Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 261 kayıt bulunmuştur Gösterilen 20-40 / Aktif Sayfa : 2
Hükümdar, ilahi bir yetkiyle hükmeden kişi olmaktan çıkınca, hangi yetkiyle hükmettiği sorgulanmaya başlanmıştı. Bu sorgulamaların odağında Devletin kendisi de vardı. Gerçekte ne olduğu ve Devlet adına hükmettiklerini söyleyenlerin hükmetme meşruiyetlerini nereden aldıkları sorulmaya başlayınca, böyle bir meşruiyetin olmadığını söyleyen birilerinin çıkması kaçınılmaz hale geldi. Zira Devlet'e, korunması şartıyla meşruiyet kazandıran Mülkiyet artık hırsızlık olarak görülüyor ve "İnsanlar kendi özgürlüklerini
İbn Sînâ'nın büyük felsefî projesi Şifâ'nın, dokuz eserlik mantık bölümü, meşşâî geleneğe uygun bir şekilde Poetika-Şiir kitabı ile tamama ermektedir. Poetika'da Şifâ'daki alışıldık tarzın dışında bir İbn Sînâ karşımıza çıkmakta. Şifâ'nın diğer kitaplarındaki telif tarzından farklı bir şekilde burada ‘telhis' denebilecek orta şerh türüne benzer bir özellik görülmekte. Biraz da bunu, Aristoteles'in Poetika'sının, Grek şiiri, kültürü, mitolojisi ve diline özel bir vukufiyeti gerektirmesi ve dolayısıyla eserin
Mevcutların İlkeleri olarak da adlandırılan es-Siyâsetü'l-Medeniyye, Fârâbî'nin felsefi sistemini ve bu sistemin Tanrı, evren ve insana ilişkin temel öğretilerini yansıtan kurucu ve kuşatıcı bir metindir. Sonraki yüzyıllarda irdelenip detaylandırılan zat-sıfat ilişkisi, âlemin yaratılışı, Tanrı'nın bilgisi, haşrin mahiyeti, vahiy ve nübüvvetin tahayyülle ilişkilendirilmesi ve nefsin bireyliği gibi derin felsefi-teolojik meselelerin birçoğu köklerini bu eserde bulur. Bu eserde bulduğumuz sistem sadece evreni
Nakşbendiyye'nin ilk dönem pîrlerinden olan Pârsâ'nın, Nakşbendî esaslarını, vahdet-i vücûd öğretisi ile yeniden yorumladığı Risâle-i Keşfiyye, Nakşbendiyye'nin Ekberîlik çizgisine yaklaşmasında kilit rol oynayan öncü ve inşâ edici bir eserdir. Kelime-i tevhîd zikrinin merkeze alındığı eser, Nakşî usûlüyle tahkîk edilmiş bir tevhîdin, Ekberî gelenekte neşvü nemâ bulan ve hem lehinde hem de aleyhinde pek çok tartışma cereyan eden vahdet-i vücûd telakkisinden farksız olduğuna dikkat çekmektedir. Bu mi
"İnsanlarla işlev bozucu düşünme kalıpları üzerine çalışırken zorlanan bir klinisyen olarak, Well'in metotlarının yararlılığını takdir ediyorum. Metakognitif Terapi (MKT) hem hastanın hem de terapistin bilişsel terapinin tekrarlayan uğraşısından bir adım geriye çekilmesine yardımcı oluyor ve tedavinin önündeki engelleri aşma potansiyeli içeren yeni bir perspektif kazandırıyor. İyi kitap!" Monica Ramirez Basco, PhD, Texas Üniversitesi "Bu kitap, hastaların nasıl düşündükleri kadar neye inandıkları üzerine od
Sınırsız bir çeşitlilik ve değişkenlik içeren dünyayı anlamak, onu anlaşılabilir bir kategori düzeyine indirgemekle mümkündür. Kategorize edilmemiş bir fiziksel nesneye, zihinsel duruma ve soyut düşünceye dair bir beklentinin, öğrenmenin, açıklamanın ve akıl yürütmenin gerçekleştirilemiyor olması kategorilere duyulan ihtiyacın bir göstergesidir. Dünyanın dönmesiyle alâkalı bir tasarım ortaya koyabilmek "dünya" kategorisinin; sosyal bilimlerle alâkalı bir sunum yapabilmek "sosyal bilim" kategorisinin; büyük
Tasavvufî düşüncenin anlaşılması ve anlatılmasında bu yolun büyükleri tarafından kaleme alınan nadide eserlerin önemli bir yer teşkil ettiği bilinmektedir. Böylesi eserlerden birisi de vahdet-i vücûd konusundaki düşünceleri ile tanınmış olan Azîz Nesefî'nin kaleme almış olduğu Tenzîl adlı eserdir. İlk defa günümüz harfleriyle neşredilen eser, Hak Teâlâ, âlem, melek, insan, nebî- velî, sâhib-i şerîat-sâhib-i tarîkat, mûcize-kerâmet, vahiy-ilhâm, ölüm-hayat, meâd, şerîat-tarîkat-hakîkat, imân-İslâm-ihsân, sül
Elinizdeki bu kitapta İbn Arabî sonrası tasavvuf tarihinin en önemli problemi konumunda olan vahdet-i vücûd tartışmaları ve bu tartışmalar içerisinde Abdülganî Nablûsî'nin yeri ve önemi incelenmiştir. Sûfîler ilk devirlerden itibaren tasavvufun gerek bir dindarlık modeli gerek bir ilim olması nedeniyle ortaya koydukları dünya görüşleri dolayısıyla toplumsal ve entelektüel açıdan çeşitli tartışmalarda taraf oldular. Bu tartışmalar sonucunda bazı din bilginleri ve dînî gruplar tarafından bid‘atçilik, ilhâd ve
Kişinin psikolojik, kişilerarası ve davranışsal problemlerinin nedenleri ve tetikleyici unsurları hakkındaki bir hipotez olarak tarif edilen "psikoterapi vaka formülasyonu" terapiste ve danışana yol gösterici bir tedavi planı olarak hizmet etme amacıyla kullanılmaktadır. Kitapta vaka formülasyonunun psikanalitik, bilişsel, duygu odaklı, bilişsel-davranışsal ve kişilerarası psikoterapilerde nasıl ele alındığı ve kullanıldığı da detaylı bir şekilde anlatılmaktadır. Ayrıca psikoterapide çokkültürlü bakış açıla
Monarşinin meşruiyetinin sorgulanmaya başlandığı bir zamanda, bu meşruiyeti vahiy kaynaklı metinlere dayandırmak için özel bir gayret görülmeye başlanmıştı. İngiltere'de bu gayretin en mümtaz şahsiyeti Sir Robert Filmer'dı. Patriarcha adlı eserinde, Tevrat'a istinat ederek Monarşi'nin Tanrı emri olduğu, ilk monarkın Adem olduğu ve hükmetme yetkisinin ondan oğullarına geçtiği gibi saptamalar yapmış ve bu haliyle kitap bilhassa mutlak monarşi taraftarları arasında büyük bir rağbet görmüştü. İşte John Locke'un
Kuşeyrî'nin er-Risâle adlı eseri, İbn Arabî'nin okuduğu ilk tasavvuf klasiğidir. İbn Arabî Kuşeyrî'yi aynı zamanda, hurûf ilmiyle yakın ilgisi olan el-Esmâü'l-Hüsnâ şerhi hususunda takdir ettiği üç sûfî arasında sayar. Elinizdeki kitap, "İ'râbu'l-kulûb dört nev' üzeredir: Refʽ, feth, hafd (kesra) ve vakf/sükûn. Kalbin refʽi, zikrullahtır. Kalbin fethi, Allah'tan razı olmaktır. Kalbin hafdı, kalbin Allah'tan başkasıyla iştigâlidir. Vakf ise Allah'tan gaflet içinde olmaktır." diyen Kuşeyrî'den; Kitâbü'l-Bâ'sı
Erdemli Şehir, tam adıyla Erdemli Şehir Halkının Görüşlerinin İlkeleri, İslam felsefesinin kurucu filozofu olan Farabi'nin Tanrı, evren ve insana ilişkin gözden geçirilmiş son düşüncelerini içeren bir eserdir. Bu eserin İslam'da felsefî düşüncenin çerçevesini, problem alanlarını ve ana temayüllerini belirleyen kurucu bir metin olduğunu söyleyebiliriz. Dolayısıyla Erdemli Şehir Farabi'nin tesis ettiği şekli ile klasik İslam felsefesinin neredeyse bütün ilgi alanlarını ifade eden son derece önemli bir kitaptı
Orta Çağ düşüncesinin tamamında olduğu gibi, İhvan-ı Safa'nın güzellik anlayışının merkezinde de Tanrı kavramı vardır. Tanrı hem güzeldir hem de her güzel şeyin kaynağıdır. Bu yüzden İhvân-ı Safâ Risalelerinde Tanrı, hem estetik özne hem estetik nesne, hem de estetik değer olarak görülmüştür. İhvan-ı Safa, estetik tecrübenin, duyu temelli başlayıp güzelliğin tam olarak gerçekleştiği aklî idrakle tamamlandığını belirlemiştir. İhvan-ı Safa anlayışında güzellik; Tanrı söz konusu olduğunda O'ndaki yetkinlik ve
İlk tasavvufî eserlerinin tedvin edilmeye başlandığı, kavramların kullanılıp yaygınlaştığı hicrî 3. yüzyıl mutasavvıflarından olan Ebu Said el-Harraz'ı (öl. 286/899) ve erken dönem tasavvufunun özelliklerini gözler önüne seren eserlerini siz değerli okuyucularımızla buluşturuyoruz. Burada Harraz'a ait tercümesini yaptığımız beş adet el yazması risale Kastamonu Yazma Eser Kütüphanesi'nde yer almaktadır. Hicrî 3. yüzyılda marifetin ve muhabbetin zühdün içine katıldığı yeni yapılanmalar tasavvufun temeline yer
Hükümdara, ilahi olduğu düşünülen yetkilerini ne şekilde kullanırsa, kendisi için daha büyük bir menfaat elde edeceğini öğreten eserlerin dönemi bir süre önce kapanmıştı. Machiavelli ile Rousseau arasındaki dönemde, hükümdarın otoritesinin hangi şartlar altında meşru olacağı tartışılmaya başlanmış ve artık bu otoritenin ilahi bir temele dayandığından bahsedilmez olmuştu. Halkın sahip olduğu hakların temellendirilmesi ve ‘Rıza' kavramının gündeme gelmesi de yine ondan önce atılmış adımlardı. Rousseau tüm bu
Cenab-ı Hakk'ın varlığı ve sıfatları ve Hz. Peygamber'in tebliğ ettiği din tarihi seyir içerisinde insanların istidat ve kabiliyetlerine göre farklı şekillerde algılanmıştır. Bu farklı algılanışın neticesi olarak farklı İslami mezhep, tarikat ve meşrepler ortaya çıkmıştır. Fıkıh ve kelam mezhepleri "ehl-i zahir", süfîler ise "ehl-i batın" olarak nitelendirilmiştir. İbnü'l-Arabi ile beraber "ehl-i batın" isminin yanı sıra daha ziyade tasavvuf düşüncesinin önderleri "tahkik ehli", "vücud ehli", "vahdet-i vücu
Hep aynı büyük felsefi bulmaca, dünyanın önde gelen düşünürlerinden birçoğunun –Hobbes, Hegel, Spinoza, Sartre, Berkeley, Wittgenstein ve Bertrand Russell aklının yakasını bırakmamıştır: Bedenle zihin arasındaki ilişki tam olarak nedir? Platon, Descartes ve Düalistler için zihinler ve fiziksel nesneler (bedenler ve beyinler dahil olmak üzere) doğaları bakımından birbirlerinden tamamen ayrıdır. Buna karşılık Çift Yüz Kuramcıları bunların, aynı gerçekliğin bize görünen farklı yüzleri olduklarını ileri sürerl
Haraket yoktur. Bilmek bir hareket değildir. Birbirimizle etkileşmiyoruz gibi temellendirilmesi son derece güç iddiaları "Bütünbelirim" kavramı altında izah eden ve Platon ile Aristoteles arasındaki idealar tartışmasını ters yüz eden bir yaklaşım. Akıcı, anlaşılır, kışkırtıcı.
İslam Mantık Tarihi Üzerine Araştırmalar isimli bu eser, Nicholas RESCHER'in 1960 yılında İslam mantık tarihi üzerine hazırladığı Studies in the History of Arabic Logic isimli çalışmasının tercümesidir. Aradan geçen yıllarda müellifin makalelerde eksik gördüğü hususlar da esere dâhil ediliştir. Bu çalışmanın, diğer bilimsel alanlar ile kıyaslandığında halen bâkir sayılabilecek mantık alanı araştırmacıları için bir katkı olması umut edilmektedir.
Ehl-i hadis rivayetlerin sadece nakliyle meşgul olup dirayeti ihmal etmiş, bu tutum zamanla naslar üzerinde lafızcı bir metodun ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Sonunda ayet ve hadislerin yorumunda Allah ve Allah Resûlü'nün murat etmediği manalar ortaya çıkmaya başlamıştır. Taberî'nin bu eseri, ilk dönemlerde müşkil- müteşâbih lafızların yorumuna nastan ve Arap dilinden deliller ortaya koyarak makul bir yol ortaya koyma gayretidir. Naslar yorumlanırken tevhit ve tenzih ilkesi esas alınmıştır.
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 261 kayıt bulunmuştur Gösterilen 20-40 / Aktif Sayfa : 2