Dağıt kafandaki bulutları
Erit içindeki buzları
Yok et bütün olumsuzlukları
Sal kendini aşka sevdaya
Ver kendini kara sevdaya.
Bırak derin düşüncelere dalmayı
Boş yere ağlayıp sızlamayı
Öfkelenip öç almayı
Sal kendini aşka sevdaya
Ver kendini kara sevdaya.
Ses
Boşlukta büyüyen
Korkunç çığlıktı
Söz
Varlığın içinde
Anlamsız çırpınıştı
Şiir, şairin kendini ifade etmesinin bir aracıdır... Şiirde değişmeyen, şairin ele aldığı konuları doğrudan doğa- ya tutulan bir ayna gibi yansıtmamasıdır. ... Şiir, duru, aydınlık geleceği açık bir düşüncenin ve tekmil güzelliklerin imgesidir. Aynı zamanda şiir parmak izi kadar da özgün ve özeldir. Bu Güleren Kılınçarslan için de geçerlidir... Bu yüzden nakış nakış işlediği konuları yeniden biçimlendirmiş, yeniden yaratmıştır.
İşlediğim günahların cezasını çektirme bana, demiyorum; çekmeye razıyım, lakin bu çektiğim çile kadar, günah mı işledim ya Rabbim!!!!?... Silo'dan hep kaçtım, oysa o üstüme üstüme geldi. Yine de ona zarar vermek istemedim, fakat o beni doğramak istiyordu, bunu biliyorsun. Yaşananlar gayri ihtiyaridir yemin ederim!.. İstemeyerek oldu!.. Silo'yu koru, ölmesin!.. Katil olmak istemiyorum ey büyük Allah'ımmmm!!!.." Dedi ahenkli bir edayla kollarını indirirken. Ve dizlerini avuçlayarak oturdu. Remzi'yi daha neler
Bora, Bahar'a çocukluğundan beri âşıktı, tek isteği onunla evlenmekti; fakat aniden gelen şiddetli bir deprem felaketi, onların hayatını alt üst etmiş ve birbirilerini kaybetmelerine sebep olmuştu. Birçok depremzedenin kaybolmasına neden olan organ mafyası, Akdeniz'e demir atmış ve deprem bölgesindeki kurtarma ekiplerinin arasına sızmıştı. Hangi ülkeden geldikleri bilinmeyen bu mafya grubu, genç depremzedeleri pençesine düşürmüştü. O gençlerin arasında öyle güzel bir kız vardı ki; O'da Bora'nın biricik aşkı
Bu kitapta bahsedilen yaşama tutunma mücadeleleri, günümüzde çok daha kolayca aşılabilir, güçbela tanımlanan hadiseler, tuhaf veya sıradan gelebilir. Ancak şu bilinmelidir ki; şu anda yaşanılan mücadeleler de, gelecekte güçlükten sayılmamaya adaydır. İnsanlığın tüm gelişimine rağmen ve geçen zamanlara aykırı şekilde, değişmeyen tek şey, ölümle yüzleşmenin kaçınılmaz olduğu gerçekliğidir.
Bugün, yokluğunun yüz yirmi birinci günü
Yirmi birinci yüz yılın zamanı donduramadığı teknolojik günlerden yani
Klonlaştırılmış sızılarımın bedenimde salıncak kurmuş halini yaşıyorum gövdemi
Ruhumda sallandırarak
Kitabın ana fikrini tek cümleyle özetlemek
gerekirse; Marx'ın öngörüsünün aksine rakipsiz olmayan, güçlü bir
kapitalizmle birlikte yaşamak zorunda kalan ve kalacak olan, sosyalizmin
bağımsız iç yasaları olamaz; sosyalizmin evrimi kapitalizmin mevcut durumuyla
bağlantı içinde şekillenecektir.
Kitap, bu evrimin nasıl olabileceği konusunda
genel bir çerçeve sunmaya çalışıyor.
Batarken güneş
Hüzün doğuyor gecelerime
Sensizlik çalıyor kapımı
Dışarıda dalga sesleri
Sahile iniyorum
Senin kokun sarıyor tenimi
Bir mum yakıyorum Antalya gecelerine
Yıldızları seyrediyorum kumsalda
Kadehimi senin için kaldırıyorum
Dalgalar ismini haykırıyor
Şerefine sevgilim, bitimine hasret
Elâ gözlerini hayal ederek
Bir daha ayrılmamak üzere sevgilim
Beraberce nice Antalya gecelerine.
Ham maddemin çoğu
Pamuk olmasına rağmen
Bilmem ki neden
"Kâğıt"la anılır adım?
Bozuk paralar
Küçük kardeşlerim olur
"Bensiz aç kalırsınız" desem
Çok mu ipucu vermiş olurum?
Bir sevdadır bu topraklar
Ne aşklar büyüttün ne kavgalar
Anayurt oldun birçok kavime
Besledin insanları, tarihler boyunca
Sevginin ve sevmenin ne olduğunu
Öğrettiler Yunus Emre, Hacı Bektaş, Mevlana
İnsan olmanın ve onurlu durmanın
Kaynağını sundular, tüm insanlığa
Umudun, üretmenin ve emeğin
Kavgasıdır insanca yaşamanın
Budur anlayacağınız gayesi yaşamın
Bereketli topraklarında büyürler
Aşık Veysel, Mahsuni, Neşet Ertaş'lar
Sevdaları, aşkları ve de insanlığı
Türkü türkü dillendirirler yüreklerinde
Kardeşli
Bu kitap; Orhan Koçak'ın dördüncü şiir kitabıdır...
Koçak; kendi yaşam yürüyüşünün pratik soyutlaması olarak karşımıza çıkan şiirlerinde, insan odaklıdır.
Sözcükler kimi zaman yüreğinin titremesinde aşk dizelerine dönüşüp şiir olur, kimi zaman günlük yaşamın velvelesi içinde duyumsadığı acının ve ağrının sözcükleridir, onun şiir atı... Ülke realitesinin içinde gezinir ve sosyo-politik denklemdeki kepazelikleri de hicvetmeyi unutmaz...
Dolayısıyla, Orhan Koçak'ın; her dizesi insan odaklı şiirlerinde, günlük
Türküm ben, Altaylardan Tuna'ya
Bazen oğuz, bazen Kürşat'ım
Meydan savaşlarında Alparslan
Niğbolu'da yıldırım. Bağdat'ta yavuz
Türküm ben tarih yazmış ırkım
Efsaneyim tarih sayfalarında
Vatan için atan yüreklerde
Sevda dolu duyguyum belleklerde
Türküm, bilimde imzası olan
Kuşçu Ali, Mimar Sinan, lokman
Bazen Fatih, bazen Genç Osman
Birileri, ağacınızı, bahçenizi, tarlanızı ortadan ayırsa; birileri, duvarınızı yıksa, evinizi bölse, ne hissedersiniz? Ya da fırtına gibi gelip kapınıza dayansa... O birileri, milyon kere çoğaltsa hüzünleri ve sizi perişan etse... Her şeyi kötülese, yüreğinizi avuçlayıp sizi yarala sa... Siz ne düşünürsünüz, ne yaparsınız, nasıl karşı koyarsınız?
Üstelik bir çocuksanız, olanlar karşısında...
Ve o birileri yılan hikâyesine dönüşecek bir toprak/miras davasıysa hele...
İşte zor sorulardan birkaçı bunlar olur,
Ay yok oldu
Güneş yok oldu
Okyanussa zaten yoktu
Sana yazayım dedim kalem yok oldu
Şiir yok oldu Güfte beste zaten yoktu Kuş yok oldu ağaç yok oldu
Deniz yakamoz zaten yoktu
Aç yok oldu
Tok yok oldu
Çocuk karaya vurunca
İnsanlıkta yok oldu...
Yakın geçmişe tanıklık eden bu kitaptaki 14 öykü, geniş bir coğrafyada keyifli ve düşsel bir yolculuğun kapısını aralıyor. Metropollerden Güneydoğu'ya, buradan Arjantin'e, oradan da Britanya'daki Clyde Nehri'nin kıyısına kadar uzanan ilginç yaşam yolculukları... Öykülere kimlik kazandıran bireyler kendi hayatlarının arka koltuk yolcusu olmak istemeyen, bu yüzden de özgürlüğün peşinden koşturan inatçı kişilerdir. Bu tercih, aynı zamanda ağır bedellerin ödenmesi anlamına da gelecektir. Bazen ödenen bedel, kül
12 Eylül benzeri toplumsal travmalarda, oradan oraya savrulan insanların kesintiye uğramış yaşamlarını yalın bir gerçeklikle okura sunan 14 öykü, Anadolu'nun hemen her köşesinden Evliya Çelebi misali beslenir. Sürgünler, ayrılıklar, ihanetler, çatırdayan evlilikler, sevgiden ayrı düşen çocuklar, umutsuz ve imkânsız ilişkiler, kendini yenileyebilen aşklar, emek ve insanlık onuru uğruna verilen mücadele bu savrulmaların odağına yerleşir. Yaşamın izdüşümünde saklı olan hüzün ve acının, aynı zamanda öğretici ve
Artık
Ne beklenen bir çift göz
Ne arzu kalmış
Ne de yangından artan
Küllenen bir avuç köz
Sayılmayan devirler
Karanlıklar gündüzler
Tadı damağımı yakan acılar
Geniz etlerimde kurumuş kanım
Çok acıyor yüreğim
Çok yanar canım
?...Davut sustu. Hırsını içine hapsedercesine derin bir nefes çekti. Khalil'in söylediklerini gayet iyi anlıyordu aslında, Ama yine de bu gidişata sessiz kalabilmeyi yediremiyordu kendisine. Bütün dinlere, inançlara saygılıydı o. Sahiden de kim, neye inanıyorsa inansın doğru dürüst inanan kimselerin ibadetlerine son derece saygılı olduğunu her fırsatta söylüyordu. Ancak, piyasadaki din öğretisine ve kutsal kitapların yanlış tercümesine ve hatta yanlış icrasına tahammül edemiyordu. Fakat anlatamıyordu kimsel
Toplam 170 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 20-40 /
Aktif Sayfa : 2
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.