Kısa öykü yapıcı değil aksine yıkıcı bir türdür. İlk saldırdığı yer sıradan, gündelik dil ve anlamlardır. Bu nedenle de kısa anlatı türü yaygın dile, yaygın yazmaya ya da yayarak yazmaya olanak vermez. Diğer yandan kısa öykü nedenselliği (yani içeriksel gerçekliği) önce anlamaya, sonra da onu terk etmeye yönelmesi için her defasında okura kapalı bir zarf uzatır. Bu zarfın içindekini merak eden her okur, bu zarfı açmak zorundadır. Ve zarfın içinden çıkacak olanın ne olduğunu yazarın bile kesinlemelerle söyle
"Günümüzde, umut mental olarak yaşama bağlanmaktır. Geleceğe manevi bir yatırımdır. Simyacı romanın bir bölümünde anlatıldığı gibi Arap`ın Mekke`yi ziyaret etmek umudu ile yaşaması, gitmek için o kadar imkânları olmasına rağmen gitmeyişi, şayet giderse yaşamla olan bağı kopacağından ve onun yerine yaşama tutunmak için başka bir umudu koyamamasından korkmasındaydı. Oysa umut hiç bitmezdi, onsuz yaşamak insanın acılarını katmerleştirirdi. Umut bağlanmaktır. Yaşam sevincini ve sürecini renklendirmektir.
Umuda
"Girenler çıkanlar, ayakta iki satır laf edenler hep yayın telaşı içindeydi. Girişin bu akortlu tantanasından sonra, kendisini çalışma odasına götüren koridora geçilirdi. Burayı çok severdi. Bir yanı boyunca uzanan küçüklü büyüklü müzik stüdyoları, geçenleri sessizliğe davet ederdi. İnsanlar kolları ses bantlarıyla dolu, telaşlı serçeler gibi oradan oraya devinirken dikkat etmezlerse eğer, bacakları birbirine dolaşacakmış gibi olurdu."
Çocukluk; Kendi Şırıltısına aşık bir dere kıyısında ansızın bastıran bir öğle uykusu, elbirliğiyle kurulmuş oyunlarda kapışılan paylaşılan köşeler, içtenlikli itirazlar ayak diremeler, çabuk küsmeler,tez barışmalar günlük yaşamın her anını kolayca oyunlara çevirmeler...
Belkide tüm bu oyunlarda ebelenmedensobelenmeden ömür boyu saklanmalardır.eminim sizinde diyecekleriniz vardır, çoktur. Sona Bilgin çocukluk yıllarından eteğinde kalanları titizlikle sakladıklarını içtenlikle dile döküp sunarak sizi yeniden
"Kimi hayatlar, içinde yer aldıkları zamanın ruhuna doğrudan tanıklık ederler. Özellikle değer değişimlerinin, sosyo-kültürel kırılmaların yaşandığı dramatik dönemleri içerden anlamakta böylesi tanıklıklar çok değerlidir.
Dr.Erdal Akalın, otobiyografik odaklı bir tarih anlatıcısı değil; ama bunun çok ötesinde, özel bir dil ve üslup kullanarak, geniş ölçüde yazınsal nitelikler taşıyan bu kitabında böylesi bir tanıklığa okuru da ortak ediyor.
İlginç ve etkileyici bir hayat, Antakya gibi çok özel nitelikler
"Yaza Eylem Kitabı", "Sonbahara Eylem Kitabı"yla (2013) "İlkbahara Eylem Kitabı"ndan (2014) sonra mevsimlere üçüncü eylem kitabım...
Bu da iç kitaplardan oluşuyor: "FLU(X)US IX. Bir Denizin Kıyısından Bir Avuç Çakıltaşı", "Soma'ya Politik Zamanlı Şiirler" ile "Kullan At Şiirler"...
İlk iki eylem kitabımı "Gezi" fitillemişti. Bunu da "Soma" fitilledi. Bundan sonra kış gelecek... Epeyce güncel ve yerel sözlerle dolular. Belki bu yüzden bağlamını anımsamayanlara ya da bilmeyenlere farklı anlama gelebilirler
"Sıcak bir yaz günü, öğle güneşinin vurduğu aydınlık bir salona giriyorum. Karşı duvarı yekpare kaplayan cam pencereden gelen ışık gözümü kamaştırıyor. Küçük bir oturma grubu mekânın içinde kaybolmuş. Duvarları çıplak, kilimi perdesi bile olmayan oda, insana boşluk duygusu uyandırıyor. Çiçekli basma giydirilmiş, berjer koltuktan kalkan spor giyimli orta yaşlı sarışın falcı Fal kapattığım fincanı alarak oturma grubunun ortasındaki sehpanın üzerine bırakıyor"
Bu sözleri benden ayıramayacaksın
Bu sözleri senden
Bu bakışı gözlerinden
Elini tuttuğun bu kitabı teninden
Pimi çekilmiş bu eti suretinden
Bu saydam zar sana yapıştı artık
Fikir ambalajından kurtulmuş
Gökyüzüne kesilmiş kuşlar
Ancak kanatlanmaya dönüşümlü seyirler
Savrulan dudaklar, ilikleşen kemikler
ve organlaşan kelimeler
Seni sonsuz kılacak
Kendini benden ayıramayacaksın
Boşuna bekleme
"Geniş, uzun pencereleriyle sakin bir apartman... Çok sevdiği antika şifonyerinin önünde ürpermek... Bu ruhunu temizliyordu gecenin. Canı bir kadeh şarap istedi. Mutfağa doğru yöneldi. Işığı kıstı. Kısık ışık altında, bambu sandalyede oturdu ve büyük bir yudum aldı şaraptan. Sonra bir yudum daha... Rahatladığını hissetti. Aşk böyle bir şeydi işte... Gecenin bir yarısında bir kadeh şarabı yudumlamaktı belki."
Haberiniz yok
Biz
Aşk'ı seçiyoruz
Varlığın acı
Yokluğun sızı veriyor
Farkında mısın?
Ve aşk
Yüreksizin elinde oyuncak,
Cılız ıslık sesidir, karanlığa savrulan
"Çeşmeden su taşıyan kadınlar yol beklerdi biz çocuklar ise çamurdan umut büyütürdük" Eskiden ne güzeldi gök/yüzün salınırdık yalnızlığında mavinin bir ıslık çalardı rüzgar biz sende ağlardık ey Erzincan Sularında yüreği temiz alnında gün yorgunluğu gövdesinde kavrulmuş bir yüz toğrağında niyaz ettik ey Erzincan Çaresizlik yokluk artığı umut gurbet, umut türkü kara lastikli çocuklar durmadı çıkıp gittiler senden ey Erzincan.
Gülüşün yansıyor tüm aynalara Cinnet sokağımı mesken tutuyor Soluyor tüm renkler, yangın her yanım Ölüyor tüm kuşlar, sesim ölüyor Öpüyorum bir acıyı dudaklarından
"Sonbahara Eylem Kitabı"m biçim ve içerik bakımlarından üç ayrı kitaptan oluşuyor. "Sivil İtaatsizlik Hakkı", "Flu(x)us - bir denizin kıyısından Bir Avuç Çakıltaşı"yla, "Gezi Parkı"na Şiirler"...
"Sonbahar" burada birçok anlamdadır. "eylem" de öyle... "Kitap" ayrı mı? Hayır, derlenmiş, toparlanmış eldeki bir şey, ama ne? Giderek daha az anlıyorum ne olduğunu.
Bu kitap erken emekliliğimin ilk ayında önünüze getirdiğim bir "Eylemname", bir "Düşündüleşme", bir Şiirleme; düşünce-duygu yaşamımda bile yazdıklar
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.