Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 394 kayıt bulunmuştur Gösterilen 40-60 / Aktif Sayfa : 3
“Musa Carullah Bigiyef’in Eserleri” dizisi çerçevesinde yayına hazırladığımız elinizdeki Akîle Şerhi kitabı, Kâsım b. Fîrruh eş-Şâtıbî’nin Kur’ân-ı Kerim’in yazı ve imlasına dair Akîletü etrâbi’l-kasâʾid fî esne’l-makâsıd isimli kasidesinin Musa Carullah tarafından yapılan Arapça şerhidir. Mushafların yazıldıkları dönemin Arap yazısından kaynaklanan kendilerine mahsus birtakım yazı (imla) özellikleri bulunmaktaydı. Kur’ân ilimlerinde bu özel yazı tarzına “hatt-ı ıstılâhî, resm-i ıstılahî, resmü’l-mushaf, er
Elinizdeki Faysalu’t-Tefrika Beyne’l-İslâm ve’z-Zendeka başlıklı eser, Gazzâlî merkezli bir nevi “dini gruplar sosyolojisi” yapmaya, bazılarını tekfir ederek din dışı ilan etme, bazılarını da yaptıkları yorum (tevil) nedeniyle “ötekileştirme”ye yönelik dilin temellerini anlama çabasıdır. Eserin ilk bölümünü oluşturan “İslam’da Tekfir Söyleminin Temellerine Dair” başlıklı makalemizde, günümüzde tefrika ve zındıklık kavramlarını kullanarak toplumsal ötekileştirme ve felsefe karşıtlığının Gazzâlî üzerinden dev
İslam dünyasında bilimsel faaliyette bulunmak en değerli uğraşlardan biri olarak görülmüş, bilginler saygın insanlar olarak kabul edilmiş, hatta bilimsel çalışma yapmak nafile ibadetle bir tutulmuş, toplumsal ve dinî bir saygı görmüştür. Müslümanlar, diğer kültürlerin birikimini almakta bir beis görmemişler, aldıkları birikim ve buluşları geliştirerek daha ileriye götürmüşlerdir. İslam dünyasında bilime bilim olarak yaklaşılmış, bilim teşvik edilmiş ve bilim yapılmıştır. Batı’nın bilimsel gelişim evrelerind
Elinizdeki çalışmada 12. yüzyılda Bağdat ve Mısır'da ikamet eden üç Yahudi âlimin ölüm sonrası hayata dair münazaraları incelenmektedir. Bu isimler Samuel ben Eli Halevi (ö. 1197) Yosef ben Yehuda ibn Şim'on (ö. 1226) ve Musa ibn Meymun'dur (ö. 1204). Samuel Halevi 1163-1197 yılları arasında Bağdat'taki Yahudi akademisinin başkanlık görevini yürütmüştür. Bu anlamda bulunduğu makam itibarıyla Yahudiler üzerinde etkin bir figür olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu kitabın içeriğini oluşturan cismânî haşir tartışm
Günümüz müslümanlarının hadis literatürünün sahihliğine ilişkin tartışmalarıyla ilgili eserimi yazarken ne İslam alimleri arasındaki tartışmalarda ne de doğulu ve batılı alimler arasında patlak veren tartışmalarda taraf olmadığımı anladım.
Musa Carullah Bigiyef (1875-1949) Kazan'ın Rostov şehrinde doğmuş; Buhara Mısır Hicaz Şam ve Hindistan'da tahsil görmüş; hayatını İslamı ilimlere ve Müslümanların çeşitli dinı siyasi sosyal ve kültürel meselelerine adamış çalışkan dürüst dindar vatansever; yüksek medeni cesarete eleştirel ve özgür düşünceye sahip büyük bir İslam âlimi ve mücahididir. Elinizdeki kitap Musa Carullah'ın Kıraat ilmine dair hem neşr hem de şerh ettiği Nâzımetü'z-zühr Şerhi (Orenburg 1910) adlı eserdir. Kur'ân-ı Kerım'deki ayetle
Muâviye bir miktar mal ve bir prangayı Ömer b. el-Hattâb'a gönderdi ve ona bir mektup yazdı: "Ben Rum kalelerinde demir prangalar içinde Müslüman esirler buldum. Müminlerin Emîri görsün diye onlardan bunu çıkarıp gönderdim." Araplar daha önce demirden zincirle bağlanırlardı. Muâviye'nin elçisi geldi; malı ve prangayı Ebû Süfyân'a verdi.Ravi dedi ki: Ebû Süfyân prangayı ve mektubu Ömer b. el-Hattâb'a götürdü; ancak malı kendisi için alıkoydu. Ömer mektubu okuyunca: "Mal nerede ey Ebû Süfyân?" dedi. Ebû Süfy
Sen halkın işlerinden gaflet ettin. Onların mallarını tamamen topladın ve onlarla kendin arasına alçıdan ve tuğladan bir perde demirden kapılar ve silahlı bekçiler koydun. Sonra kendini onlardan ayırıp [sarayına] hapsettin. Sonra halkın mallarını toplamak üzere valilerini gönderdin; onları adamlar silah ve atlarla takviye ettin. Sonra filan ve filan yani isimlerini zikrettiğin adamlar dışında hiçbir adamın yanına girmemesini emrettin. Mazlumların mahzunların aç ve çıplakların zayıf fakirlerin ya da bu malda
Savaş ganimetleri Celûlâ'dan Ömer'e getirilince deriden olan torbaları açtı. İçindeki yakut zümrüt ve mücevheratı görünce ağladı. Bunun üzerine Abdurrahman ona: "Ey Müminlerin Emîri! Neden ağlıyorsun? Vallahi bu durum şükretmeyi gerektirir" dedi. Ömer: "Vallahi onun için ağlamıyorum. Allah'a yemin ederim ki Allah kime bu serveti ihsan ettiyse birbirlerine haset ettiler ve birbirlerinden nefret ettiler. Birbirlerine haset edince de kendi aralarında kavgaya tutuşurlar!" dedi. Osman (ra.) üç gün defnedilmeden
Muâviye'nin ordusundan bir adam öne doğru çıkarak Ali'ye sövmeye ve çirkin sözler söylemeye başladı. Bu sözlere Muaviye'nin komutanı Hâşim b. Utbe b. Ebi Vakkas şöyle karşılık verdi: "Ey adam! Bu söz ardından düşmanlığı getirir. Allah'tan kork ve sövme. Çünkü sen Rabbine döneceksin. O da seni bu tutumundan ve sözlerinden dolayı sorguya çekecektir." Şamlı cevaben şöyle dedi: "Nasıl sövmeyeyim ve nasıl lanet etmeyeyim ki. Ali'nin namaz kılmadığı bilgisi bana ulaştı." Hâşim onun bu sözlerine şöyle karşılık ver
Kur'an açısından insanoğlunun dünyadaki varoluş gayesine matuf başarısı "bir arada yaşama" becerisiyle ölçülebilir. Yeryüzünde kan dökmeden biri diğerini sömürmeden kimliğini kişiliğini ezmeden bir birlikteliği ne kadar gerçekleştirdiğimizden anlaşılabilir. Bu tarifte görüldüğü gibi skolastik toplumların büyük anlamlar yüklediği ritüellere bir atıf olmadığı gibi hayatın maddi gereksinimlerine de doğrudan amaçsal anlam yüklenmemektedir. Fakat Müslüman toplumlar bilmeliler ki beşerî gerçekliğimiz ritüelleri n
İnsanoğlu tarih boyunca kendisini yaratan varlık ile arasındaki ilişkinin mahiyeti üzerinde düşünmüştür. Zaman içinde bu mahiyeti izah eden çeşitli teoriler ortaya çıkmıştır. Mu‘tezile’nin “vücûb alellah” düşüncesi, bu teorilerden biri olmakla birlikte Allah’ın insanla ve diğer yaratılmışlarla ilişkisinin birtakım rasyonel ve ahlâkî ilkelere göre gerçekleştiğini öne sürer. Onlar adalet ilkesinin bir gereği olarak gördükleri vâcibi, Allah’ın başlangıçta nesnelerin tabiatına yerleştirdiği değer ilkelerinden b
Sanayi devriminin ardından milli zenginliğin üretilmesinde sermayenin rolü hızlı şekilde güç kazanmış olduğu için tüm ekonomilerde kredi kurumu da ona paralel bir hızla ve sistemli bir şekilde gelişmiştir. Bu aşamada girişimcilik ile yatırımcılık faaliyetleri de birbirinden ayrılarak üretim faktörleri üçten dörde (emek, toprak, sermaye, teşebbüs) çıkmış; girişimcinin getirisi kâr, yatırımcının getirisi ise faiz olarak isimlendirilmiştir. Bu durum faizi, işletmeciliğin kaçınılması mümkün olmayan bir parçası
İslam'ın ikinci kaynağı olan Sünnet kısaca Hz. Peygamber'in müslümanlar için ortaya koyduğu örnekliğini ve öğretisini ifade eder. Sünnet ile ilgili tartışmalar geçmişten günümüze kadar tüm İslam aleminde hep var olagelmiştir. Özellikle son yıllarda ülkemizde de bu sahada pek çok tartışma yapılmış onu gözü kapalı savunanlar kadar ona acımasızca saldıranlar hatta onu toptan inkâr edenler de çıkmıştır. İfrat ve tefritin hayli prim yapmaya başladığı bir zaman ve zeminde sünnet ile ilgili tartışmalara kısmen de
Müslümanların sünnet anlayışlarının şekillenmesinde sahabe ve tâbiûn nesliyle onları takiben ortaya çıkan mezheplerin büyük rolü olduğu şüphesizdir. Biz, neyin sünnet olup olmadığını, sünnet ise, hangi ölçüde bağlayıcı olduğunu onların bakış açıları ve değerlendirmeleriyle öğrendik. Çoğu kez Hz. Peygamber’in kendisinin olumlu ya da olumsuz bir fikir serdetmediği, kanaat izhar etmediği bir davranışının farz mı, vacip mi, ya da mendûb mu olduğunu onun dışındakilerden öğrendik ve bu değerlendirmelerin Hz. Peyg
Sadece İslâm dünyasının değil, beşeriyetin tamamının karşı karşıya bulunduğu varoluşsal tehditlere yol açan gelişmeler karşısında Hz. Peygamber’in modeli ve bu modelin sunduğu evrensel değerler hem Müslümanlara hem de Müslüman olmayanlara ilham kaynağı olabilecek ve rehberlik edebilecek potansiyellere sahiptir. Bu İslâmî ve aynı zamanda insani hedefin tahakkuku bir yandan bu ideale gönül vermiş ilim ve fikir erbabının çabalarına, bir yandan bu fikirlerin varlık sebebi olan okurlara, öte yandan da her iki ke
Siyaset eleştirisine yönelik yazılarımız Karar Gazetesi’nde yayınlandığında, çok kere “Hocam, sen ilim adamısın, girme bu konulara; sen kendi uzmanlık alanınla ilgili yaz” şeklinde tenkitlere maruz kaldı. Okuyucularımızın bu tenkitleri siyaset çamuruna bulaşmaktan bizi korumaya yönelik bir arzunun ifadesi olarak iyi niyete hamledilebilir; fakat şu da bir gerçek ki uzun yıllar önce salt siyasi değil,aynı zamanda ahlak, adalet, merhamet gibi değerlerle bezeli insani/vicdani hareket olarak gördüğümüz bir siyas
Bu kitaptaki yazıların önemli bir kısmı insanoğluna, hayata ve dünyaya karşı burukluklarım,hayal kırıklıklarım ve kırgınlıklarımı dile getirme arzusunun yansımaları olarak da okunabilir. Bu bağlamda gözettiğim amaç ajitasyon yapmak değil, aklımın erdiği ve dilimin döndüğü nispette dikkat çekmeye çalıştığım insanlık ve hayat sorunlarıyla daha az karşılaşılabilecek bir dünyada yaşama hayalini gerçekleştirme yolunda bir bilinç oluşmasına küçücük bir katkı sunabilmektir. Söz konusu hayalin basbayağı bir ham hay
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 394 kayıt bulunmuştur Gösterilen 40-60 / Aktif Sayfa : 3