Mustafa Tatcı bu kitapta Hacı Bayram-ı Velî'nin hayatını ana kaynaklardan hareketle ortaya koyuyor; onun elimize ulaşan beş şiirini ve ebadı küçük olmakla beraber manâsı çok derin olan risâlesini okuyucuya sunuyor...
Hacı Bayram-ı Veli:
Ahmet Yesevî, İbrahim Zahid-i Geylânî, Yunus Emre ve Somuncu Baba gibi erenlerin izine basarak asırların içinden çıkagelmiş bir erendi o.
Peygamber Efendimizin mayasıyla mayalanan gönlü, onun sevgisinin ve sırrının mahzeni idi.
Bir gizli hazine idi o!
Dertlilerin derman
Üftâde'den Aşk Dersleri adıyla yayımladığımız bu eser Celvetî pîri Üsküdarlı Azîz Mahmûd Hüdâyî ile mürşidi Mehmed Muhyiddîn Üftâde Hazretleri arasında geçen ledün sohbetlerinin tercümesidir. Bu sohbetler, Hüdâyî'nin, Üftâde'ye intisap ettiği 1576 yılının son aylarında başlamış, sülûk çıkardığı üç sene boyunca (1 Şubat 1579) devam etmiştir. Notların aslı Arapça'dır. Elinizdeki bu tercüme Hüdâyî'nin dervîşlerinden Mehmed Muizziddîn Efendi'ye aittir. Fakat bu tercüme de bilâhire mütercimin kendisi veya bilmed
Gel ey gözüm ağla gülmezem ayruk.
Canım dosta gider gelmezem ayruk.
Ne gam bu dünyada bin kez ölürsem,
Anda ölüm olmaz ölmezem ayruk.
"Bir baktık yıllar içerisinde özel günlere ait yazılanlar çok birikmiş. Defalarca sevgililer gününü yorumlamışız farklı anlamlar vererek. Keza anneler gününü, kış ve yaz Ramazan gecelerini, bayramları, kandilleri, farklı takvimlerde yeni yılları. Bazen biz anlam atfettiğimiz için özel gün olmuş, bazen sıradan bir an içre öyle olağandışı bir zaman koridoru açılmış ki, kendili
"Yûnus Emre ile Aşk Yolculuğu" ismiyle yayımladığımız bu yeni eserimiz, Yûnus Emre konusunda en yetkin çalışmalara imza atan Mustafa TATCI'nın 25 yıllık emeğinin ürünü olarak okuyucuyla buluşuyor. Akademik çalışmaların geniş kitlelere yayılamamasından hareketle, herkesin anlayabileceği bir tarzda hazırlanan bu yeni eserimiz, ciltli olarak basıldı. Daha kolay taşınıp okunabilmesi için cep-boy olarak basılan bu eserimiz, Yûnus'un daha doğru anlaşılmasına vesile olacaktır.
Eser, Yûnus'un günümüz insanınca dah
On üç buçuk milyar yıl önce, nokta-i gaybdan aşk ile süzülegelen dâsitâni varoluşumuzun, sonsuzluktan gelip sonsuzluğa gitmekte olduğunu söylüyor arifân ve hezârfen ilim insanları...
Hû ve Hüve'den sudûr etmiş olan bu ilahî kozmogoninin her bir nüvesi, yani şimdiki meşhûr adıyla "Tanrı Parçacığı", ilk kaynağından ve hâs rabbiyesinden aldığı mümkünleriyle ve varoluşsal özüyle mütemadiyen aşk yolcuğuna devam ediyor.
Hâsılı, cümle varlık, varoluşun koynunda, adeta bir aşk demeti olarak kendi mertebesinin bir
XVIII. asırda İstanbul'da yaşayan İbrâhîm Hâs (ö. 1762), devrinin eli kalem tutan sûfi müelliflerinden birisidir. Yazmış olduğu eserlerle tasavvuf ve edebiyat tarihimizde fevkalade mühim bir yere sâhiptir. Böyle olmakla birlikte Hâs, kültür hayâtımızda hakettiği ilgiyi görememiş ve unutulup gitmiş şahıslardan birisidir.
İbrâhîm Hâs'ın hemen tamamı tasavvuf tarihi, felsefesi ve edebiyatıyla ilgili olan eserleri arasında bulunan ve şu ana kadar değerlendirilmeyen çok mühim bir eseri de tasavvuf büyüklerinin h
Seyyid Muhammed Nûru'l-Arabî'nin yazmış olduğu en önemli eserlerden biri de Seyyid Şerif Cürcânî'nin "Risâletü Vahdeti'l-Vücûd" isimli eserine "Envâru'l-Muhammediyye" ismiyle 1862 yılında Üsküp'te yazmış olduğu şerhtir.
Muhtevası bakımından "Kelâm" ilmine ait konulara değinilen Envâru'l-Muhammediyye'de; vücûd, sâliklerin halleri, eşya, hulûl, ittihâd, tenâsuh, tenzih, teşbih, hüviyet, heyûlâ, amâ, merâtib-i halkiyye ve hakkıye, ef'âl-i ilâhiyye, merâtib-i vücûd gibi meseleler büyük bir vukûfiyetle tetkik e
Edebiyat tarihimizde Hüsn ü Aşk'a nazire ya da ondan mülhem yazılan eserler arasında en dikkat çekeni Refî'nin 1205/1791'de kaleme aldığı Cân u Cânân olarak tanınan Nazm-ı Dekâyık mesnevisidir. Cân u Cânân'ın kaleme alınış sebebi de şöyle anlatılır:
Refî', Hayrâbâd'ı biraz sade yazdığı eleştirisinde bulunsa da Nâbî'ye sahip çıkar. Şeyh Gâlib'in ona benzer hoş bir eser yazdığını ve onun güzelliğini de inkâr edemeyeceğini söyler. Gâlib'in şairliğini yahut Hüsn ü Aşk'ın değerini reddetmez ancak daha önce vefa
"Bu bizden önden gelenler manâyı pinhân dediler/Ben anadan doğmuş gibi geldim ki uryân eyleyem" diyen Yûnus Emre, insanlık tarihinin en güzel değerlerinden biridir. O, bizim yedi yüz yıldan beri gönlümüzün dili, dilimizin gönlü olmuş aşk ve irfân kaynağımızdır. Türklüğün insanlığa en güzel hediyelerinden biri olan Yûnus, insanlığa din adına, aşk ve irfân adına, dil ve estetik adına çok şey öğretmiştir.
İslâm'ın derinliğini ve Türkçe'nin inceliğini anlamak isteyenler, bitip tükenmek bilmeyen kaynak sularına
Bu eserde Bayramî Melâmîlerinden İdrîs-i Muhtefî'nin (ö. 1615) rumuzlarla tekerleyiverdiği meşhûr nutku açıklanmaktadır. Girişte gerek bu nutkun ve gerekse Türk-İslâm edebiyatı içinde manzûm ve mensûr örnekleri görülen diğer edebî şathiyelerin anlaşılabilmesi için ehlullaha ait remizlerin kaynakları üzerinde durulmuştur.
Böyle bir çalışmada; biricik vücûdun sıfatlar âlemindeki seyrini, yani "gerçek insan"da gizli olan vücûd bilgisinin, mânevî sûrete ve hayâle büründüğü "beş hazret"in içindeki katmanların
Salikin matlubu Hu'dur arifin irfanı Hu
Aşıkın ma‘şuku Hu'dur talibin seyranı Hu
Sırrı can ehline sordum dedi Hu'dur la-mekan
La-mekan ehline sordum la-mekanın kanı Hu
Yunus Emre okulunun ilk ve önemli şairlerinden olan "Âşık Yûnus" muhtemelen 15. asırda Bursa'da yaşayan Emîr Sultan'a mensup Kübrevî dervişlerinden biridir. Yûnus Emre ilâhîsi olarak bilinen ve bestelenen birçok şiir, bu ikinci Yûnus'a aittir. Âşık Yûnus'un dışında aynı mahlası kullanan başka şairler de olabilir. Onlar şimdilik bizim mechûl
"Fatih dersiâmlarından, Mesnevîhan, Süleymaniye Kütüphanesi eski müdürü ve aynı zamanda Tarîk-i Uşşâkî meşâyıhından Arapgirli Mehmed Hazmi Efendi'nin (1880 – 1961) talebelerinden olan Mehmed Nusret (Tura) Efendi (1903 – 1979) Devlet Deniz Yolları'nın İstanbul, Bebek İskelesi'nde gişe memurluğundan emekli olmuş bir sıradan vatandaş. Sıradan vatandaş derkenki kastım, mesela hocasının sahip olduğu toplumsal ünvânlara sahip değil. Yani ne medrese âlimi, ne tekke şeyhi ve ne de bir yerde müdür. Sade bir memur. K
Kabına sığmayan bir aşık,Bir şeyda bülbül,Ateş yuvasında bir semender,Bir vîrane gönül,Çokluktan cüdaHazîne-i esrar-ı HudaAşkın sırr-ı meali,İrfanı alî,Hazret-i Osman Kemalî...1862'de Erzurum'da doğup 8 Ocak 1954'te İstanbul'da vuslat eden bu büyük gönül, Bayramî Melamîliği'ne mensuptur. Tarîkat silsilesi Seyyid Abdülkadir-i Belhî, Seyyid Bekrü'r-Reşad Efendi vasıtasıyla Hamza Balî'ye, oradan da Hacı Bayram-ı Velî'ye uzanır. Nakşibendî-Alevî silsilesi ise Seyyid Abdülkadir-i Belhî'nin babası Süleyman Belhî
Nagehan ol şare vardımOl şarı yapılır gördümBen dahî bile yapıldımTaş toprak arasında Şakirdleri taş yonarlarYonub üstada sunarlarAllah'ın ismin anarlarOl taşın her paresindeHacı Bayram-ı VelîAbdülhay Efendi, 17. asrın ikinci yarısında yaşayan Azîz Mahmud Hüdayî Hazretlerinin silsilesinden yetişmiş Celvetî şeyhlerindendir. Edirne'de dünyaya gelmiş, Üsküdar'da yaşamış ve yine burada vefat etmiştir. 1691'de Selâmî Ali Efendi'nin vefatı üzerine Üsküdar'daki Azîz Mahmûd Hüdayî Efendi Dergahı şeyhliğine tayin ed
Büyük Marmara Depremi ve tsunaminin yıkıp kül ettiği bir şehir, toptan özelleştirilip adına Hindi A. Ş. denilen bir devlet ve parçalanmış bir topluluk...Dazlak kafalı fakirler, direnişçi dervişler, Mevlevîler, Nakşîler, Melâmîler, Kalenderîler. Kızılderililer, Zenciler, bin kunduzlar, aç köpekler, Karakafalar, Şems-i Tebrizî talebeleri, arızalar, kalbi kırıklar, anarşistler, sınıfsızlar, yaralı ruhlar, hüsranın evlâtları...İndiragandi, İstanbul'un geleceğindeki sosyo-kültürel yapıyı; din, adalet, özgürlük,
Tarih içinde insana, İslam'ın hakikatini öğretip yaşatan mana yollarından birisi de "Halvetiyye tarikati" olmuştur. On iki hak yoldan biri olan Halvetiyye erkanı, Hz. Peygamber'in manasından zuhur edip Hazret-i Alî'ye intikâl eden Nur-ı Muhammedi sırrının varisi abid, aşık ve arif gönüllü müctehid ve müceddid azizlerin silsilesidir. Bu silsile Hz. Peygamber'den Hz. Ali'ye; Hasan-ı Basri'den İbrahim Zahid-i Gilani'ye ve ondan Ömer-i Halvetî'ye gelinceye kadar tevhid-i zat sırrını yaşayan ve temsil eden pirle
"When Fahri (qs), one of our Shaykh's faqirs (derwishes) and the one capable of carrying the amanah (...) wished to come to us, he was in a place from where it would be difficult to come. He wished to know the right ways of tariqa and the secrets of marifa (knowledge of Him, given by Him) that had reached into my heart. Since I was far away from him, his questions motivated me to write this epistle. As my faults are plenty, I said Allah is powerfull enough to guide me in the rigt way. We belong to Allah an
Bulut kaplasa da ayı severim
Rûhu mesteyleyen nâyı severim
Gönlümün en mahrem vâdîlerinde
Çağıl çağıl akan çayı severim
Büyülü bakışlar gönlümü çeler
Gönlü harman eder un gibi eler
Hakk aşkının oku rûhumu deler
Oka hayat veren yayı severim
Aşkın tohumunu canda bitiren
Çennet kevserini cana yetiren
Gönlü mesteyleyip aşka götüren
Hakk'dan gelen o sevdâyı severim
Muhammed'in nûru varlığın özü
Her ne buyurduysa Rabbinin sözü
Gönlü kül eyledi aşkının közü
Hakk aşkının dili nâyı severim
Yitirdim kendimi, nerde arayım
Her nereye varsam yüzü karayım
Kimin kapısını çalıp durayım
Başka kapı mı var ey Rabbi Hudâ
Nereye uzansam elim ermiyor
Nereye baktımsa gözüm görmüyor
Feryâdıma kimse cevap vermiyor
Niyazlarım Arş'tan akseden sadâ
Zulmet kalbe girdi bir türlü gitmez
Dışardaki ışık kalbi ışıtmaz
Senden başka kimse sesim işitmez
N'olur sen de beni eyleme fedâ
Beynimin damında davul çalıyor
Kalbe hançer gibi sancı salıyor
Fakir mahrum, mahcup sana geliyor
Reddeyleme bu kul, kapında gedâ
Akan
Toplam 149 kayıt bulunmuştur
Gösterilen 20-40 /
Aktif Sayfa : 2
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.