Anasayfa Arama sonuçları
Sonucu Daralt
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 394 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1
Hıristiyanlık denince akla hemen İsa gelmesine ve asırlardır yüz milyonlarca insanın onun adını yüceltmesine rağmen çok az sayıda insanın tarihin İsa'sını anladığı ve onun yapılmasını istediği şeyleri yapmaya çalıştığı inkar edilemez bir olgudur. Çünkü onun sözleri ölümünden sonra ilk Hıristiyan toplumu ve İncil derleyicileri tarafından zaman içinde ortaya çıkan yeni durumlara uygun olarak yeniden yorumlanarak, redaksiyon ve revizyona tabi tutularak orijinal bağlamlarının dışına itilmişlerdir. Öyle ki bu sü
Sosyoloji insan hayatında olup bitenlerin ya da olmayıp bitmeyenlerin "aslında ne olduğunu ve ne olmadığını" kavramak ister. Bunun yolu; görüleni veya görüneni bilmekle, mesela, "olan şu, olmayan da bu" demekle yetinmemektir. Olanın niçin olduğunu, olmayanın da niçin olmadığını anlama çabasına girişmektir. Çünkü "toplum dünyası" doğa dünyasının tam aksine muhtelif irade güçleri, duygu halleri, karşı çıkma ya da boyun eğmeler, evetler ya da hayırlar ile; kısacası, insan zihinlerinin içsel edimleri ile inşa
Cahiliye dönemi Araplarının ahiret inancı denilince iki ayrı duruş kendisini göstermektedir. Bunlardan ilkine göre Cahiliye döneminde Araplar ahirete inanmazken ikincisine göre ise tersi geçerlidir. Bugüne kadar bu iki cenah da kendi tezlerini kendi mahfillerinde dile getirmiş veya yazmışlardır. Oysaki bu kabil çalışmalarda disiplinler arası uğraş olmaksızın doğru bir sonuca varmak mümkün değildir. Bu vesileyle çalıştaya tefsir, hadis, dinler tarihi ve İslam tarihi gibi değişik disiplinlerden uzmanlar davet
Modern duruma damgasını vuran fenomenlerden biri sekülerleşmedir. Yalın bir ifadeyle o, herhangi türden bir ?aşkın/aşkınlık'ın insana gittikçe daha az gerçek gelmesidir. Din ile ilişkisi bakımından söyleyecek olursak o; dünyanın ve hayatın gelenekteki dinsel yorumlarının artan bir hızla ?hakikat kaybına uğramasıdır." Modern öncesi insanı her taraftan saran ilahi varlıklar bir bir yok oldular. Bir zamanlar tanrısal varlıklarla ve kuvvetlerle dolu olan evren artık boş, soğuk ve bir matematiksel düzendir. ?Mod
İslam'ı yeniden-düşünme veya yeniden-inşa etme projesinin yüzleşmeye çalıştığı düşünce birikimi, İslam'ın siyasi bir varlık ve bir imparatorluk olduğu çağ şeklindeki bir galibiyetçi / muzaffer ideoloji üzerine kuruludur. Bu entelektüel mirasa üstünkörü bir bakış, bu imparatorluk ideolojisinin kelama, fıkha, ahlaka nasıl nüfuz ettiğini ve hiyerarşiyi öne süren bir dünya görüşünü benimsediğini gösterecektir. İslam'ın milyonlarca takipçisinin hüsranına hüsran katan şey, bu zaferci akide ve dünya görüşünün, ken
Tarihi süreç içerisinde insanları hidyete erdirmek amacıyla pek çok seçkin dini şahsiyet gelip geçmiştir.Bunlar gerek yaşam tarzlarıyla gerekse getirmiş oldukları mesajlarla bulundukları toplumda örnek bir kişilik sergilemiş ve herkesin takdirini kazanmışlardır.Fakat bu seçkin şahsiyetlerin vefatlarından sonra hem beşeri yaşantıları hem de getirdikleri mesajlar zamanla değiştirilerek tahrif edilmiş, haklarında masal ve menkıbe üretilerek ulaşılması ve örnek alınması mümkün olmayan olağanüstü ve mucizevi bir
İnsan iradesinin hür olduğunu ifade eden hadislerin dışındaki bazı hadislerde telkin edilen cebirci anlayışın, toplumun çeşitli katmanlarında etkisini gösterdiği bilinen bir gerçektir. Dolayısıyla toplumda, her şeyi kadere bağlama, kaderden bilme ve insanın alnına ne yazılmışsa onun olacağına inanma gibi birtakım fikir sapmaları meydana gelmiştir. İnsanlar kaderde ne varsa o olur düşüncesiyle kendilerini atıl hale getirmekte, tedbir almayı ve üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmeyi -kasıt
Sünnetin Sahihliği ve bağlayıcılığıyla ilgili sorunlar, uzun zamandır İslam incelemeleri için, özellikle de İslam hukukuyla ilgili çalışmalar için merkezi bir yere sahip olmuştur.
İslam´ın miladi VII. yüzyılda Mekke´de doğmasından ve Hz. Muhammed´in (s.a.v) peygamberliğinin on ikinci yılında (m. 622) Medine´ye hicretinden sonra, yeni bir devlet ortaya çıkmış ve bu devlet, toplumsal hayatı düzenleyen hukuki faaliyetlerinde, genel olarak Kur´an´ın hükümleri ile Hz. Peygamber´in yorum ve uygulamalarını esas almıştır. Kur´an ve sünnetin sayılı ve sınırlı naslarının, sayısız ve sınırsız hayat hadislerine uygulanması sırasında ise, İslam hukukçuları söz konusu nasların yorumlanması faal
Bu çalışma, Fethullah Gülen'in modernite ve küreselleşme fenomenlerinin harmanını, takiye, pragmatizm ve Makyavelizm metotlarını kullanarak, din istismarı üzerinden sistematik bir şekilde sekülerleşmenin ve radikalleşmenin zirvesine çıkardığı Hizmet hareketini, söylem-eylem tezatlığında nasıl "Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ)"ne dönüştürdüğünü tahlil etmektedir. Yol haritamızda ise; Fethullah Gülen'in Nurcu olup olmadığı tartışması, Yaşar Tunagür-Fethullah Gülen ilişkisi, Gülen'in Hizmet hareketini nasıl ku
Müslümanların, karşı karşıya kaldıkları zorlukların üstesinden gelebilmeleri için, İslâm’a hükmeden kültürel tasallutlardan arınmaları gerekmektedir. Bunun için de, ilahi alanla beşeri alan arasındaki çizgilerin iyi tespit edilerek, her iki alana, kendi konumlarıyla mütenasip bir değer atfetmemiz icap etmektedir. Böylece kültürel alan, kendi tabiî sınırlarına çekilip, vahyin inşâî gücü yeniden çalışmaya başlayınca, tevhide dayalı İslâm kardeşliğiyle birlikte, Müslümanların gücü de geri gelecektir. Aksi takd
Bu yazılar, her ne kadar kısmen polemik tarzında olsa da, tarihî okuma denemesini okuyucularla paylaşmayı, dahası onlara farklı ve alternatif bir okuma yöntemi sunmayı hedeflemektedir. Kur’an’ın siyerle ve tarihle, o dönemin düşünsel/tinsel ve toplumsal kültürüyle birlikte okunması gerektiği hususundaki ısrarımız, Kur’an’ın anlaşılabilmesi için indiği bağlamın hiçbir zaman gözardı edilmemesi gerektiğine ilişkin olan inancımızdan kaynaklanmaktadır. O bakımdan teolojik metinlerin ve bu metinlerde geçen tarihî
Bu çalışma küresel siyasetin İslam coğrafyasında ve özelde ise Türk siyasetinde derin kırılmalara yol açtığı bir dönemde Ebû Hanife’nin din ve siyaset anlayışını kendi doğasında analiz etme, bu bağlamda geleneğin modern izdüşümlerini tartışma, farklılığı ve zenginliği ararken kültürel mirasın yaşam dinamiklerini etüt etme, güncel sorunların anlaşılmasında tarihsel birikimden yararlanma düşüncesinin bir ürünü olarak doğmuştur. Bu çerçevede verilerin sosyolojik bir analize hizmet etmesi dışında teolojik tartı
Cumhuriyet idaresi altında doğmuş ve eğitim almış yeni nesil dine karşı çoğunlukla ilgisizdir. Bu gerçek hiç de sürpriz değildir. İlk ve ikinci öğretimde, devlet ve özel ikisinde de, din eğitimi ve hatta Kur’an okuma dahi yasaklanmıştır. Veliler, -bu gerçektir- çocuklarına dinî eğitim vermeye izinlidir, ancak çok az anne-baba buna ilgi duymakta ve bunu yapmak için yeterli beceriye sahip bulunmaktadır. Ayrıca, din ve İslâm’ın gelenekleri hakkında daha çok şey öğrenmek isteyen genç bir Türk tarafından karşıla
İnsanoğlunun tarih içindeki yürüyüşüne, yücelişine, inkırazına; ortaya koyduğu güz ve iradesine en iyi şahitlik yapan başat unsurlar şehirlerdir. Bu itibarla tarih, inançların, zaferlerin, direnişlerin ve yıkılışların sembolü haline gelen sayfalarında ayrı bir önem atfetmiştir. Mekke, insanoğlunun değişik yönlerini çerçeveleyen şehirlerin içinde insanın karakterini yapan bütün unsurları yansıtan bu önemi haizdir. Bir yanıyla cahiliye döneminde her üç semavi dinin doğuş yeri olan ve o dinin inanç sembolünü
Allah elçilerinin Yahudiler vasıtasıyla insanoğluna teblîğ etmiş olduğu vahiylerin, söz konusu toplumlar tarafından nuzûl süreçlerinde kaydedilmemesi; buna mukâbil aradan geçen uzun yılların ardından derlenerek zabt u rabt altına alınması, söz konusu din mensupları tarafından da itiraf edilen bir durumdur. Yahudi ve Hıristiyan dünyasındaki bu duruma karşılık son peygamberin tebliğ etmiş olduğu vahiy kesitlerinin daha nuzûl sürecinde yazılarak kayıt altına alındığı ise tarihin bize miras bıraktığı bilgilerde
Kur'an, nazil olduğu dönemde muhatap Arap toplumu tarafından anlaşılma sorunu yaşamamıştır. Ne zaman ki Kur'an'ın ahkamını çevreleyen zemin, zaman, sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel yapı ve muhataplar değişmiş işte o zaman Kur'an'ın anlaşılma sorunu ortaya çıkmıştır. Bu sorun, Müslümanların, Kur'an metninde bulunan ahkamın kendileriyle ve 20. yüzyılda içinde bulundukları çağın sosyo-kültürel yapısıyla çağdaş olmadığının farkına varmalarıyla daha da belirgin hale gelmiştir. Bu sebeple, Kur'an ahkamının kendi dö
Makrîzî’nin, İġāsetü’l-ümme bi-keşfi’l-ġumme adlı bu eseri, hacim itibarıyla küçük olmasına rağmen, muhteva açısından oldukça zengindir. Makrîzî, bu eserinde H 808/1405 yılına kadar Mısır’da meydana gelen kıtlıklardan, bunların sebeplerinden ve halkın yaşadığı ekonomik ve sosyal sıkıntılardan bahsetmektedir. Bu eserin kaleme alınma sebebi, H 796-808/1394-1405 yılları arasında Mısır’da yaşanan ve insanları kırıp geçen kıtlık hadisesidir. Ancak Makrîzî, bu eserinde sadece H 796-808 yılları arasında yaşanan kr
O,her halifeyi tek tek anlatmış, dönemindeki siyasi olayları, atadığı görevlilerle ilişkilerini ele aldıktan sonra ilim, edebiyat, şarkı ve eğlence meclislerine yer vermiştir. Kullandığı bu yöntem ile sakin ve ağırbaşlı üslubu ona çağdaşları arasında farklı ve ayrıcalıklı bir yer kazandırmıştır. Bağdat ve İrak’ın tarihini ilk yazan İbn Tayfûr bağımsız bir tarihçidir. Plan ve anlatımından da anlaşılacağı gibi eseri özgün bir eserdir. Eserinde yararlandığı kaynaklarının çoğu şifahidir. Saraya nüfuz edemediğin
İslam fıkıh geleneğinde Ebû Hanîfe’nin en önemli öğrencisi ve Hanefi ekolüne mensup bir âlim olan Ebû Yûsuf, bu eserinde kendisine gelen problemleri rivayetler üzerinde çözmeye çalışmıştır Bu yüzden eserinin ismini KİTÂBU’L-ÂSÂR koyarak nakle bağlılığını ortaya koymaya çalışmıştır.
Sadece stokta olanlar : 
Toplam 394 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1