Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 564 kayıt bulunmuştur Gösterilen 20-40 / Aktif Sayfa : 2
Bir sanatkârın eserlerine yönelik anlamlandırma gayreti onun ölümlü yanlarından ziyade geriye bırakmış olduğu eserlerinin çağları aşabilecek anlam dünyasına yönelik olmalıdır. Bunun için de sanatkârdan geriye kalan eserlerin ilk ve tahrif edilmemiş nüshalarına ulaşmak; edebî esere yönelik farklı okuma biçimlerini bu metinlerden hareketle yapmak önemlidir. Elinizde bulunan ve “eleştirel basım” anlayışıyla hazırlanan Kuyucaklı Yusuf’un ortaya çıkış amacının bu olduğunun altını çizmek isteriz. Sabahattin
Tükendi
Bir sanatkârın eserlerine yönelik anlamlandırma gayreti onun ölümlü yanlarından ziyade geriye bırakmış olduğu eserlerinin çağları aşabilecek anlam dünyasına yönelik olmalıdır. Bunun için de sanatkârdan geriye kalan eserlerin ilk ve tahrif edilmemiş nüshalarına ulaşmak; edebî esere yönelik farklı okuma biçimlerini bu metinlerden hareketle yapmak önemlidir. Elinizde bulunan ve “eleştirel basım” anlayışıyla hazırlanan İçimizdeki Şeytan’ın ortaya çıkış amacının bu olduğunun altını çizmek isteriz. Sabahattin Ali
Tükendi
Onca acı, onca yoksulluk, onca korku, onca kan ve gözyaşı, onca ölüm her sabah ve her akşam evlerimize ve sofralarımıza konuk olurken suyla, zeytinle, hurmayla açtığımız oruçtan, yazla gelen bolluk ve bereketten, tabiattan taşan haz ve güzellikten söz etmek vicdanımızı kanatıyor. Orta Doğu yangın yeri, Gazze kan revan içinde yine. İnsanlığımız Gazzeli çocukların kumsalda oynarken kurşunlanan günahsız bedenleriyle kirleniyor. Savaşla, sürgünle yerlerinden yurtlarından edilmiş, dört bir yana dağılmış, sokakta
Ahmet Sait Akçay Modern Afrika Edebiyatı çalışmasında, Afrika edebiyatını başlangıcından bu yana en temel eserleriyle tartışmaya açıyor. İlk Afrika metinlerinden günümüze kadar edebiyattaki ana temaları, yönelimleri sorgulayan Akçay, gerek yerli dillerde gerekse Avrupa dillerinde boy veren romanları, öyküleri, şiir seçkilerini ve oyunları çözümlüyor. Christopher Okigbo, Wole Soyinka, Chinua Achebe, Camara Laye, Amos Tutuola, Thomas Mofolo, Mongo Beti, J. P. Clark, Countee Cullen, Flora Nwapa, Ayi Kwei Armah
2021 yılı, Türkiye ile Almanya arasında iş göçü anlaşmasının imzalanmasının 60’ncı yıldönümü. Yani Türklerin Almanya’ya göç edişlerinin 60 yılını geride bırakıyoruz. Aradan geçen 60 yıl içinde Türkler, bugün 2.8 milyonu aşan sayıları ile Almanya’da yaşayan yabancılar arasında Avrupa Birliği dışından gelen en büyük göçmen gurubunu oluşturmaktadır. 1960’larda ünlü yazar Max Frisch’in “İş gücü istenmişti, insanlar geldi” sözünden de anlaşılacağı üzere Alman’ların sadece işçi ve iş gücü beklerken yabancı bir in
Tükendi
Bu aç gözlülük böyle devam ettiği sürece bir gün aşklarımız, arkadaşlıklarımız, ıstıraplarımız, acılarımız, hayretlerimiz, şaşkınlıklarımız, yakarışlarımız, umutlarımız, dualarımız, mutluluklarımız da tükenecek. Korkum, işte o zaman şiirin de bitmesi. Şiir yazmaya müsait olmayan bir ekosistemin oluşması ve o ekosistemde tatminsiz, sorumsuz, ne istediğini bilmeyen ve şiire ihtiyacı olmayan küçük küçük tanrıların dolaşması. Son söz olarak genç şairlerden ricam, şiirin “minimalist” bir sanat olduğunu asla unut
Poe’yu böyle bir yazıya yöneltenin ne olduğunu şu sözlerinden anlıyoruz: “Yazılarından birini son noktaya ulaştıran işlemleri adım adım, ayrıntılı bir şekilde anlatacak -yani anlatabilecek- bir yazarın yazacağı bir dergi yazısının ne denli ilginç olacağını düşünmüşümdür çok defa. Ben böyle bir yazının ortaya çıkmamasından dolayı bir eksiklik içinde olduğumu söyleyebilirim; ama, herhalde, bu eksiklikte, yazarlık gururu diğer nedenlerden daha etkin olmuştur.” Mayakovski’nin de bir yazma nedeni vardır. Bu nede
Tükendi
Kusurlu Güzellik (Poetik Meseleler), günümüz şiirinin eğilimlerinden hareketle şiirin sabiteleri ve değişkenleri arasındaki farka odaklanarak şiirin meselelerini ele alan eleştirel denemelerden oluşuyor. Mehmet Özger, poetik meseleleri ele alırken kuramsal bakışı ihmal etmeden günümüzde yazılan şiirin problemlerini şiirin imkânı ve sınırları çerçevesinde ayağı yere basan, şiirin kültürel ve politik bağlam karşısındaki konum alışlarını da hesaba katarak poetik meselelere geniş perspektifli bir bakış geliştir
Tükendi
“Yine birlikteyiz işte. Yine elimize tutuşturulmuş kâğıtlara bir şeyler yazmaya çalışıyoruz. Arandığımız kelimeler, ardımıza düşenler, aradıkça kaybolanlar, hiç aramadığımız halde önümüzde şekillenenler. Tarafını seç. Hangisinden yanasın?” Köşeye sıkışmış hayatlar, iğne deliğinden geçmeyi başaran mutluluklar, korkunun ağına takılan refleksler, üzerine setler çekilmiş yokluk hissi, sisi dağılmayan rüyalar, bilinçli bilinçsiz hamleler, muhatabını bulma çabasında kelimeler. Esra Özdemir Demirci ikinci öykü kit
Elinizdeki eser için söylenebilecek ilk şey Lev Şestov’un Hamlet, Brutus, Coriolanus, Kral Lear, Macbeth gibi Shakespeare kahramanları ile izini sürmeye başladığı hakikat arayışında kendi yolunu aradığıdır. Brandes sadece bir bahane, aracıdır. Dikkatli okuyucu Şestov’un esas olarak Brandes ile ilgilenmediğini, Kant’çı koşulsuz buyruk sancağı altında bilimsel dünya görüşünün karşısında varoluşsal anlam bağlamında eleştirel bir arayış içerisinde olduğunu görecektir. Zira düşünür eserini Nietzche’nin “Avare ok
Duyma ve anlama cehdinin sürgünü bu yazılar, bu kitap. Duydum ve ne anladımsa duyduklarımdan, onları yazdım. Yazmasam da olurdu. Ama yazdım. Çünkü kendimi de duymak ve anlamak istedim. Bilmek istedim. Çünkü yazmak hem duymak hem düşünmekle özdeş bende. Döngüsel bir eylemlilik ve oluş hali yani. Hasılı: Duydum. Düşündüm. Yazdım. Yazdım; çünkü ses vermem gerekti yoldaşlarıma, seslemem ve sesle-n-mem. Çünkü ‘çıkmaz’dayım; ‘şiir çıkmazı’nda. Yani, hayatta…
Selçuklulardan itibaren gelip yerleştiğimiz bu topraklarda, yani Anadolu ve çevresinde yer alan topraklarda, yaklaşık bin yıldır yoğurduğumuz ve üst üste koyarak zenginleştirdiğimiz, kendimize özgü değerlerimizin ifadesi olan şiirler, hikâyeler, masallar söylendi, anlatıldı, yazıldı. Bunlar, bu topraklarda yaşayan insanların dünyalarını yansıtan, bize özgü metinlerdi. Zaman zaman yabancı sesler de duyulmadı değil ama insanımızın gönlünde yatan aslan her zaman var olmayı sürdürdü. O aslanın sesine tercüman o
Psikanalizmin öncüsü Sigmund Freud: Dil sürçmesi yoktur; bilinçaltında saklanılan bir gerçeğin bilinçsiz bir anda ağızdan kaçırılması vardır, der. Özdemir’in öykülerinin tam da bu ifadeye uygun olarak bilinçaltında baskılanan kimi insanlık durumlarının, bir an “boş bulunmalarla” gün yüzüne çıkarılması şeklinde kurgulandığını görmekteyiz. Bu noktada yazarın öykülerini kurarken psikolojiden, özellikle psikanalitik kuramdan fazlaca yararlandığını söyleyebiliriz. Hatta kitaba adını veren “Dil Sürçmesi”nin, Fre
Edebiyatın en yeni türü diyebileceğimiz küçürek öykü tüm dünyada ilgi görüyor. Arzu Özdemir ise Türk edebiyatında küçürek öykü üzerine ısrarlı ve uzun soluklu emeğiyle dikkat çeken bir isim. Doğu’nun damıtılmış, billurlaşmış hikmet geleneğiyle Batı’nın bilinçaltından doğan anlık hayret atımlarını birleştiren öykü üslubuyla Arzu Özdemir, küçürek öykünün nitelikli örneklerini veriyor. Okurun dikkati
“Nurettin Topçu, bir hayal adamı değil bir idealin adamıdır. O bir idealisttir. Ancak idealinin hayata geçmesi için de hareket eden bir insandır. “Hareket”i düşüncesinin merkezi hâline getirmiştir. Hareket yoksa hayat da yoktur insan da. Hareketin olmadığı yerde uysallık vardır. Ona göre uysallık, ölümle neredeyse eşittir.” “Izdırap çekilmezse hakikate ulaşılamaz. İnsan ancak ızdırapla varlığının
Tükendi
Dostoyevski’nin Dünya Görüşü adını taşıyan bu çalışma, varoluşçuluğun teist kanadında yer alan Rus filozof Nikolay Aleksandrovich Berdyaev’in bakış açısından Dostoyevski’nin dünya görüşünü açımlamaktadır. Berdyaev, Dostoyevski’yi olağanüstü bir diyalektikçi ve en büyük Rus metafizikçisi olarak görmektedir. Dostoyevski’yi bir Hristiyan antropoloğu olarak niteleyen Berdyaev, Rus insanının içine düşt
Okuma kültürünün topluma kazandırılması, güçlü bir eğitim sistemi, iyi kütüphaneler ve toplumsal bir bilinç ile mümkün olabilir. Bu bilinci kazandıracak en etkili araçlardan biri edebiyattır. Sözü, duyguyu ve düşünceyi kullanması ile geçmişten bugüne kültür aktarımının en yüce araçlarından biri olan edebiyatın toplumu yönlendirici bir gücü vardır. Hem edebiyatın bu etkileyici gücünü okuma kültürü
17 yüzyıl Barok çağının Otuz Sene Savaşları’ndan perişan bir halde çıkan insanı, sonunda aşırı mezhep taraftarlığının ve öbür dünyaya dönük bir pesimizmin kendisine yararı olmadığını anlamıştır. Artık takip edilmesi gerekli tek bir yol vardır, o da akıl yoludur. 17 yüzyılda Fransa’da insanı düşünen varlık olarak nitelendiren Descartes’ın ve İngiltere’de duyumcu felsefesiyle akılcılığın temellerini
Müzeyyen Çelik, Kamu Baş Rüyacısı ve Omzumda Biri adlı başarılı iki öykü kitabının ardından yeni bir kitapla selamlıyor okuyucusunu: Bütün Ağırlıklarım. Müzeyyen Çelik’in öykülerinin asıl gücü, hayatı kendi doğallığı, yalınlığı ve derinliği içinde yakalaması ve dili kendi olağan akışı içerisinde kuşatarak aktarmasından geliyor. Anlatımdaki ritim, yalınlık, duruluk ve dobra söyleyiş okuyucuyu hemen teslim alıp olaya dahil ediyor. Çelik, uzun uzun anlatarak sözü çoğaltmıyor, yormuyor, bilgiçlik taslamıyor, ak
Tükendi
Neden bazı mekânlar bize zevk, korku, üzüntü ve iğrenme duygularını yaşatmaktadır ya da bazı mekânlar bizde neden tüketim arzusu uyandırmakta, geçmişe nostaljik bir yolculuğa sebep olmaktadır? Tüm bunlar insanoğlunun her daim bir mekân içerisinde olduğunu ve aslında insanoğlunun serüveninin mekânların serüveni olduğunu gözler önüne sermektedir. Bireyin, toplumun ya da mekânın bakışının arkasında gizli olan nedir? Bireyin duyguları sürekli his ve değişime açık mıdır? Bu sorular bağlamında bakıldığında aslınd
Tükendi
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 564 kayıt bulunmuştur Gösterilen 20-40 / Aktif Sayfa : 2