler olarak bilinen hareketin önemli yazılarını bir araya getiriyor. Adları gerçekte bu değildi ama Tür- kiye Devriminin Acil Sorunları adlı broşürün adı kısaltılarak onlara takıldı. A'nın ömrü dönemin benzeri yapılar gibi uzun olmadı. İlker Akman, Yüksel Eriş ve Engin Erkiner tarafından 1974 yılında kuruldu. İlker 1976 başında Beylerderesi'nde, Yüksel ise 1977 başında Trabzon'da hayatını kaybetti. 77'ye kadar hızlı bir yükselme dönemi yaşandı, sonra yavaşlandı ve 1980'li yılların
Bir Koltukta Üç Karpuz
Kimde var böyle mide, kim bu kadar götürür
Bir koltukta üç karpuz, üç koltukta bir arsız
Bu ülkeye yenilik başka kimler getirir (!)
Bir koltukta üç karpuz, üç koltuk da günahsız
Ne eşi ne benzeri vardır koca ulusta (!)
Üstüne başka lider tanımam bu hususta (!)
Bu işin tek erbabı gerçekten büyük usta (!)
Bir koltukta üç karpuz, üç koltuk da günahsız
Kolay mı sanırsınız bir padişah olmayı
Kolay mı sanırsınız yemeye her dolmayı
Büyük marifet ister her nağmeden çalmayı
Bir koltukta üç
Umut Kapısı
Bundan böyle yüzüm gülecek artık
Umut kapısına bir güneş doğdu
Bütün kederimi silecek artık
Umut kapısına bir güneş doğdu
Denizlere attım derdi sonunda
Gönül muradına erdi sonunda
Kader anahtarı verdi sonunda
Umut kapısına bir güneş doğdu
Çabuk imdadıma yetişti Hızır
Gönlümün sarayı sevgiye nazır
Şimdi evimizde huzur var huzur
Umut kapısına bir güneş doğdu
Tecelli edince ilahi hukuk
Sonunda hayalim etti tahakkuk
Öyle bir gözüktü gözüme ufuk
Umut kapısına bir güneş doğdu
Soruklu'yum şükür
Şiir sözcüklerle yazılır. Sözcükleri dil bilinciyle işlemek, ritimle tartmak, ustalıkla dizmek, toplumsal duyarlılıkla kotarmak, insan sevgisiyle sunmak gerekir. Bunları başarabilecek şairin çok iyi bir gözlem gücünün olması gerektiği de herkesçe bilinir. Mustafa Dilki, bu özelliklere ve becerilere sahip olduğunu önceki şiirleriyle kanıtlamıştı. Bu şiirleriyle kendini daha da güçlendirdiğini, halkın sesi olduğunu görüyorum.
Beyazıt Kahraman
YTÜ E. öğretim görevlisi,
Yazar / Eleştirmen
Tarihin unutulmaz sayfalarına nice destanlar kazımıştır bu millet, aslan Mehmetçik...
Çanakkale'de, Kafkaslarda, Sina'da, Yemen'de... Doğulusu, batılısı, kuzeylisi, güneylisi hep aynı amaç uğrunda, "bağımsızlık" yolunda koştular cepheye...
Bazen onlar koştular cepheye, bazen cephe yaşadıkları yer oldu. Mustafa Kemaller, Nene Hatunlar, Şahin Beyler, Sütçü İmamlar, Fatma Nineler, Şerife Bacılar, Kara Fatmalar, Yörük Ali Efeler, Hasan Tahsinler ve daha niceleri...
Hiç silinmemek üzere altın harflerle yazdılar
Sevdalı gönüllerin vatan aşkıyla yanıp kül olduğu yerdir Çanakkale... Vatan sevdasının, ana, baba, gardaş, eş, dost, evlat sevdasının üzerine çıktığı, bir vatanın aşkla, şevkle yanan kalplerle ebediyen kazanıldığı yer olmuştur Çanakkale...
Çanakkale, bir varoluş, bir diriliş destanıdır aynı zamanda... Yüzyıllardır acımasızca ve bin bir türlü oyunlarla üzerine gelinen bir milletin; silkinişidir, haykırışıdır bütün dünyaya... Ve Çanakkale, destanlar yazmaya alışmış bir milletin bu destanlara altın harflerle
Ben bu kitabı; Başucu kitabı olsun diye yazdım.
Hep el uzatınca değilen, göz atılınca görünen, bahar kokusunda, seslerin sessizliğinde ve yaşam tadında olsun istedim.
Hani kışa doğru, silkilmiş bir payam ağacının altından geçerken, buğday anızlı kıraç bir tarlada yorgun ve aç; bir payam ilişir gözüne yerde. Gözüne kestirdiğin iki taşla kırdığın payamı tüm dişlerine değdirerek yediğin gibi. Alıç'ın, çıtlığın, çitlenbiğin, keleğin, üzümün, haa bir de incirin tadını aldığın var ya o yarı kurupayam içinde; işt
Abdullah Kalyoncuoğlu; yaşadıklarına dair zihninde ve bazen de bilinçaltında tuttuğu notlarla ürettiği şiirlerinde, temelde kendi yaşamını ortaya koyuyor gibi görünse de; Türkiye'nin yakıntarihinin en sancılı zamanlarını yaşamış olan yaşıtlarının ve gurbeti vatan yapanların sosyal yaşamlarını da taşıyor şiirlerine.
Onun şiirlerinde; gurbet de sıla da aşk da umutsuzluk da zenginlik de fakirlik de var. Yani hayat var...
Göbeğinin çukuruna çığlık çığlığa yapışan gözleri görmek istemiyordu utancın yırtıcı yüzünü?
Gözkapaklarını araladı; gece ile gelen zebani gitmişti, buna sevindi.
"Kalk" diyen sesleri duymadı. "Orospu" diye bağıran kadının çığlığını bedeninin her zerresi ayrı ayrı titreyerek aldı. ?İşte kocamı yoldan çıkaran fahişe bu..." diye nara atan kadının her sözü suratında tokat gibi patlıyordu.
Karınca ayaklı gece de güneşi yuvarlıyordu inine... Ayın son halini görmek için günışığını siyaha boyadı gözkapaklarıyla...
Hüseyin Alpay; Türkiye'nin yakıntarihine dair zihninde oluşturduğu birikimleri ve bu birikimlerinden elde ettiği deneyimlerini öykü dilinde okura aktarırken, objektif bir bakışaçısıyla, hem kendi kişisel tarihine, hem de Türkiye'nin sosyal katmanlarının yaşam algılarına yönelik genişaçılı bir bakış sunuyor.
Yazarın kitapta yarattığı karakterlerin tamamı, yaşadığımız toplumun çokkültürlü katmanlarında temellenen kişiliklerin cümlelere yansımasından başka birşey değil.
Hayatın toplumsal dokusuna yönelik yarat
Şiirlerimde Türk dilinin gelişmesine katkı sağlar düşüncesiyle, Öz Türkçe sözcük kullanımına özen göstermiştim. Elinizdeki bu öykü kitabımda da aynı duyarlılığı ve özeni göstermeye çalıştım. Toplumsal gerçekleri sergilemeyi bir görev bildiğimden, yergisel bir yaklaşımla toplumsal sentezlere yönelmeyi yeğledim.
Ayrıca şiirlerimde olduğu gibi öykülerimde de dramatik bir anlatım ve karikatürize bir çizgiyle kurgularımı oluşturdum.
Bu kitapta; hayatın içinden akan ve gerçekliğe yaslanan öyküler okuyacaksınız.
B
Bu, günümüzden yaklaşık 1,5 milyar yıl önce dünya üzerinde yaşamış insanların hikâyesidir. İnsanoğlunun dünya üzerindeki nüfusu 17 milyara ulaşmıştı. Su ve gıda savaşları başlamış dünya üzerindeki her ülke kendi ırkının yaşaması için diğer ırklarla savaş halindeydi. İnanılmaz sayılara ulaşan nüfusun ihtiyaçlarının karşılanması hemen hemen imkânsız görünüyordu. Büyük kitlesel imha silahları geliştirilmişti ve insanlar acımasızca birbirlerini yok ediyorlardı. Bu yok edişte kullanılan silahlar günümüzdeki hidr
TATLI GÜLÜŞLÜ ANNEM BİR MERHAMET DERYASI
Tatlı gülüşlü annem, bir merhamet deryası
Saçlarında bahar var, gözler, hep mayıs ayı.
Buğu buğu tüter o, karanfil kokulu o
O büyüttü korudu, benim gibi yoksulu.
Ceylan bakışlı annem, ben de onun yavrusu
Biz bizi çok severiz, budur işin doğrusu.
O benim gün ışığım, o gönlümün kumrusu
O büyüttü korudu, benim gibi yoksulu.
Sanırım o okşuyor, pamuk ellerle saçımı
Göğsüne yaslamışım, bu garip dertli başımı.
Sanki o silsin diye, akıyor şu gözyaşım
O büyüttü korudu,
MELEKLERİN KISKANDIĞI KİM DERSENİZ CANIM ANNEM
Güller gibi kokar teni, doymam öpsem gözlerini
Yine duysam sözlerini, kim derseniz canım annem.
Ah! Yeniden tutabilsem, bırakmam ben ellerini
Meleklerin kıskandığı, kim derseniz canım annem.
Esirgemez şefkatini, içsem doymam sevgisini
Çok severim kendisini, kim derseniz canım annem.
Her gün büyür hasretimiz, çok özlerim kendisini
Işıklar saçsın Rabbimiz, kim derseniz canım annem.
Beni kollar, beni korur, zavallım hep mahzun durur
Neylersin ki akıbet bu, b
'...onu ömür boyu asla unutmayacaktı. Sonuçta; kendisini ilk öpen erkek Savaş'tı, ilk sevgiyi Savaş'ta görmüş, ilk aşkı onda yaşamıştı. Savaş aklına geldiğinde, içindeki acı da hâlâ tazeydi. Zamana ihtiyacı vardı...'
Devlet Babanın şefkatli güçlü kollarına çatısına gel de güvenme. Yoksulların varoşların sırtını dayadığı dağlar kaleler. Aslında zengin varlıklının vergi borçlarını bir çırpıda silen bankalara buyur eden boşaltan kapitalistlere dünya vizesi veren küresel hukukta uzaya yürüyen bir devri alemde işsiz babalar ocaklarına ekmek götüremediklerinde sancılı aç gecelerin tek kurtuluş yolu Baba ocağı. Bacası tütmüyorsa Devlet Baba'nın kapıları mor çatılar yuvalar aş evleri cami avluları yatır babalar. Telli baba. Oru
Ben minik bir kız çocuğuyken düş'ün dalına yaprak olmayı öğrendim. Hep çok çok konuşur azar azar ölürdüm Mevsimlerin böyle fakına vardım geçip gitmek için gelirlermiş meğer. O kadar uç noktalara büyürdüm ki korunaksız uçurumlarda dokunulmaz çiçek olurdum öylesine aykırı.
Yapma denilen her şeyi yaptım. Ünlemlerin uyarısına soru işaretlerinin kaygısına virgüllerin kısacık nefes alışına ve noktaların son oluşuna aldırış edemeyecek kadar ağır düşler besledim. Bir gerçek ne kadar güzel ve görkemli olabilirdi k
Toplam 170 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 40-60 /
Aktif Sayfa : 3
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.